İç Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

burasıda benim memleket

:)
k_huseyinbilik_DSC01645.jpg
 
Tyana, Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan Kemerhisar’ın tarihi ismidir. Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir .1880-81 yılları arasında ilk kez Wilson, daha sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit ve Asur çivi yazılı tabletlerindeki metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı Romalılar Tyana şekline sokmuşlar, Türkler ise höyüğün üzerinde kurdukları köye (Hıristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Kent Romal döneminde gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde bu yerde görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır. Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir.
Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici bir süre için Kapodokya Krallığına taht şehri yapılan Tyanaya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve Diyonez mezhepleri de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsona’nın yerinde yepyeni bir şehir kurmuş ve burasını kendisine taht şehri yapmış, şehre de kendi adını vermiştir.Strabon’a göre ise cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündüğü çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek, narin sarı trakit taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler arasından şehirden Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu.
Kemerhisar’ın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzu’nun doğusunda M.Ö. VI. bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar o dönemlerde genellikle su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya çıkarılan ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.
M.Ö. 738 –715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm sürmüştür. Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda “Geç Eti” döneminin başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawa’nın önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı Tarhunzas’ın bir elinde buğday başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan rölyefi Aydınkent’te (Ereğli) bulunmaktadır.Tyana’dan İstanbul’a götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte de Warpalawa’yı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir. Bu da yine Warpalawa’yla ilgili önemli bir belgedir. Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve Warpalawa’nın arasındaki ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyana’nın kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyana’daki buluntuların paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların zamanın önde gelen bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler. Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö.III. yüzyılın ortalarında başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik çıkarlarının merkezi Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine Bergama Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür ve eğitiminin yuvası olmuştur. Tyana’nın kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar büyük bir kraliyet kurma programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterdiği görülür.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçeli’de bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyana’ya doğru bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır. Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye yetecek kadar su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyana’nın imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokya’daki Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında, kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II. yüzyıl dönemine ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır. Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyana’da çok yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyana’nın altındaki bu göze çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski yolun olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de köylerden şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı imparatorun Tyana’ya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil edilmiştir.
Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutias’ın (Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) mezar taşı da bunun kanıtıdır. Anadolu’nun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya kapıları aracılığı ile Tyana’ya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde yükselmesini sağlamıştır. Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması muhtemeldir.
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan savaşlarda sürekli kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin atölyelerine özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir basilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin İstanbul yada Selanik’teki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana eski Bizans döneminde de İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyana’nın) sonu da muhtemelen M.S.VI. yüzyıldaki Pers savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam stili yıkılmış ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney Kapadokya’daki şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç XI. yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de sona ermiş ve Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir. Bugün Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır. Tyana’nın bir başka ve önemli özelliği Apollon’un doğum yeri olmasıdır. Apollon’un yaşamı İsa ile aynı döneme rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü yada aslında Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır.
Tyana’daki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme ve Araştırma Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse etmektedir. Kazı ekibi ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü ve Venedik “Ca Foscari” Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog – topoğrafyacı Prof. Dr. Guido Rosada’dır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, Venedik “Ca Foscari” Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım Tanış yürütmüştür.
 
Niğde ve yöresi antik ören yerleri bakımından oldukça zengindir. Bu ören yerleri kazı buluntularının çoğu Niğde Müzesi'nde sergilenmektedir.
Önemli ören yerleri, Köşk Höyük ören yeri (Bor-Bahçeli Kasabası), Göltepe-Kestel ören yeri (Çamardı), Göllüdağ ören yeri (Göllüdağ), Porsuk Höyük ören yeri (Ulukışla-Darboğaz), Tyana ören yeri (Bor-Bahçeli) olarak sıralanabilir.
Kuşkayası Mezarlığı: Niğde'ye yaklaşık 40 km uzaklıktaki Karaltı Kasabası'nın yakınında bulunmaktadır. Kasabanın Güneybatısında bulunan kaya mezarları bir vadinin iki yamacında sıralanır.

nigdegumuskilise.jpg
Gümüşler Ören Yeri ve Manastırı: Niğde'ye 9 km. uzaklıktaki Gümüşler kasabasındadır.Bizans sanatının Anadolu'daki en güzel ve en iyi korunmuş eserlerinden biridir. 1973 yılında arkeolojik sit alanı kabul edilen manastır oldukça büyük ve geniş bir kaya kütlesi içine kazılmıştır.
Kaya oyuğu şeklinde dört sütunu bulunan kilisenin duvarlarını freskler kaplamaktadır. Kilisedeki fresklerin güçlü ve canlı anlatımları, barındırdığı yeraltı şehri, büyük mezarlık odası ve oldukça büyük kaya kütlesine kazılmış yerleşim birimleriyle birlikte arıtılmış savunma önlemleri nedeniyle Gümüşler ören yeri ve manastırı döneminin önemli din merkezlerinden biri olduğunu göstermektedir.
Kiliseler (Yakınçağ): İlimizde, 1800’lü yılların başlarında yapılmış 15 kilise bulunmaktadır. Mimari yapı tarzları birbirine çok yakındır. Dikdörtgen planlı, üç nefli, üç apsisli, yarı açık narteksli, kırma çatılı ve yontu taştan yapılmış bazilikalardır. Mimarisine büyük önem verilen çatı kaplamaları çeşitlilik arzeder. İç bezemelerindeki kalem işlerinde geç dönem Türk-Barok üslubunun izleri görülür. Bugün bir kısmı sosyal amaçlı kullanılan kiliselerin,
Bulundukları yerler; Yukarı Kayabaşı, Sungurbey Mahallesi, Kumluca, Aravan, Konaklı, Fertek, Küçükköy, Yeşilburç, Kitreli, Hançerli, Hasaköy ve Dikilitaş’tır.
romahavuzu.jpg
Roma Havuzu:
Roma Havuzu Niğde’nin 17 km. güneyinde Adana-Kayseri yolunun 1 km. solunda, yeşilliklerle ve meyve ağaçları ile çevrili Bahçeli Kasabasındadır. Roma mermer sanatının 23x66x2,5 m. Boyutundaki ender bir örneğidir. Tamamen toprak altındayken 1960 yılında tesadüfen ortaya çıkarılmıştır. Antik havuzun arkasındaki höyükte yapılan kazılardan çıkan geç neolitik döneme ait buluntular müzede sergilenmektedir. Gezginci Roma İmparatorlarının önemli bir mesire yeri olan Antik Havuz ziyaretçilerin kolay ayrılamadıkları bir yerdir.
Tyana Su Kemeri : Niğde’nin 20 km. güneyinde Adana-Kayseri yolunun 4 km. solunda yer alan Kemerler, Roma Havuzunun
sukemeri.jpg
devamıdır. Arazi yapı ve verimli toprakları ile tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir yerleşim merkezi olan Kemerhisar’ı Hititliler “TUVANUVA” olarak anmıştır. Antik Roma Havuzunun suyunu bu kente taşıyan kemerler I. ve II. Asırda Roma İmparatorları Trajen ve Hadriyan tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 3 km. uzunluğundaki Kemerlerin 1,5 km’lik bölümü açıkta, gerisi toprak altındadır.
Akmedrese: Karamanoğullarından Alaaddin Ali Bey zamanında 1409 yılında yontu taştan yapılmış olan medrese bu gün ayakta olup, iki katlı medreselerin güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Selçuklu Medrese mimarisinin tipik örneğidir.Dekorasyon bakımından portal hariç sadedir. Beden duvarlarını aşan portali ve taş süslemeleri ile ilgi çeker.
rahibe.jpg
Müze ve Rahibe Mumyası:
M.Ö 5000 yılına kadar 10.000’e yakın eserin bulunduğu müze, arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki bölümdür. Yaklaşık 1000 yıl öncesine ait olduğu sanılan ve 1960’lı yılların başında Ihlara Vadisinde bulunan Sarışın Genç Rahibe Mumyası ilgi toplar.
Bedesten: Şehir merkezinde Sungurbey Caminin hemen yanındadır. 16.yy’da yapılmış,17.yy’da gördüğü onarımla bugünkü durumunu korumuştur.
Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı: Şehre 60 km. uzaklıktaki Ulukışla ilçesinde bulunmaktadır. 17. yy’da Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış bir Osmanlı eseridir. Kervansarayın hemen yanında aynı devirde yaptırıldığı sanılan bir cami ve hamam bulunmaktadır.

Kuşkayası Mezarlığı : Niğde’ye 40 km. uzaklıktaki Karatlı kasabası yakınında bulunmaktadır. Kasabanın güneybatısında bir vadinin yamaçlarında Roma devrine ait 15 adet kaya mezarı bulunmaktadır.
Kavlaktepe Yer altı Şehri: Çamardı ilcesine bağlı Kavlaktepe köyündedir. Şehre 35 km. mesafededir. Kapadokya bölgesinde bulunan diğer yer altı şehirleri gibi korunma ve barınma amacı ile yapılmış, 12.yy Bizans dönemi kalıntısıdır. Temizlenip, ışıklandırılarak ziyarete açılmıştır.

Türk Hamamları : Bütün dünyada büyük üne sahip Osmanlı dönemi Türk Hamamlarından ilimizde dört tane vardır. Kubbeli, Salonları mermer kaplı bu hamamlar soğuk, ılık ve sıcak bölümlerden oluşur.
Sıcak bölümdeki göbek taşında terledikten sonra işinin ehli tellakların yapacağı kese (bir tür masaj) insana büyük bir zindelik kazandırır. Hamamlar şehir merkezi, Bor ilçesi ve Fertek kasabasındadır
 
3684981470_2841990667.jpg


683078458_d2c68ee495.jpg


002_Vali_Konagi_Nigde.jpg


nigde.jpg


Nigde.jpg


nigde1.jpg


nigde4.jpg


VE NİĞDE'NİN 7 HARİKASI

1gumusler.JPG


Niğde'nin 1. Harikası: Gümüşler Manastırı

8. ve 12. yüzyıllara tarihlenen ören yeri Bizans Dönemi'nin en görkemli ve en güzel eserlerinden biridir. Aynı zamanda Bizans sanatının Anadolu'daki en iyi korunmuş yapılarındandır. Anadolu’da tek gülen Meryem Ana ve İsa freski buradadır. 1,5 km. uzunluğundaki yerleşim merkezi, Niğde’nin 8 km. kuzeydoğusundaki Gümüşler Kasabası’ndadır.

2alaaddin.jpg


Niğde'nin 2. Harikası: Alaaddin Camii


Selçuklular döneminde 1223 yılında Alaaddin Tepesi üzerinde yapılmıştır.Yaz aylarında giriş kısmında oluşan Taçlı Kadın Başı görüntüsü ile dünyada mimari benzeri olmayan bir eserdir.


3Roma-Havuzu.jpg


Niğde'nin 3. Harikası: Roma Havuzu

Romalılar döneminden kalma, Bahçeli Beldesinde yer alan antik bir havuzdur. Buradaki kaynaktan çıkan su, havuzun içinde toplanıp Tyana’ya (Kemerhisar) doğru su kemerleriyle taşınırdı. Kleopatra’nın bu havuzda yüzdüğü söylenir. Adana-Kayseri yolunun 1 km. solundadır.

4nide_kalesi.jpg


Niğde'nin 4. Harikası: Kale ve Saat Kulesi

Şehir merkezinde, Alaaddin Tepesi üzerinde bulunan Kale, daha eski dönemlerde yapılmış olmakla birlikte bugün görülen kısımları Osmanlı döneminde 16.yy.’dan kalmadır. Kalenin üzerinde yer alan ve 19. yy. eseri olduğu tahmin edilen saat kulesi ise adeta Niğde’nin sembolü gibidir.

5tyana.jpg


Niğde'nin 5. Harikası: Tyana Su Kemerleri

Bahçeli Kasabasındaki Roma Havuzu’ndan Tyana (Kemerhisar) kentine su taşımak amacı ile yapılmıştır. 3 km. uzunluğundaki kemerlerin bugün bir kısmı görülebilmektedir.

6akmedrese-nide.jpg


Niğde'nin 6. Harikası: Akmedrese

Karamanoğulları döneminde, Alaaddin Ali Bey tarafından 1409 tarihinde yaptırılmıştır. Şehir merkezindedir.

7demirkazik.jpg


Niğde'nin 7. Harikası: Demirkazık

Dünya dağcılarının mabedi olarak kabul edilen Demirkazık Tepesi, Aladağlar’ın en yüksek yeridir. 3756 metre yükseklikteki tepe Çamardı ilçesi sınırlarındadır.







Niğde Resimleri
nigde4.jpg
nigde.jpg

Bor Caddesi

nigde1.jpg

Derbent Mevkii


kzlelma_park.jpg


Kızılelma Parkı

img_0612.jpg


Kale

img_0676.jpg


Gümüşler Manastırı

img_0640.jpg


Gümüşler Manastırı

img_0633.jpg


Gümüşler Manastırı
img_0706.jpg

Osmanlı'dan kalma Dışarı Camii

img_0748.jpg


Kemerhisar Tyana Su Kemerleri

11111.jpg


Kemerhisar Tyana Su Kemerleri

img_0780.jpg


Roma Havuzu





nide_saat_kulesi.jpg


Saat Kulesi

238_nigde_1172450683.jpg


Sungurbey Camii

belediye_binas.jpg


Belediye Binası
nigde-muzesi.jpg

Niğde Müzesi

nide_mzesi.jpg


Niğde Müzesi

nigde-sehitligi.jpg


Niğde Şehitliği
 
00145688.jpg
Tyana, Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan Kemerhisar’ın tarihi ismidir. Tarihi geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir .1880-1881 yılları arasında ilk kez Wilson, sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit ve Asur çivi yazılı tabletlerindeki metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı Romalılar Tyana şekline sokmuşlar, Türkler ise höyüğün üzerinde kurdukları köye (Hıristiyan kasabası yerinde) Kilise Hisar ve daha sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir. Kent Romal döneminde gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde bu yerde görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır. Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir.

Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici bir süre için Kapodokya Krallığına taht şehri yapılan Tyanaya kralının Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, Özebya yöresine Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta taşıyan bir cüce biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve Diyonez mezhepleri de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan Kumandanı Arkelaosu Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsona’nın yerinde yepyeni bir şehir kurmuş ve burasını kendisine taht şehri yapmış, şehre de kendi adını vermiştir.Strabon’a göre ise cidden şehir denilecek yer Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü imparatorluğun resmini düşündüğü çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu. Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek, narin sarı trakit taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler arasından şehirden Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu.

00145689.jpg
Kemerhisar’ın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük ve Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzu’nun doğusunda M.Ö. VI. bin yıldan kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar o dönemlerde genellikle su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya çıkarılan ilkel uygarlığın da bu su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir ve bu uygarlığın kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.

M.Ö. 738 –715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm sürmüştür. Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda “Geç Eti” döneminin başkenti olduğunu göstermektedir. Warpalawa’nın önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı Tarhunzas’ın bir elinde buğday başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan rölyefi Aydınkent’te (Ereğli) bulunmaktadır.Tyana’dan İstanbul’a götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte de Warpalawa’yı eski çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir. Bu da yine Warpalawa’yla ilgili önemli bir belgedir. Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı yakınlarında Frigya başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı bir ittifaka kadar varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve Warpalawa’nın arasındaki ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyana’nın kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyana’daki buluntuların paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların zamanın önde gelen bir Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.

Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için, Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler. Kapadokya Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö.III. yüzyılın ortalarında başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.

00145690.jpg
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik çıkarlarının merkezi Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. Seleukiden İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. Seleukidikler bir süre sonra yıkılmış yerine Bergama Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur. Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim sisteminin kurumları kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen yıl bir Yunan-Helen kültür ve eğitiminin yuvası olmuştur. Tyana’nın kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar büyük bir kraliyet kurma programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterdiği görülür.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçeli’de bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyana’ya doğru bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır. Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır. Boru şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye yetecek kadar su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
00145705.jpg
Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyana’nın imparatorluk dönemi şehir gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır. Güney Kapadokya’daki Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında, kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını gösteren bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II. yüzyıl dönemine ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir harikadır. Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde, Tyana’da çok yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyana’nın altındaki bu göze çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski yolun olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de köylerden şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. yüzyıldaki doğu savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı imparatorun Tyana’ya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için Tyana bir eyalete dahil edilmiştir.

Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutias’ın (Kapadokya bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) mezar taşı da bunun kanıtıdır. Anadolu’nun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya kapıları aracılığı ile Tyana’ya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde yükselmesini sağlamıştır. Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün dışında da imparatorluğun bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de vardır. Bu durum özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin birinci kalite olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması muhtemeldir.
00145706.jpg
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan savaşlarda sürekli kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir her pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin atölyelerine özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan bir basilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin oldukça özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş işlemeler döneminin İstanbul yada Selanik’teki çalışmalarına pek az benzemektedir. Tyana eski Bizans döneminde de İmparatorluk şehirlerindeki gelişmelerle yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyana’nın) sonu da muhtemelen M.S.VI. yüzyıldaki Pers savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam stili yıkılmış ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney Kapadokya’daki şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç XI. yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de sona ermiş ve Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir. Bugün Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda geç antik dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır. Tyana’nın bir başka ve önemli özelliği Apollon’un doğum yeri olmasıdır. Apollon’un yaşamı İsa ile aynı döneme rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü yada aslında Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır.

Tyana’daki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme ve Araştırma Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse etmektedir. Kazı ekibi ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar Bilimleri Bölümü ve Venedik “Ca Foscari” Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova Üniversitesinden arkeolog – topoğrafyacı Prof. Dr. Guido Rosada’dır. Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, Venedik “Ca Foscari” Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi ilişkiyi sürekli olarak Prof. Dr. Asım Tanış yürütmüştür.
 
emeğinize ,ellerinize sağlık çok güzel olmuş gerçekten güzel memleket niğde su kemerleri ve roma havuzu güzel yerler gitmiştim oralara teşekürler
 
Geri
Üst