bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

400852_508599485818297_58194609_n.jpg
 
Derinlerde fırtınalar...

Hafızamda intiharlar...

Bir şiir mırıldanıyorum “yâr” için, gözümde canlanıyor mutluluk, bir boş kâğıda bir kalp, iki de çöp adam çizmek gibi bir şey bu... Çocuk yaşta beslenme çantasındaki yiyecekleri sınıfın sessiz sedasız bir kızıyla paylaşmak, yüzü buruşmuş, gözleri yumulmuş komşu amcaya sarılmak, içten bir buse kondurmak, hüznü boyunu aşmış birine derdini sormak gibi...

Hasret gibi...

Vuslat gibi...

Tasvir edilemiyor, kelimelere gelmiyor, cümlelere sığmıyor şu “aşk” denen şey... Acılara göğüs germek kolaylaşıyor, “uğruna” diyebilecek bir şeyin oluyor nedense... Rüyadan uyanmak, iskelede son vapuru, garda son treni, hayatın mutluluğunu kaybetmek gibi bir şey bu... Düşünmek içli içli, sevenlerin neden kavuşamadığına çözüm arar gibi... Leyla ile Allah’ı aynı cümlede bulmak, Mecnun nerdedir diye sormak gibi...

Aşk gibi...

Ölüm gibi…

Başımı kaldırıyorum gökyüzü siyah, ay bitkin, yıldızlar kayıp sanki... Kulakları parçalayan, camları kırarcasına, yürekleri yırtarcasına bir sessizlik, bilemem ama galiba kıyamet gibi bir şey bu. Yolların bitmemesi, kelimelerin yolları daha bir uzun etmesi, kalemin bunları süslü göstermesi gibi bir şey bu... Her şey öyle karışık, her şey öyle dağınık ki...

Araf gibi...

Mahşer gibi...

Zaman geçiyor, yaşlar yürüyor, şehir gizlerime tanık oluyor... Bu sefer göze toz kaçmıyor, hasta olup yataklara düşülüyor. Ruhun ilâcı yalnızlık oluyor. Sabah aç karna "Mona Roza", akşam uyumadan Furkan dinleniyor. Biraz beyaz, biraz kırmızı... Fethin diyeti kan, üzerine düşen an, iki karış İstanbul gibi...

Söz gibi...

Bayrak gibi...

Ve yağmur yağıyor... Ve nihayete eriyor yaşanmış, yaşandığı sanılmış ve yaşanmamış sevdalar. İyi oluyor sevmek, âşık olmak ve bunu açık açık söylemek. Bir kalemle kâğıda anlam yüklemek ve niyet etmek sevgi orucuna... Mevsimlerin hepsini sevip, her yeri sevgili bilmek gibi bir şey bu... Can gibi, canan gibi...

Senin için...

Bizim için...

Bir yer hayal ediyorum mavi, bir yer hayal ediyorum kızıl... Öyle çok şey istemiyorum kendim için; iki sandalye, bir masa, gökyüzü ve batan güneş nedir ki doğa için? Şimdi uyanmak yeniden...

Sükût... ve bir bardak çay lütfen...

LÜTFEN...!!!!!!!!!!

 
Ahhh be sevgili nasıl başlasam..
sen hep bencildin bir türlü dilin dönmedi
benden bize
ne zaman sana susasam bir damla
gityağıyordu cümlenden
bin damla kalla karışık gitdüşüyordu dilinde.!
ben hep belkilerle körebe oynuyordum
yüreğinin uçurum kenarlarında
belki bir kere olsun düşmeden uçuruma
sobelerdimdiye..
bazen bir umut bakıyordugözlerin bazen okyanus olup boğuyordu beni
içinde..
belli ki,belkilerim hep sonum oluyordu,
ve dilinde kalla karışık gitler yağıyordu.!
ve ben gittim...ve ben yittim ve ben artık
bencilim. haydi sende biraz ıslan artık benim git
yağan cümlelerimde.
 
Yaşın ilerledikçe sen yaşlanacaksın, ben olgunlaşacağım.
Benim üzerimden zaman geçmiş olacak,
Senin üzerinden..
Zamanını boşa harcayanlar..
 
sana ne olduğunu söylemeye hacetim yok..sözcüklerimin kumaşı, varlığının astarına küçük geliyor...

- - - Updated - - -

Gideni sevmek, kalanların işi değilmiş meğer;
Çünkü giden ne beklediğin gibi gelir, ne de beklediğine değer."
 
Geri
Üst