Lavey Laneti'nin Hikayesi...!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Lavey Laneti'nin Hikayesi...!
Lanete inanırmısınız?

Birçok kitaba ve filme aktarılan çeşitli lanet hikayeleri vardır.Bunları okuduğumuzda yada seyrettiğimizde aranızda eminim çok etkilenenlerde oluyordur şahsen beni etkileyen konulardan biridi şu lanet olayları:)

Bakın şimdi size etkileneceğinizi düşündüğüm farklı bir lanet hikayesini aktaracam..

İki adam Hollywood´u ve Rock dünyasını korkudan titretiyor. Crowley´in varisi Kenneth Anger ve Şeytan Kilisesi´nin lideri Anton La Vey; Bu inanılmaz yazıda, büyücülerin korkunç savaşının yanısıra , Rolling Stones, Led Zeppelin, Mick Jagger, Jimmy Page, Jayne Mansfield, Charles Manson ve lanetli Kennedy Ailesi gibi isimler yer alıyor. Ve Şeytan Kilisesi´nin içyüzü...

Holl*ywo*od ünlülerini teh*dit e*den, deh*şe*te düşü*ren fe*la*ket*ler de*vam ediyor. Genel inanç, bir lanetin varolduğu doğrultusunda; okült araştırmacı Ga*vin Bad*de*ley, zen*gin ve ün*lü olmanın kaçınılmaz bir bedeli olduğunu söylüyor. Baddeley, söz konusu la*netin has*ta*lık*la*ra, kötü şan*sa, göz*den düş*me*ye ve hat*ta ö*lü*me yol açtığını belirtiyor. Wic*ca yani Cadıcılık i*nan*cın*da olan*la*rın ti*pik i*na*nışına göre, tüm bu la*net*le*r, ca*dı*la*rın yönlendirdiği es*ki doğa tan*rılarının işidir. Wic*ca´la*ra gö*re; bi*ri*ne gön*de*ri*len bü*yü eninde sonunda bü*yü*yü ya*pa*na ge*ri dö*ner. Bir diğer görüşe gö*re i*se; bu olay sa*de*ce be*yaz bü*yü*nün, ka*ra bü*yü*ye dö*nüş*türülme*siy*le gerçek*le*şir. La*net, çok es*ki za*man*lar*dan be*ri, ö*zel*lik*le ka*ran*lık çağ*lar*dan bu ya*na de*vam e*diyor ve nasıl yapıldığı giz*le*niyor; bi*lin*me*yen bir güç, ünlülerin günahlarından doğan enerjiyi kullanarak on*la*rı kolayca la*net*liyor.

Büyücülerin savaşı

La*ne*tle ilgili ör*neklerin sayısı çoktur ama çoğu ge*çer*li sa*yıl*maz, ne*de*ni* ya*pılan bü*yü*lerin çoğunun işe ya*ra*ma*mış olmasıdır. Ün*lü Fran*sız ro*man*cı* J. K.Huys*mans´ın başından geçenler daha ilginçtir; Huys*mans Şey*tanizm´i in*ce*le*di*ği “La Bas” ad*lı ki*ta*bın*da, şey*ta*na ta*pan*la*rla sava*şan Ab*be Bo*ul*lan’dan ya*rar*lan*mıştı. A*ris*tok*rat bir araştırmacı o*lan Sta*nis*las de Gu*a*i*ta ise, a*slında Bo*ul*lan’ın ku*ral ta*nıma*yan bir şey*tan*cı ol*duğu*nu id*di*a e*di*yor ve o*nun*la ça*lışan*la*rı u*ya*rı*yor*du. A*ra*da*ki iddalaşma sonunda bir kan da*va*sı*na dö*nüş*tü ve böylece hi*ka*ye*nin kah*ra*man*la*rı la*ne*ti de baş*lat*mış ol*dular. Ab*be Bo*ul*lon Huys*mans’a giderek, Gu*a*i*ta’nın şey*ta*na ta*pan bi*ri ol*duğu*nu söy*le*di. O*nu kor*ku*ta*rak, Gu*a*i*ta’ya kar*şı kışkırt*tı ve şey*ta*nın bü*yü*le*ri*ne karşı u*yar*dı. Buna karşın Guaita Bo*ul*lan´ ölümle lanetledi. Ve sonuçta Bo*ul*lan bu bü kav*gasının kur*ba*nı ol*du. Daha sonra danışmanının iddialarına göre, Boullan kara büyü saldırılarının hedefiydi ve bu kavga astraldı yani görünmeyen ölümüne bir boks maçı yapılıyordu; Ve ka*ra ö*lüm kuşu*nun şar*kısı*nı din*le*dik*ten hemen son*ra Boullan 3 Ocak 1893’te öl*dü. Peki, Bo*ul*lan, Huys*mans’ın de*diği gi*bi la*ne*tin kur*ba*nı mı ol*muştu. Bo*ul*lan mı yoksa Gu*a*i*ta mı şey*ta*na ta*pı*yor*du? (ya*d a i*ki*si*de mi?) Bo*ul*lan öl*dük*ten son*ra Ka*to*lik Ki*li*se*si ta*ra*fın*dan a*fo*roz e*dil*di ve ki*li*se o*nun ken*di ço*cuk*la*rı*nı öl*dür*düğünü id*di*a et*ti. Doğ*ru ney*di hala bil*inmiyor a*ma ka*ra bü*yü iddiaları, o*lay*dan bir sü*re son*ra ka*ran*lığa gömülüp unutuldu. Ge*nel*de kili*se, tüm a*raş*tır*ma*cı*la*rı şey*ta*nın a*dam*la*rı o*la*rak gö*rür ama elbette ki her araştırmacı şeytanın adamı değildir.

"Bü*yük Ca*na*var"

A*le*is*ter Crow*ley, 20. Yüzyıl´ın kötü tanınan en ünlü okültistidir, bü*yüy*le yakından il*gi*liydi, onun her çeşit u*yuştu*ru*cu ve sek*sin kullanıldığı bü*yü a*yin*le*ri yaptığı söyleniyordu. Crow*ley´in, şey*tan*cı ol*up ol*mamasında da hep bir so*ru i*şa*re*ti vardır a*ma o*nun ka*ra büyü*yü kullandığı ve bu yüzden "Bü*yük Ca*na*var" adını aldığı ke*sin*dir. Bilindiği kadarıyla, Crow*ley’in ilk bü*yü olayı, Mac*Gre*gor Mat*hers’ gizli bir Maji tarikatı olan Al*tın Şa*fa*k Grubu´nun (Golden Dawn) lideriydi. Mat*hers ve Crow*ley’in or*tak nok*ta*sı çoktu. İ*ki*si de gi*yim tutkunuydu (Mat*hers ken*di*ni İs*koç o*la*rak ta*nıt*maz, High*land’da bir top*rak sa*hi*bi o*la*rak gös*te*rir*di). Ve i*ki*si* de e*go*man*yak*tı. Crow*ley as*lın*da önceleri Mat*hers’in hi*ma*ye*si ve öğretisi al*tın*day*dı. Fa*kat bir* gün bir*bir*le*ri*ne ters düştüler ve bi*rer teh*li*ke ha*li*ne gel*di*ler. A*ra*la*rın*da*ki çe*kişme bir çeşit büyü dü*el*lo*su*na dö*nüş*tü. Crow*ley, Mat*hers’in ya*nın*da ça*lışan or*ta yaşlı vam*pir bir ka*dın*la, bir ar*ka*daş*la*rı*nın e*vin*de ta*nış*tığını ve ka*dı*nın ken*di*ni genç*leş*ti*rip Crow*ley’i et*ki*le*me*ye ça*lış*tığını, bu*nun Mat*hers’in işi ol*du*ğu*nu söy*lüyordu. Anlattığına göre Crow*ley, bu ka*dın*dan bü*yü sa*ye*sin*de kur*tul*muştu. Bu*nu ken*di söz*le*rin*den dinliyo*ruz; “Ön*ce o*nu ge*ri çe*vir*dim son*ra ba*na tek*rar yak*laş*tı. Şim*di hiç ol*ma*dığı ka*dar güzel*di. Yaşamı i*çin sa*va*şıyor ve kur*ba*nını a*rı*yor*du. Ya*nı*ma ge*lip ba*na sarıldı ve açık sa*çık söz*ler*le kır*mızı du*dak*la*rı*nı be*nim*ki*ne ya*pış*tır*dı. Böy*le ya*pın*ca o*nu ko*lun*dan tut*tum ve bü*yü*cü ka*dı*nı ken*di şey*ta*ni is*tek*le*ri doğ*rul*tu*sun*da to*kat*la*dım. Bir*den vam*pi*rin ka*fa*sı*nın et*ra*fın*da ma*vim*si yeşil bir ışık hüz*me*si o*luş*tu, sa*rı le*pis*ka saç*la*rı, a*ni*den kir*li be*ya*za dö*nüş*tü. O gü*zel ten bu*ruş bu*ruş ol*du, göz*le*ri*nin fe*ri sön*dü. Ay*rı*ca iç*tiği şa*rap*lar*dan do*la*yı te*nin*de le*ke*ler be*lir*di. 20 ya*şın*da*ki genç kız git*miş yerine alt*mış ya*şın*da yaş*lı bir ka*dı*n gelmişti. La*net o*ku*ya*rak o*da*dan çık*tı.”
Rolling Stones´u mahveden adam;

Crow*ley’in anlattıkları i*na*nıl*mazdır ve bu nedenle öy*küler gerçek*lik*ten çok u*zak* görünür. A*ma ya*lan*cı dahi olsa, ye*te*nek*li olduğu kesindir. Ve Crowley, 1947’de karanlıklar i*çin*de, amaçlarını gerçekleştiremeden öl*dü fakat mirası devralacak kişi hazırdı; va*ri*s, Ken*neth An*ger a*dın*da bir A*me*ri*ka*lıy*dı. Bir za*man sonra, An*ton La Vey adlı Şeytan tarikatının lideriyle beraber Holl*ywo*od´da ve Rock’n Roll dünyasında ortaya çıktı. An*ger ve La Vey a*dları her za*man ba*zı ka*ran*lık la*net de*di*ko*du*la*rıy*la birlikte a*nıl*dılar. An*ger 1932’de doğdu ve bir ço*cuk o*yun*cu o*la*rak sa*yı*sız film*de oy*na*dı. Holl*ywo*od’un al*tın çağın*da büyürken an*ne*an*ne*si ta*ra*fın*dan büyü*tül*dü. Kos*tüm*cü o*lan met*re*si, o*na bü*tün per*de ar*ka*sı sır*la*rı*nı biliyordu. O gün*ler si*ne*manın altın yıllarıydı.”Holl*ywo*od Baby*lon” ad*lı ki*ta*bın*da en ün*lü si*ne*ma sa*natçıla*rı*nın u*yuş*tu*ru*cu ve seks olaylarını an*lat*tı. Bu ki*taptan sonra kö*tü bir ü*ne sa*hip ol*masına rağmen film*le*rin*de*ki per*for*man*sı çok i*yiy*di. Ha*la i*yi bir yö*net*men o*la*rak a*nı*lır. An*ger’in film*le*ri*ni fark*lı kı*lan, ge*nel*de ko*nu*la*rın bü*yü ve diğer mis*tik ayinlerle il*gi*li o*lu*şuy*du. Crow*ley, An*ger’in en önem*li mal*ze*me*siydi ve onun şey*ta*ni ha*yal*leri, An*ger’in film*le*rin*de Lucifer´in yani şey*tanın en ö*nem*li im*ge ol*masına neden oldu. 60’ların başdöndürücü girdabı içinde, ye*ni din*ler ve i*nançlar, Hip*pi kül*türün*den sızarak ya*vaş ya*vaş ya*yı*lı*yor*du. Tam bu sı*ra*larda Rol*ling Sto*nes gru*bu, da*ha etki*li ve fark*lı bir i*maj a*rı*yor*du. Ken*neth An*ger’i bul*du*lar ve günahkar film ya*pım*cı*sı*nın bü*yü*lü dün*ya*sı*na gir*di*ler. An*ger’in et*ki*siy*le Sto*nes gru*bu, da*ha katılaştı ve garipleşti. Bun*dan son*ra en garip al*büm*le*ri o*lan “Their Satanic Majesties´Request-Ma*jes*te*le*ri Şey*ta*nın E*mir*le*ri”ni dol*dur*du*lar, da*ha son*ra da “Sympathy for Devil-Şey*ta*na Sem*pa*ti” ad*lı al*büm çı*kar*dı*lar.

Şeytanın filmi çekiliyor;

Kim ki*mi kul*la*nıyor*du? An*ger, hip*pi kül*tü*rün*de ye*ni bir a*kımı ya*rat*ma fır*sa*tı*nı gör*dü. Bir çeşit şey*ta*ni a*kımı oluşturabilirdi. Bu*nun i*çin es*ki tan*rıla*ra, ca*na*var*la*ra ina*nan in*san*la*rı bu a*kı*mı ya*rat*mak için kul*lan*ma*yı amaçlıyor*du. En çok is*te*di*ği büyü*lü bu pro*je*yi gerçek*leştir*mek için öncelikle “Lucifer´s Rising-Lu*ci*fer’in Yük*se*li*şi” ad*lı bir film çek*ti. Film*de Be*e*zel*bub ad*lı şeytani ka*rak*te*ri oy*na*ma*sı i*çin Rol*ling Sto*nes’un gi*ta*ris*ti Ke*ith Ric*hards’ı, şey*ta*nı oy*na*ma*sı i*çin i*se Mick Jag*ger’i seçti. Jag*ger fil*min mü*zik*le*ri*ni bes*te*le*me*yi ka*bul et*ti, a*ma film*de oy*na*ma*yı ki*bar*ca red*det*ti. Bu arada, An*ger’le o*lan iliş*ki*le*r sonucunda, kö*tü şans Rol*ling Sto*nes’e mu*sal*lat ol*ma*ya baş*la*dı. An*ger ta*ra*fın*dan gerçek bir ca*dı ol*arak ilan edilen Stones´un gi*ta*ris*ti Bri*an Jo*nes a*ni*den an*la*şıl*maz bir şe*kil*de bo*ğularak öldü. Anger, Jones´un cadı ayinlerinden etkilendiği ilan etti ve Anger üzerindeki şüphe hala sürüyor. 1969’da grup San Fran*cis*co ya*kın*la*rın*daki Altamont´da be*da*va bir kon*ser düzen*le*di. Kon*se*rin at*mos*fe*ri, başın*dan be*ri ger*girndi, bir de “Şey*ta*na Sem*pa*ti” ad*lı şar*kı ça*lının*ca ka*la*ba*lık birbirine girdi, ka*os ve vahşe*t başladı, üç ki*şi öl*dü, yüz ki*şi ya*ra*lan*dı. Bu*ndan sonra Jag*ger, An*ger’le i*lişki*sini kes*ti ve tüm bü*yü ki*tap*la*rı*nı yak*tı. Jag*ger u*ya*rı*la*ra da*ha ön*celeri ku*lak as*say*dı, Ken*neth An*ger ta*ra*fın*dan Lu*ci*fer’i oy*na*mak için a*day se*çil*di*ğinde felaketi tahmin edebilirdi ama farkedemedi. Ken*neth’in Jagger´dan önceki se*çi*mi ço*cuk görü*nüş*lü bir hip*pi o*lan Bobby Be*a*u*so*le*il´dı. An*ger “Lu*ci*fer’in Yük*se*lişi” ad*lı film*de, Be*a*u*so*le*il’i Lu*ci*fer o*la*rak oy*nat*tı. A*ma genç o*yun*cu ve*fa*lı de*ğil*di. Film gös*te*ri*me gir*me*den, yönet*men*den da*ha faz*la pa*ra a*la*bil*mek için, ilk kop*ya*la*rı ça*lıp yak*tı. An*ger küp*le*re bin*miş*ti, si*ni*rin*den bir za*man*lar A*le*is*ter Crow*ley’e a*it o*lan a*sa*yı ez*di. Be*a*u*so*le*il’e la*net*ler yağ*dı*ra*rak, bü*yü*lü tıl*sı*mı*nı tak*tı. Bir ta*ra*fın*da Be*a*u*so*le*il’in res*mi var*dı, bir ta*ra*fın*da i*se; “Bo*oby Be*a*u*so*le*il *Ke*nneth ta*ra*fın*dan iğ*renç has*ta*lık*lı bi*ri*ne dön*dü*rü*le*cek" ya*zı*yor*du.

Ve "Led Zep*pe*lin La*ne*ti"

Da*ha son*ra, An*ger’in la*ne*ti*ne ve Los Angeles ya*kın*la*rın*da ba*şı be*la*ya gi*ren Be*a*u*so*le*il’e döne*ceğiz. A*ma ön*ce An*ger’in di*ğer ün*lü rock grup*la*rıy*la i*lişki*si*ne deği*ne*lim. An*ger’in bir başka Crow*ley fa*na*tiği o*lan Led Zep*pe*lin´in gi*ta*ris*ti Jimmy Pa*ge i*le kar*şılaş*ma*sı kaçınıl*maz*dı ve birçok in*san bu i*lişki*nin i*yi sonuç vermeyeceğini söylüyordu. Pa*ge Yard*birds Gru*bun*dan ay*rıl*dık*tan son*ra Led Zep*pe*lin’e ka*tıl*dı ve gru*bu u*lus*la*ra*ra*sı mü*zik pi*ya*sa*sı*nın en te*pe*si*ne taşıdı. Birçok yerde, bu i*na*nıl*maz yük*se*li*şin, sa*yısız hayranın ne*de*ni*nin, şey*tan*la olan i*liş*ki*den kaynaklandığı fı*sıl*danıyordu. Pa*ge bü*yü*ye o*lan hay*ran*lığını giz*le*memişti hat*ta geçmişte Crow*ley’in ça*lış*ma*la*rı*nı fi*nan*se etmiş ve o*na Loch Ness ya*kın*la*rın*da bir ev bi*le al*mıştı. Pa*ge ve An*ger, “Lu*ci*fer’in Yük*se*lişi” ad*lı fil*me müzik yap*mak için bağlan*tı anlaşmış*lar*dı. Pa*ge, ö*ne*ri*yi ka*bul et*ti ve hum*ma*lı bir ça*lış*maya girişti. Ay*lar*ca süren ça*lış*ma*lar*dan son*ra bes*te ni*ha*yet bit*ti. An*ger, bes*teyi dinledikten sonra o ka*dar ha*yal kı*rık*lığına uğ*ra*mış*tı ki, Pa*ge’ye la*net o*ku*du. Ve bun*dan son*ra gru*bun iş*le*ri, kö*tü*ye git*me*ye baş*la*yın*ca ortaya “Led Zep*pe*lin La*ne*ti” de*di*ko*du*la*rı çık*tı. Bazı garip ka*zalar*dan son*ra, tra*jik bir olay gerçekleşti, gru*bun en gen*ci o*lan Ro*bert Plant’ın oğ*lu Ko*rac a*ni*den has*ta*la*nıp öl*dü ve 1980’de grup dağıl*ma*dan kısa bir sü*re ön*ce de, da*vul*cu John Bon*ham, Pa*ge’nin e*vin*de al*kol ko*ma*sı*na gi*re*rek öl*dü. Pa*ge, la*net*len*diğini hep red*det*ti. A*ma çok kişi onun bü*yü merakını pa*ha*lı ö*de*diği*ne hala i*nan*ıyor.

Manson ortaya çıkıyor...

1969’a döne*lim. O*lay*lar*dan son*ra, Bobby Be*a*u*so*le*il, Los Aangeles’a gel*mişti. Başıboş ve u*yuş*tu*ru*cu müp*te*la*sı olarak mut*lu hip*pi*le*re ge*ri dön*dü. Ve ilişki kurduğu hippi grubunun li*de*rinin a*dı Char*les Man*son’du. Bobby ve Manson et*raf*ta*ki genç hip*pi kız*la*rı*nın il*gi*si*ni çe*ke*rek mut*lu bir şe*kil*de yaşıyor*lar*dı. A*ma be*la, Be*a*u*so*le*il’den u*zak değil*di. Tem*muz 1969’da u*yuştu*ru*cu dağıtı*mı kö*tü git*ti. Be*a*u*so*le*il’i ta*kip e*den be*la, Gary Hin*man a*dın*da bir u*yuş*tu*ru*cu dağıtı*cı*sı*nı öl*dür*me*siy*le son bul*du. Be*a*u*so*le*il, Hin*man’ın a*ra*ba*sını sürerken ci*na*ye*te se*bep ol*mak*tan tu*tuk*lan*dı. Eğer bu An*ger’in la*ne*ti i*se, ya*ra*dan dam*la*yan ilk kan o*la*cak*tı. Katı inançlılara gö*re iğ*renç ci*na*yet*le*ri iş*le*me dür*tü*sü, bizzat Man*son’dan kaynak*la*nı*yor*du. Hi*ka*ye, Be*a*us*o*le*il’i öz*le*yen kız ar*ka*daş*la*rı*nın o*nu kur*ta*ra*cak bir plan yap*ma*la*rıy*la de*vam e*di*yor. Hin*man’ın ci*na*ye*ti*ne ben*ze*yen birçok başka kat*li*am ol*duğun*da, bütün bun*la*rın Be*a*u*so*le*il’in ma*sum ol*duğu*nu ka*nıt*la*mak i*çin ya*pıl*dığı or*ta*ya çık*tı. Fa*kat o*lay*lar, çığ*rın*dan çık*ma*ya baş*la*mış*tı. 9 Ağus*tos 1969’da Man*son Çetesi için*de yönet*men Ro*man Po*lans*ki’nin ka*rı*sı Sharon Tate´in de bu*lun*duğu beş ki*şi*yi öl*dür*düler. İ*ki gün son*ra, Man*son’un şey*ta*na tap*tığı de*di*ko*du*la*rı yayılmaya baş*la*dı. Ama gizem henüz aydınlanmamıştı zira Manson´un ardından da yine Anger çıkacaktı.

Şey*ta*nın Ki*li*se*s, İncili ve Başrahibi var...

Man*son, ken*di*si*nin şey*ta*ni güçler tarafından bir kuk*la o*la*rak seçil*di*ği*ni ya ke*sin o*la*rak önceden kabullenmişti, ya da hiç bir şey*den ha*be*ri yok*tu. Ama o*nu seçen, 1966’da Şey*tan Ki*li*se*si a*dın*da bir film çe*vi*ren An*ton La Vey’di. O dönem*ler*de An*ton La Vey’in en ya*kın ar*ka*daş*la*rın*dan bi*ri de Ken*neth An*ger’di. La Vey, hiç*bir za*man hippilerin ev*ren*sel aşk söy*le*mi*ni ve u*yuş*tu*ru*cu alışkanlıkla*rı*nı sev*me*miş*ti. 9 Ağus*tos 1969 ge*ce*sin*de “Psi*de*lik Ver*min” a*dını ver*diği bir ayin*le bütün hip*pi*le*ri la*net*le*di. Man*son kat*li*a*mı*nın nedeni La Vey’in la*ne*ti miy*di? Çünkü Man*son’un cinayetlerinden son*ra halk, hip*pi*le*re bir çeşit nef*ret ve şüp*he i*le bak*ma*ya başla*dı. Çiçek ço*cuk*la*rı hoşgörüsü ve saçma*lığı ta*ri*he ka*rıştı. Ma*nson’un ya*kın ar*ka*daşı o*lan ve kat*li*am*la*rın hep*sin*de yer a*lan Su*san At*kins, La Vey ile ilişkideydi. Hat*ta o*nun sah*ne*ye koy*du*ğu bir ca*dı şovun*da vam*pir-dansçı o*la*rak rol al*dı. Karısının tra*jik ölümünden ön*ce, Po*lans*ki ka*ran*lık bir film çe*vir*di. Film, “Ro*se*mary’in Be*be*ği” a*dın*da bir kor*ku fil*miy*di, filmde Şeytan Kilisesi´ndeki gibi sa*de*ce şey*ta*ni kül*türe ve La Vey´in imajinatif şeytan felsefesine değil, şey*ta*nın ta ken*di*si*ne yaklaşılıyordu. Bu arada, La Vey´in çevresinde belirsiz bir ün oluşmaya başlamıştı, dışa dönük teatral bir görünüm ve garip bir felsefe dikkat çekiyordu ama içe dönük mucizelerin arkalarda saklandığı ve kilisenin yüce rahibinin kişiliğinde simgeleştirildiği anlatılıyordu. Bu dönemde, La Vey Şey*tan Ki*li*se*si´y*le ye*tin*me*yip, ken*di fel*se*fe*si*ni an*la*tan bir kut*sal ki*tap o*luş*tur*du. A*dı "The Satanic Bible-Şey*ta*nın İncili"ydi.

Jayne Mansfiled´in başını kim kopardı?

Kilisenin çırak üye*le*rin*den bi*risi de dönemin sarışın bombası Jay*ne Mans*fi*eld’di. Fa*kat Ma*rilyn Mon*ro*e´nun fakir bir kopyası olarak kabul ediliyor ve Mans*fi*eld’i Holl*ywo*od’da hiç kim*se cid*di*ye al*mıyor*du. Şey*tan Ki*li*se*si´nin dok*tri*nine göre, sadece ag*re*sif ve duyarlı ya*pısı nedeniyle seçilmemişti. Potansiyel güç kaynağı ve La Vey’in özel da*nış*manı o*la*rak kutsanmıştı. La Vey, ona rahibe sıfatını da vermişti. Ama bu i*liş*ki, ne ya*zık ki mut*lu bit*me*di. Mans*fi*eld, u*zun sü*ren bir boşan*ma da*va*sın*dan son*ra, Sam Brody adlı kızıl saç*lı avu*ka*tıy*la bir aşk i*liş*ki*si*ne gir*miş*ti. Brody, Mans*fi*eld’i şey*tan*la il*gi*li ça*lış*ma*la*rın*dan ve La Vey’den kıs*kan*ma*ya baş*la*mış*tı, oysa Mans*fi*eld’in yaşa*mın*da La Vey ve büyü önemli bir yer tu*tu*yor*du. Brody bir sü*re son*ra, kıs*kanç*lığın ver*di*ği ce*sa*ret*le La Vey’i bir şar*la*tan ol*mak*la suçla*dı. Ve bu*nun ü*ze*ri*ne La Vey, Brody’i öl*dü*re*cek bir bü*yü ha*zır*la*dı, a*dam bir yıl için*de öle*cek*ti. Bu arada Mans*fi*eld’i de u*yar*arak, o*nun*la aynı o*to*mo*bi*le bin*me*me*si*ni öğüt*le*di. Fakat, 29 Tem*muz 1967 gecesinde New Or*le*ans’a gi*derler*ken, i*ki sev*gi*li kor*kunç bir tra*fik ka*za*sın*da beraberce öl*dü*ler. Mansfield kaza sırasında ön camı kırarak dışarı fırlamış ve motor pervanesinin üzerine düşünce, pervane başını vücudundan kesip fırlatmıştı. La Vey, gazete küpürlerini kesip saklıyordu, bir Alman gazetesinde yayınlanan kendisiyle ilgili bir haberi de kestikten sonra, sayfayı çevirince Jayne Mansfield´in bir fotoğrafı ile karşılaştı, dalgın dalgın baktıktan sonra makasını alarak Mansfield´in kafasını keserek ayırdı.



Büyü sizi de öldürebilir mi!

Elbette, bütün bunlar birer raslantı olarak da tanımlanabilir veya böyle tanımlanmış olabilirler. La Vey mah*ke*me*de bi*ri*ni büyü yo*luy*la öl*dür*mekle suçlanamaz ve yar*gı*la*na*maz*dı, kara büyüyle birini öldürmenin kanıtı asla bulunamaz ve hiçbir savcı böyle bir iddiada bulunamazdı. Ay*rı*ca çok uzun süren ve büyük deneyim ve ustalık gerektiren bü*yü operasyonları yoluyla ölümle la*netlemek ve sonuçta öldürmek, fi*zik*sel basit yol*lar*la düşma*nı*nı öl*dür*mek*ten da*ha mı ko*lay*dı? Bunun cevabı hayırdır ama Maji yasaları bunu gerektirir. Nedenlerden birisi de kurbanın korkusudur, lanet bu yoldan gerçekleşebilir, ü*ze*ri*ne la*net o*ku*nan kişi, şüp*he al*tın*da ka*la*bi*lir, korkudan ha*ta*lar ya*pa*bi*lir, kazalara neden olabilir hat*ta has*ta*la*nır ve sonuçta öle*bi*lir. Nasıl isterseniz öyle düşünebilirsiniz, ister psi*ko*lo*jik bir bo*zuk*luk deyin veya gerçek bir bi*lin*me*yen o*la*rak de*ğer*len*dirin, bilimin ötesindeki anlaşılmaz bir kara gücün bir sonucu olarak da kabul edebilirsiniz ve o zaman ortaya inançla ilgili sayısız soru çıkacaktır. Ama bun*lar ger*çekten yaşandı, inancınıza göre yorumlayın ve bir sonuç çıkarın. Gün*lük ya*şam*da, so*run*la*rını vahşet*le çöz*mek is*te*yenlerin sonu bellidir; acı, yıkım ve çoğu zaman da ölüm. Bu yasa okültün alacakaranlık dünyasında daha kesin ve acımasızdır, her lanet eninde sonunda, sahibine geri dönecek ve kendi sonunu ha*zır*layacaktır.

Lanetli Aileler

Her*han*gi bi*ri, do*ğa*üs*tü bir o*lay*ı duyduğunda, akla he*men ün*lü a*i*le*le*rin başından geçen öyküler a*nım*sanır. Günümüzde bi*le, tanınmış a*i*le*ler*in başına peşpeşe gelen şanssızlıklar ve tra*je*di*ler, on*la*rın pe*şi*ni bırak*maz gi*bi gö*rü*nürler ama bun*lar yal*nız*ca kö*tü bi*rer rast*lan*tı*dan i*ba*ret*tir. Bi*li*nen i*ki ün*lü a*i*le, Ken*nedy ve O*na*sis aileleridir, sanki bu iki aile kö*tü ka*der müp*te*la*la*rı*dır. Baba Jo*seph Ken*nedy, dünyayı kap*sa*ya*cak bir po*li*ti*k gücü amaçlamıştı a*ma tüm zen*gin*liğine, gücüne ve ba*şa*rısına karşın tra*je*di dizisi çok yakınındaydı. 1944’de büyük oğ*lu Joe, 29 yaşın*da bir bombardıman uçağının patlamasıyla öl*dü, aynı yıl içinde kızı Kath*le*en’nin a*ris*tok*rat ko*ca*sı öl*dü*rül*dü. Dört yıl sonra, bu kez Kath*le*en, 1948’de bir uçak ka*za*sının kur*ba*nı ol*du. Ve ikinci oğlu John F. Ken*nedy, 1960’da A*me*ri*ka Baş*ka*nı ol*du, ve 1963’de o da la*net in kur*ba*nı ol*du. Kar*deşi Ro*bert, 1968’de po*li*tik kam*pan*ya*sını sırasında ağabeyi gi*bi o da su*i*kas*ta kur*ban git*ti. A*i*le hak*kın*da çeşitli söy*len*tiler yayıldı, Kennedy ailesi tüm olanlara katlandı; hatta korkunç bir günah suçlamasını dahi hazmettiler; her iki kardeş de zina yapmışlar ve lanetlenmişlerdi, Marilyn Monroe´nun katili olarak da suçlanıyorlardı, sonuçta günaha karşı lanet gerçekleşmişti. He*le en küçük kar*deş Ed*ward Kennedy´de a*ra*ba*sıy*la genç bir kadın olan kam*pan*ya söz*cüsü*nü öl*dü*rmekle suçlanınca şüp*he*ler i*yi*ce yoğun*laştı; ortada yine bir zina suçlaması ve ölüm vardı, sonuçta Edward Kennedy´inin de başkanlık hayalleri son buldu. Ve la*net, a*i*le*nin po*li*tik ka*ri*ye*riy*le be*ra*ber son bul*ma*dı. 1983’de Ro*bert Ken*nedy Jr. e*ro*in kullanmakla suçlandı derken küçük kar*deşi Da*vid yük*sek doz*da eroinden öl*dü. Kennedy soyadının laneti belki de bir diğer ünlü aileye taşındı; 1970’ler*de Aristotle O*nas*sis, Jac*ki*e Ken*nedy i*le ev*le*nin*ce la*net*ler üst üs*te gel*di, ve be*la*lar bir*bi*ri*ni ta*kip et*ti. Onassis´in işle*ri köye git*me*ye baş*la*dı, ço*cuk*la*rı ardarda öl*dü, ve 1975’te O*nas*sis de öldü. * soprano Ma*ri*a Cal*las da O*nas*sis’in u*zat*ma*lı sev*gi*li*siy*di ve o*nun*da so*nu i*yi ol*ma*dı. Raslantının bu kadarı fazla mı acaba? Neden Kennedy´ler? Bu sorunun cevabı henüz verilmiş değil...

Bu nasıl bir şeytan?

An*ton La Vey’in şey*ta*nla ilgili düşün*ce*le*rinin ve Şey*tan Ki*li*se*si´n*de yapılan tanımın ya da La Vey´in "Şeytan İncili"ndeki içeriğin, hı*ris*ti*yan*lık*ta*ki şey*tan*la hiç il*gi*si yok*tur. La Vey’in Şeytan Ki*li*se*si, Ro*ma Tan*rı*sı Lu*ci*fer’e i*na*nı*yor. Lucifer, "Işığın Taşıyıcısı"dır, havanın ruhudur ve aydınlanmanın bedenlenmesidir. Bu şey*tan, görün*tü*sel ve fi*zik*sel bir var*lık ol*mak*tan çok yani antromorfik değil, doğa güç*le*ri*ni sim*ge*le*yen bir var*lık*tır. Hatta bazı resmi kilise rahiplerine göre, bu hareket insanın gizli potansiyelini simgelemektedir, üyeler teşvik ederler geliştirmeye herhangi bir yeteneği onlar olabilirler tarafından üstünlük. Henüz bu hareket alkışlanacak bir olay değildir. Öfkelenince "Yokedici Ayinler" yapılıyor, nefret ve acı vermek Şeytan Kilisesi´nin ibadeti ve La Vey düşüncelerini 9 Şeytansı Kuramda topluyor.

1-Şey*tan, hoşgörüyü değil, sakınmayı sunar.

2-Şey*tan, ruhsal yaşam rüyalarını değil, yaşam gerçeğini sunar.

3-Şey*tan, i*ki*yüz*lü*lüğü değil, le*ke*len*me*miş ak*lı simgeler.

4-Şey*tan, ha*ket*me*yen*le*re ve*ri*len sev*gi*yi değil, hak e*den*le*re su*nu*lan nezaketi sunar.

5-Şey*tan, “sa*na to*kat a*ta*na öbür ya*nağı*nı dön” ve*ci*zesini değil, in*ti*ka*mı simgeler.

6-Şey*tan, ruhsal vam*pir*lik ye*ri*ne, so*rum*lu*luktan sorumlu olmayı sunar.

7-Şey*tan, hay*van*la*şan kötü insanları de*ğil, in*sa*nı diğer bir hayvanın doğallığında simgeler.

8-Şey*tan, davet edilmiş günahları simgeler, ruhsal, mental ve duygusal mutluluğa rehberlik eder.

9-Şey*tan, ki*li*se*nin si*ze hiç ol*ma*dı*ğı ka*dar ya*kın*dır, çün*kü, her za*man, her an gö*rev*de*dir.
 
Geri
Üst