Duygusal Zekanızı Arttırın!

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Duygusal Zekanızı Arttırın!
DUYGUSAL ZEKANIZI ARTTIRIN!


Yazan: Julie Fuimano


Her gün olur. Çeşitli duygular yaşarsınız. Hepimiz yaşarız. Peki, ortaya çıktıklarında bunları yönetmekte ne kadar iyisiniz? Öfke, acı, hayal kırıklığı, kızgınlık ve korku ile başa çıkmayı nasıl öğrendiniz? Peki ya neşe? Ne kadar sık neşelenirsiniz ve ortaya çıktığında onunla eğlenmeyi bilir misiniz?

Başka herkes gibi siz de muhtemelen başkalarını -mesela ebeveyninizi- izleyerek duyguları öğrendiniz. Duygularını ne kadar iyi ifade ediyorlardı? Birileri sizi lisedeyken bir kenara çekip yaşadığınız bütün farklı duyguları tanıma ve yönetme becerisini anlatmaz. Her birimiz çabalamalı ve bizim için neyin işe yaradığını bulmalıyız.

Son 15 yıla kadar durum böyleydi. Şimdi “duygusal zeka” adı verilen ve duyguları inceleyen tamamen yeni bir araştırma alanı var. Duygusal zeka, kendi duygularınızı ve başkalarının duygularını olumlu ve verimli bir tutumla etkin bir biçimde algılama, ifade etme, anlama ve ele alma kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. Başkalarıyla ve kendinizle duygusal düzeyde bağlantı kurmaktır.

Yüksek bir duygusal zekaya sahip olanlar, ilişkilerinde daha başarılıdırlar ve daha etkili liderler olarak görülürler.

Duygularınızı yönetmenin ilk adımı, bir duyguyu yaşamakta olduğunuzu fark etmektir. Kendinizin farkında olmalısınız. Pek çok insan değildir. Alışkanlıklarına göre hareket eder. Bir duyguyu yaşar ve bilinçli olarak farkına varmaksızın otomatik yanıt verir. Dolayısıyla, farkına varmadan aynı şeyi tekrarlarsınız. Sesinizi yükseltir ya da uygun sözcükleri bulamadığınız için geri çekilip hiçbir şey söylemezsiniz. Hiçbir şey söylememek, en az bağırmak kadar kötüdür. Hiçbir şey söylemediğinizde, kendinizi ya da içinizdeki benliğin iletmeye çalıştığı mesajı onurlandırmazsınız.

İşyerindeki mücadeleye neden bu kadar vurgu yapıldığını anlamak kolaydır. İnsanlar fikir ayrılığına düşüp sinirlenirler. Duygularınızı yönetmede başarılı değilseniz, sizin bulunduğunuz bir ortamda başka insanlar duygusallaştığında kendinizi kontrol etmek daha zor olur.

Diğer insanların ne yaptıklarını kontrol etme imkanınız yoksa da kendinizi ve tepkinizi her zaman kontrol edebilirsiniz. Duygu ve davranışlarınızdan sorumlusunuz. İşyerinde duygularla başa çıkmak için bilinmesi gereken bazı noktalar şöyle sıralanmaktadır:

1. Duygular, içsel mesajlardır.

Dikkatinizi birşeye yoğunlaştırırlar. Bir dahaki sefere bir duygu yaşadığınızda dikkat edin. Yaşadığınız duygunun ne olduğunu tanımlayın. Yanıt vermeden önce kısa bir süre durun. Duygularınızın sizi kontrol etmesine izin vermek yerine onlar üzerinde kontrol sağlamanın yolu budur.

2. Yaşadığınız duyguyu kabul edin.

Duygular, evrenin bizimle iletişim kurma yollarından biridir. Büyük ölçüde beyinlerimize ve tümdengelimli uslama yeteneğimize güveniriz; ama beden, eğer onu dinlemeyi öğrenirsek, aynı zamanda bir zeka kaynağıdır.

3. Aynı anda hem düşünüp hem de hissedemezsiniz.

Hepimiz sinirli ya da üzgün iken bir mantık aramaya çalışmışızdır; ama işe yaramaz. Dolayısıyla bunu denemeyin. Duyguyu mantıktan ayırın. Üzgün ya da duygusal iseniz ve sağlıklı düşünemiyorsanız, duyguyu yaşamak için kendinize zaman ayırın. Sağlıklı düşünebiliyorsanız, önünüzde duran işi yapın ve duyguyla daha sonra ilgilenin. Duyguları bir kenara yığmayın; söz konusu duygusal enerjinin size ne anlattığını bilmelisiniz.

4. Sorun çözmeye, mantık yürütmeye ya da başka birinin duygularıyla iletişim kurmaya çalışmayın.

Diğer kişi duygusallaşırsa, duyguyu kabullenin. “Üzgün görünüyorsun. Bu konuda konuşmak ister misin?” Duygu, bir tür dikkat dağılmasıdır ve ilgi ister. Diğer insanlar, duygularını yüzlerinde taşıdıklarını genellikle bilmezler. Ne yaptıklarının ve davranışlarının, iletişim kabiliyetlerini nasıl etkilediğinin farkında değildirler.

5. Diğer insanların kötü davranışlarını hoş görmek zorunda değilsiniz.

Ne istiyorsanız söyleyin. Size nasıl davranılmasını istediğinizi insanlara öğretmelisiniz. Bu da en iyi doğrudan isteklerle yapılır: “Lütfen sesini yükseltme” ya da “”Benimle bu şekilde konuşmanı kabul edemem”. Bunun adı, kişisel sınırları olmaktır ve sizin bulunduğunuz ortamlarda neleri hoş görebileceğinizi insanlara aktarmanın bir yoludur. Onlara söylemezseniz, size istedikleri gibi davranmaya devam edeceklerdir. Kendi doğrunuzu söylemelisiniz.

İnsanlar genellikle çatışma zamanlarında çeşitli duygular yaşarlar. Bu çatışma, kendi içlerinde olabileceği gibi başkalarıyla da olabilir. Mücadelenin kaynaklarını anlamak, bunu aşmada yardımcı olabilir.

1) İnsanlar olan biteni kişisel olarak algıladıklarında, sonucun kendi istedikleri biçimde olmasını istediklerinde ya da sizin kafanızdaki bilgi ile kendi bildikleri hakkında tahmin yürüttüklerinde çatışma yaşanır.

2) Diğer kişinin ne demeye çalıştığını anlamaya gayret edin. Bu, basitçe meraklı olmanız gerektiği anlamına gelir. Soru sorun. Başkalarının iletmek istediği şeye gerçekten ilgi duyduğunuzda, onlarla ilgilendiğinizi hissedeceklerdir. Ne dediklerini anladığınızdan emin olmak için sizinle paylaştıkları şeyi tekrar ettiğinizde, söylediklerini dinlediğinizi düşüneceklerdir.

3) İnsanlar, dili kullanma biçimleri ve kendilerini açıkça ifade etme kabiliyetleri ile sınırlıdırlar. Aynı zamanda, konuşmadan önce, neyi iletmek istediklerine pek dikkat etmezler. Her zaman bir amaç ya da niyet için konuşmazlar; yalnızca duygu ve düşüncelerini içlerinden atmak isterler. Paylaşılanları dinledikten ve üzerinde düşündükten sonra, yapabileceğiniz birşey olup olmadığını sorun. Olmayabilir. Söylediklerini dinlemiş olmanız yeterli olabilir.

4) Yalnızca kendinizi kontrol edebilirsiniz. Dolayısıyla, bir başkası duygusallaştığında bunu kişisel olarak algılamadığınızdan emin olun. Bu, sizi ilgilendiren bir konu değildir; onların meselesidir.

5) Ve sonuca bağlanmayın. Başka bir deyişle, başkalarını dinleyin, kendinizi ifade etmek için elinizden geleni yapın ve her şeyi oluruna bırakın. İnsanlar bazen anlayacaklardır, bazen de anlamayacaklardır. Yalnızca, konumunuzu anlamalarına yardımcı olmak için elinizden geleni yapabilirsiniz. Gerisini kendi haline bırakmalısınız.

Burada ana hatlarıyla anlattığım adımlar kolay değildir. Kulağa basit gelir; ama uygulama ve disiplin gerektirir.

Bir bayan müşterim, patronunun aşağılayıcı ve tehdit edici davranışlarından şikayetçiydi. Çalışmalarımız sonucunda, bunun nedenini anladı ve patronunu değiştiremese de ona nasıl tepki vereceğini kontrol etmeyi öğrendi. Patronunun ona bu şekilde davranmaya devam etmesi, bu bayanın kendisine nasıl davranılmasını istediği konusunda yeterince açık olmadığını gösteriyordu. Kendi seçmediği sürece bir kurban olamazdı ve bu, iletişimde nasıl daha dolaysız davranacağını öğrenmek için büyük bir fırsattı. Sinirlendiği kişi, aslında patronu değil, kendisiydi. Patronunun bu uygunsuz davranışını sürdürmesine izin vermek için ne yaptığına (ya da yapmadığına) dikkat çekilmesi gerekiyordu. Konuşmak, patronunun davranışında bir değişikliğe yol açmayabilirdi; ama söz konusu bayanın kendini onurlandırmak için yapması gereken buydu.

Bayan müşterim, patronunun her şeyi daha iyi bilmesi gerektiğini düşünebilir. Belki de patronu bunu bilmelidir; ama gerçek şu ki bilmemektedir. Ya da belki daha iyi biliyordur; ama uygulamıyordur. Onun davranış biçimi budur. Bayan müşterim, duygularına kapılmak ya da patronunun farklı olmasını dilemek yerine, gerçeklere yanıt vermelidir.

Duygularınızı yaşamanıza ve size öğretmeye çalıştıklarını onurlandırmanıza izin veren bir kendi kendine ustalaşma sürecinden geçtikçe, duygularınızla daha rahat başa çıkabilirsiniz. Karmaşanın göbeğinde soğukkanlı davranabilmek, kendi kendini yönetme sürecinin bir hedefidir. Ne kadar çok pratik yaparsanız, yalnızca kendi duygularınızla değil, başkalarının duygularıyla da o kadar rahat baş edersiniz.
 
Geri
Üst