GüLe GüLe Git ''Ey Yar''

karçiçeği

Yeni Üye
Üye
GüLe GüLe Git ''Ey Yar''
GüLe GüLe Git ''Ey Yar''
928886everhurtspic4ffuxmk2.gif


[FONT=&quot]
[/FONT]

Umudun tükendiği hayallerin yanıp kül olduğu yerdeyim

Yalnız sensiz çaresiz

Herşey boş herşey anlamsız

Bir ben kalmışım burda

Sense gidiyorsun uzak diyarlara

GüLe GüLe Git ''Ey Yar''


Gözün arkada kalmasın ben seni sensizde yaşarım

Ardından bakarken akıyorsa gözümden yaşlar Aldırma.!

Bölünmüşse kalbim binbir parçaya Aldırma.!

Git-(me) diyorsa dudaklarım sana sakın Aldırma.!

GüLe GüLe Git ''Ey Yar''


Sözüm vardı sana seni yalnız bırakmayacaktım

Ben sözümü tuttum ''yar'' kalan ben giden sen oldun

GüLe GüLe Git ''Ey Yar''


Karanlıktayım geceler bir sancı olup içimi acıtıyor

Yüküm ağır yürek dayanmıyor

Yas tutmuşum kimseler bilmiyor

Ardına bakmadan gidiyorsun

GüLe GüLe Git ''Ey Yar''


Gitmeden son kez elimi tutsaydın

Dokunsaydım yüzüne

Son kez baksaydım gözlerine

Olmadı ''yar'' olmadı

Bu limandaki vaktin doldu

GüLe GüLe Git ''Ey Yar''
(a)
 
Cevap: GüLe GüLe Git ''Ey Yar''

Kusura bakma İstanbul…
Seninle aramıza bir hicran girdi bundan sonra… Şaire zûl gelen hayaline, bir güzelin çehresi karıştı neyleyim ?
Neyleyim… Sana sakladıklarımı bir eşkıya talan eyledi…! Gönül adımlarım, bir meçhule doğru usul usul ilerlerken; senden alınmamış muradımı, sana bırakıyorum…
Biliyor musun İstanbul; her sigaramı gönül ateşimle yakıyorum…?

Aklımın yetişemediği düşlerimin peşinden gitmekle hata yaptığımı, sende söyleme İstanbul !
Sende yüzüme vurma, bir yalnızlık hengâmesinde kayboluşumu…
Kim, nasıl ve ne zaman sağaltır bu yarayı ?
O mu ?
Şaka ediyorsun İstanbul…
O kim ben kimim ?
Gönül meselesi, çözüm dediğin…
İstanbul ne olur sus !
Gelmez, gelmeyecek ! Hep beklediğin… Beklediğin…

İstanbul…
Ah İstanbul !
Çocuk düşlerimin avutanı, her düştüğümde bomboş ellerimin yegane tutanı…
Bu defa biçareyiz ikimiz de…
O, benim tarafımdan aşkla sevilen olarak çiğneye dursun kaldırımlarını; sen bana ettiklerine rağmen hala bas o yarayı bağrına…
Hicranın tarifinden ilham alsın gayrı satırlarım…

İstanbul…! Milyon yıl geçse unutamam…!
Kendimi unutur lâkin O’nu unutamam!…
Sevdim İstanbul…
Sevdim…
İçimdeki sevdanın kuvvetiyle, aleme kafa tutan bir hiçtim…
Gülün şebneminde durulan gökyüzü, mehtabın tutuşturduğu sularda alevdim…
Sevdim…
Sevdim İstanbul…!
Ne bir zerre aşk düştü hisseme, ne de lütuf bâbından bir kabul…
İstanbul !
Düşme aklımın kenarına…
Bırak örselenmiş dimağımın her kıvrımında, O’nun hayali salınsın bundan böyle…
Tahtını terk et İstanbul !
Hüznüm geçip otursun baş köşeye…
Arzularım verem olsa da, uzansınlar hicrân adlı taş döşeğe…
Musalla mı sanırsın hicranı İstanbulll ?
Yoksa bu sevdâyı, sende mi kıskanırsın destanlar şehri ?
Sende mi yüz çevirirsin, idrâkiyle sarhoş olduğun asrın, garip Mecnûnunu ?

İstanbul…
Şehriyarım !
Sevmenin kifayetsizleştiği bir devri yaşamaktayız seninle…
Bi karar bir güzelin zülfünde salınır hayaletim…
Dalgaların çağırdığı bir ecel değil benim ki…
Sevda burçlarından, kahır dehlizlerine bırakıldığıma şahit olduğun o günden beri, ben o senin sevdiğin ben değilim…
Şiirlerim firar halinde azabın tunç kapılarını aşındırmakta be yar !

İstanbul…
Hatırlıyorsun değil mi?
Hani o Fatih Camii’nin arka bahçesinde zavallı bir Oya Ağacı vardı…
Hani o iklimini bulamamış, çiçeklerini baharın kollarına ulamamış garipçik… İşte ondan bir farkım kalmadı benim…
Sevmekten yorulmuş yada usanmış değilim…
Lakin reddedilmek perişan etti kalan ömrümün her lahzasını…

İstanbul…
Ayrılık makamında inleyen tamburların, mızrap vurgunu tellerinden sıyrılıp da; sana esemem artık!
Gözleriyle gönlümü avuntusuz kederlerin avucuna bırakan O…
Beni bir küçük çocuk hüvviyetiyle tasavvur ede dursun;
o kadar büyük ki sevdam…
Bu sevda keza beni de büyütür Mecnunların nazarında…
İş bu sebepten ötürü küsemem İstanbul !

Zeyrek’te, boylu boyunca Süleymaniye salınır her kuşluk vakti…
İşte zamanın asude bir iklime kanat çırptığı o demlerde, ben, benden öte bir aleme gider de dönemem İstanbul…

İçimdeki sevda kandilinin fitili ebediyete değerken; beyhude yanışıma söz söyleyip incitme beni, saadet ülkesinin sultanı…
Ruhumu tutuşturan alevlerin, Erciyes’i için için kaynatan lavın hamurundan yoğrulmuş olduğunu unutma…
Elimi O nazlı peri tutmadı ya…
Ne olur İstanbul…
Sen de tutma !

Biliyorum İstanbul…
Dile gelmek istersin de gelemezsin…
Biliyorum…
Saatlerin gece yarısını vurduğu demlerde, O’nun kalbinde çınlamak arzusuyla vurursun başını taşlara…
O taşlar ki Koca Sinan’ın gönül hendesesiyle abideleşmektedirler her an… Ve hayali karışırken gözümdeki yaşlara…

İstanbul…
Ne olur sus…
Ve dinle ıstırabımı…
Hicranımın sebebini kollarında uyutmaya devam et…
Ki seni benden alana sitem olsun güzelliğin…


-----------------------
(gidiyor [EMAIL="y@rin...gitti"]y@rin...gitti[/EMAIL]!)
 
Geri
Üst