buyrun burası da benim köşem.banuca75

banuca75

Yeni Üye
Üye
buyrun burası da benim köşem.banuca75
seni ölüm kadar seviyorumPaylaş

SUDAN BİR BAHANEYDİ GEREKEN AŞMAK İÇİN BARİKATLARI
Kİ RÖTARLIDA OLSA GELECEKTİM GÖZLERİNİN ŞAVKINA
SANA BİRİKMİŞTİM SULAR SELLER GİBİ
ANA RAHMİNDEYKEN EZBERLEMİŞTİM ADINI
BİR KOŞULUK YOLUN AH NE YAZIK SONSUZ MESAFEM
TANIDIK SANA GAMZELERİM Kİ İSMİM YABANCI
EMEĞİM UĞRUNA ZİYAN
EKMEĞİM HÜZNÜNE KATIKSIZ
TEK BİRİKİMİM SEN!..
PORTFÖYÜMDE KÖR BİR NAKKAŞÇA ÇİZİLMİŞ
Kİ BİR AŞIKTIR O,DAHASI BEN,
SOLGUN BENİZLİ GÜZELLİĞİN...
TEN RENGİ ŞARABINLA AYMIŞAM!
AYIKLAMIŞ SÜZMÜŞÜM,
BEYAZLARIN GİZLEYEMEDİĞİ,
O, EN SON GÖRMEK İSTEDİKLERİMİ.
KÖR BİR NAKKAŞ Kİ ZEMZEMLİDİR GÖZLERİ,
MÜKAFATI TANRISAL...
AŞKTAN DOĞAR HERŞEY,
"SEVGİ"YLE GÜLER,
AĞLAR "SEVGİ"YLE İNSAN.
ŞAVKINLA COŞAR AYHAN!
YOKTUR HACET PERSPEKTİFE,
NAKKAŞ ŞİRKTEN KORKAR,
AŞIĞIN GÖZÜNDEYSE DEVAMLI BÜYÜR SEVGİLİ...
AYNI ORMANIN YOLCULARIYIZ ASLINDA
BİR KOŞULUK YOLLARDIR SADECE
AH YİTİRİLMİŞ SEN İÇİN BİR BENİ BİTİREN!
CESETLER DAHİ AŞAR YOLU SEN GELMEZSİN
Kİ GÜNAŞIRI SABAHLAR İSTİSNA...
KAMAŞIR ŞUA GÖZLERİM DİKERİM YOLLARINA
VE REDDEDERİM,
SEVGİ ADINA TÜM YAŞANMIŞLIĞIMI...

İŞTE SON DEĞİL ÖNSÖZ:
SENİ ARTIK ÖLÜM KADAR SEVİYORUM..!
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

Öylesİne Bİr YaŞam İŞte

Sarildik, KavuŞtuk İŞte Yenİden Bİrbİrİmİze;
Çikmazlarim, Yenİlgİlerİm..!
Kaybolan Kadinlarim,
Ceset Yakinlarim,
Ve HİÇ Bİr Şeyİnİ SahİplenedİĞİm YaŞam..!
Arabesk SİlÜetİnde,
Karanlik Denİz RÜzgarlariyla,
SaÇimi OkŞayan Şehİr KonuŞ!
KonuŞ Da Alay Et SahİpsİzlİĞİmle!
Anlat Da,
İŞe Yaramaz Bu Çok BİlmİŞ Kendİnİ Bİlmeze
GÖster Haddİnİ!
GÜcÜnÜ Sina Çelİmsİz Tenİmde;
Her Zaman Kİ Gİbİ Savunmasizim Hadİ Ey Şehİr!
Tanrim Bİle Umudunu KesmİŞken Benden;
MahÇubİyetİmİ, MaĞlubİyetİmle PerÇİnle..!
O Çok BekledİĞİn Firsatin,
Şİmdİ Tam Sirasi!
Zamani Tam Benİ AĞlatmanin!

Her Gİdenİ Bana Hatirlat,
KÖtÜle, Yer Her Gelenİ..!
Mutlu Bİr Tesellİ Olsun,
Şİmdİ ÇocukluĞum!
Irmaklarin Denİzlerden
Daha Azgin ÇaĞladiĞi,
GeÇmİŞ YÜzyillara GÖtÜr Benİ!
GÖtÜr De Arinsin,
BÜyÜdÜkÇe KÜÇÜlmelerİm!
ÜredİkÇe IssizlaŞan,
Tabİatim YeŞersİn..!

Çok SulandikÇa Kuruyan GÜl,
Ve Yahut,
KurudukÇa YaniŞlanan Dal;
OrtaÖĞretİme BaĞiŞladim GenÇlİĞİmİ..!
Çİzdİm,
Anfİ Siralarindakİ Adimin ÜstÜnÜ!
Olmasin GeleceĞİm,
GÜlÜm Solmasin,
Kurumasin Dal,
Yanmasin..!
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

Zarfsiz Mektuplar

Bu Satirlari Sİze YazdiĞimi ,belkİde HİÇ Bİlmeyeceksİnİz.....
Okuyamayacaksiniz AŞki Sevdayi Bu Seferde O Sİzİn Kafes KuŞu
Mİsalİ Omuzlariniza ApoletledİĞİmİ.haberİnİz Dahİ Olmayacak ,
Yollariniza YatirdiĞim GÖzlerİmİn MaĞdurİyetİnden.yenİlmİŞ Bİr
Kumandan Mİsalİ, Dİlİm BaŞkalarini KonuŞurken, YÜreĞİm Sİz De
Esİr Kalacak.hİÇ Bİlmeyeceksİnİz Akİbetİmİ,farketmeyeceksİnİz,
Sevgİ ´sİzlİĞİn Cuntasinda Debelenİrken,yİne Sevgİ ´ Lİ Hayaletlerİn Benİ DaraĞacindan Kurtarip,o Karli DaĞ KulÜbesİne GİzleyeceĞİnİ.
Reyk Javİk AkŞamlarina Ben Kendİmden Çok En Fazla Sİzİ GÖtÜreceĞİm.....
Sİz Sevgİlİ, GÖzlerİnİzİn Rengİnİ Dahİ Bellemeden, Bİr Şİzofren Merhaba İle Kendİmİ HİÇlİĞİnİze YakiŞtirmayi Ve Yenİ Yetme Sabİler Gİbİ ´Şeker´ SÖzlerİnİzle Avunmayi Doyurucu Mu Saniyorsunuz ?..
Esİr Olan YÜreĞİmİ Dİnlemezken,baŞkalarini KonuŞan Dİlİme Kulak Vermenİz Ve BaŞkalarina SÖyledİĞİm Yalanlarin Sİzİn GerÇeklİĞİnİzle ÖrtÜŞÜp SuskunluĞa DÖnÜŞmesİ Korkutuyor Benİ.....
YİrmİbeŞİncİ Saatİnİzde TaniŞmak, OnÜÇÜncÜ Ayinizda Hatirlanmak, BeŞİncİ Mevsİmİnİzde KavuŞmak Ve DÖrdÜncÜ Boyutunuzda YaŞamak ;
DeĞİl Sİzden İstedİĞİm.......

Yenİden DoĞmak Zaman Alir Ve Buhrana AÇar Gelecek....
Yoruldum Artik ;
Sİz Sevgİlİ İznİnİzle ;
Ben Bİr ÖlÜp Geleyİm !.....
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

O


Vur,
Vur Ayrilik Boynuma,
Vur Gİyotİnİ…
Yettİ Artik,
Onsuz GeÇen Seneler,
Onsuz Harcanan GenÇlİk…

GÜzellİĞİn Her Demİ ÇİrkİnleŞtİ, GÖzlerİmde
Sevmek İstedİm BaŞkalarini,
Olmadi, İstek Harİcİydİ;
Nİyetİmdİ, Kismetİmdİ;
Benİ Kendİ İÇ SavaŞima SÜrÜkleyen, Felaketİmdİ!.
OkuyamadiĞim Kİtaplarimda İsmİ Yazili;
BakamadiĞim AlbÜmde GÜzellİĞİ Sakli;
DudaĞimin Kenarinda AĞlayan Her Sİgarada,
TÜten Yanginimin Dumani;
Ve Şİİrlerİmİn Ana Temasi; O !....
Gerİcİ Sevdam,
BÖlÜcÜ Sevdam,
Yikici Sevdam…
Duygu ÇatiŞmalarimin İnsafsiz ProvakatÖrÜ,
O !......
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

SİZ Lİ MEKTUPLAR


Ben sizi topladım. Sizi artırabilseydim kendime de bir pay çıkarırdım bundan.
Sizi topladığımdan kimsenin haberi yok, sizin de. Bir anlama değil,bir imkâna topladım da 'siz'li başlamak, 'siz'le sürdürmek istedim, çünkü ancak böyle bitiremem: Hem mektubu, hem sizi. Ben sizi bir mektuba toplayabilir miyim, bilmem...
Anladınız, 'size' değil bu mektup, 'siz'li mektup yazmak, sizi kendime yazmak için yazılıyor. Anlamadınız, çünkü 'mektup bitti!' sandınız, oysa sizdeki mektuptan henüz yazılmaya başlamıştık. Mektup size açılacaktı, sizden bana açılacaktı, siz de aramızda açılacaktınız. Herkese açılan şey mektup olur mu, olsa olsa 'açık mektup' olur. Bin mektup birden olacaktınız, bin mektubun her birinde bir AŞK olacaktınız.
Ve hiçbiriniz bunu bilmeden yine o ülkeye yollanacaktınız: Bekleyişin ülkesine, yani acılarından sevinçlerinden geçeceğiniz ve bir bağbozumu şenliği gibi açılacağınız o viran anıya. Anıların toplandığı başkentine, duygu diye kurulan o ülkenin.
Siz 'siz'li mektup, siz 'yeni' mektuptan da yeni mektup. Siz biraz erken davrandınız ve hemen pul yerine kanatlarınızı arandınız. Vardı. Her şey tamamdı, mektup, mutluluğa açılsın diye. Üstelik pul kıymetindeydiniz. Üstelik mutluluğa açılacak kadar yeniydiniz. Bilseydiniz, mektubun peri, kanatlarının da pul olduğunu. Bilmediniz AŞKIN pul gibi kıymetli olduğunu. Nasılsa pul olur diye. Mektubun açıklığı da bundandır. Lütfen gülerek açınız. (Söylenmemiş bir şeyler her zaman kalacaktır, sırdan değil, yolculuğun yoğunluğundan, yoğun açıklığından.)
Öyleyse lütfen bu mektubu kabul edin, beni size açın, ben sizin mektubunuz oldum artık. Pulunuzu gördüm, açıldım.
Ben sizde bir pulum artık. Onu size güzel yakıştırın, ki sizde iyi dursun. Çünkü o sizde bir iklim, bir rüzgâr buldu. Ona dilinizi öğretin, sizin dilinizde denildiği gibi, mektubun kalbine yapıştırın pulumu.
...Ve lütfen şu bir puldan doğru gelen bin mektuptan birisi sokağa çıkmak isterse, zarftan çıkmak isterse, sinemaya gitmek, terli terli su içmek isterse, 'Yurdumuzu Tanıyalım' gibi bir bahsinde coğrafya dersinin ve yurt tutmak isterse, üstüne yorulur, karnı acıkır, susar ve bir sigara içmek isterse, üşüyüp zarfa girmek ister gibi sizin gönlünüze girmek isterse, eski moda bir şarkı tutturmak, eski vezin bir şiir söylemek isterse, mırıl mırıl uyur gibi adınızı mırıldanmak isterse, omzunuzda ağlamak, boynunuzda gülmek, gözünüzde tütmek ve yani rüyası ömrü kadar bir kelebeğin bir günü gibi yaşamak isterse, şımarmak, sizi başka mektuplardan kıskanmak isterse, çocuk olmak, kargacık burgacık bir yazı olmak ve güzel yazı dersinden kaçıp güzel suçlar işleyip güzel bir tarih olmak isterse... AŞIK olmak biraz böyle bir şeydir ve işte o zaman... Lambanızı, kalbinizi, rüyalarınızı açık bırakın, bir de lütfen içinizi açık bırakın ve sakın unutmayın, bu istemeler 'siz'li bir mektup olsun, 'siz'li mektup da
AŞK olsun diye toplandı bende. 'Siz'li mektup, ama, 'size' bile gönderilmemek üzere."

ZARF: Hangi mektubunuzu açsam/ yalnızlık çıkıyor içinden/ bak postacı
geliyor/ yalnızlık getiriyor/.../ Yalnızın evi kalabalık olurmuş, diyor/ eski tenhalığınız/ sizden mektup bekliyor
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

BİZ BİRBİRİMİZİN HİÇBİRŞEYİ


Ben senin herşeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu... Oysa tersine bir yolculuk var gibi. Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'herşeyi olmaya' ulaşabiliyorsun. Herşeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor.
Hafızamızın bizden bağımsız bir hayat sürdürdüğünden şüpheleniyorum bazen, kaybolduğunu sandığımız nice anı, nice çehre, söz, cümle, yazı, kendi derinliğiyle bulanıklaşmış kanalların içinde varlıklarını sürdürerek yüzüp duruyor; sonra birden, neredeyse ilk günkü kadar taze ve parlak olarak beliriveriyorlar, o zamana kadar niye saklanmışlardı ve o gün ortaya niye çıktılar, bunu hiç bilemiyoruz.
Geçenlerde, her mevsimden kendinde bir şeyler taşıyan kararsız bir sabah vakti, beyaz yelkenler gibi şişen bulutlarla çocuksu bir güneşin yaşadığı saklambaçın bir yağmura mı yoksa ılık bir güne mi döneceğini kestirmeye çalışarak, uzaktan kremalı bir pasta gibi gözüken uçuk sarıya boyanmış konağa yaklaşırken, Goethe'nin Frau von Stein'a yazdığı bir ayrılık mektubundan bir satır, görünürde kendisini çağıran hiç kimse olmadığı halde çıkıp geliverdi. 'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama herşeyi olduk' diye yazmıştı Alman şiirinin Zeus'u.
'Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık...'
Bu kısa mektubun tümünü okumak için duyduğum ani istekle hemen eve dönüp 'Goethe'nin Mektupları'nı çıkardım.
Kendisinden yedi yaş daha büyük olan, evli ve dört çocuk sahibi soylu kadına bu mektubu yazdığında Goethe yirmi yedi yaşındaydı, bütün hayatını geçireceği ve 'Ben Weimar'lı bir dünya vatandaşıyım' diyeceği Weimar'a geleli henüz bir yıl olmuştu.
Daha o yaşında, çok az yazara nasip olmuş olağanüstü bir şöhretin tadını çıkarıyordu, yirmi altı yaşındayken yazdığı 'Genç Werther'in Acıları' yalnızca Almanya'da değil bütün Avrupa'da büyük ilgi görmüş, kıtanın hemen hemen her yanında gençler Werther gibi giyinip Werther gibi konuşmaya, Werther gibi ölmeye başlamışlardı. Sokaklarda, Werther'in kitapta anlatılan kıyafetine bürünmüş, altın düğmeli mavi frak, sarı pantolon, fırfırlı pantolon, fırfırlı beyaz gömlek giymiş binlerce genç dolaşıyordu.
Goethe'nin bu kitabında, çok yakın bir arkadaşının sevgilisi olan Charlotte Buff'a duyduğu aşkı ve bu imkânsız aşk nedeniyle çektiği acıları çok içten anlattığı için gençleri bu kadar etkilediği söyleniyordu.
Sonunda çareyi tutkuyla sevdiği kadının yanından kaçmakta ve duygularını yazıp kurtulmakta bulmuştu.
O büyük aşkın ertesinde rastlamıştı bir başka Charlotte'a.
Charlotte von Stein zarafeti ve etkileyici kültürüyle bağlamıştı genç yazarı kendisine.
Zor bir ilişkileri vardı.
Sık sık yaptıkları kavgalardan birinde Goethe işte o mektubu yazmıştı.
'Neden sana acı çektiriyorum sevgilim? Neden hep, ya sana acı çektirmek ya da kendi kendimi aldatmakla geçiyor günler. Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık ama herşeyi olduk... Seni artık görmeyeceğim. Yıldızları nasıl seyrediyorsam, bundan böyle sana da öyle bakacağım demek.'
İnsana ait bütün duyguları şiirlerinde ve yazılarında anlatan Goethe, sanki anlattıklarını daha iyi bilebilsin diye tanrının kendisine bağışladığı bütün çelişkileri ruhunda barındıran bir yazardı ve elbette ki bir aşk ilişkisini tek bir mektupla bitirebilecek birisi değildi.
İlişkileri, Goethe çok daha genç ama çok daha basit bir kıza aşık olup onunla evlenene ve von Stein'ı 'Cenazemi onun evinin önünden geçirmeyin' dedirtecek ölçüde kızdırana kadar uzun yıllar sürdü.
'Birbirlerinin hiçbir şeyi olmayacakken herşeyi olmaya' devam ettiler.
Hem çok sevdiği hem çok beğendiği biriyle 'onun hiçbir şeyi olmamak' üzere yola çıkıp onun herşeyi olmaya varmak, kabul etmeli ki, insanın ilgisini çeken bir macera.
Hele bunun 'birbirlerinin herşeyi olmak için yola çıkıp birbirlerinin hiçbir şeyi olan' insanların çoğunlukta bulunduğu bir dünyada yaşandığını düşünürseniz, daha baştan 'birbirinin hiçbir şeyi olmamaya' karar vermenin sihrinin etkisinden pek kurtulamazsınız.
'Sen benim hiçbir şeyim olmayacaksın ve ben senin hiçbir şeyin olmayacağım' deyişteki korkunç vazgeçiş, hep biraz uzakta kalıp, aradaki bağın, kararlarla, sözlerle, açıklamalarla, nikâh kağıtlarına atılan imzalarla, birbirinin sahibi olabilmek için duyulan isteklerle değil de yalnızca karşısındakine hissedilen sevgiyle sürebileceğine olan muhteşem inanç, bir aşkı bir buçuk asır sonra da hatırlanır kılıyor elbet.
'Ben senin herşeyin olacağım' açgözlülüğü, sevdiğin insanı kendi varlığınla sarıp dünyadan kopartarak, yalnızca kendine ait, başkalarının girmeyeceğinden emin olduğun bir kapalı bahçe haline getirme arzusunun boğuculuğu; kimse kimsenin 'herşeyi olamayacağından' sonunda insanı sıkıntıyla bunaltarak, karşısındakinin 'hiçbir şeyi olmama' isteğine sürüklüyor herhalde.
Tersine bir yolculuk varmış gibi gözüküyor.
Hiçbir şeyi olmamaktan başlarsan, o geniş özgürlük meralarından 'herşeyi olmaya' ulaşabiliyorsun.
Herşeyi olmaktan başlarsan, kısa zamanda gideceğin yer 'hiçbir şeyi' olmamak oluyor.
Hiçbir şeyden başlayan macera artarak, çoğalarak, genişleyerek büyüyor.
Herşeyden başlayan ise sürekli eksilmeye, azalmaya, sonunda yok olmaya mahkum gözüküyor.
'Birbirlerinin herşeyi olmak' gelip bir sınıra dayanmanın, her türlü hareketten, kıpırtıdan yoksun iki kişilik bir hapishanenin temellerini atmanın parolasına dönüyor.
Sanırım, yeryüzünde birbirini seven hiç kimse 'birbirinin hiçbir şeyi' ya da 'birbirinin herşeyi' olmayı becerememiştir, ikisi de imkânsızdır çünkü.
Birbirinizi seviyorsanız 'birbirinizin hiçbir şeyi' olarak kalamazsınız, sevgi hareket eder, yürümek, ilerlemek, 'herşeyi olmaya' doğru gitmek ister, sonunda 'herşeyi olursanız, ' ondan sonrası bir ayrılık mektubudur ya da daha fenası, bir sıkıntı ve kaçış.
Ama yine de bu uzun yürüyüşte unutulmayacak epeyce haz ve acı derlersiniz.
Herşeyi olma arzusu ise, daha sevgi başlarken onun yürüyeceği yolları keseceğinden, sıkıntı, yaşanabilecek birçok haz daha yaşanmadan gelir, vurur sizi. Goethe 'hiçbir şeyi olmamayı' ve 'herşeyi olmayı' daha yirmi yedi yaşında keşfetmiştir; daha sonra bütün hayatı aşkta ve edebiyatta hep bu iki şeyi keşfederek geçti.
Yirmi altısında parlak bir şöhretle taçlanırken kırkında onu derinden yaralayan büyük bir başarısızlığı, okuyucularının kendisini terkedişini, sekseninde ise gelmiş geçmiş en büyük şair ilan edilişini gördü.
Yirmi yedisinde sevdiği kadının 'hiçbir şeyi' olmamayı isterken, yetmiş dördünde, karısı öldükten sonra, aşık olduğu ondokuz yaşındaki bir kızın 'herşeyi' olmayı isteyerek evlenme teklif edip reddedildi.
'Biz birbirimizin hiçbir şeyiydik' diyen serazat çocuk, 'herşeyi olmak' istediği kadın tarafından reddedildiği için arabasında ağlayarak evine dönen adamın acısını da yaşadı.
Yazarken 'herşeyi' bilen bir yazardı, yaşarken 'hiçbir şey' ona mutluluğun nasıl ele geçirilebileceğini öğretemedi.
Hiçbir şey ve herşey, hepimiz gibi onun da hayatını altüst etti.
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

Gözlerin Gök-Yüzünde Bir Dolunay



Diyelim
ki sessiz gecede poyraz…

Sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.

Diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
Seslere çarpmış sesin,
ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…

Diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor.

Diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak.
Diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

Diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
sis çökmüş güvendiğin dağlara...



Kederli bir süvari ol,
Orda, sen orda!
Bıkma atını mahmuzlamaktan,
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan…

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

Çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
Kimi kanıyor şahdamarından,
kimi bozgununda yetim dervişan,
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…

Yamalı yerlerinden kanıyor hayat,
tutunduğun günlerinden soluyor hayat.
Bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın,
salıver düşlerini ateşlere abansın!

Tutunduğun günlerinden solarken hayat,
bıkma atını mahmuzlamaktan;
bıkma sendeki insan için,
derin uçurumlar arşınlamaktan...

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
bir gün kırlangıçlar geçecektir göğün genişliğinden.

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n…
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

HERŞEY SENDE BAŞLAR HERŞEY SENDE BİTER


Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki,
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum, anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım, hem güldüm halime.
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculuklar erken tanıdım.
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım.
**************************************************- *******

Kim üzebilir seni senden başka
Kim doldurabilir içimdeki boşluğu sen istemezsen
Kim mutlu edebilir seni ben hazır değilsen
Kim yıkar yıpratır seni sen izin vermezsen
Kim sever seni sen kendini sevmezsen
HERŞEY SENDE BAŞLAR SENDE BİTER..
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

KOKU VE SES



Hayatımız boyunca duyduğunuz bütün sesler arasında en az tanıdığımız, daha doğrusu hiç tanımadığımız tek ses, kendi sesimizdir. Başka sesler bize
birçok şeyi hatırlattığı halde kendi sesimiz bize hiçbir şey hatırlatmaz.
Sesimiz, hafızamızda tek bir ışık bile yakmaz. Kendi sesimiz bize
yabancıdır. Kendi kokumuzu da alamayız. Kokumuz da yabancıdır bize.
Bu kadar yakın olup da sesine ve kokusuna yabancı olduğumuz tek insan
kendimiziz. Belki de bu yüzden kendimizi tanımayız. Belki de bu yüzden bir
başka insanın sesine ve kokusuna bu kadar çok ihtiyaç duyuyoruz. Belki de
bu yüzden aşık oluyoruz. Belki de, bir başkasının sesini ve kokusunu kendi
sesimizin ve kokumuzun yerine koymaya, bir başkasının sesini ve kokusunu
bir parçamız gibi hissetmeye aşk diyoruz. Belki de, sevdiğimiz insanın
sesine doğru akıp gitmemiz, aslında kendimize doğru yaptığımız bir
yolculuk.
Kendi sesimize ve kokumuza hafızamızda yer yok. Biz kendimize yabancıyız.
O yüzden başkalarının sesiyle sevinip, başkalarının sesiyle acı duyuyoruz.
Aşkı aramak, hep kendi sesimizi, kendi kokumuzu aramak belki.
Bizi dolaştıracak bir kılavuzu bulmaya çalışmak.
Terk edildiğimizde duyduğumuz acı, bir parçamızı kaybetmekten… Terkettiğimizde ardımızda bıraktığımız keder, terkettiğimiz insanın sesini ve kokusunu kendimizle birlikte götürerek geride bıraktığımız boşluktan.
Aşkı yaşarken bunu hiç bitmeyeceğini sanmamız, bize bağışlanan büyük
yanılgı sonucu, aşık olduğumuz insanın sesini ve kokusunu kendi parçamız
sanmamızdan.

Sesler ve kokular olmasa geçmişimiz olmazdı. Sesler ve kokular olmasa
aşklar olmazdı. Sesler ve kokular olmasa acılar ve sevinçler olmazdı.
Aşk kendimizin sandığımız bir sesin ve kokunun aslında bize ait
olmadığını, bir başkasının sesi ve kokusu olduğunu anladığımız zaman…
Yanıldığımız sürece aşığız biz.
Seslerini kokularını istediklerimizin, vücutlarını da isteyeceğiz. Seni
seviyorum dediğimizde, sen benim sesim ve kokumsun demek isteyeceğiz.
Kendi hafızamızda başkalarının sesleri ve kokularını kılavuz yapıp
dolaşabileceğiz ancak. Kendi geçmişimize ancak başkalarıyla
ulaşabileceğiz.
Aşk tanrısı, dünyayı yanılın emriyle yaratacak. Hep yanılacağız. Hep
yanılıp yanıldığımız için hep acı çekeceğiz. Ama sevinçlerimizi de bu
yanılgıya borçlu olacağız. Anıldığımız sürece seveceğiz. Sonra
yanıldığımızı anlayacağız. Ve gidip yeniden yanılacağız
 
Geri
Üst