Mevlanın Fablları

  • Konbuyu başlatan Kayıtsız Üye
  • Başlangıç tarihi
K

Kayıtsız Üye

Forum Okuru
Mevlanın Fablları
Mevlana fablları ve fabl örneği arıyorum bu konuda bara yardımcı olabilir misiniz lütfen.
 
Mesnevi'den fabllar,falb nedir,mevlana fabları hakkında bilgi,falb örnekleri,fabllar mevlana



FABL

İnsan dışındaki bitki, hayvan gibi canlı varlıklara ve eşya gibi cansız varlıklara insan kişiliği vererek ve konuşturarak, açık ve etkili bir biçimde söylenmesinde sakınca görülen bir düşünceyi gizleyerek; kişileri eleştirmek ya da insanlara ders vermek için yazılan kısa, genellikle manzum(bazen mensur) hikayelere denir.

"Fabl" sözcüğünün kökeni Latince "hikaye" manasına gelen "fabıla"'dır. Fakat bu sözcük zamanla bir ahlak ilkesi veya davranış kuralını anlatan kısa sembolik (simgesel) bir hikâye türünün adı olmuştur.

Mevlana’nın Mesnevi’sinde fabl özellikleri gösteren hikayeler de vardır.

Üç Balığın Hikâyesi
"Denilir ki; insanlar üç (türlü)dür: Biri dirayetli, biri daha dirayetli, biri de âciz. Dirayetli olanlardan
biri o kimsedir ki başına bir iş gelince telâşa düşmez, korkusundan kalbi fırlamaz, ondan çıkış
yolunu (temin edeceğini) umduğu hile ve çaresini bulmaktan geri kalmaz. Bundan daha dirayetli
olan önceden davranan ve hazırlık sahibi olan kimsedir, öyle ki musibetle karşılaşacağını
vukuundan önce bilir, onu gerektiği kadar büyütür, çaresini arayıp bulur; sanki musibet kendisine
gelmiş gibi; böylece hastalığı ona mübtelâ olmadan önce kökünden kazır, hadiseyi vukuundan
önce defeder. Âcize gelince, o tereddüd, temenni ve oyalanma içinde olur, nihayet helake maruz
kalır. Bunun misallerinden biri üç balık hikâyesidir.
Arslan :
  • O nasıldı?
  • Naklederler ki içinde üç balık yaşayan bir göl varmış: Biri akıllı, biri daha akıllı, biri de âciz.
Bu nerde ise kimsenin yaklaşamayacağı yüksek bir yerde imiş, yakınında da akan bir nehir
varmış. Öyle tesadüf etti ki o nehrin yanından iki avcı geçmiş, aralarında ağlarıyla göle dönüp
içindeki balıkları avlamak üzere sözleşmişler, balıklar da onların söylediklerini işitmiş. Balıkların
en akıllısı avcıların sözlerini işitince işkillenmiş, korkmuş ve hiçbir tarafa gitmeden (bakmadan)
suyun nehirden göle girdiği yerden çıkıp gitmiş. Akıllı balık, avcılar gelinceye kadar yerinde
kalmış, onları görüp de ne yapmak istediklerini anlayınca suyun girdiği yerden çıkmak üzere
gitmiş, bir de ne görsün, avcılar orayı kapamış. Bu vaziyette kendi kendine şöyle demiş: «İhmal
ettim, işte ihmalin neticesi budur. Acaba bu halden kurtulmanın çaresi nedir? Gerçi acele ve
telâş tedbirinin faide verdiği pek azdır, fakat akıllı kimse düşüncenin getireceği faydalardan ümid
kesmez, hiçbir halde me'yus olmaz, düşünmeyi ve gayret sarfetmeyi elden bırakmaz. Sonra balık
ölmüş gibi görünerek suyun üzerine çıkmış, bazan sırtı üzerine, bazan karnı üzerine dönmüş.
Avcılar onu alarak nehirle göl arasındaki yere koymuşlar. Balık nehre atlıyarak kurtulmuş. Âciz
ve ahmak balığa gelince şuraya gitmiş, buraya gitmiş, nihayet avlanmış."

Üç Balığın Hâlleri ve Sonları
• A inatçı! Bu, içinde üç balık bulunan gölcüğün hikâyesine benzer. Kelile'de okumuşsundur
ama o kabuktan ibarettir, bu anlatışımızsa canın tâ içidir.
• Birkaç balık avcısı, bir gölün yanından geçtiler ve orada balıkları gördüler.
• Balıkçılar, ağ getirmek için koştular. Balıkların akılları başlarında idi, işi anladılar.
• İçlerinden akıllı olanı yolu tuttu, o güç, zor aşılır yolu ister istemez aştı.
• Kendi kendine dedi ki: "Bunlarla danışmayayım; muhakkak ki bunlar, gücümü kuvvetimi
gevşetirler, beni zayıf düşürürler.
• Bunların boğazlarına düşkün olmaları, yem yiyecek sevgisi, tembellikleri, bilgisizlikleri bana
da sirayet eder."
• Danışacaksan bir diri ile danış ki, seni de diriltsin; ama böyle bir diri nerede?
• O akıllı balık kendi kendine dedi ki: "Arkadaşlara danışmadan, onların fikirlerini almadan,
denize bir yol bulayım."
• O çekingen balık, göğsünü ayak edindi de, o tehlikeli duraktan nûr denizine kadar gitti.****
• Ardına köpek düşmüş olan ceylan gibi. O ceylân, can korkusundan bedeninde tek bir damar,
birazcık güç kaldıkça koşar durur.
• O balık, gölden yüzdü gitti. Uzak bir yola, geniş bir yola düştü, denizin yolunu tuttu.
• Çok zahmetler çekti fakat, sonunda eminlik yurduna, selâmet diyarına kavuştu.
• Kendini uçsuz bucaksız denize attı. O, öyle bir denizdi ki, onun kenar ve kıyısını bu gözle
görmeye imkân yoktu.
• Derken, balıkçılar ağı getirdiler. Yarım akıllı balık bunu gördü, ağzının tadı kaçtı.
• "Eyvah!" dedi. "Ben fırsatı kaçırdım; nasıl oldu da akıllı arkadaşa yoldaş olmadım!
• O, ansızın gidiverdi, ama o gidince benim de hızla ardına düşüp gitmem gerekirdi.
• O iyi arkadaş denize kavuştu, gamdan kurtuldu; bense, öyle iyi bir dostu kaybettim!
• Ama, şu anda onu düşünmeyi bırakayım da, kendi kendime bir çare bulayım. Ben, şimdi
kendimi ölü göstereyim!
• Suyun üstüne çıkayım; karnımı yukarı döndürüp sırtımı suya çevireyim de öyle durayım!
• Su üstünde saman çöpü nasıl akar giderse, ben de öyle akıp gideyim; yüzme bilen balık gibi
yüzmeyeyim!
• Kendimi ölmüş göstererek suya bırakıvereyim; ölümden önce ölmek, azaptan emin olmaktır!"
• Balık dediği gibi yaptı; sanki ölmüş gibi karnını yukarıya çevirdi. Su, onu bazan aşağıya alıyordu,
bazan da yukarıya atıyordu.
• Tutmak isteyenlerin hepsi de hayıflanıyorlardı; "Yazık!" diyorlardı. "En iyi balık ölmüş!"
• Onların hayıflarını duyan balık ise seviniyor; "Oyunum işe yaradı; kılıçtan kurtuldum!" diyordu.
• Usta bir balıkçı onu tuttu; "Tüh, yazıklar olsun; ölmüş!" diye onu yere itti.
• Balık; sıçraya sıçraya gitti, gizlice kendini suya attı. O ahmak balıkçı ise, orada bocalayıp
duruyordu.
• O aptal balık, canını kurtarabilmek için sağa sola sıçrıyordu.
• Derken, balıkçılar ağ attılar; balık ağ içinde kaldı. Böylece ahmaklık, onu ateşin üstüne attı.
• Ateş üstünde, bir tavanın içinde ahmaklığı yüzünden yanmaya, kızarmaya mecbur oldu. Allah'a
ve O'nun peygamberlerinin getirdiği dine inanmayanlar da, ahmaklıklarından, cehennemde böyle
olacaklardır!
• O, yakıp kavuran ateşin harareti ile yanıp yakılırken akıl ona; "Sana bir haberci ve hâlden
korkutucu gelmedi mi?" diyordu.
• Ahmak balık; o işkencenin, o belânın içinde, âhirette kâfirlerin diyecekleri gibi, "Evet, geldi!"
diyordu.
• Yine o balık diyordu ki: "Bu boyun kıran mihnetten, bu işkenceden, yâni tava içinde kızarmak
azabından kurtulsam,
• Denizden başka bir yeri yurt edinmem; gölde, gölcükte yurt tutmam!
• Uçsuz bucaksız olan nûr denizini ararım, esenliğe ulaşırım; orada ebedî olarak sağlıkla,
selâmetle ömür sürerim."
[Mesnevî Hikâyeleri11, 376-377)
 

Benzer Diğer Konularımız !

Geri
Üst