yollardayız

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
yollardayız


“Mademki insansın, mademki duyuyor, düşünüyor ve seziyorsun, öyleyse büyük hakikati bulmak için gönlünü ve idrakini yoracaksın. Duyduklarını ve bulduklarını münasib kimselere söyleyeceksin.”

Mevlana böyle buyuruyor. Bu mantığa göre, düşünme ve hissetme kabiliyetine sahip olmak “düşünme ve hissetme” vazifesiyle muvazzaf (vazifeli) olmak demektir. Akla ve gönüle sahip olan insan düşünecek ve hissedecektir. Bulduklarını ve hissettiklerini de münasip zaman ve mekanda, münasib kimselere söyleyecektir. Bu, peygamberane bir davranıştır, insanlık seviyesini yükseltmektir. Düşünce ve his merkezini çalıştırmamak suç olduğu gibi, bilip hissettiklerini insanlara ulaştırmamak da, sermayeyi kullanmamaktır. Bilgi ve hisler mezara götürmek için değildir. “Ölenler, güç ve bilgilerini beraberinde götürmemeli, yaşanlara ilave etmelidir.”

Ölüm, temel bir meseledir. İnsan duygu ve düşüncelerini en çok, ölüm ve ötesi üzerinde yoğunlaştırmalıdır. Bu hayatı doğru anlamanın da bir şartıdır. Dünya ahiretin ahiret dünyanın nesi olur? Bu sorunun cevabı mühim. Ölüm düşüncesiyle biz, insanın mahiyetini ve hayatın manasını kavrar gibi oluyuruz. Çünkü ölüm, hayatı bir bütün olarak kavramamıza vesile oluyor, dikkatlerimizi varlığın temel problemlerine çekiyor. Ölüm ve ahiretle irtibatı doğru kurulamamış bir hayat, sonsuzluk arzusuyla dolu olan insanı tatmin etmiyor. İnsan ruhu, fânilik damgası taşıyan varlıklarla teselli bulamıyor, bekâ (sonsuzluk) istiyor.

İnsanın hem bunalımları aşmasında, hem de Allah sevgisi ve sorumluluk duygusuyla dolup-taşmasında ahiret inancının vazgeçilmez, göz ardı edilmez, yeri doldurulmaz bir önemi vardır. Dolayısıyla, dünya ahiretten, ahiret dünyadan bağımsız olarak ele alınamaz. Yüce Allah’tan dünya-ahiret beraber istenmeli, dünya ahiretin hazırlık yeri olarak değerlendirilmelidir.

Doğan her canlı ölmek üzere doğar. Doğumla beraber ölüm yolculuğu başlar. “Her gün ölüme doğru gider, son gün varır.” Cümle canlılar dünya günlerinin son ucunda uykuya dalar gibi ölür ve mahşer sabahında uykudan uyanır gibi dirilir. Ölüm ve diriliş hepimizin meselesidir. Görmemezlikten, bilmemezlikten gelemeyiz.

İnsan, bu dünyada yalnız bir yolcudur. Zor gününde elinden tutup yardım edecek Allah’tan başka kimsesi yoktur. Bu yalnızlığı hissetmek, nereye koşacağımızı bilmemiz açısından çok önemlidir. Dünya boş bir mekan, yerleşilecek bir ev değil, bir istasyondur. “Gelen geçer, konan göçer.” “ Her yer Allah’ındır. İnsan bir emanetçidir. Ölüm gelince emanetleri teslim eder ve çekip gider.”

“Mal sahibi, mülk sahibi/ Nerde bunun ilk sahibi?”

Allah’ın mülkünde, Allah’ın verdiği can ve malla, Allah’tan bağımsız, Allah’a rağmen yaşanacağını sanmak gaflet değilse ihanettir, fıtrata yazık etmektir.

Ölüm, bir dünya değiştirmektir. İnsan da merhaleden merhaleye geçen bir yolcudur. Cennet veya cehennem yolumuzun son ucudur.

“Ölümden ne korkarsın? / Korkma ebedî varsın.”

“Ölümün bizi nerede beklediği belli değildir” her an yolumuzun üstüne çıkabilir. Hüner işte o an, Azrail’e “hoş geldin” diyebilmektir. Bu, ölüme ve ötesine hazırlıkla olmaya bağlıdır. Ameli iyi olanlara Azrail, şefkatli bir doktor gibi gelir. Ölüm anında melekler, mümin kişiye arkadaşlık edip, tesellide bulunurlar. “Eğer sen mümin ve tatlı isen, ölüm de güzeldi ve tatlıdır. Lakin sen kafir ve acı isen, ölüm de kafir ve acı olur. Şu halde güzel ölümlerden değil, çirkin yaşanmış hayatlardan korkmalı. Ölümlere değil, günahlara ağlamalı. İslam, ölümü Allah’a cc ve dostlara kavuşma vesilesi sayar. Ölüm, dünyanın gam ve kederinden, gönül yorgunluklarından bir kurtuluştur. Kuşun kafesten uçuşudur. Mevlana bunu ne güzel ifade buyurur:

“Öldüğüm gün, tabutum yürüyünce, ben de bu dünya derdi var sanma. Bana ağlama, “yazık yazık, vah vah” deme. Şeytanın tuzağına düşersen, “vah vah”ın sırası o zamandır.”

Biz gittik, kalanlar sağolsunlar. Doğan mutlaka ölür. Kötüysek, kötülüğümüzle geçtik gittik. İyi idiysek, anın bizi hayırla.”

Hayırla anılma isteği güzel bir duygudur. Güzel izler sürüp hayırlı bir hayat yaşayanlar, hayırla anılmayı hak ediyorlar. Onlar ölümden sonra da, geride kalanlara, güzellikler sunmaya devam ediyorlar.

Gerçekleştirdikleri hizmetler söyledikleri sözler, bir sanat eseri gibi göze ve gönüle tesir eden davranışlar dilden dile dolaştıkça onlar, insanları eğitmeye devam ediyorlar.

Sen, ey anlayış güzelliğinin sahibi! Dünya’dan her gideni öldü sanma. Nice ölüler vardır ki, hep diri kalırlar, fakat insanların ekserisi bunu farkedemez. Aksi de söz konusudur; tekrar tekrar öldürülmesi gereken ölüler de vardır.

Bizim gelip geçtiğimiz “dünya istasyonu”ndan, sonraki nesiller de gelip geçecektir. İnsanlık kervanı olarak yollardayız. Mahşer sabahından sonra bir başka dünyada toplanacağız. O dünyanın ihtişamı sözlere sığmadığı gibi, acıları da dayanılır gibi değildir.

Sonsuzluk arzusu, sonsuza dek yaşayıp gitme arsuzu insanın fıtratında var. Bu arzu evlat sevgisi ve kalıcı eserler bırakma tutkusu halinde dışa yansır hayırla anılma isteği de bu arzunun dışa vurumu olmalı. İnsan, “ben öldükten sonra ne olursa olsun” diyemiyor. Ocağımı kimler tüttürecek, beni hatırlatacak neler bırakıyorum, mezarımı ziyarete gelen olur mu, diyor. Unutulup gitmek hazin geliyor insana.

“Ölümse, gülümse.” Hoş geldi sefalar getirdi. Yadırganacak, korkulacak ne var? “Her rind bu bezmin nedir encamı bilir.” Sıra bize geldiyse kalkıp gidilir. Nizam, hayatın hakimi olan Yüce Allah tarafından böyle kurulmuş. İnsanlar doğarlar, acı ve tatlı günler yaşarlar ve ölürler. Bu nizam, başımız gözümüz üzerine. Gün gelir yangınlar söner, acılar tavsar. Ölümlü dünya böyle böyle dolar boşalır durur. Acı olan dünya pazarına şaşkın gelip şaşkın gitmektir. İnsan nereden gelip nereye gittiğini, buralarda işinin ne olduğunu isabetle tesbit etmelidir. Sürüp giden şaşkınlıklar, bitmeyen kararsızlıklar çok kötü neticeler verebilir. Durum son derece ciddidir, şakaya gelir tarafı yoktur.

Vazifemizi isabetle belirledikten sonra, son nefese kadar sürüp gidecek bir çalışma temposu tutturulacaktır. Ölümle hareket halindeyken buluşmak ve ağaçlar gibi ayakta ölmek tercih edilecektir. Ölümün ve Azrail’in gelmesini bekler duruma düşülmeyecektir. Öldüğümüz zaman nice işlerimiz yarım, nice yazılarımız bitirilmedik kalacaktır. Yerimiz doldurulmayacak, yokluğumuza alışmak kolay olmayacaktır.

İşte geldik, gidiyoruz, şen kalasın fani dünya.
 
Geri
Üst