İmanın bütünlüğü

mislinay

Yeni Üye
Üye
İmanın bütünlüğü
İman Bir Bütündür
İman gerçeğinin herhangi bir esasını inkâr eden kâfir olur ve kabul etmeyen Müslüman olmaz Mutlak küfre düşer ve İslâmiyet'ten çıkar
İman, altı esasından çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki, tefrik kabul etmez Ve öyle bir bütündür ki, bölünemez Çünkü imanın her bir temeli, kendini kanıtlayan hüccetleriyle, diğer iman temellerini kanıtlar Her biri her birisine gayet kuvvetli bir kanıt olur Öyleyse, bütün iman esaslarını bütün delilleriyle sarsmayan batıl bir fikir, hakikat nazarında bir tek iman esasını, bir hakikati iptal edip inkâr edemez Belki kabul etmeme perdesi altında gözünü kapamakla, bir inat yoluna gidebilir Git gide mutlak küfre düşer, insaniyeti mahvolur; hem maddî, hem manevî Cehenneme gider
Allah'a iman, kendi hüccetleriyle imanın diğer esaslarını da kanıtlar Bu görkemli evreni bir saray, bir şehir, bir ülke gibi bütün ihtiyaçlarını gidererek yöneten, düzenli bir biçimde çeviren, hikmetlerle değiştiren, atomları, gezegenleri, sinekleri ve yıldızları birer muntazam ordu gibi aynı anda, emir ve iradesi dairesinde sürekli bir ulvî manevra içinde çekip çeviren, görevlendiren, gezdiren ezelî ve sonsuz bir ilâhî saltanatın elbette sonsuz bir ahiret diyarı olacaktır
Allah'ın birçok ismi ve varlığının kanıtları, ahiretin varlığını ister, gerektirir Allah'a iman, ahiretsiz olmaz Allah diyor ki: "Ahiret var!" Evrenin her bir sözcüğünü, her bir noktasını, anlamlı nakışlarla süsleyen Yaratıcı, evren kitabının anlamlarını ders verecek, açıklayacak, yorumlayacak elçileri de göndermiştir Emirler vermiş, yasaklar koymuş, insanların kulluk görevlerini kendilerine bildirmiştir Sanatını seven, beğendirmek isteyen yüce Sanatkâr, isteklerini elbette ki insanlara bildirecekti ve bildirmiştir
Hem bütün canlıların ihtiyaçlarının karşılanması için dualarına, hâl diliyle edilen bütün ilticalara, arzulara vakti vaktine cevap veren Allah, hiç akıl kabul eder mi ki, insanların manevî reisleriyle görüşmesin? Her canlıyla fiilen ve hâlen konuştuğu gibi, onlarla da sözel olarak konuşmasın ve onlara fermanlarını, suhufu ve kitapları göndermesin?
Demek ki, Allah'a iman, sınırsız delilleriyle peygamberlere ve mukaddes kitaplara imanı kanıtlar
Hem hiç imkân var mı ki, bu kâinatın yaratıcısı, mahlûkatını yüz bin dillerle birbiriyle konuştursun, onların konuşmalarını işitsin, bilsin ve kendisi konuşmasın? Hâşâ!
Hem hiç akıl kabul eder mi ki, Allah evrendeki İlâhî amaçları bir fermanla bildirmesin? Ve evrenin gizemini açacak ve "Mahlûkat nereden geliyor? Nereye gidecekler? Niçin böyle kafile kafile gelip birazcık durup geçiyorlar?" biçimindeki üç dehşetli soruya hakiki cevap verecek Kur'ân gibi bir kitabı göndermesin? Hâşâ!
Hem hiç mümkün müdür ki, yeryüzünü canlılarla sürekli doldurup boşaltan ve kendini tanıttırmak, kendisine ibadet ve tesbihat ettirmek için bu dünyamızı bilinçli varlıklarla şenlendiren Allah, gökleri ve yıldızları boş bıraksın; onlara uygun ahaliyi yaratmasın? Hâşâ, melekler sayısınca hâşâ!
Binler çeşit elemlerle üzülen ve binler nev'î lezzetlerle memnun olan, gayet derece acizliğiyle, hadsiz maddî-manevî düşmanlarıyla pek çok ihtiyacı olan, sürekli ayrılık tokatlarını yiyen insan, iman ve kullukla değer kazanır, huzur bulur
Allah'ı tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır O'nu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır Hatta bir bahtiyar mazlum, idam olunurken bedbaht zâlimlere demiş: "Ben idam olmuyorum, belki terhis ile saadete gidiyorum Fakat ben de sizi sonsuz bir idam ile mahkûm gördüğümden sizden tam intikamımı alıyorum" "Lâ ilâhe illâllah" diyerek sevinçle ruhunu teslim eder
 
Geri
Üst