Şeker Ahmet Paşa - Hakkında, Resimleri

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Şeker Ahmet Paşa - Hakkında, Resimleri
şeker ahmet paşa resimleri şeker hamdi paşa ahmet paşanın hayatı tabloları
zsa01.jpg




Harbiye’deki eğitimi sonrasında Paris’e giden, Paris’te Jean Leon Gérôme ve Gustave Boulanger atölyelerinde, akademik bir eğitimden geçen Şeker Ahmet Paşa’nın tek tük figürlerinden biri Otoportre… Elinde paletiyle tuval karşısına geçen Şeker Ahmet, Batılılaşan Osmanlı’yı, değişen Osmanlı sanatçısını ortaya koyar Otoportre’sinde. Bu anlamda bir ilktir de sergilediği…

Gerçek adı Ahmet Ali olan Şeker Ahmet Paşa, 1841 yılında İstanbul’un Üsküdar semtinde dünyaya geldi. Küçük bir çocukken eniştesi Yahya Paşa tarafından himaye edilen Ahmet Paşa, 1855 yılında Tıbbiye Mektebine girdi ancak doktorluğun hassas yapısına uymadığına karar verdiği için Harbiye Mektebine geçti. Burada resme karşı olan ilgisi onun Harbiye Mektebi’nin resim öğretmenliği bölümüne atanmasını sağladı. Resme ilgisiyle tanınan Abdülaziz Han tarafından, başarılarından dolayı Paris’e gönderilen Şeker Ahmet Paşa, 1855 yılında Paris’te açılan Mekteb–i Osmanî’de resim sanatı üzerine öğrenim gördü ve yedi yıl süreyle Boulanger ve Gerome’un atölyelerinde çalıştı. 1869 yılında Paris resim salonlarında bazı yağlıboya çalışmalarını ve Abdülaziz’in karakalem bir portresini sergileyerek mezun oldu, 1871 yılında Paris’teki diğer Türk sanatçılarla birlikte İstanbul’a döndü.

İstanbul’a dönünce yüzbaşı rütbesiyle Tıbbiye Mektebine atanan Ahmet Paşa, aynı zamanda saraya yaver oldu. Bu görevleri dışındaki zamanlarında da resim ile ilgili çalışmalar yaptı. Bu yıllarda Bayazıt Zeyrek Kaptan-ı İbrahim Paşa Mektebine resim öğretmeni olarak atandı ve 27 Nisan 1873’te dönemin ressamları ve öğrencileri ile Türkiye’nin ilk resim sergisini açtı. Sanayii Nefise Mektebinin açılmasında etkili olan Ahmet Paşa, gösterdiği başarılar sonucunda!1876 yılında binbaşı, 1877 yılında yarbay, 1880
Osmanlı'nın bürokratik bir toplum olmasının doğal bir sonucu olarak, 19. yüzyılda asker kökenli ressamlar ağırlıkta olmuş; Batı anlayışındaki yeni resmin güçlü temsilcileri ise Paris'e gönderilenler olmuştur. Avrupa'ya sanatsal bir etkinliğe katılmak üzere giden ilk Türk padişahı olan ve birçok Avrupalı sanatçıyı sarayına davet ederek saray koleksiyonu için tablolarını alan Abdülaziz [4] döneminde (1861-1876) Paris'e gönderilen Ahmet Ali Paşa (Şeker Ahmet) ve Süleyman Seyyid, Fransa'da, İzlenimcilik öncesi akademik anlayıştan etkilenmiş; natürmortlar ve diğer asker




Osmanlı’da, Batılılaşma döneminde askeri okullara konulan perspektif dersleri, resim sanatını başlatan etkenlerden biridir. Eğitimleri sırasında, padişahın mal varlığını belgelemek amacıyla fotoğraftan resim yapan bu öğrenciler-ki Türk Primitifleri olarak anılırlar-resimlerine düşsel bir atmosfer eklemişlerdir. Bu resimlerdeki şiirsel, manevi güzellik anlayışı, doğada var olan her şeyin aynı ölçüde güzel olduğunu öne süren tasavvuf düşüncesiyle de ilişkilendirilebilir, şüphesiz.

ressamlardan farklı tutulması gereken bir anlayışta manzaralar yapmışlardır. Her ikisi de, akademik bir eğitim almalarına rağmen figür ressamı olmamış; Türk resminde etik boyutu da içeren figürlü anlatımın ve portreciliğin öncülüğünü yapan kişi, aslında Paris'e hukuk eğitimi için gönderilen Osman Hamdi Bey olmuştur.

Osman Hamdi Bey'in asıl önemi, artık "estetik amaçlı" eğitimin verildiği bir kuruma ihtiyaç duyulduğunu anlayarak, 2 Mart 1883 tarihinde Sanayi-i Nefise-i Mektebî Âlisi'ni hayata geçirmesidir. Osman Hamdi Bey öncesinde de böylesi bir girişim yok değildir. 1874 yılında P.D. Guillemet, Abdülaziz'in izniyle Pera'da, Kalyoncu Kulluğu mevkiinde bir resim okulu açmıştır. Daha çok azınlıkların devam ettiği bu okulu, Osman Hamdi Bey'in girişimleriyle kurulan Sanayi-i Nefise-i Mektebî Âlisi izlemiştir. Bu kurumun ilk müdürü olan Hamdi Bey, her ne kadar yıllar sonra Ali Sami (Boyar), "…Ressamlar da az acınacak halde değillerdi. İstanbul san'at âlemine mekteple beraber doğan, mekteple beraber ihtiyarlıyan M.Valeri tamamen alaydan yetişme bir ressamdı (…) Merhum Hamdi Bey bilmem onun nesini beğenmiş te mektebe hoca almıştı…" [5] eleştirisinde bulunsa da, çağdaşlarının figürü tercih etmemeleri ve figür çiziminin yapılmadığı bir akademinin "akademi" olarak nitelenemeyecek olması nedeniyle, kadroda azınlık hocalara görev vermiştir.

zsa03.jpg

zsa06.jpg

zsa09.jpg


zsa11.jpg


zsa12.jpg

zsa14.jpg

zsa16.jpg

zsa18.jpg

zsa21.jpg

zsa23.jpg



zsa26.jpg


zsa31.jpg


zsa38.jpg


zsa40.jpg


zsa43.jpg


zsa46.jpg


zsa75.jpg


zsa61.jpg


zsa64.jpg


zsa68.jpg



zsa71.jpg
 
Teşekkürler Canım Konun çok işime yaradı
 
Geri
Üst