Allah cenine ne zaman ruh üfler?

Uzman SühaN

Administrator
Allah cenine ne zaman ruh üfler?
Hadis-i şeriflerde Peygamberimiz (asv), çocuğun anne karnında oluşumunu anlatırken farklı ifadeler kullanmıştır. Bazı hadisler çocuğun yüz yirmi günlük iken canlandığı imajını verirken, bazı hadisler de kırk günlükken canlandığı açıklamasını yapıyor.

Hadisi yüz yirmi gün olarak yorumlayan alimlerimiz, ilk dört ay dolmadan kürtaj yapmanın haram olmadığını, ancak dört ay dolduktan sonra kürtajın haram olduğunu söylemişlerdir.

Ancak çocuğun kırk günde canlandığını ifade eden hadisleri esas alanlar ise, kırk gün geçtikten sonra kürtajın haram olduğunu ifade ediyorlar. Konuyu kaynaklarıyla açıklayan bir araştırmayı aşağıda vereceğiz.

Biz de ruhun çocuğa kırk günlükken üfeleneceğini belirten rivayetleri esas alıyoruz.



RUH CENİNE NE ZAMAN ÜFLENİR?

ÖZET

Bu araştırma, cenine ruhun nefh edildiği vakti ele almaktadır. Bu konu, mesela çocuk aldırma (kürtaj) gibi mühim meselelerle çok sıkı bağlantısı olan önemli bir mevzudur. Araştırmada ruh ve hayatın şer'î naslardaki anlamını ve ruhla hayatın aynı şey olmadığını, ruhun hayattan başka olduğunu açıkladım. Mesela bitki canlı bir varlıktır. Fakat onda ruh yoktur. Ruh konusunu araştırmada bir sakınca olmayacağını da açıkladım. Bu araştırmada Ruhun cenine nefh ediliş vaktini beyan eden şer'î nasları aktardım. Hadisleri inceledikten ve karşılaştırdıktan sonra, ruhun cenine, yaygın olarak bilindiği şekilde üçüncü kırk günden sonra değil, ilk kırk günden sonra nefh edildiği sonucuna vardım.

Arapçada "Ruh" kelimesi, "Rîh: bir şeye girmek" kelimesinden türemiştir.(1) Nefh edildiği(üflendiği) için ruh adı verilmiş olabilir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ona biçim verip kendisine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin."(2) Bir diğer ayette de şöyle buyurmaktadır:

"Sonra ona biçim verip kendisine ruhundan üfledi..."(3)

'Ruh' kelimesi, müzekker(eril)dir. Çoğulu 'ervah'tır. Hem müzekker hem müennes(dişil) olarak kullanıldığını söyleyenler de olmuştur. Müennes olarak kullanımı, muhtemelen ruhun nefs anlamına alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü bazılarına göre ruh ve nefs aynı şeydir.(4)

Terim anlamına gelince; çoğu Kur'ân-ı Kerim'de olmak üzere çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Aşağıdaki anlamlar bunlardandır:(5)



9.jpg





1. Kur'ân-ı Kerim. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"İşte sana da, emrimizle bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi, endisiyle doğru yola eriştireceğimiz bir nur yaptık. Şüphesiz ki sen doğru bir yola iletiyorsun."(6)

Bu ayette Kur'ân-ı Kerim ruh olarak adlandırılmıştır. Çünkü Kur'ân'da insanlar için hayat vardır.

2. Cebrâîl Aleyhisselam. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Uyarıcılardan olasın diye onu Emîn ruh(Cebrâîl) senin kalbine indirmiştir."(7)

3. Vahiy. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"...Kavuşma günü hakkında (insanları) uyarmak için kendi iradesiyle vahyi kullarından dilediğine indirir."(8)

4. İsa Aleyhisselam. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"...Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur..."(9)

5. Cibrîl'den başka büyük bir melek. Bu meleğin ismini zikreden ilim adamı bulamadım. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ruh'un ve meleklerin saf saf sıralanacakları gün..."(10)

"Melekler ve Ruh o gecede,Rablerinin izniyle her bir iş için iner de iner."(11)

6. Ruh adıyla anılan, yiyip içen insanoğlu gibi, yaratılmış bir tür.(12) Muhtemelen bunlar cinlerdir.

7. Meleklerden yiyip içen bir sınıf.(13) Bu görüşe dair bir delil bulamadım. Maruf olana göre, melekler yemezler içmezler.

8. Kuvvet. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"...İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir..."(14)

9. Hayvan ruhu

10. İnsan anne karnındayken kendisine nefh edilen(üflenen) insan ruhu. AllahTeâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Sonra ona biçim verip kendisine ruhundan üfledi..."(15)

Hiç şüphesiz bütün bu manalardan bizi ilgilendiren, diğerleri değil, yalnızca sonuncu anlamdır.

RUH KONUSUNA DALMAK CAİZ MİDİR?

Allah Teâlâ: "Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki 'Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir.Size pek az ilim verilmiştir."(16) Buyurduğu halde ruh konusunda araştırmalara dalmak caiz midir? Bu soruyu pek çok insan sormaktadır. Buna birkaç yönden cevap verilebilir:

1. Bu ayette zikredilen ruh, insan ruhu değildir. Burada söz konusu edilen ruh, Cebrâîl yahut başka bir melek veya İsa Aleyisselamdır. Yahut da bunların dışında ruhun yukarda zikredilen anlamlarından biridir.(17)

Gerçekte, ağır basan görüşe göre ayette geçen ruh, insan ruhudur.(18) Fakat diğer görüşlerde söz konusu edilen anlamlarda kullanılmış olma ihtimali de vardır.

2. Ayette Yüce Allah, ruh konusunda soru soranların suallerine cevap vermemektedir. Çünkü bu soruyu soranlar, öğrenmek için değil, kargaşa çıkarmak ve sıkıntı meydana getirmek için böyle bir sual sormuşlardır.(19) Buna göre ayette, 'Ruh'un, ilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanın hakkında bilgi sahibi olamayacağı gaybî meselelerden olduğuna dair herhangi bir delalet yoktur.

3. Ayette geçen "... Size pek az ilim verilmiştir." İfadesi, 'Ey Yahudiler, Tevrat'ta size az bir ilim verilmiştir. Ruh bilgisi, bundan değildir.' Anlamınadır.(20)Bir çok sahih hadiste, bu konuda soru soranların Yahudiler olduğu yer almıştır. Buna göre ayetin anlamı, dile getirdiğimiz mana olur. Dolayısıyla bu ayetten, insanların, Kıyamete kadar 'Ruh'un durumuyla ilgili bir şey bilmelerinin mümkün olmadığı anlamı çıkmaz.

4. Hakkında soru sorulan, 'Ruh'un hakikati ve mahiyetidir.(21) Beşerin bilmesi mümkün olmayan, işte budur. Bunun hikmeti ise şudur: İnsanlar, kendi ruhlarının hakikatini kavramaktan aciz iseler, 'Zâtı ilâhiyye'nin hakikatini nasıl kavrayabileceklerdir? Bunu kavramaktan öncelikle aciz kalırlar.(22) Ağır basan görüş, işte budur. Allah en iyisini bilir.

Ruhun niteliklerine, varlığının veya yokluğunun belirtilerine gelince; bunu insanların bilmesi mümkündür. Bundan dolayıdır ki Rasulüllah (s.a.s.), sahih hadislerde bize, ruhun cenine nefh ediliş vakti, ruhların bir araya getirilmiş ordular gibi olduğu, onlardan birbirini tanıyanların uyuştuğu, birbirini tanımayanların uyuşmadığı gibi ruha ilişkin bazı meseleleri haber vermektedir. Yine ruhun müminin ve kafirin cesedinden çekilip çıkarılış tarzıyla ilgili,(23) onun definden sonra cesede geri döndürüleceğiyle ilgili,(24) fakat ruhun, 'Berzah'ta cesetle ilişkisinin dünyadaki ilişkisinden başka olduğuyla ilgili ve daha başka ruha ilişkin bazı hususlarda haberler vermiştir. Demek ki sahih olan görüşe göre, ruha ilişkin bazı şeyleri araştırmaya dinen herhangi bir engel yoktur.(25)

İNSAN RUHU

İlim adamları ve filozoflar, binlerce yıldır ruhu tanımlamaya çalışmaktadırlar. Tıpkı modern tıbbın ruhun hakikatine yahut da en azından bazı niteliklerine, varlığının veya yokluğunun belirtilerine ulaşmaya çalışması gibi. İşte hakkında çeşitli görüşler bulunan, -ki bunlar çoktur, hatta yüze ulaştığı söylenmektedir(26)- bu konuyla ilgili bazı görüşler:

Bazıları ruhun hayat olduğunu söylemişlerdir. Onun nefes olduğu da söylenmiştir. Çünkü nefes kesildiği zaman insan ölür. Kimileri de onun kan olduğunu söylemiştir. Çünkü kan kaybıyla hayat sona erer. Bazıları ona bedenin niteliklerinden biri, bazıları da bedenin bir kısmı demiştir.(27) Gazali şöyle söylemektedir: "Ruh, insanın, bilgileri algılamasını, üzüntülerin verdiği acıları ve sevinçlerin verdiği zevkleri hissetmesini sağlayan soyut yönüdür."(28) Feyyumî de şöyle söylüyor: "Ehl-i Sünnetin görüşüne göre ruh, beyana ve hıtabı anlamaya yetenekli nefsi nâtıkaª olup, cesedin yok olmasıyla yok olmaz."(29) İbnü'l-Kayyim ise şöyle diyor: "Mahiyeti itibariyle, algılanabilir nitelikteki bedene muhalif bir cisimdir. O, nuranidir, ulvidir, hafiftir, canlıdır ve hareketlidir. Uzuvların özüne nüfuz eder ve onlarda suyun gülün içinde hareket ettiği gibi hareket eder."(30) İbn Kesir de onun, bedende, suyun ağacın damarlarında dolaştığı gibi dolaşan ve cismani olmayan öz olduğunu nakletmiştir.(31) Cürcânî de şöyle diyor: "O, insanın, cismani olmayan, bilen, algılayan yönüdür."(32)

Görüldüğü gibi Ehl-i Sünnetin ruhla ilgili tanımları, onun hakikatine değinmemekte, bazı niteliklerini, görevlerini ve etkilerini anlatmanın dışına çıkmamaktadır.

Her halükarda ilim adamları, algılama, ihtiyari hareketler, işitme, görme ve hissetmenin, cesette ruhun var olduğunu gösterdiği, bunların yokluğunun ise cesette ruhun bulunmadığını gösterdiği hususunda görüş birliği halindeler.(33)

"...Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin, ellerini uzatmış, 'Haydi ruhlarınızı çıkarı(p teslim edi)n! Allah'a gerçek olmayan şeyler izafe ettiğiniz ve onun ayetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız' diyecekleri zaman hallerini bir görsen!"(34) ayetinde olduğu gibi bazen ruha 'nefs' denmektedir.

Şu ayetler ruhun nefisten başka olduğunu göstermektedir:

"Ona biçim verip kendisine ruhumdan üflediğim zaman..." (35)

"...Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ama ben senin nefsinde olanı bilemem..."(36) Çünkü birini diğerinin yerine koymak sahih değildir. Eğer farklılık olmasaydı bu geçerli olurdu.(37)

Ruha bazen kalb denir. Bazen da hayat denir. Bu kullanım, bazen akıl sahibi olmayan varlıklara hatta mecazen cansız varlıklara kadar uzanır.(38)

Ruhun bedenle beş çeşit ilişkisi vardır:(39)

1. Anne karnında cenin halinde iken.

2. Canlı olarak yer yüzüne çıktıktan sonra.

3. Uykuda. Bir yönden bedenle ilişkisi olmakla birlikte bir yönden de başka alemlerle ilgisi olan.

4. Berzah'ta.

5. Kıyamet gününde. Bu en mükemmelidir. Çünkü buradaki ilişki öyle bir irtibat ki beden bu irtibatla birlikte ne ölüm kabul eder,ne uyku ve ne de bozulma.

KUR'ÂN-I KERİM'DE HAYAT

'Hayat' kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de çeşitli anlamlara gelmektedir. En önemlileri şunlardır:

1. İman

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kafirlere işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir." (40) Ayetteki 'ölü iken dirilttiğimiz' ifadesi, 'kafir iken imana eriştirdiğimiz' demektir. Bir diğer ayette de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Rasulünün çağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, onun huzurunda toplanacaksınız." (41) Bu imanın bütün şubelerini kapsamaktadır.

2. Şehitlerin hayatı

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah yolunda öldürülenlere'' ölüler' demeyin. Hayır onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz." (42) Bir diğer ayette de şöyle buyurmaktadır: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Tam tersine onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar." (43)

3. Bitkilerin hayatı

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti..."(44) Bir diğer ayette de şöyle buyurmaktadır: "...Canlı olan her şeyi sudan yarattık..." (45) Bu, insan, hayvan, bitki ve tüm canlı varlıkları kapsar.

4. İnsan, hayvan ve benzerlerinde mevcut olan hayat

Yeryüzüne indirildiği zaman, Yüce Allah, Adem'e şöyle buyurmuştur: " ...Orada yaşayacak ve orada öleceksiniz..." (46) Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani İbrahim, 'Rabbim, Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster' demişti.(Allah ona), 'İnanmıyor musun?' deyince, 'Hayır (inandım) ancak kalbimin tatmin olması için' demişti. 'Öyleyse dört kuş tut. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir parçasını bir dağın üzerine bırak. Sonra da onları çağır. Sana uçarak gelirler..." (47)

Kur'ân-ı Kerim'de yer aldığı gibi işte bunlar, hayat kelimesinin en önemli anlamlarıdır. Nebevi Sünnette bunun üzerine eklenecek ilave bir anlam bulamadım. Hiç şüphesiz bu anlamlardan burada bizi ilgilendiren, üçüncü ve dördüncü anlamlardır. Birinci ve ikinci anlamın konumuzla ilgisi yoktur.
 
Geri
Üst