'Barbie', kız çocuklarını yeteneksiz bırakıyor!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
'Barbie', kız çocuklarını yeteneksiz bırakıyor!
Oyuncak, çocuklara, hazırlanmakta oldukları dünyanın korunaklı ve kendine özgü bir versiyonunu sunar. Çocuk, yeni yeni algılamakta olduğu nesneleri ve davranışları denetim altında tutabildiği nesneler üzerinden sınar ve onlara alışır. Henüz başa çıkamayacağı bir dünyanın alıştırmalarını, başa çıkabildiği bir oyuncak üzerinden yapar. Onu kendine özgüleştirir, tâbi kılar. Peki ya oyuncak, çocuğa tâbi olamayacak, ona özgülenemeyecek kadar baskınsa? O zaman ilişki tersine döner.


Oyuncak piyasasının en kârlı keşfi olan Barbie bebekler, bu tersine dönmüş ilişkinin sonuçlarına dair vahim örnekler sunuyor. Zira saniyede iki adet Barbie bebek satılıyor ve Barbie'nin inişli çıkışlı mesleki ve özel hayatı, Barbie filmleri ve aylık Barbie dergileriyle anında çocuklara ulaştırılıyor. Bebekleri onlardan bağımsız bir hayat sürerken onlara sahip olduğunu sanan kız çocuklarının tek yaptığı Barbie’lerinin hayatını izlemek! Bu izleme süreci, kız çocuklarının potansiyel, bağımsız düş dünyalarını süfli bir magazin izleyiciliğine doğru yönlendiriyor.


Hepsi de 90-60-90 vücut ölçülerine sahip, büyük ve genelde mavi gözlü, genelde sarı saçlı, uzun bacaklı. Çocuğun düş gücüne göre değişemeyecek kadar tek-tipler. Saniyede iki Barbie satıldığını akılda tutarsak, çocuğun çevresindeki tüm akranlarında da aynı vücuda sahip bebekler gördüğünü düşünmek yanlış olmaz. Çevresini saran bu tek-tip bebekler, çocuğun bebekte temsil edilen vücut formunu ideal bir güzellik olarak mutlaklaştırmasına neden olmakta. Gerçek dünyada kadınlara dayatılan güzellik anlayışı, Barbie’ler üzerinden dolaysızca çocuğun oyun dünyasına girmekte ve onu baskı altına almakta.

Sussex Üniversitesi’nden Helga Dittmar, Developmental Psychology dergisinde yayımladığı araştırmasında; Barbie’lerin aşırı zayıf vücutlarıyla kız çocukların kendi vücutlarından hoşnutsuzluk duymalarına neden olduğunu belirtiyor. Bu hoşnutsuzluk, çocuğun çok erken bir yaşta vücuduyla didişmesine ve anoreksia bulimia gibi yeme bozukluklarına neden oluyor. Dittmar, dünyada her 100 bin kadından ancak bir tanesinin Barbie’lerle empoze edilen vücut formuna bürünebileceğini de ekliyor. Yani, Barbie’yi mutlak güzellik olarak kavrayan her 100 bin kız çocuğunun 99 bin 999’u hayatlarını vücutlarından memnun olmadan sürdürmek zorunda kalıyor.

Barbie’nin magazinel hayatı


Barbie, ABD’li Ruth Handler’in kızı Barbara için yetişkin bir kadını model alarak tasarlamasıyla 1959 yılında “doğdu”. Bir yıl içersinde 351 bin adet satarak oyuncak bebek sektörüne damga vurdu. Barbie’yi 1961’de doğan ve adını Ruth Handler’in oğlundan alan Ken, 1963’te doğan Midge, 1965’te doğan Skipper ve 1968’de doğan ilk siyah Barbie olan Christie izledi. 1995’te doğan kardeşi Kelly ile “aile” iyice genişledi. Barbie’nin, 1997 yılında üretilen Share a Smile Becky isimli tekerlekli sandalyeye bağlı bir arkadaşı dahi var. Barbie salt vücut hatlarını değil, bütün bir yaşam biçimini dünya çocuklarına dayatıyor. Nasıl dış görünümüyle ve hayat biçimiyle de çocuğun düş gücüne en ufak bir fırsat tanımıyor.

Barbie değil bir çocuk, bir yetişkin tarafından bile yeniden yorumlanamayacak kadar ayrıntılı bir hayat sürüyor. Ev kadınlığından astronotluğa, parti kızından başkan adaylığına, hemşirelikten peri kızlığına kadar türlü mesleği (piyasaya sürülen aparatlarıyla birlikte) deniyor. Geçtiğimiz yıl magazin basınının bile diline düşen, uzatmalı flörtü Ken’le ayrılıp Avustralyalı bir sörfçüye aşık olması, kız çocuk anneleri tarafında infialle karşılanmıştı. Üretici firma Mattel’in, Barbie’nin artık değişmek istediğini, Ken’in pek durağan kaldığını, ancak yine de “arkadaş” olduklarını açıklamaları bile kız çocuk annelerini teskin etmemişti. Annelerin haksız olduğunu söyleyemeyiz.

Barbie’yle birlikte oyuncak bebeklerin kız çocuğunu anneliğe hazırladığı iddiasının yerini, oyuncak bebeğin kız çocuğunu yetişkin kadının acımasız modern hayatına hazırladığı gerçeği aldı. Barbie, kız çocuklarına nasıl giyineceklerini, evlerini nasıl döşeyeceklerini, ne kadar zayıflamaları gerektiğini, hatta bir ilişkiyi nerede bitirip nerede yenisine başlayacaklarını öğretiyor. Bütün kız çocukları Barbie gibi giyinmek istiyor ve bu da otomatikman, kız çocuklarının yetişkin kadınlar gibi giyinmeyi arzulamasını getiriyor. Psikolojide 6-11 yaş arası döneme Latency Period adı veriliyor. Bu yaşlar arasında, yani biyolojik olgunlaşma öncesinde, çocuk, ileride derinleştireceği yetenekler ediniyor. Barbie’ler bu biyolojik olgunlaşma öncesi dönemde kız çocuklarının muhayyilesini yetişkin bir kadının yaşamı ve sorunlarıyla boğarak cinsiyet meseleleri dışında bir alanda yetenek sahibi olmalarının önünü kesiyor. Barbie’ler kusursuzluklarıyla çocukların sevgi ve merhamet gibi duygusal yetenekler geliştirmelerini de önlüyor.

Farklı kültüre aynı beden barbie

Barbie’leri farklı kültürlere yayma teşebbüsleri, genelde, değişik kültürlerin kıyafetlerini kuşanmış Barbie’lerle tezahür ediyor. Fakat Barbie ne giyerse giysin vücut ölçüleri 90-60-90 kalmaya devam ediyor. Değişik yaşam biçimlerinde büyüyen kız çocukları için üretilen Barbie benzerlerinin en yenisi ve en ses getireni ise Müslüman Barbie’ler olarak anılan Rezzan bebekler. Amerikalı Sherrie Sadi ve eşi Ammar’ın kızlarına kendi kültürlerine uygun bir bebek yaratmak istemesiyle ortaya çıkan Rezzan, Barbie’den farklı olarak daha küçük göğüslere ve daha kalın bir bele sahip olsa da, Nihal Bengisu Karaca’nın işaret ettiği gibi müdahale edilemez bir yetişkin kadın vücudunu (yani yetişkin bir kadın yaşamını) çocuklara çok erken bir dönemde dayatıyor. Karaca; “Sonradan Müslüman olan Amerikalı Sherrie Saadeh, Müslüman çocuklara kendi kültürlerinden, edepli bir ‘rol modeli’ ile oynayabilmeleri imkanı vermek istemiş. Ancak Rezzan’ın haberde vurgulandığı gibi daha kalın belli ve daha küçük göğüslü olmasının ‘İslami kültürle’ nasıl bir alakası olduğu konusu Müslümanların kadına yaklaşımına, neredeyse ontolojik bir bağlama kadar uzanıyor. Sonuçta olgun bir kadın vücudunu ‘oyuncak’ haline getirme eylemi, çocukluğun masumiyetiyle başat giden merak duygusunu Barbie’lerinkiyle aynı yerden fiştiklemekle ‘malul’. Bir ‘kadın’ı, ama 90-60-90 değil de, diyelim ki 80-65-80 ölçülerindeki bir kadını temsil eden yeni rol modeli, çocuğun sonuçları kestirilemez psikolojik deneyimini farklılaştıracak değil herhalde.” diyor. Ne olursa olsun Rezzan, piyasaya çıktığı yıl satış rekorları kırarak Barbie’yi protesto eden büyük bir kesimi de “yetişkin kadın gibi bebek” piyasasına dahil etti.

Barbie’nin fazla hanım hanımcık görünmesinden sıkılan kız çocukları ise aynı vücut ölçülerine sahip; fakat daha “underground” giyinen oyuncak bebeklere ilgi gösteriyor. Bebeğe ya da çocuğa benzeyen oyuncak bebekler ise oyuncakçı dükkanlarının labirentlerinde bir ya da iki rafı doldurmakla kalıyorlar. Bir zamanların hayal oyuncakları porselen bebekler bile, Barbie saltanatının altında ancak koleksiyonerlerin ya da biblo meraklılarının ilgisini tatmin edecek sayıda üretiliyorlar. Barbie, ucuz muadilleri ve taklitleriyle her kesimden insanların evlerine sızıyor; dünya çapında bayilikleriyle her kültürden, her ırktan çocuğu kendisine benzemeye teşvik ediyor. Oyuncakçıların rafları, geleceğimiz denilen çocukların gelecekte nasıl olacakları ya da olamayıp mutsuz olacakları üzerine ipuçları veriyor.


Barbie doğalı yarım yüzyıl kadar bir zaman oldu ve bu zaman zarfı içinde, kardeşi, arkadaşı, erkek arkadaşı, siyahisi türetildi ve Barbie aslında pek de küçük sayılmayacak bir toplum/topluluk/cemaatin adı oldu. Filmi, dergisi, battaniyesi, nevresimi, defteri, çantası, silgisi, terliği, tişörtü ve akla gelebilecek pek çok şeyi yapıldı ve Barbie etrafında koskoca bir pazar oluştu. Barbie, saniyede iki adet bebek ve tüm dünya çocuklarının oyun oynama biçimi, çocukluk satan bir oyun tekeli. Bir oyuncak tekeli olmasıyla doğrudan ilintili; ancak çocukların oyun alanında yapılan bu ticaretin tehlikeli kısmı çocukların kendilerine hem fiziksel hem de kültürel olarak bu bebeğin yaşam biçimini model alması. Burada asıl korkutucu olan çocuğun gerçek olmayan bir şeyi kendine model olarak alması. Oyun, çocuğun gerçek hayatın provasını yaptığı bir alandır. Bebekle oynarken anne olur, ona bakar, mama yedirir, uyutur... Oyunda hakim odur, oyun onun etrafında döner, oyunu o kurar, bebeği onun bakımına muhtaçtır, onu istediği gibi giydirir... Yani kısaca oyuncak bebek daha bebektir, yani ondan küçüktür. Ama Barbie öyle değil. Oyun tersine çevriliyor burada, Çocuk bebekle oynamıyor, bebek çocukla oynuyor. Üstelik oyunun kuralları da önceden belirlenmiş, Barbie’nin kıyafetleri hazır, arkadaşları hazır. Çocuklar hiçbir biçimde müdahili olamayacakları bir oyunun içinde, Barbie’nin oda hizmetçisi olabiliyorlar ancak. Tabii durum özellikle yoksul ülke ve aile çocukları için daha da trajik. Zaten ulaşılamayacak vücut ölçülerine sahip olan Barbie’nin hayat standardını yakalamak da mümkün değil. Barbie aerobiğe gidiyor, partilere katılıyor, kayak yapıyor, dansa gidiyor, erkek arkadaşının arabasıyla geziyor... Barbie aslen Amerikalı bir üst orta sınıf. Dünyanın dört bir yanındaki çocukların oyuncağı olan Barbie Batı’dan, Amerika’dan bir tarif yapıyor dünya çocuklarına. Batı merkezli bir karakter Barbie: klasik Hollywood yıldızları gibi. Ve Batılı bir insan tipini tarif ediyor çocuklara ve dolayısıyla doğunun esmer insanını, model olarak önermeyerek ikinci sınıf ilan ediyor aslında. Barbie toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden üretildiği oyunlara/oyuncaklara rahmet okutuyor. O, toplumsal cinsiyet rolleriyle yetinmiyor, yeni bir insan tipi yaratıyor.
 
Geri
Üst