İlk ve Ortaöğretimde Gözlenen Sorunlar

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
İlk ve Ortaöğretimde Gözlenen Sorunlar
İLK VE ORTAÖĞRETİMDE GÖZLENEN SORUNLAR​
Genel Durum
Standardize edilmiş ölçme testleri ve sınavlar, fabrikaların seri üretiminden örnekleyerek geliştirdiğimiz seri üretim ve ürün sayısına benzer olan daha çok mezun ve daha çok diploma, merkezi ve hiyerarşik okul yönetimi, bürokratik okul süreci, kesin hatları ile belirlenmiş zaman kullanımı (okul süresi, ders saatleri, teneffüs araları), bireyler için başkaları tarafından düzenlenmiş değişik eğitim türleri, eğitim aşamalarının kalın çizgilerle birbirinden ayrılması, belli bir sıra ve düzende bu aşamalarda yükselme, eğitim programlarının kesin ve katı çizgilerle belirlenmiş olması. Endüstri devrimini takip eden, eğitim sistemlerindeki yaygın uygulamaları tanımlayan bu öğeler bizim eğitim sistemimizde katmerli bir şekilde uygulanmıştır.
Hasan Şimşek, eğitim adına yaptıklarımızı değerlendirirken şunları söylüyor: Batıdan, kuzeyden, güneyden ve doğudan gelen düşman tehdidinden korkmayın, asıl tehdit bu yetiştirdiğimiz “çoktan seçen kuşaktır” doksan dakikada doksan adet çoktan seçmeli soruyu yanıtlamaya programlanmış bu kuşak hiçbir şeyi sorgulamıyor, düşünemiyor, konuşamıyor ve tartışamıyor. Kendi ellerimizle bu ülkenin geleceğine tuzak kurduğumuz çok açıktır.
Aktif erişkin nüfusun ortalama eğitim düzeyi açısından kendinizi kıyaslamaktan çok hoşlandığımız ülkelerin çok gerisindeyiz. Yirmibeş yaş üstü aktif çalışan nüfus açısından ülkemizde kişi başına düşen eğitim ortalaması 3,5 yıldır. Bu demektir ki, biz herkesi anayasa
mızda yazmasına rağmen, ilkokul mezunu dahi yapamamışız.
Eğitim sistemimizdeki sorunlar şu başlıklar altında toplanabilir:
1-Ezbercilik
Ezber bir şeyin değişmezliğine olan inançtır. Gerçek tektir. Bireyi tek yolculuğa ve sonuçta düşünme tembelliğine ve totaliterliğe götürür. Yaratıcılığı yok eder, birey aklını birilerine emanet eder ve onun sürüsünün bir parçası haline gelir. Bu birileri, siyasi bir önder ya da bir şeyh olabilir. Ezbercilik aydınlanmanın karşısında yer alır.
Ezbercilik; ilkokuldan üniversiteye kadar tüm eğitim sistemi çerçevesinde her dönemde değişen “resmi ideolojinin doğruları”nı öğretmeyi amaçlamıştır. Osmanlıdan bu yana eğitim sistemlerimizin temel amacı “itaatkar kul” yetiştirmek olduğu gerçeği de bunun üzerine gelince ezberin niçin değişmez bir yöntem olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Bu tür bir eğitim sisteminin yetiştireceği insanların “kalıpçı ve tepkisiz” olması kaçınılmazdır. Bunun nedenleri ise şunlardır (Titiz 1998: 34-35):
A) Eğitim siteminin geleneksel motifi : “Öğrenme “
Öğretim, öğretmen, eğitim gibi sözcükler dahi sistemin temel felsefesini rengini belli etmektedir. Doğru olduğundan şüphe bulunmayan öğretilerin gerekirse zorla dahi olsa çocuk ve gençlere öğretilmesi kişinin ihtiyaçları ve öğrenme profilline göre kendi hızınd
a öğrenmesi yerine, doğru olduğu varsayılan bilişimlerin öğretilmesi ve bunun doğam uzantısı olan ezberin olası nedenleri şunlar olabilir:

  1. [*]Bireyin ana amaç değil,devletin varlığını sürdürmesi için bir araç olarak varsayıla gelmiş olması. Bir başka deyişle,devlet için doğru, iyi güzel olanların bellenmesinin ana amaç olan devletin bekası için yeterli görülmesi,
    [*]Çocukların doğal öğrenme yöntemlerinin iyi etüt edilmemiş ve bu nedenle de onların, öğretilmeye muhtaç varlıklar olarak algılana gelmiş olması.
    [*]Geleneksel din eğitimindeki yöntemin ezber oluşundan kaynaklanan alışkanlık.
    [*]Eğitici kadroların çoğunluğunun, eğitimdeki gelişmeyi izleyememeleri
    1-Eğitim sorunlarının daima nicel olarak anlaşılması ve sorunların okul sayısı, öğretmen sayısı, ücret ve benzeri gibi parametrelerle açıklana gelişi.
    1. Toplumun düşünce biçeminin nedenselliğe değil kalıpçılığa dayalı oluşu
    2. Eğitici kadroların çoğunlukla niteliklerinin yetersiz oluşu
    3. Politik sınıfın niteliklerinin yetersiz oluşu nedeniyle sorunları basit ve popülist açıklama eğilimleri
e) Tek tip insan yetiştirme arzusu.
B) Yaratıcılığın hoş karşılanmadığı geleneksel tutum
C) Tepki gösteren bireyler arasında uzlaşı sağlamanın mevcut yönetim kadrolarınca yönetilebilir olmayışı
D) Tepkisizliği benimsemiş bireylerin bazı hallerde aşırı ve yıkıcı tepkiler göstermelerinin yarattığı korku.
2- Geleneksel Eğitim Anlayışı ve Güvensizlik
Geleneksel eğitim anlayışı, eğitimi sadece bilişsel ve entelektüel alanla sınırlamıştır. Bilgiyi hap yapıp veren bir eğitim modeli yerine, ancak öğrenciyi araştırmaya ve problem çözmeye yönelten bir eğitim modeliyle söz konusu olan bu ülkenin geleceğini kuracak çocuklarımızı yetiştirme modelidir. “Açın defterlerinizi söylediklerimi yazın ve ezberleyin” diye derse giriş yapan öğretmenlerle
bu yapılamaz.
Bu bağlamda toplumun “Türk ulusu zekidir, Türk ulusu çalışkandır ...” sözlerinde kendisini bulan bir kimlik ve özgüven aşılamasına ihtiyacı vardır. Biz bunu daha önce yaptık, kesinlikle yine yapabiliriz. Bunun için tek gerekli şey kendimize güven ve eğitimdir (Karakütük 2001: 200).
Toplumun, ekonominin, siyasetin sık sık çıkmaza girdiği ülkemizde kendimizi, geçmişimizi ve sistemimizi sorguluyoruz. Oysa insanımız geçmişteki zorlu deneyimlerinden yüz akıyla çıkmıştır. Bu da eksikliğin bizim insanlarımızda değil, onun yetiştirme tarzında olduğunu gösteriyor.
3- Birleştirilmiş Sınıflar Sorunu
Birleştirilmiş sınıf, birden fazla sınıfın bir öğretmen yönetiminde birlikte çalışması esasına dayalı olarak oluşturulmuş bir sınıftır. Birleştirilmiş sınıf uygulaması ekonomiklik açısından düşünülmüş bir özlem ve dağınık yerleşim birimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde birleştirilmiş sınıflar daha çok köy olgusuna dayanmaktadır. Birleştirilmiş sınıflar uygulaması sadece bizim ülkemize özgü bir durum değildir. Bu durum yerküre üzerinde yer alan birçok ülkede uygulanan bir öğretim uygulamasıdır.
Birleştirilmiş Sınıf Uygulamasının Sakıncaları
(Köklü 2000: 31):

  1. [*]Öğretmenin görev ve sorumluluk boyutu artmaktadır.
    [*]Öğretmenin yapacağı hazırlık artmaktadı
    r.

    [*]İlköğretimin tüm hedeflerine ulaşmak güçleşir.
    [*]Öğretmenlerin tamamı birleştirilmiş sınıflarda öğretim konusunda yeterli birikime sahip değildirler.


  1. [*]5- Öğretmenin öğrencilere ve ders konularına ayırdığı zaman azalmaktadır.
4-Yabancı Dilde Öğretim Sorunu
Ortaokul ve liselerimizde, her sınıfta, haftanın belirli saatlerinde yabancı dil dersi okutula gelmektedir. Öyle ki; 6 yıllık ortaöğretim boyunca, her öğrenci toplam 2.000 saat kadar yabancı dil dersine girip çıkar. Ne var ki, eğer eğitimin niteliği son yıllarda baş döndürücü bir hızla düştüğü görülen Anadolu Liseleri ya da Kolej adı taşıyan özel liselerden mezun değillerse, altı yıldır dil dersi alarak liseyi bitirmiş olan bir gencin bir yabancı dili doğru dürüst konuştuğu pek sık görülen bir durum değild
ir. Oysa bir kişinin yabancı dili normal olarak 6-7 ay içinde sığdırılabilen 700-800 saatlik bir ders sonunda öğrenebildiği araştırmalar ve uygulamalar sonunda anlaşılmıştır.
Ülkemizde “yabancı dilde”eğitimin dilimizin daha da bozulmasına ön ayak olduğunu düşünüyoruz. Okullarımızda da Tanzimat dönemine özgü eğitim verilip o yönde insan yetiştiriliyor. Tüm bu olumsuzluklar ulusallığımızı yok etmeye yöneliktir. Türkiye Kurtuluş Savaşı öncesindeki gibi yoğu bir emperyalist saldırıyla karşı karşıyadır. Bu saldı
rıların başında da dilimize yönelik saldırılar önemlidir. Dilimizin yozlaşmasına ve dolayısıyla ulusallığımızın yok edilmesine karşı durmalıyız (Sarıaslan 2000:36)
Türkçe eğitim Türkiye’nin bağımsızlık sorunudur.
Türkiye Türkçe’sinin bugün için eğitim ve öğretimde ciddi sorunları vardır. Okuma yazmada aydınlarımızın Türkçe’yi yanlış kullanması, konuşurken duygu ve düşüncelerin düzgün ifade edilememesi en önemli sorundur. Kelimelerin yanlış telaffuzu, tamlamaların yanlış kullanılması, vurgulamada yanlışlar yapılması Türkçe’yi yozlaştırmaktadır.
Tüm sorunların kökeninde Türkiye’de eğitimin iflas etmiş olması yatmaktadır.
İlk ve Ortaokullarda çocuklarımıza anadilimizi öğretememekteyiz. Dilimizi edebiyat ve kültür seviyesinde öğretmeliyiz. Dilbilgisi kuralları ezberletilerek Türk Dili öğretilemez.(Sarıaslan 2000:23)
5- Demokratik ve Laik Eğitim Sorunu
Fransız devrimci Danton “Ekmekten sonra halkın ilk gereksinimi eğitimdir” demiştir. İnsan ve toplum yaşamında eğitim; birinci derece gereksinmesinden hemen sonra geliyorsa, bundan da kast edilen dogmatik değil laik eğitim ise, o zaman eğitim ve demokrasi, demokratik toplumlarda birbiriyle içiçe iki temel kavramdır. Öyle ki laik eğitim olmazsa demokrasi olmaz, demokrasi olmazsa laik eğitim olmaz
Kuşkusuz bu nedenle başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyeti kuranlar, eğitimi hem Cumhuriyetin hem de demokrasinin alt yapısı olarak kabul etmişlerdir. Cumhuriyetin ilk 27 yılındaki hızla devrimci atılımların önü karşı devrimcilerle kesilmiş olmasaydı, daha açık deyişle dem
okratik laik eğitim geliştirilerek ödün verilmeden sürdürülebilseydi 2001 yılında Türkiye, bugün bulunduğu noktadan çok daha ileri bir konumda bulunacaktı. Türk toplumu, demokratik laik eğitimi özümseyebilseydi bugün okumaz- yazmaz nüfus kalmazdı. Şeriatçı-ırkçı siyasal partiler bu denli halk desteğine sahip olmazdı,dolayısıyla ülkemiz terörle yatıp,terörle kalkar duruma düşmezdir. O zaman ülkemiz AB’nin giriş kapısında bekletilmez üye olmaya davet edilir, bulunduğu coğrafyada hak ettiği saygın yere gelebilirdi.
Bunun için demokratik laik eğitimi, öncelikle tüm öğretmenlerin eğitim yöneticilerinin, eğitim deneticilerinin; kısaca tüm gençlerin ve aydınların özümsemesi, sonrada yeni kuşakları yetiştirmeleri gerekir (Adem 2001:10)
Laiklik demokrasinin ön koşuludur. Demokrasi laikliğe dayanır. Gerçek demokrasiler laik olanlardır. Eğitimin önemli görevlerinden biri demokrasi eğitimidir. Kitlenin seçme ve seçilme hakkını iyi ve bilinçli kullanması eğitim düzeyinin yetersizliği nedeniyle gerçekleştirilememektedir (K
arakütük 2001: 41)
Laik eğitim: “Din etkisinden kurtulmuş olan bireylerin dinsel inançlarına herhangi bir biçimde karışmayan ve öğretim kurumlarındaki çalışmalar ile din işlerini birbirinden ayrı tutan eğitim”dir. Laik eğitim, yalnız din eğitimi ve öğretimin yapılıp yapılmamasıyla sınırlandırılacak bir konu değildir. Aynı zamanda eğitim programlarının ve ders içeriklerinin bilimsel ilkelere dayandığı yöneticileri ve öğretmenlerin nesnel davranışlar gösterdiği eğitimdir (Oğuzkan 1981:102).
Atatürkçü eğitimin laiklik politikası bütün etkenleri içeren sistemli bir politikadır. Din işleriyle toplum düzeni kesinlikle birbirinden ayrılırken, bu ayrılma dine karşı açıkça bir baskıyla sonuçlanmamıştır. Amaç; dini kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inan
çlar bütünü durumuna getirmek, onu toplum işlerinde ve toplumsal görevlerinden sıyrılıp vicdanlara itmektir (Özden 1991: 43).
Atatürkçü Eğitim Politikası
1926 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı bir genelgede eğitimin, ulusal, laik, bilimsel ve demokratik olarak belirlendiği şöyle ifade ediliyordu (Sakaoğlu 1992: 34-35):
“Türkiye’de herkesin milli ve dünyevi, modern ve demokratik bir terbiye alması esastır... Eğitimin “milli” olmasından maksat, gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve idealleriyle milli topluma uydurmaktır... Dünyevi kelimesinden hedeflenen anlam, eğitimin “laik” olması, düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her türlü dini etkiden uzak bulunmaktır. Modern deyimiyle, eğitimin, yöntemler ve teknikler bakımından en yenibilimsel kurallara göre sürdürülmesi, demokratiklik ile de eğitim ve öğretimin bütün olanaklarından kadın erkek tüm ulus bireylerinin eşit derecede yararlanması, serveti, toplumdaki yeri ne olursa olsun her gencin yeteneği ve zekası derecesinde öğrenim görebilmesine hiçbir engelin konmaması düşünülmüştür.”
“İlköğretimin milli ve demokratik olması, kız erkek, zengin yoksul bütün millet çocuklarının aynı biçimde eğitim görmesi, bu ilkenin zorunlu bir sonucudur. Yine, ilköğretimin mesleki eğilimlerden, dini etkilerden uzak tutulması, ilköğretim programına yabancı dil konulmaması da bu ilkeye dayanır.”
6- Nitelikli Öğretmen Sorunu
İnönü Üniversitesi öğrencileri arasında yaptığımız araştırmada örneklemdekilerin %100’ü eğitim sistemimizde nitelikli öğretmen yokluğunu dile getirmişlerdir. Aslında bunun için araştırma yapmaya bile gerek yoktur. Kendi öğrencilik deneyimlerimizi gözden geçirmemiz ve gazete başlıklarına bakmamız yeterli olacaktır.
1990’lı yıllarda bile öğretmen olmayan 130 bin Üniversite ve Yüksekokul mezunu öğretmen olarak atanmıştır. Eğitim fakültesini bitirenlerin bile nitelikleri tartışmalıdır. Oysa, nitelikli öğretmen pek çok sorunu kendiliğinden çözebilir.
Diğer Önemli Sorunlar


  1. [*]Eğitim sistemi okul içine dönük kalmıştır. Çevre ve iş hayatı ile okul ilişkisi son derece sınırlı olup, işlevsel öğretim gerçekleştirilememiştir.
    [*]Eğitimde gözlem ve uygulama yönteminden yeterli ölçüde yararlanılmamaktadır.

  1. Her kademede ders araç ve gereçleri yetersizdir.

    [*]Öğrencileri genel eğitimden, mesleki eğitime kaydırmada başarı sağlanamamıştır.
    [*]Öğrencilerin ruhsal ve bedensel gelişimine önem verilmemiştir (Beden Eğitimi derslerinde Matematik dersinin işlenmesi gibi).
    [*]Türk kültür ve temel değerleri eğitim programları aracılığıyla aktarılmamaktadır.
    [*]Öğretim ezbere dayanmakta, analitik, senteze götürücü ve yaratıcı düşünce geliştirilmemektedir.
    [*]Okulsuz çocuklarımıza ulaşmak, tek derslikli okulları genişletmek, ikili ve üçlü öğretime son vermek, kalabalık sınıfları 35-40 kişilik sınıflara dönüştürmek, geçici ve harap binalarda öğretim yapan okulları binalara kavuşturmak için binlerce yeni okul ya da on binlerce yeni derslik inşa etme gereksinmesi vardır.
    [*]Eğitim kurumlarını öğrencilerin ilgi, yetenek ve kapasitesine uygun bir meslek kazanacağı, yaparak-yaşayarak eğitim yapabilecek bir ortama kavuşturma gereksinmesi vardır.
    [*]Ortaöğretim kurumlarını süratle uygulamalı eğitimin yapabileceği atölye, laboratuar, bahçe, araç-gereç ve çeşitli alanlarda yetişmiş usta-öğretmenlere kavuşturma gereksinmesi vardır.
  2. Mesleki-teknik gibi pahalı bir eğitime yatırılan paraların verimli olabilmesi için; mezunların, eğitimleri doğrultusunda istihdamları ile, ülkenin iş piyasası işlemlerine yönelik eğitim programlarıyla öğrenimlerini sürdürmeleri gereksinmesi vardır.

    [*]Genel eğitimle mesleki eğitimi kaynaştırma ve bütün ortaöğretim kurumlarını merkez teşkilatında ve taşrada tek yönetim altında toplama gereksinmesi vardır.
    [*]İyi bir rehberlik ve yönlendirme sistemiyle öğrenciyi keşfederek, onun, yeteneklerine uygun alanlara yönlendirilmesini sağlama ve başarısızlıkları önleme gereksinimi vardır.
    [*]Eğitim ve okul yöneticiliğini belirli eğitim ve deneyim niteliklerini gerektiren bir meslek durumuna getirme gereksinmesi vardır.
    [*]Öğrenciler, uygulanan kılık kıyafet düzenlemesinden dolayı adeta küçük asker gibi olmuşlardır. Dünya çağ atlamaktadır bugün serbest bırakılsa okul giysileri, yetkililer kılık-kıyafeti yetersiz utanılır bulunanlar için Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonundan donanım alabilir. Demokrasi çok sesli, çok renkli bir ortamda yaşayıp gelişe
    bilir. Çok renkliliğe, çok sesliliğe okullarda başlamadan demokrasinin gerektirdiği ortam tam olarak oluşamaz. Özgür giysi bu konuda atılacak bir adımdır (Kaya 1993: 94).
Yukarıda sıralanan gereksinmeler, eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesini kaçınılmaz duruma getirmiştir.
Öneriler​


  1. [*]Atatürkçü eğitim felsefesi yeniden uygulamaya konulmalıdır. Öğretmenler bu konuda bilinçlendirilmelidirler.
    [*]Eğitim programları eleştirici düşünce ve yaratıcılığı geliştirecek biçimde yeniden hazırlanmalı, ders kitapları da bunu sağlayacak biçimde hazırlanmalıdır.
    [*]Nitelikli öğretmen yetiştirilerek ezberci yöntemler, eğitimde şiddet olgusu gibi ilkel uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır.
    [*]Demokrasi için demokratik eğitim ilkesi yaşama geçirilmelidir.
    [*]Okullarda denetim uygulamaları daha çağdaş esaslarda yürütülmelidir.
    [*]Küreselleşme bir yandan dünyayla bütünleşmeyi ifade ederken eğitime düşen görev bu becerilere sahip insanı yetiştirmektir. Öte yandan küreselleşmenin yeni emperyalizm biçiminde uygulandığı da görülmektedir. Bu nedenle eğitim ulusal duyguları gelişmiş ve uyanık yurttaşlar yetiştirmelidir.
    [*]Bilişim ve bilgi okuryazarı insan yetiştirmek gerekmektedir.
    [*]Eğitimde yeni teknolojilerin uygulanması çerçevesinde eğitim araştırmaları ve program geliştirme çalışmaları teşvik edilmelidir. Bu amaçla ortaöğretime çeşitli düzeylerde genel teknoloji derslerinin konmasında büyük yarar vardır. Ancak bu derslerin programı özenle hazırlanmalıdır. Çok hızlı değişen teknolojik ortama uyum sağlayabilmesi için ilgili dersin programının sık sık ye
    nilenmesi gerekir.

    [*]Eğitime daha fazla parasal kaynak ayrılmalıdır.
    [*]Öğretmen yetiştirme yeniden ele alınmalıdır. YÖK, en çok gereksim duyduğumuz planlamayı zamanında ve yeterli biçimde yapamamıştır. Yıllardır sınıf öğretmeni gereksinimi varken sınıf öğretmenliği programları açılmamış ve adeta herkes öğretmen yapılmıştır. Şimdilerde ise birçok yerde ve gereğinden fazla öğretmen yetiştirme programı açılmıştır. Üstelik bu programların ciddiye alınır öğretim kadroları da yoktur.
    [*]Terör nedeniyle 15 yıldan fazla bir süre Güneydoğu’nun bazı yerlerinde eğitim yapılamaz olmuştur. Türkçe’yi bile öğretemediğimiz bu yurttaşların yurttaşlık becerilerinin nasıl geliştirileceği üzerinde düşünülmelidir.
    [*]Özel eğitim gerektiren geri ve üst zekalılarla, işitme, konuşma ve ortopedik özürlüler; uyumsuzlar ve sürekli hastalığı olan çocukların eğitimine gereken önem verilmelidir. Bu amaçla, özel eğitim alanında görev alacak öğretmen ve personelin yetiştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır (Kaya 1993: 158).
Kalkınma planlarında devlet görüşü olarak dile getirilen “ülkemizin batılı ülkeler düzeyinde bir kalkınmayı” başarabilmesi ya da büyük Atatürk’ün “çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmak” vasiyetinin gerçekleştirilmesi, her şeyden önce, insanlarımızın değiştirilmesine bağlıdır. İnsanlarımızın değişmesinde, yeni eğitim sistemi, büyük görevlere ve sorumluluklara sahip olacaktır.
Unutmamak gerekir ki; Atatürk’ün belirttiği gibi :
“İlk ve ortaöğretim; mutlaka insanlığın ve uygarlığın gerektirdiği bilim ve tekniği versin. Fakat o kadar pratik bir tarzda versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkum olmadığına emin olsun.”
Bunları sağlayacak olanların Atatürk’ün dediği gibi “yeni kuşakları yetiştirecek öğretmenler olduğunu”nun bilincinde olmak gerekir.
 
Geri
Üst