Sultan 5. Mehmet Reşat

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Sultan 5. Mehmet Reşat
mehmet reşat dönemi mehmet reşat paşa
Halk arasında Sultan Reşat olarak meşhur olan V. Mehmet Reşat hân, Sultân Abdülmecit’in Çırağan Sarayında 1844 yılında Gül-cemâl Kadın efendi’den dünyaya gelen 3. Oğludur. 27 Nisan 1909 tarihinde 65 yaşında Osmanlı tahtına oturmuştur. Dehası itibariyle Abdülhamid ile kıyaslamak mümkün değilse de, İslâm kültürüne vâkıf, Arapça ve Farsçayı iyi bilen hattât, Mevlevî ve şâir bir padişah dır. Maalesef, İtti had ve Terakkinin meşru ve gayr-i meşru her isteklerine boyun eğerek padişahlığını doldurmuştur. İttihâdcılar, herkesi 31 Mart mürettipliği ve irtica ile suçlamaya başlamışlar, tehdit ile Talat Bey’i Dâhiliye nazırı yapmışlardır. Roma Büyükelçisi olan ve tam bir ahlaksız diye vasıflandırılan İbrahim Hakkı Bey, zorla sadrazamlığa getirilmiştir. Tabii ki, Trablusgarp’ın elden çıkmasına da sebep olmuştur. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmûd Şevket Paşa ise, harbiye nazırı olarak kabinede yerini almıştır. Sonradan, İttihâdcılar için “beyinsiz mahlûklar” diyerek can verecektir. Kısaca Sultan Reşat döneminde iktidar, tamamen Talat, Enver ve Cemal Paşa üçlüsünün elindedir. İttihâdcıların zorbalığı ile, Kavalalı Hânedanından Mehmet Said Hâlim Paşa sonradan sadrazamlığa getirilmiştir. Hiç bir vasfı olmadığı halde, kurallar çiğnenerek Talat Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesi de bu döneme rastlamaktadır. Son olarak, I. Cihan Harbine Osmanlı Devleti’nin girmesini dahi, Padişaha haber vermeden bu üçlünün yaptığını ifade edersek, Osmanlı Devleti’nin bu dönemde içine düştüğü çukuru daha iyi anlayabiliriz. Kısaca Osmanlı Devleti’nin bu kadar kötü eller tarafından idare edildiği başka bir dönemi mevcut değildir. Maalesef, İttihâdcıların Şeyhülislâmlarından Şeyhülislâm Musa Kazım Efendi’nin de farmason olduğu açıkça ifade edilmektedir.

Bu kadro iş başına gelince, dış güçler Osmanlı Devleti vatandaşlarını tahrike başladılar. Suriye’de Dürzîler, Yemen’de Zeydîler ve Balkanlarda Arnavutlar isyan ettiler. İttihâdcı politikanın iflas ettiğini gören Sultan Reşat, yanına sadrazam ve diğer devlet erkânı ile Bediüzzaman gibi âlimleri de alarak, Rumeli Seyahatine çıktı. Mahmûd Şevket Paşa’nın büyük kuvvetlerle ve silahla susturamadığı isyanı, 100.000 Arnavut ile Kosova Meydanında namaz kılarak teskin ettirdi (Haziran 1911).

İttihâdcılar kendilerine yakın olan Trablusgarp Valisi Recep Paşa’yı İstanbul’a davet ederek Harbiye Nazırı yaptılar ve Abdülhamit’in Libya’yı korumak üzere bulundurduğu tümeni, hatalı bir kararla Yemen’e sevk ettiler. Bunu fırsat bilen İtalya, İttihâdcıların adamı ve kendisinin de ajanı olan Emanuel Karaso’yu kullanarak Libya’yı işgal etmek üzere harb ilan etti. Ekim 1911’de İtalyanlar Trablus ve Bin gazi’yi işgal ettiler. Ancak Abdülhamit’in burada kurduğu milis teşkilâtı olan Senûsîler ve Kuloğulları sayesinde, Mussolini zamanına kadar Libya’yı tam olarak teslim alamadı. İtalyanlar daha sonra Mayıs 1912’de Akdeniz Adalarının merkezi olan Rodos’u işgal etti. Bu mağlubiyetlerin faturasının İttihâdcı Hakkı Paşa’ya kesilmemesi için itti had ve Terakki Partisi, Padişah'a Meclis’i fesh ettirdi ve Hakkı Paşa’yı Londra’ya gönderdi. İttihâdcıların tahriki ile Osmanlı ordusundaki subaylar, ittihâdcı ve halâskâr diye ikiye ayrıldılar; çeteler kurarak birbiriyle boğuşmaya başladılar. Bu rezaletin neticesinde Ekim 1912 Lozan Muahedesi ile İtalya Harbine son verildi ve Libya İtalya’ya bırakıldı. 12 Ada ve Rodos Osmanlıya iade edildi.

II. Abdülhamit’in itti had-ı İslâm siyasetini anlamayan İttihâdcıların Hakkı Paşa Hükümeti, itti had-ı anasır diyerek, meşhur Temmuz 1910 tarihli Kiliseler ve Mektepler Kanununu çıkardı. Böylece asırlardır, aralarındaki rekabetle birbirlerine düşen Bulgar, Sırp ve Yunan azınlıklar arasında hakemlik yapılmış ve düşman birleştirilmiş oldu. Bununla da kalınmayarak Rumeli’deki yetişmiş 120 tabur terhis edildi ve yerine acemiler gönderildi. İttihâdcılar bunu yaparken, azınlıklar Rusya ve diğer devletlerin yardımıyla ağır silahlar satın alıyordu; bundan Selanik’te oturan II. Abdülhamid haberdar oluyor; ama İttihâdcıların kulakları kapalı kalıyordu. Rusya ile anlaşan Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Ekim 1912’de arka arkaya Osmanlı Devleti’ne karşı harb ilan ettiler ve Osmanlı Devleti’ni perişan eden Balkan Harbi başladı. Böyle nazik bir dönemde Osmanlı Hariciye Nazırı Ermeni Gabriel Noradungiyan Efendi idi. Sonradan Osmanlı Devleti’ne hıyanet etti. Osmanlı Devleti’nin elinde Şark Ordusu denilen 5 kolordu dışında askeri olmadığı gibi, Arnavutlar da, Büyük Arnavutluk hayaliye gayr-i Müslim çetelerle birlikte hareket ediyorlardı. Aralarında ittihâdcı ve halâskâr diye ikiye bölünen Şark Ordusu, Bulgaristan kuvvetleri karşısında mağlup olarak Kasım 1912’de Çatalca’ya kadar geriledi. Garb Ordusu da Sırplara karşı mağlup olmuştu. Yunanlılar meşhur Preveze’yi aldılar ve 6 Kasım 1912’de Selanik Yunanlılara Tahsin Paşa tarafından teslim edildi. İtti had ve Terakki’ye göre mehd-i hürriyet olan Selanik, kendi siyasetleri neticesinde Yunanlılara teslim edilmiş ve orada ikamet eden II. Abdülhamid, gözyaşları içinde İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na nakledilmişti. Mart 1913’de Edirne açlıktan dolayı Bulgarlara ve Yanya da Yunanlılara teslim edildi. Abdülhamit’in hal’ meselesindeki heyette bulunan Arnavut Es’ad Toptanî Paşa, devlete hıyanet ederek komutan Hasan Rıza Paşa’yı öldürüp İşkodra’ya el koydu. Osmanlı Devleti aleyhinde Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Arnavutlar ittifak etmişlerdi. Arnavutları bu isyana iten sebeplerin başında İttihâdcıların dine aykırı hareketleri geliyordu.

Bütün bu olan bitenlere karşı, adı büyük ama kendisi küçük olan Ahmet Muhtar Paşa’nın kabinesinde sadece Kıbrıslı Kâmil Paşa ve Şeyhülislâm Cemâleddin Efendi ittihâdcılar muhalif idiler. İtti had ve Terakki, sert tutumlarından dolayı Dâhiliye Nazırı Ahmet Reşit Bey’den de bunalmışlardı. Harbiye Nazırı ise, İttihâdcılara muhalif olan Halâskâr Zabitan Cuntasının lideriydi. Bu ittifak dan rahatsız olan İtti had ve Terakki’nin liderlerinden Yarbay Enver Bey ve Albay Cemal Bey, İttihâdcı Prens Said Hâlim Paşa’nın yalısında bir araya geldiler ve siyâsetle uğraşmayacaklarına dair yemin ettiler. Kâmil Paşa bu yeminlere inanmadı ve nitekim onun aleyhinde Edirne’yi Bulgarlara verecek diye propagandaya başladılar. 23 Ocak 1913 günü Enver Bey, komitecilerini alarak Bâb-ı Âli’yi bastı. 8 eri ve iki subayı şehit eden çeteler, kendilerine karşı çıkan Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’yı şehit ettiler. Talat ve Enver Beyler, Kâmil Paşa’yı zorla istifa ettirdiler ve Mahmûd Şevket Paşa’yı sadrazam yaptılar. Talat kendini Dâhiliye Nazırı tayin ettirdi. Başta Kâmil Paşa, Şeyhülislâm ve Reşit Bey olmak üzere yüzlerce muhalif tevkif ve sürgün edildi. Tarihe Bâb-ı Âli Baskını diye geçen bu olay, askerin siyasete karıştığı en çirkin olaylardan biridir.

Böyle bir iç karmaşada Balkan Harbine son vermek üzere Mayıs 1913 tarihli Londra Muahedesine imza koyan Osmanlı Devleti, Balkanları hemen hemen terk ediyordu. Edirne’yi bile Bulgaristan’a bırakan bu antlaşma, devlet için bir intihar gibiydi. Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Arnavutlar da umduklarını bulamadılar. Arnavutluğa verecekleri toprakların yarısını (Kosova ve Manastır) Sırbistan’a verdiler ve bugüne kadar bu ihanetin cezasını masum Arnavutlar çektiler.

Bu durumdan iyice kuduran İttihâdcılar, tatbik ettikleri örfî idare ile Kanun-ı Esasî’yi rafa kaldırdılar. Padişahla arası iyi olmayan ve tarafsız sadrazam adıyla İttihâdcılar tarafından bu makama getirilen Mahmûd Şevket Paşa da, İttihâdcılar dan bıkmıştı. İttihâdcılar, Mahmûd Şevket Paşa’yı hedef aldılar. İstanbul muhafızı Cemal Bey, Paşa ile ilgili suikast istihbaratını haber bile vermedi. Hedef, hem Paşa’yı ve hem de muhalefeti sindirmekti. Balkanlardaki mağlubiyet ve hele Edirne’yi Bulgarlara veren antlaşmadan dolayı, herkes İttihâdcılar dan nefret ediyordu. İngiltere’nin arkasında olduğu söylenen Mahmûd Paşa suikastı 11 Haziran 1913’de meydana geldi. Makam otomobiliyle Bâb-ı Âliye giden Paşa kurşunlanarak şehit edildi. İttihâdcılar, kendileri tertip ettikleri suikastı muhaliflere ve özellikle de Halâskâr Zabitan’a yüklediler. 29 kişiyi idam ederek muhalefeti tasfiye ettiler. Tunuslu Hay reddin Paşa’nın hanedandan olan oğlu Dâmad Salih Paşa’yı bile idam ettirdiler. Sultan Reşat kukla gibiydi. Sıra Prens Said Hâlim Paşa’nın hem Hariciye Nazırı ve hem de Sadrazam olarak tayinine gelmişti; onu da yaptırdılar. Dâhiliye Nazırı Talat Bey’di; Enver Bey’e de ordunun bütün yetkileri verildi. 3. adam olan Cemal Bey’e ise, önce donanma ve sonra da Devletin Arab Eyaletlerinin idaresi verildi. İttihâdcılar diktatörlüğü denilen bu çetede Ziya Gökalp de itti had ve Terakki Partisi Genel Sekreteri vazifesini ifa ediyordu. Kelimenin tam anlamıyla bir diktatörlük söz konusuydu.

Mahmûd Paşa’nın katlinden 18 gün sonra 2. Balkan Harbi çıktı. Osmanlı Devleti Edirne ve Batı Trakya’yı geri aldı. Enver Bey, Temmuz 1913’de Edirne’ye girdi. 10.08.1913 tarihli Bükreş Muahedesi ile harb sona erdi. Artık Edirne fethi sarhoşluğunun da tesiriyle Osmanlı Devleti, İtti had ve Terakki Partisi Genel Başkanı ve Dâhiliye Nazırı Talat Bey, ordudan tek sorumlu olan Yarbay Enver Bey (Ocak 1914’de Harbiye Nazırı olmuş ve sonra Naciye Sultan ile evlenerek Saray’a Dâmâd olmuştur), Bahriye Nazırı ve Suriye’deki 4. Ordu Kumandanı Cemal Bey’in elindedir. Cemal Paşa, Fransız âşığı ve diğerleri ise Alman hayranıdırlar. Said Hâlim Paşa ise, tam bir kukladır.

Orduyu kısa zamanda kısmen de olsa düzene sokan Enver Paşa, I. Cihan Harbinin patlak vermesinden de istifade ederek Eylül 1914’de Kapitülasyon denilen imtiyazları iptal etti. I. Cihan Harbi, Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve sonra da Osmanlı Devleti’nin katıldığı İttifak Devletleri ile Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve Karadağ’dan oluşan İtilaf Devletleri arasında cereyan ediyordu. İngiliz ve Fransız kuvvetler, Eylül 1914’de Marne Muharebesinde müttefik kuvvetleri mağlup ettikten sonra, Osmanlı Devleti muhakemesiz bir şekilde harbe sokuldu. Tek sebep Enver-Talat ve Cemal Paşalar üçlüsü idi. Savaşa Almanlarla birlikte girmek üzere yayınladıkları talimatnameler bugün elimizdedir. Dolayısıyla bir asra yakındır, harbin resmi sebebi olarak gösterdikleri Osmanlı’ya sığınan iki Alman Harb gemisinin, Osmanlı’dan habersiz Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını bombalaması ve bunun üzerine İtilaf devletlere ait kuvvetlerin de Osmanlı Devleti’ne harb açtıkları şeklindeki iddia, tamamen yalandır. Maalesef, Almanya ile yapılan gizli ittifaklar ve I. Cihan Harbine girmek kararı, Padişah, Sadrazam, Meclis ve Hükümetin haberi olmadan alınmıştır. 28 Temmuz 1914’de başlayan harbe Osmanlı Devleti 29 Ekim 1914’de katılmıştır. Neticesi herkesçe malumdur. Sadece Enver Paşa, liyakatsiz idaresi yüzünden Rus cephesinde 90.000 askeri Sarıkamış’ta şehit etmiştir. Ocak 1918 tarihli Amerika Başkanı Wilson’un 14 maddelik prensipleri, İttifak devletlerini mağlubiyete mahkûm etmiştir.

Ruslar işgal ettikleri (3.8.1915) Van Vilâyetini Ermenilere bırakıp çekilince, Ermeniler, asırlardır beraberce yaşadıkları Müslümanları kırmaya başladılar. Bunun üzerine 1915 Ermeni Tehciri diye bilinen ve ancak sonradan Ermeniler tarafından soykırım olarak gösterilen olay başladı. Osmanlı Devleti, kendi vatandaşı oldukları halde düşmanla birlikte hareket eden Doğu’daki 500.000 Ermeniyi, Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in emri ve sadrazam Said Hâlim Paşa’nın tasdikiyle tehcire yani Kuzey Suriye ve Irak’a mecburi göçe zorladı. Yolda telef olanlar oldu. Ancak asla katliam yapılmadı.

Bunu İttihâdcıların zayıf siyasetleri ve en önemlisi de dindeki zaafları sebebiyle, Arabistan’da Şerif Hüseyin Paşa’nın başlattığı Arab İsyanı takip etti (Haziran 1916). 1913’de İttihâdcıların takip ettiği Türkçülük siyaseti, Suriye’de Azım-zadelerin başını çektiği Fransızlarla ittifak hareketini doğurdu. Neticede Osmanlı Devleti bütün cephelerde mağlup oldu. Bu acıya dayanamayan II. Abdülhamid, Şubat 1918’de vefat etti. Cihan Harbinin son günleriydi. Onu kardeşi ve padişah olan Sultan Reşat takip etti ve 4.7.1918 tarihinde o da 74 yaşında dünyaya gözlerini yumdu.

ZEVCELERİ: 1- Kâm-res Baş Kadın Efendi. 2- Dürr-i Adn İkinci Kadın Efendi. 3- Mihr-engîz İkinci Kadın Efendi. 4- Naz-perver Üçüncü Kadın Efendi. 5- Dil-firîb 4. Kadın Efendi.
ÇOCUKLARI: 1- Mahmûd Necmeddin Efendi. 2- Ömer Hilmi Efendi. 3- Mehmet Ziyâeddin Efendi. 4- Refî‘a Sultan.
 
Geri
Üst