Zehirli Guatr

*Gizemli Kıs*

Yeni Üye
Üye
Zehirli Guatr
zehirli guatrın zararları zehirli guatr ölüm guatr ameliyatı videosu ameliyatı izle iç zararları
hepimizin dikkatine hanımlar



Zehirli Guatr
Tiroid bezesinin gereğinden daha fazla hormon salgıladığı tiroid hastalığı türüne türüne hipertiroidizm (toksik guatr, zehirli guatr) denir. Zehirli guatr, nodüllü veya nodülsüz olabilir.

Nodülsüz zehirli guatrların hepsine “Graves hastalığı”, “Basedow Graves hastalığı” ve “Basedow hastalığı” demek yaygın alışkanlık olmuştur. Ancak, nodülsüz guatrların sadece bir kısmı bu isimlerle anılır, diğerleri sadece “hipertiroidizm” olarak adlandırılır. Nodüllü zehirli guatr (toksik nodüler guatr veya toksik adenom); sıcak nodüllü zehirli guatr (çok çalışan nodüllü zehirli guatr) ve sıcak otonom nodüllü zehirli guatr (çok çalışan baskın nodüllü zehirli guatr) şeklinde olabilir.

Zehirli guatr’da her hastanın boğazında şişlik olmaz. Hastaların çoğunda boğazın dışarıdan görünümü normaldir. Hatta bu nedenle halk arasında bu guatr türüne ‘iç guatr’ da denir, ancak tıp camiasında “iç-dış guatr” tanımlaması yoktur.

Zehirli guatr’da şikayetler:


• Çarpıntı,
• Ellerde titreme,
• Vücutta titreme,
• Ani kilo kaybı,
• Saç dökülmesi,
• Kaşıntı,
• Boğazda dolgunluk ve sıkıntı
• Aşırı iştah dolayısıyla çok yemek yeme ve çok su içme,
• Aşırı terleme,
• Çabuk yorulma,
• Aşırı sinirlilik
• Bulantı
• İshal
• Çabuk yorulma
• Adet düzensizliği
• Çok sık dışkılama
• Panik atak
• Horlama
• Erken boşalma
• Gözlerin ileri doğru çıkması (egzoftalmi)

Bazı hastalarda göğüs ve boyunda devamlı bir kızarıklık söz konusu olabilir. Nodülsüz zehirli guatrlı hastaların bazılarında gözlerde büyüme ve gözlerin ileriye doğru çıkması (egzoftalmi) görülür. Bunların hepsi birlikte olmak zorunda değildir. Bu şikayetlerin bazıları ön plandadır, diğer şikayetler ancak Doktorunn sorgulaması ile ifade edilebilir.


HİPERTİROİDİZM’İN (ZEHİRLİ GUATR’IN) VÜCUDUMUZA VERDİĞİ ZARARLAR

Zehirli guatr’da görülen ve hissedilen belirtiler, aslında zehirli guatrın vücut içinde yaptığı hasar ve etkilerden daha önemsizdir. Zira zehirli guatr, başta kalp ve damar sistemi olmak üzere vücudumuzda bir çok organ ve dokuya kalıcı olabilen hasarlar verebilmektedir. Örneğin,

*Kalbin büyümesi ve takiben kalp yetmezliği,
*Yüksek tansiyon,
*Şeker hastalığı,
*Kemik erimesi,
*Kısırlık,
*Hamilelerde düşük

bu hasarların bir kısmıdır. Zehirli guatr’da kandaki yüksek tiroid hormonları kalp üzerine aşırı yük bindirir ve kalp büyümesi ortaya çıkabilir. Hastalık uzun sürerse ve yeterli tedavi edilmezse kalp yetmezliğine dönüşür. Ayrıca, bu hastalarda tansiyon da yükselebilir, şeker hastalığı, kemik erimesi, depresyon, horlama ve panik atak daha sık görülür.

Zehirli guatrlı hastalar çabuk yorulur, daha önce rahatlıkla yaptığı işleri yaparken hemen yorulur. Rahat merdiven çıkamaz. Cinsel hayatında sorunlar başlar; özellikle erkeklerde sertleşme (ereksiyon) yetersizliği ve erken boşalma sorunu görülebilir.

Bu hastalardaki aşırı sinirlilik, iş ve aile çevresinin dikkatini çeker. Ani öfke patlamaları sık görülür.

Kısaca söylemek gerekirse, zehirli guatr, EN YIKICI VE TAHRİP EDİCİ guatr türüdür. Zehirli guatr’da ani ölüm de görülebilir.


HİPERTİROİDİZM’İN (ZEHİRLİ GUATR’IN) TANISI

Zehirli guatr’ın doğru ve eksiksiz tanısı için muayene, kan tetkikleri, ultrasonografi, sintigrafi, (nodül var ise) ince iğne biyopsisi, yapılır.

Hastaların muayenesinde; kalp atımının çok arttığı, solunumun hızlandığı, ellerin titrediği, avuç içlerinin nemli olduğu görülür.

Kan Tetkiklerinde; tiroid bezesi hücrelerine karşı oluşmuş anti-tpo ve anti-tg antikorları ile anti-TSH antikoru ölçümü çok önemlidir. Bu antikorların yüksekliği, hastalığın tedavi sonrasında nasıl bir seyir izleyeceğine dair çok önemli bilgiler verir. Zehirli guatrlı hastalarda, kanda serbest T3, serbest T4, tiroglobulin ve TSH ölçümü, hemogram, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri (SGOT, SGPT, GGT, ALP, Üre, Kreatinin), tam kan tahlili, sedimentasyon da her hastada yapılması gereken testlerdir. Gereken vakalarda ayrıca PTH ve kalsiyum da ölçülür.

Zehirli guatr’lı hastaların ultrasonografisinde; tiroid bezesinin normal yapısının bozulduğu, yer yer doku değişikliklerinin (heterojenite) başladığı görülür. Uzun süre tiroid karşıtı ilaçlarla tedavi olan hastalarda bu doku değişiklikleri daha belirgin olur, nodül gelişimi sık görülür.

Sintigrafide, tiroid bezesinin çok çalıştığını gösteren yüksek “uptake” (apteyk) görülür. Normalde görünür olan çene altı tükrük bezeleri görünmez. Sıcak nodüllü zehirli guatrda ise sadece nodülün belirgin olarak görüldüğü dikkati çekerken tiroidin geriye kalan bölümlerinde baskılanma (supresyon) görünür. Bu baskılanma çok belirginse tiroidin nodül dışı alanları hiç görünmez; bu duruma bağımsız (otonom) sıcak nodüllü zehirli guatr denir. Sintigrafi yapılırken bilgisayar yardımıyla “uptake” testi de yapılmalır.

Zehirli guatrlı hastalarda nodül varsa muhakkak ince iğne biyopsisi yapılmalıdır. Sanıldığının aksine, zehirli guatrlı hastalardaki nodüllerde de kanser görülme riski vardır.


ZEHİRLİ GUATR’IN TEDAVİSİ

Zehirli guatrın tedavisi; gereğinden fazla üretilen tiroid hormonlarının normal seviyenin altına düşürülmesidir. Tedavi, kalıcı ve kalıcı olmayan tedavi olarak ikiye ayrılır. Kalıcı tedavi için batı ülkelerinde (özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’da) radyoaktif iyot (kapsül) tercih edilirken Türkiye’de ve diğer bazı ülkelerde hala ameliyatla tedavi daha sıklıkla yapılmaktadır.

Kalıcı olmayan Tedavisi ise tiroid karşıtı ilaçlarla (karbimazol ve propiltiourasil) ile yapılan tedavi olup her zaman tiroid hormonları yeterli düzeyde ve kısa sürede düşürülemez; düşürse bile “bir süre” sonra hormonlar tekrar yükselip hastalık belirtilerinin ortaya çıkar. Bu türden teedavide hastalığın ne kadar süre sonra tekrarlayacağı belli değildir; her hastada faklıdır ancak genç hastalarda kısa süre sonra zehirli guatr yeniden alevlenir. Tiroid karşıtı ilaçları uzun süre kullanıldığında karaciğer, kan hücreleri ve üreme hücreleri (sperme ve yumurta hücreleri) üzerine ciddi yan tesirler oluşturabileceğinden bu tEdavi altındaki hastaların sık aralıklarla (her ay) kontrolü gerekir. Ayrıca, başta nodül ve tiroid bezesinde büyüme olmayan hastalarda kısa süre sonra nodül gelişimi ve tiroidin büyümesi (guatr) görülebilir. Bu tedaviside genel kural eninde sonunda hastalığın tekrarlaması (nüks)’dır; “iki ileri bir geri”.

Ameliyatla ; ülkemizde hala en çok kullanılan yöntem olsa da batı ülkelerinde her geçen gün ameliyatsız yöntemleri daha fazla rağbet görmektedir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletlerinde ve Kanada’da zehirli guatr’da tek seçenek düşük doz radyoaktif iyot TEDAVİSİDİR. Bazı Avrupa ülkelerinde ameliyat hala kullanılsa da her geçen yıl ameliyat edilen hasta sayısı hızla azalmaktadır.

Genel olarak tıbbın tüm alanlarında bu türden bir değişim yaşanmaktadır. Örneğin bundan 15-20 yıl önce mide ve oniki parmak barsağı ülseri olan bütün hastalar ameliyat edilirken bugün ülserli hastalar sadece ilaçla ediliyor. Aynı şekilde, BADEMCİK ve geniz eti ameliyatları da artık batı ülkelerinde gittikçe daha az yapılır hale gelmiştir. Türkiye, tiroid alanında tam bu değişim dönemindedir.

Ses tellerine giden sinirlerin kesilmesi veya koparılması, kalbin fibrilasyona girmesi, akciğere kanama, tiroid krizi, kalsiyum bezelerinin çıkarılması ve nadiren de olsa ameliyat bölgesindeki damarların ve gırtlağın zarar görmesi tiroid ameliyatının risklerindendir. Bu risklerin çoğunluğu ölümcül olabildiği gibi diğerleri de hayat kalitesini önemli ölçüde düşüren sağlık sorunlarına neden olur.

Ameliyat sonrasında devamlı tiroid hormonu kullanımı gerekir. Aksi halde, hastada tiroid hormon yetmezliği ve zehirli guatr tekrarlaması sık görülür. Çünkü ameliyat sonrasında normalin altına düşen tiroid hormonu ve yükselen TSH nedeniyle kalıntı doku devamlı uyarılır ve kalıntı doku önce büyür sonra zehirli guatr veya nodül tekrarlayabilir. Yani, “ameliyatla guatr temizlendi, hiçbir ilaç kullanmayacağım” şeklinde bir tıbbi yaklaşım yoktur.

RAI kapsül, düşük doz radyoaktif iyot TEDAVİSİDİR. Kalıcı bir olan bu yöntemde, bir kapsül içine konulmuş toz halindeki radoaktif iyot’un tiroid’e yerleşip bu organın hücrelerinin aşırı hormon salgılama yeteneğini yok etmesi ve daha sonraki süreçte bu organın küçülmesini sağlaması esasına dayanır. Son derece güvenli, yüksek tecrübe birikimi bulunan bir şekli olup her yaşta hastaya uygulanabilir. Sanıldığının aksine; kısırlık ve kanser yapmaz.
 
Geri
Üst