Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Şiirler

  • Konbuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Forum Okuru
Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Şiirler
Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Şiirler istiyorum sizden kızlar şimdiden tşk ediyorum.
 
Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Şiir


Muhammed'i Çok Özledim

Muhammed’i çok özledim
Ciğerlerim pare, pare
Şol canımdan çok istedim
Yollar, götür beni yâre

Günüm gecem selâvattır
Ne huzurdur, ne rahattır
İstediğim şefâattır.
Yâr Muhammed, cana çare.

Irmak olsam, yâre aksam
Ravzasına, nasıl baksam
Şol gönlümü, bile yaksam
Kapanmıyor, canda yare.

Ümmetinim, şerefim çok
Gelmelere dermanım yok
Bir hasret ki, saplandı ok
Sırat üzre, düştüm nare.

Derdim elbet, Kabe ve Hac
Muhammed’e aşkım ilaç
Hasretinden düştüm bîlaç
Çöllerdeyim, hem avare.

Hak aşkına ömür versem
Muhammed’i bir kez görsem
Eşiğinde bile ölsem,
Yalvar, yakar, ben bîçare.

Aşk var ise, Sen sebebi
Habibullah, en son nebi
Selindeyim, coştu debi
Şefâat kıl, sitemkâre.

Bayram Leventoğlu


ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MUHAMMED

Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zevk-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde cevlân eyleyen.
Mi'râcda ümmetin Hak’dan dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Ol çâriyâr anın gökler yâridir,
Anı seven günahlardan beridir,
On sekiz bin âlemin serveridir,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed

Aşık Yunus neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız
Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed.


Yine Bir Pazartesi
Her yer simsiyah olmuş gözler ufukta kilit
Asırlardır hasretle beklenen birisi var
Gönüller dua dua ve işte doldu vakit
Bu güneşin ışığı tüm kainatı boğar

Anneciğinin kalbi sevgiyle sırılsıklam
Sensiz ne sabah olur ne sensiz geçer akşam
Nasıl teslim eylesin seni başka kucağa
Senin için katlandı gül kokundan uzağa

Ebva’yı titretince ayaklarının sesi
Yüreğine mi düştü Azrail’in gölgesi

Deden Abdülmüttalip sana başka bağlandı
O siyah gözlerinde neler görmüştü neler
Vefatı yaklaştıkça sanki ciğeri yandı
Senden uzak olmaya ne gök dayanır ne yer

İçinde bulunduğun kervan bile korunur
Baştan ayağa nursun üstündeki bulut nur
Seni tanıyan kalpler bekliyorlar sessizce
Sense kulluk edersin rabbine gündüz gece

Hira yamaçlarında meleklerin nefesi
Arap şairlerinin sustu artık bestesi

Hazırlan ebu kubeys Rasulüllah geliyor
Bütün yakınlarına müjdesini verecek
Bu yol öyle dikenli bu yol öyle çetin,zor
Yalnız nasibi olan mescidine girecek

Mukaddes görev için hazırdır dar-ül erkam
Bir kerecik istesen hattaboğlu sana ram
Müslümanlar arttıkça kureyş zulmü çoğaldı
Hiçbir şey yıldıramaz duyan ummana daldı

Gülyüzünde tebessüm kucaklıyor herkesi
Bir bakışı kendine aşık eden çehresi

Yakınlarını tek tek uğurladın toprağa
Kim bilir kaç acıya mezar oldu yüreğin
Teselli geldi gökten hazırlan yolculuğa
Pusulası aşk yolun rabbe yükseleceğin

Gayri hicret gerekir Medine diyarına
Hepsi veda ederek bütün varlıklarına
Rızaullah uğruna yollara koyulurlar
Yürüyün muhacirler sizi bekliyor ensar

Ne tılsımlı suremiş ne tılsımlı söz yâsin
Uçuşsun güvercinler sevr dağını süslesin

Kureyş yollara düşmüş kaç bin kişilik ordu
Onların karşısında biz bir avuç Müslüman
Rasulüllah el açıp hemen duaya durdu
Be hey müşrik ordusu sen asıl kendine yan

Sadık kalınmayınca sadece bir sözüne
Rabbin sevgilisinin kan bulaştı yüzüne
Şimdi bütün ağıtlar yalnızca uhut için
Kıyamete dek sürer gözyaşları göklerin

Bayram geldi şehrine bayram yaşar kabesi
Müşriğe bile bayram oldu fetih hutbesi

Bu güzelliğe karşı düşmanlık mı dayanır
Güneş yüzünü görse önünde diz çökecek
İnsanlık bölük bölük ümmetliğe uzanır
Sana kainat hayran hayrandır cin ve melek

Refiki ala deyip kapadın gözlerini
Giderken ashabının götürdün ciğerini
Gülyüzlüm sen gideli kaç yıl oldu kaç asır
Şu dünyanın sırtında sensizlikten bir nasır

Yalnız sende bulunur insanlığın çaresi
Yerin gözbebeğisin göğün ciğerparesi

Sinemdeki yangının sebebini sor bana
İçtiğim onca şarap ateşimi almadı
Şu koskaca kainat zulüm gibi zor bana
Ey gülüm hasretinden bende takat kalmadı

Nurunun etrafında dönen pervaneleriz
Aşkınla nefes alan deli divaneleriz
Hiçbir zaman bitmeyen destanımızsın bizim
Her derde her tasaya dermanımızsın bizim

Ne olur geliversen yine bir pazartesi
Kalbimizin gıdası ruhumuzun neşesi

Zeynep K. Füzün


PEYGAMBER

Sen, fikir kadar güzel;
Ve tek, birden daha tek!
Itrını süzmüş ezel;
Bal sensin, varlık petek.

Sensin ölüme hisar;
Bakisi hep inkisar...
Sar bizi, çepeçevre sar,
Rahmet rüzgârı etek!

Necip Fazıl Kısakürek

Sen Yoktun Sultanım

Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun.
Önce cenneti, sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi,
Arafat bu affa şâhitti..

Sen yoktun..
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken,
Taprağın bağrındaki su,
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...


Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...

Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada

Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız

Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...

Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.

Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.

Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.

Dursun Ali Erzincanlı
 
Geri
Üst