ayakkabı teki

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
ayakkabı teki




Bir bilge bir gün tam trene biniyordu ki, ayakkabılarından birisi ayağından çıktı ve yere düştü.

Aşağıya inip alması imkansızdı; Çünkü tren çoktan harekete geçmişti.

Yanındaki arkadaşları ne yapacağını merak ediyorlardı.

O gayet sakin bir biçimde, diğer ayağındaki ayakkabıyı çıkardı ve az önce düşürdüğü ayakkabıya yakın bir yere fırlattı.

Talebelerinden birisi dayanamayıp sordu: "Neden böyle yaptınız?" gülümseyen bilgenin cevabı gayet basit ama hakikat yüklüydü:

“Demiryolunun üzerinde ayakkabının tekini fakir birisi bulursa diğer tekini de bulup giyebilsin diye..."

***



Bencilliğin normal, diğergâmlığın garip karşılandığı bir zamanda yaşıyoruz. "Önce ben! Ne olursa olsun ben!" zihniyeti kol geziyor. İnsanın küçücük bir çıkarı için başkalarını kolayca gözden çıkarabileceği kabul ediliyor, hatta teşvik ediliyor günümüzde. En yakınlarını, sevdiklerini bile şişkin benliği uğruna feda eden bir insan tipi revaçta.

Bu insan tipinin çokluğundan, yaygınlığından ve egemenliğinden etkilenen zihinlerimiz öyküdeki bilgenin hareketine gıpta ediyor ve "Ah keşke! Ah keşke, biz de böyle yapabilsek!" diyoruz. Veya savaş sonrasında ölesiye susamış askerin dudağının yanıbaşına kadar gelen suyun, yanında yatan arkadaşına verilmesini istemesini kolay kolay anlayamıyoruz. Diğer askerin de başka susamış arkadaşını tercih etmesini... ve hepsinin de suyu içemeden şehit oluşu içimizi burkuyor.

Oysa tercih elimizde. Bencillik kaçınılmaz bir kader değil. Benliğimizin, bencilliğimizin hem yüreğimizi hem de zihnimizi karartmamasını sağlayabiliriz. Yeter ki isteyelim.

Diğergâmlık, yani arkadaşlarının, kardeşlerinin, sevdiklerinin faydasını kendi çıkarlarına tercih etmeyi ahlâkî bir ilke olarak düşünebiliriz belki. Yani, olması gereken, yapmamız gereken de zaten budur, diyebiliriz. Ama olması gerekenden çok uzaktaysak nefsimize çok da etki etmez böylesi bir prensip. Bencillik prensibi hakim olmuştur dünyamıza çünkü bir kez.

Bir de, kâr-zarar hesabı yapabiliriz. Sorabiliriz: Bencillikle elimize geçen ne? Ruhumuz "ben!" diyerek ne kazanır, ne kaybeder? Diğergâmlık mı daha kârlı, bencillik mi?

Gerçekten de, insan sadece almak için değil, vermek için de yaratılmış bir varlık. Hatta, "Veren el alan elden üstündür" tavsiyesiyle vermeye teşvik ediliyoruz. Dahası, vermek bozulmamış fıtratları almaktan daha çok mutlu ediyor. Sadece almak, kendine saklamak, kendini düşünmek geçici, menhus ve gayrımeşru bir lezzeti barındırsa da, vermek ruhu hafifletiyor, genişletiyor.

Bir veriyoruz belki, ama binler kazanıyoruz. Kendimize sakladığımız şey zahiren elimizde kalsa da, onu verdiğimizde o şey sanki bir bilet olup bize çok daha büyük hediyeler kazandırıyor. Dünyada bir çeşit cennete buyur ediyor verme duygumuz. Bir çiçek gibi açıp diğer insanların hayranlıkla ve zevkle seyrettiği bir sanat eserine dönüşüyor...
 
Geri
Üst