Engel Türleri....

Ce: Engel Türleri....

Doğuştan Kalça Çıkıklığı

Nedir?

Doğuştan Kalça Çıkığı, çocuklarda sık görülen, erken anlaşılıp tedavi edilmezse kalıcı sakatlıklara yol açabilen bir sorundur. Üst bacak kemiğinin başı ile kalça eklemi arasında değişik derecelerde uyumsuzluk vardır. Bebek anne karnında gelişirken oluşan bazı problemler, kalça çıkığına neden olur. Kızlarda, ilk bebeklerde, makat gelişiyle doğan bebeklerde ve ailede kalça çıkığı öyküsü olanlarda daha sık görülmektedir.

Belirtileri Nelerdir?

Genellikle, kalça tek taraflı olarak etkilenir. Hiç belirti vermeyebilir. Bebeğin bir bacağı daha kısa görünebilir, uyluktaki cilt kıvrımları asimetrik olabilir. Bebeğin bacaklarını rahatça yana açamadığı farkedilebilir. Bebeklikte anlaşılmamış vakalarda, yürümeye başladığında yalpalama, topallama, parmak ucunda yürüme görülebilir.

Nasıl Tanı Konur?

Sağlam bebek izleminde, doktorunuz kalça kontrollerini de yapacak, şüphelenirse kalça grafisi veya ultrasonu ile kesin tanıyı koyacaktır. Daha sonra bir ortopedi uzmanına gönderileceksiniz. Özel bazı cihazlar veya alçılar yardımıyla kalça eklemi istenen pozisyona getirilecek, normal gelişim sağlanacaktır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, sonuç o kadar iyi ve tedavi o kadar kolay olacaktır. Geç kalınmış vakalarda, ameliyat gerekli olacaktır.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kalçadaki sorunların büyük bir kısmı ?'Pavlik Bandajı'' ile tedavi edilebilir. Bu BANDAJ, bebeğinizin dizlerini birbirinden ayırarak karnına doğru çekilmesini sağlar. Bu bandaj ile tedavi edilen bebeğiniz her hafta doktorunuz tarafından kontrol edilecek ve uyluk kemiğinin kalça eklemi içerisine yerleşip yerleşmediği gözlenecektir ve eğer yerleşmişse bu bandaj gece gündüz 2-3 ay kadar kullanılacaktır.
Kalça çıkığı olan her yirmi bebekten birinde tedavi için bandaj yeterli olmaz. Böyle bir durumda bebeğinize alçı uygulaması ve bacakların askıya alınması gerekli olabilir. Bazen de kalça çıkığının tedavisi için ameliyat gerekebilir.

Görünme Sıklığı Nedir?

Her yeni doğan yüz bebekten birinde görülmekle birlikte, ailelerinde kalça çıkığı varsa bu oran % 20�30 olmaktadır.
 
Ce: Engel Türleri....

Dysarthrophonie - Dysarthrie - Dizartri

Nedir?

Serebellar (beyinciğe ait) disfonksiyon (fonksiyon bozukluğu) ya da primer motor disfonksiyona bağlı konuşma bozukluğudur; hasta peltek konuşur. Serebellar bozukluklar konuşmada ritm bozukluğu yaratır; motor disfonksiyonda ise, telaffuz anormallikleri meydana gelir. Uyanık , farkında , dizartik hastalar kendilerine söyletilmek istenen sözcükleri farklı bir şekilde söylerler. Peltek konuşma

Belirtileri Nelerdir?

Parkinsonizm: Ileri yaslarda sinirlerin etkilenmesiyle ortaya çikan titreme hizli yürüme seklinde ortaya çikan hastaliktir,
Tümörler,
Dil ve Damak Paralizileri,
Antikonvülsif ve alkol zehirlenmeleri,
Dil ve dudak çevresini tutan miyapatilerde,
Serebellum hastaliklarinda,
Genellikle sinirlerin etkilendigi rahatsizliklarda görülür.

Nasıl Tanı Konur?

Pramidal Dizartri: I. Nöron hastaliklarinda görülür. Dil ve dudak hareketleri sinirlidir. Özellikle p,t,d,b harfleri söylenemez.
Eksramidal Dizartri: Konusma monoton ve vurgusuzdur. Çogu kez konusma ani baslar ve ani biter. Bazen son sözcükler veya harfler tekrarlanabilir, buna palilali denir.
Serebeller Dizartri: Konusma ve solunum kaslarindaki sinerji yetersizligine baglidir. Düzensiz, vurgunun yanlis yerlerde yapildigi ve patlayici nitelikte tanimlanan sarhos konusmasi seklindedir
II. Moto-Nöron Tipi Dizartri: Konusma bütünüyle tutulmamis olsa bile, tek tek sözcükler veya seslerin söylenmesi güçlük yaratir.
Kas Hastaliklarinda Dizartri: konusma kaslari tutulmussa, konusma ilerledikçe sesin tonunu düstügü ve girtlaktan konusmaya dönüstügü görülür.
Diğer

Dizartri- Afazi Ayrimi

Dizartri hangi biçimiyle karsimiza çikarsa çiksin bir konusma bozuklugudur. Konusmanin ortaya konmasindaki mekanizmalarin bozuklugunu gösterir ve o mekanizmanin özel adiyla anilir. Bunlar:
1. Pramidal Dizartri
2. Eksramidal Dizartri
3. Seraballar Dizartri
4. 2. Moto-Nöron Tipi Dizartri
5. Kas Hastaliklarinda Dizartri
Bu tip dizartrilerde sorun degisik kökenli de olsa konusmanin ortaya konusunun kontrolüyle ilgilidir. Diger lisan fonksiyonlari etkilenme göstermemistir. Fakat, dizartrinin afaziyle birlikte görülebilecegi de unutulmamalidir. Burada afazi, tutuk ya da akici olabilir. Diazartri yüzün bir tarafinin alt bölümünün kaslarini çalistiran sinir yollarinin etkilenmesiyle ortaya çikar.
 
Ce: Engel Türleri....

Fil Hastalığı

Nedir?


Fil hastalığı, ipliksi yuvarlak solucanların (Wuchereria bancrofti ve Brugia malayi) sebep olduğu, özllikle tropikal bölgelerde görülen bir hastalıktır. Yetişkin solucanlar, vücudumuzun savunma mekanizmasının çok önemli bir parçası olan ve kan ile dokular arasındaki sıvı dengesini sağlayan, lenf sistemindeki düğümlere ve lenf damarlarına yerleşirler. Bu bölgelerde 4-6 yıl süren bir kuluçka dönemi geçirirler ve bir yandan da, kanda dolaşmaya başlayan milyonlarca larva üretirler. Bu sırada, lenf dolaşımındaki sıvı akışını engelleyerek, ödem oluşmasına sebep olurlar. Zaman içinde bakteriyel enfeksiyon kapan deride ödem gelişir ve bu bölgelerde anormal şişlikler oluşur. Bu şekilde şişmiş ayak ve bacakların bir filinkine benzemesi sonucu hastalık bu ismi almıştır.

Belirtileri Nelerdir?

Hastalık, enfeksiyon kapmış insanları ısıran sivrisineklerden bulaşır.

Nasıl Tanı Konur?

Hastalığın kendini göstermesi yıllar sürebilir ve bazen dışarıdan gözlemlenemeyecek şekilde de seyredebilir. Bu durumda, genellikle böbreklere ve lenf sistemine zarar verir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Hastalığın tedavisi hem parazitlere hem de bakterilere karşı yürütülür. Bu yüzden hastanın hijyeni çok önemlidir. Bunun yanında, fazla deri cerrahi yolla kaldırılabilir.
Fil hastalığı, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) savaştığı hastalıklardan birisi. Örgütün amacı, hastalığı 2020 yılına kadar büyük kitleleri etkileyen bir hastalık olmaktan çıkarmak.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Friedreich Ataksisi (FRDA)

Nedir?

Esas olarak omuriliğin uzun yollarını etkileyen erken erişkinlik ve çocukluk çağının bir dejeneratif hastalığıdır. Bu hastalık çoğunlukla ressesif, nadiren dominanttır.

Belirtileri Nelerdir?

İlk belirtilerin başlangıcı 5 ile 15 yaşlar arasıdır. Omurilik küçük beyincik normal görünümündedir.

Nasıl Tanı Konur?

· İlk semptomlar olan ataksi (bknz ataxi) ve çabuk yorulma vakarlın yarısında 10 yaşından önce başlar. Ataksi ilerleyici karakterde olup önce bacaklardan başlar ve gövde ile kollara ilerler. Hasta bacaklarını aça aça geniş bir yüzeyde sarhoş gibi sallanarak yürür. (ataksik yürüyüş) ağır olgularda iki taraftan destek olmadan yürüyemez, hatta ayakta duramaz, sallanır. Ataksi hasta gözlerini kapattığında daha da artar. Bu artma derin duyu bozukluğuna bağlıdır. Daha sonraki evrelerde kollarda da ataksi görülür. İntensiyonel tremor vardır. ( hasta eli ile bir şeye uzanmak istediğinde hedefe varmadan son noktada titreme meydana gelir.) ellerde ve kollarda istemsiz hareketler görülebilir. Koordinasyon bozulur. Kafada düzensiz titremeler olur.
· Derin duyu bozukluğu (pozisyonu algılayamama, ısı duyusunun kaybı)
· Derin tendon reflekslerinde kaybolma.
· Görme keskinliğinde azalma vardır. Yanlara bakışta gözde titremeler olur. Takip edici göz hareketlerinde azalma vardır.
· Genel olarak tüm kaslarda güçsüzlük vardır. Bacaklarda daha belirgin olmak üzere spastik paralizelere yol açar.
· Konuşma problemi ( konuşma ilerlemiş vakalarda yavaş ve patlayıcı tarzdadır. Hastalığın geç dönemlerinde anlaşılmaz hale gelir. Konuşma sırasında mimikler aşırıdır. Konuşmanın genel havası yavaştır.)
· Pek çok hastada ilerleyici işitme kaybı vardır.
· Kalp kas hücrelerinin dejenerasyonu ile birlikte kardiyak hipertrofi olabilir. Hastaların çoğunda EKG anormallikleri vardır.
· Omurilik muayenesinde çoğu hastada skolyoz göze çarpar. Ancak tüm hastalarda yoktur.
· Hastaların %90 unda ayak deformeleri vardır. ( pes kavus)
· Akciğer fonksiyonlarında ilerleyici bozulma mevcuttur.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavi görülen bulgulara yöneliktir. Çoğunlukla kalp ve akciğer problemlerine dikkat edilmelidir. Hastalık ilerleyici bir seyir gösterir. Ancak yavaş ilerleme gösterir.
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon:
1- Vücut kaslarında genel bir zayıflık olduğu için kas kuvvetini arttırıcı egzersizler.
2- Bacaklarda, kollarda ve gövdede yaygın bir ataksi olduğu için ataxi rehabilitasyonu (bknz ataxi)
3- Spastisite nedeniyle germe egzersizleri.
4- Omurilikte ve ayakta deformite meydana gelebileceği için uygun ortez yaklaşımlarıyla deformitelerin -ilerlemesini önlemek.
5- Akciğer fonksiyonlarında bozulma olduğu için solunum fizyoterapisi.
Konuşma Eğitimi:
Konuşmadaki problemler nedeniyle konuşma eğitimi verilir.
 
Ce: Engel Türleri....

Geriatri

Nedir?

Tıp dilinde Geriatri sözcüğü "Yaşlı Tıbbi" anlamına gelir. Tüm dünyada, yaşlı sağlığı konusunu da içeren, yaşlılık bilimi olarak anılır. Tıbda Geriatri; hayatın ilerleyen yıllarında, kişilerin sağlığının korunması, hastalıklarının önlenmesi, toplumdan soyutlanmadan yaşamlarını sürdürmeleri ve çok yönlü değerlendirmelere dayalı tedaviyi hedef alan bilimsel uygulamaları içeren bilim dalıdır.
 
Ce: Engel Türleri....

Hidrosefali



engel türleri.gif




Nedir?

En genel tanımıyla hidrosefaliterimi, kafa içindeki suyun miktar olarak arttığı durumları açıklar ve ilk akla gelen kafa büyümesidir. Kafamızın içinde, birbiriyle ilişkili olan mağaralar olarak düşünebileceğimiz boşluklar bulunur. Biz bunlara ventrikül ya da karıncık diyoruz. Bunların en büyüğü ise yan karıncık tır. Kafamızın içindeki suyu, bildiğimiz su gibi düşünmek yanlış olur. Bu su dediğimiz beyin-omurilik sıvısıdır ve birçok fonksiyona sahiptir. En önemli görevi ise; beynimizi etkileyecek şiddetli çarpmalarda beyni korumasıdır. Bu sıvıda kanımızdaki gibi besleyici maddeler de bulunur. Beyin omurilik sıvısının (BOS) büyük bir çoğunluğu, karıncıklardaki yosunumsu bir organ olan koroid pleksuslarda yapılırken, bir kısmı da beyin dokusu ve omurilikte yapılır. Yosuna benzeyen koroid pleksuslartüm karıncıklarda bulunmaktadır ve temel olarak BOS yapımından sorumludurlar. Günde yaklaşık yarım litre BOS üretilmekte ve aynı miktarda da emilmektedir.
İki tarafta da bulunan yan karıncıklardaki BOSküçük birer pencere ile (foramen Monro)beynin ortasında bulunan üçüncü karıncığa akar ve daha sonra ince ve 1 cm uzunluğundaki bir kanal ile dördüncü karıncık denen diğer bir boşluğa doğru devam eder. Bu akış omurilik merkezine kadar devamlılık sağlar. Dördüncü karıncıktaki deliklerden çıkan BOS omurilik çevresinde ve beyin çevresinde dolaşarak beyin yüzeyindeki büyük toplardamarlara özel dokular (araknoid villus) sayesinde emilerek geri döner (Resim 1). Şimdi hidrosefaliyi tanımak çok daha kolay olacaktır. Hidrosefalinin bilimsel tanımı: beyin boşluklarının (karıncıklarının) genişlemesiyle birlikte beyin-omurilik sıvısının basınç ve miktarında artmadır.


Resim 1: Beyin omurilik sıvısının (BOS) üretildiği beyin boşlukları ve BOS dolanım yollarını gösteren şematik resim. Oklar BOS akış yönünü göstermektedir

Belirtileri Nelerdir?

Mevcut hastaların hemen hemen büyük çoğunluğunda hidrosefali, beyin omurilik sıvısının dolaşım yolundaki herhangi bir noktasındaki tıkanmaya bağlı olarak oluşur. Tıkanma karıncıkları birbirine bağlayan delikler veya kanalda olabildiği gibi emilimin olduğu son noktada da olabilir. Bu tıkanmanın nedeni, bir kafa darbesi, enfeksiyon ya da tümör olabilir.
Hidrosefali nedenlerini konjenitalyani doğuştan ya da sonradan gelişen edinsel olarak da ikiye ayırabiliriz. Doğuştan hidrosefalimiyelomeningoselgibi hastalıklarla birlikte görülebilir. Edinsel hidrosefali gelişiminin de üç nedeni olabilir
Birincisi; beyin omurilik sıvısının aşırı yapımıdır. Bu genellikle bir tümör nedeniyle olabilir.
İkincisi; beyin omurilik sıvısının dolaştığı yollarda bir tıkanıklık söz konusudur. Tıkanıklığın nedeni, menenjit-ansefalit gibi enfeksiyonlar, travmaya bağlı kanamalardır. Sıvı akışının engellenmesiyle oluşan bu tür hidrosefaliaynı zamanda non-kommünike(bağlantısı olmayan hidrosefali) olarak da adlandırılır.
Üçüncü neden ise; beyinomurilik sıvısının emiliminde bir bozukluk olmasıdır. Bu tür hidrosefalide kommünike (bağlantının korunduğu) hidrosefali olarak tanımlanır.
Hidrosefali nedenlerini kısaca maddeleyecek olursak;
  • Spina Bifidaya da miyelomeningosel(omuriliğin anne karnında kapanmayıp açık kalması)
  • Üçüncü karıncık ile dördüncü karıncık arasındaki su kanalı darlığı-tıkanıklığı (Akueduktusdarlığı-tıkanıklığı)
  • Beyinciğin ve/veya beyin sapının kafatasından omurilik kanalına fıtıklaşması (Chiari malformasyonları)
  • BOSyollarını daraltan veya tıkayan içi sıvı dolu kesecikler (Araknoid kistler)
  • Beyin, beyincik ve beyin sapı tümörleri
  • Menenjit ve benzeri enfeksiyonlar sonrası
  • Beyin boşlukları içine veya beyin zarı altına kanamalar sonrası
  • BOSüreten organın tümörü
  • Kanama, enfeksiyon veya iltihap sonrası beyin zarı altında BOSakımının engellenmesi
  • Genetik ya da ailesel hidrosefali
olarak karşımıza çıkabilir.
Hidrosefalinin bulguları çocuğun yaşına ve beyin-omurilik sıvısının artma derecesine göre değişebilir.

Nasıl Tanı Konur?

Doğum ile birlikte olmayan hidrosefalidurumlarında, bazı özel incelemeler gerekebilir.

Genellikle ilk test;
  1. BT(bilgisayarlı tomografi): Beyin dokusunun X-ışınları ile kesitsel olarak bilgisayar ortamında değerlendirilmesi esasına dayanır. Oldukça etkin ve sık kullanılan bir yöntemdir.
  2. MRG(manyetik rezonans görüntüleme): BTden farklı olan yönü, X-ışınları yerine radyo dalgaları ve çok güçlü manyetik alan (mıknatıs) kullanılarak görüntülerin elde edilme yöntemidir. Özellikle beyin-omurilik sıvısının dolaşım yollarının gösterebilmesi açısından yararlılık sağlar.
  3. 3. USG(ultrasonografi): yüksek frekanslı ses dalgaları ile kafa içindeki oluşumları görüntülemek amacıyla kullanılır. Özellikle doğum öncesi anne karnında bebeği değerlendirmede çok sık kullanılır ve anne karnında hidrosefaliyi saptamada önemli rolü vardır. Doğum sonrası ise bebeklerde bıngıldak kapanıncaya kadar beyin boşluklarını (karıncıkları) göstermede kullanılan ve dolayısıyla hidrosefalitanısında etkin ve ucuz bir yöntemdir. Daha büyük yaş grubunda bıngıldak kapanmış olması nedeniyle tercih edilmez.
Yukarıda belirtilen yöntemler ile beyindeki karıncıkların genişlemesi ve beyinde basınç artımı belirtilerinin gösterilmesi ile hidrosefalitanısı kesinleşir. MRGise karıncıklar arsında ilişkiyi sağlayan pencere ve kanalların durumunu ayrıntılı olarak gösterebilmesi nedeniyle diğer yöntemlere üstünlük sağlar.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Hidrosefalinin erken dönemde belirlenmesi tedavi açısından önem taşır. Günümüzde hidrosefalitedavisi planlaması;
Tıkanma nedeni tümör ise buna yönelik girişim yapılabilir ya da toplanan fazla sıvı, vücudun başka bir yerinden emilecek şekilde uygun bir yol ile yönlendirilir. Bu yönlendirme işlemi ise şant denilen cihazlar sayesinde yapılır.
ŞANT: Silikon bir tüpten oluşur ve bunun kalınlığı tükenmez kalem içindeki mürekkep konulan plastik kısım kadardır. Şantüç bölümden oluşur:
  1. Ventriküler (karıncık içine yerleştirilen) kateter (tüp)
  2. Valf (pompa)
  3. Distal (valf veya pompadan sonra devam eden karın boşluğuna veya kalbe giden) kateter (tüp)
Valfin özelliği, tek yöne doğru BOSakışına izin vermesidir. Çocuktaki mevcut problemlere göre seçilebilecek değişik şant sistemleri vardır.
  • Ventrikülo�Peritoneal (VP) Şant:: Burada, kafa içindeki fazla sıvı, deri altından karın boşluğuna yönlendirilir. Sıvı karın zarı tarafından emilir. Bunu masa üstündeki suyu emen kâğıt peçeteye benzetebiliriz. Yan karıncık içine yerleştirilen tüp, boyun ve gövdeden deri altından geçirilerek karın boşluğuna yönlendirilir (Resim 2). Uygulanması basittir ve tıkanma olduğunda düzeltilmesi daha kolaydır. Sisteme kafa içindeki sıvının basıncının belli düzeyi aştığında çalışmasını sağlayan bir valf eklenir. Cerrahın tercihine göre gerektiğinde BOS almaya yarayan ve pompalama işlemini gerçekleştiren pompa da eklenebilir. Özetle valfler yüksek, orta ve düşük basınçlıdır. Bütün dünyada en çok tercih edilen şant tipi ventrikülo-peritoneal şanttır. Diğer şant yöntemlerine göre sorunları hem daha az görülür hem de daha az tehlikelidir.

Ventrikülo-peritoneal şantın şematik resmi.
  • Ventrikülo-Atrial (VA) Şant: Fazla sıvı karın yerine, kalbe giden toplardamardan birine yönlendirilir. Damarlardaki kanın geriye gelmesini önlemek amacıyla, tek yönlü valf (pompa) sistemi gerekli olup, pompadan sonra devam eden ince bir plastik tüp kalbe giden bir toplardamar içinde kalbin sağ kulakçığına kadar ilerletilir (Resim 3). Komplikasyonlarının ventrikülo-peritoneal şanta göre daha ciddi olması (bağlantı yapılan damarda yaralanma, tıkanma, kronik enfeksiyon) ve yenilenmesinin oldukça zor olması nedeniyle daha az tercih edilmektedir. Günümüzde eğer karın içinde bir problem var ise VP şanta bir seçenek olarak VA şantkullanılmaktadır.

Ventrikülo-atrial şantın şematik çizimi.
  • Ventrikülo-plevral (VPl) Şant: bu yöntemde beyin içindeki sıvı, tüp ve valf aracılığı ile akciğerin etrafında bulunan zarın (plevra) iki yaprağı arasına boşaltılır. VP şantın uygulanamadığı durumlarda ventrikülo-plevral şant uygulaması düşünülebilecek diğer bir yöntemdir. Ventrikülo-plevral şant 5 ya da 6 yaşından daha küçük çocuklarda uygulanmaz. Çünkü biriken sıvı akciğerlere bası yapıp solunum sıkıntısı yaratabilir. Bu yöntemin uygun olmadığı durumlar ise; göğüs boşluğunda bir başka nedene ait sıvı birikiminin olması ve bu nedenle solunum sorunları olanlar, göğüs kafesinin küçük ve emilim alanın dar olması nedeniyle küçük çocuklar, böbrek-kalp yetmezliği olan hastalardır.
  • Lumbo-Peritoneal (LP) Şant:: Lumbo-peritoneal şantlar, kommunike (bağlantının korunduğu) hidrosefalilerin tedavisinde kullanılabilirler. LP şantlar yaygın olarak kabul görmüş bir yöntem değildir ve uzun dönemde ventrikülo-peritoneal şantla arasındaki başarı farklılıklarını karşılaştırmak mümkün değildir. Beldeki omurlar arasındaki omurilik zarı içindeki BOS, bu zar içine yarleştirilen bir kateter aracılığı ile karın boşluğuna akıtılır (Resim 4). Lumbo-peritoneal şantın bir dezavantajı; geç ortaya çıkan, uzun süre devam eden, beyinciğin alt yüzünde bademciğe benzer küçük yuvarlak bölümde fıtıklaşma oluşma (kronik semptomatik serebellar tonsiller herniasyon) riskidir.

Lumbo-peritoneal şantın şematik çizimi.
Tüm şant yöntemlerinde de, çocuğun gelişimi sırasında aksilikler ortaya çıktığında düzeltme (revizyon) dediğimiz, şantın yenilenmesi ve sorunların ameliyatla giderilmesi gerekir.
Kısacası; çeşit çeşit araba modelleri gibi şantın da çeşitleri ve modelleri vardır. Ancak hepsi de aynı amaç için kullanılır. Hangi şant tipinin seçileceği ise, hekimin tercihine ve hastanın problemlerine göre saptanır.
Şanttakılması işlemi kısa ve zor olmamasına rağmen, ameliyathanede steril şartlarda ve genel anestezi (uyutularak) altında yapılan bir işlemdir. Şant takılması işleminden sonra çocuk, şantın çalışmasının kontrolü ve çıkabilecek anestezi yan etkilerine karşı hastanede yatırılır.Yatış süresince hemşiresi tarafında takipleri yapılır ve kaydedilir.

Endoskopik Üçüncü Ventrikülostomi(E3V): 1980lerin sonu ve 1990ların başlarında hidrosefalitedavisinde uygulanmaya başlayan ve giderek yaygınlaşan bir yöntemdir. Ancak tüm hidrosefalilerde kullanılamaz. Etkili olabilmesi için BOSyollarında bir darlık veya engel olması gereklidir. Bunlar su kanalında darlık veya tıkanıklık, BOS yollarını tıkayan kistler, tümörler ya da yapışıklıklar olabilir. Bu yöntemde 3. karıncık tabanında açılan bir pencere ile normal yoldan emileceği beyin çevresine ulaşamayan BOSun bu engeli kestirme bir yolla aşıp emileceği yere ulaşması sağlanır. Bu işlem genellikle kafatasının sağ ön tarafında 25 kuruştan daha küçük bir delik açılıp, bir kalem kalınlığındaki endoskopun yan karıncığa sokulması ve buradan üçüncü karıncığa geçilmesi ve üçüncü. karıncıktabanında bir pencere açılması ile yapılır (Resim 5). Endoskop içinde bir kamera ve içinde aletlerin geçmesine izin veren kanallar vardır. Ameliyat televizyon ekranındaki görüntüye bakarak gerçekleştirilir. üçüncü. karıncık tabanında açılan bir delik, balon yardımıyla genişletilerek yaklaşık 5 mm çapında bir pencere oluşturulur (Resim 6). Yukarıda birikmiş olan fazla miktar ve basınçtaki BOS bu pencereden beynin tabanındaki yollara ve oradan da beyin çevresine ulaşır. Beyin çevresindeki BOSkafatasındaki ana toplardamarlardan kana karışır.


Endoskopik üçün ventrikülostomi işlemini gösteren şematik resim.



(a) Endoskop sağ yan karıncık içinde iken endoskopik görüntü, kp: koroid pleksus, *: sağ yan karıncık ile üçüncü karıncık arasındaki ilişkiyi sağlayan pencere (Foramen Monro),
(b) üçüncü karıncık tabanının endoskopik görünümü x: üçüncü ventrikülostominin yapılacağı yer,
(c) üçüncü karıncık tabanında ventrikülostomi deliğinin balon ile genişletilmesi,
(d) üçüncü karıncık tabanında açılmış olan ventrikülostomi penceresi görülmektedir. Bu işlemim başarısı %100 değildir. Bir yaş altındaki bebeklerde başarı oranı %20-40 iken 2 yaşından sonra %80lere ulaşmaktadır. Daha önce geçirilmiş beyin kanaması ve enfeksiyonlarının olumsuz etkileri vardır.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Ce: Engel Türleri....

Kawasaki Sendromu

Nedir?

Özellikle 5 yaşın altındaki çocuklarda döküntü ve ateşle giden ve koroner arterler dahil orta büyüklükte arterlerde vaskulite neden olabilen bir hastalıktır. Bulaşıcı değildir, ancak bazı bakteri toksinlerinin patogenezde superantijen rolü oynadığı sanılmaktadır. Otoimmünite üzerinde de durulmaktadır, ancak kesin bilgi yoktur. Prognoz koroner anevrizma gelişmemişse iyidir, hastalık kendiliğinden düzelir.

Belirtileri Nelerdir?

Hastalığın dört evresi vardır:

1. Akut dönem: Yaklaşık 10 gün süren; ateş, konjjunktivit, oral mukoza ve ekstremite değişiklikleri, irritabilite, döküntü, servikal lenfadepoti, eritrosit sedimentasyon hızı yüksekliği, aseptik menenjit, miyokardit ve perikarditin görülebildiği dönemdir.

2. Subakut dönem: Hastalığın 11-21. Günleri arasında genellikle ateş düşer, irritabilite devam eder ve klinik bulguların çoğu normale dönmeye başlar. Bu dönemde palpe edilebilen anevrizmalar gelişebilir.

3. Konvalesan dönem: Hastalığın 21-60. günleri arasında klinik bulguların çoğu düzelmiştir, periferik damarlarda anevrizmal dilatasyonlar, konjunktivit, miyokardial infarkt ve anevrizma rüptürleri görülebilir.

4. Kronik dönem: Hastalığın 60. gününden sonra anjina pektoris, koroner stenoz veya miyokard yetmezliği görülebilir.

Komplikasyonlar : En önemli komplikasyonu koroner arter yetmezliği ve anevrizma kanamalarıdır.

Nasıl Tanı Konur?

En az beş gün süreli ateşle birlikte aşağıdaki beş bulgudan en az dördü varsa ve klinik tablo başka bilinen bir hastalıkla açıklanamıyorsa tanı için yeterli kabul edilir:

1. Bilateral, nonpürülan konjunktival hiperemi,

2. Orofaringeal mukoza değişiklikleri: Farinkste hiperemi; dudaklarda kuruma, fissür ve/veya enfeksiyon; kırmızı çilek dili,

3. Periferik ekstremite değişiklikleri: El ve ayaklarda ödem ve/veya eritem, genellikle periungual başlayan deskuamasyon,

4. Özellikle gövdede görülen, polimorf, non-veziküler döküntü,

5. Servikal lenfadenopati ( en az 1.5 cm büyüklüğünde).



Tanı : Genellikle yukarıda belirtilen klinik kriterlerle konur. Spesifik bir laboratuvar bulgusu yoktur. Lökositoz, trombositoz (2-3. haftada) ve anemi sıktır. Eritrosit sedimentasyon hızı ve CRP genellikle yüksektir. Hepatik transaminazlarda ve bilirubin düzeyinde hafif yükselme olabilir. Ekokardiografi akut dönemde ve 2 hafta sonra her hastada yapılmalı ve miyokard fonksiyonları değerlendirilmelidir.

Ayırıcı tanı : Kızıl, toksik şok sendromu, leptospirozis, EBV enfeksiyonu, juvenil romatoid artrit, kızamık, riketsiyal ve enteroviral enfeksiyonlar, ilaç reaksiyonları, Stevens-Johnson sendromu ve vaskulit sendromları.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Akut dönemde uygulanan IVIG ve salisilata cevap son derece iyidir. Tedavinin etkili olması için, ilk 10 gün içerisinde başlanılması gerekir. IVIG 2 gr/kg dozunda, 10-12 saat süreyle uygulandığında ateş ve diğer sistemik semptomlar 24 saat içerisinde kontrole alınır ve koroner anevrizma gelişme riski önemli oranda azalır. Salisilat ateşli dönemde 80-100 mg/kg/gün, 4 dozda (20-30 mg/kg serum düzeyi sağlayacak şekilde) verilir. Ateş kontrol altına alınınca antitrombotik dozda (5 mg/kg/gün), 6-8 hafta devam edilir. Düşük dozda aspirin, yalnız olarak veya dipiridamol ile birlikte, koroner tutulum varsa, bu lezyonlar düzelinceye kadar verilmelidir. Kortikosteroidlerin ve trombolitik ajanların yararı gösterilememiştir. Ağır koroner tıkanıklıklarda bypass cerrahisi uygulanabilir.
 
Ce: Engel Türleri....

Kistik Fibrozis

Nedir?

Kistik Fibrozis kalıtsal (ailevi geçiş gösteren) bir hastalıktır. Doğumdan itibaren birden çok organımızı etkileyerek bu organlarda fonksiyon (işlev) bozukluklarına yol açar. Kistik fibroziste esas olarak etkilenen organlarımız dış salgı bezlerinin bulunduğu organlarımızdır. Akciğer, pankreas, barsak, ter bezleri dış salgı bezlerinin en çok yer aldığı organlardır. Normalde dış salgı bezlerinin ince ve akışkan salgısı vardır. Bu salgılar ile akciğerlerin temiz ve sağlam kalması sağlanır; toz ve yabancı cisimler, mikroplar bu akıcı salgı ile atılabilirler. Kistik fibrozisli hastalarda ise bu salgıların kıvamı artmış olup, akcı özelliğini kaybederler.
Bu sebeple kistik fibrozisli hastaların balgam çıkarması güçleşmiştir. Küçük hava yollarının balgamla tıkanması sonucu akciğer rahatsızlıkları oluşur (öksürük, hırıltı, zatüre, bronşit gibi). Pankreas denilen organımız ağızdan alınan besin maddelerinin sindirilerek vücuda yararlı hale gelmesini sağlayan dış salgılar (enzimler) salgılarlar. Kistik fibrozisli hastaların büyük çoğunda bu salgıların hastalık nedeniyle salınamaması veya kanallardaki tıkanıklıklar nedeniyle barsaklara akamaması sonucu alınan besinler sindirilemez. Bol miktarda, kötü görünüşlü-yağlı, fazla sayıda, pis kokulu dışkı oluşur, hastalarda karın şişliği ve gaz oluşur, tedavi edilmezse yeteri kadar kilo alamaz ve büyümeleri geri kalır.
Yine hastaların ter bezlerindeki bozukluk nedeniyle terleri normal çocuklara göre daha tuzludur. Fazla tuz kaybetmeleri özellikle sıcak ve kuru havalarda fazla terleme sonucu çocuğu susuz bırakıp sorun oluşturabilir. Böyle durumlarda önerildiği şekilde tuz ve sulu gıdaların fazla alınması gerekir.

Belirtileri Nelerdir?

Akciğerler ile İlgili Olanlar (Solunum Sistemi ile İlgili)

Sık ve uzun süreli öksürük
Fazla miktarda balgam
Sık tekrarlayan hırıltı soluma
Zatürre ve bronşit gibi sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları
Nefes alıp vermede zorlanma
Oynarken çabuk yorulma, nefes daralması
Düzelmeyen sinüzit ve nazal pdip

Mide ve Barsaklarla İlgili Olanlar (Sindirim Sistemi ile İlgili)

Yeni doğan bebeğin ilk kakasının katı ve barsaklara yapışık olması nedeniyle kaka çıkaramaması.
Kaka ile yağların fazla miktarda atılmasına bağlı olarak sık, kötü kokulu, fazla miktarda kaka olması.
Barsakların genişlemesine bağlı karın ağrısı ve karında huzursuzluk fazla olur.
Yağların yeterince emilememesine bağlı olarak fazla gaz ve karın şişliği oluşur.
Hastaların iştahları iyi olmasına rağmen iyi kilo alamazlar, kilo kaybedebilirler. Besinler yeteri kadar emilemez.
Besinlerin iyi sindirilememesi ve salgıların katı olması nedeniyle ileri yaşlarda da barsak tıkanmaları olabilir.

Nasıl Tanı Konur?

Kistik fibrozisli hastaların çok değişik şikayetleri olabilir. Hastalarda ter testi denilen terde tuz yüksekliğini gösteren test ile tanı konur. Tanı konan hastaların genlerine (yapı taşlarına) bakılarak bozukluğun yeri bulunmalıdır.

Bazı aileler çocuğun terinin fazla tuzlu olması nedeniyle, bazı aileler ise hasta kardeşlerinin olması nedeniyle başvururlar. Tanı almış hasta kardeşi olanlarda anne karnında hastalık tanısı konarak ailenin isteği ile düşük yapılır, bebek hasta değilse doğurtulur.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavide Amaç hasta çocuğun yaşam kalitesini yükseltmek, tamamen sağlıklı bir çocuk yaşantısının sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Tedavi Ömür Boyu devam edecektir.
Tedavi Bir Ekip İşidir: Ekipte çocuk doktoru, hemşire, fizyoterapist, diyetisyen, çocuk ruh sağlığı uzmanı bulunabilir.
Tedaviden Sorumlu Olan Kişiler Yalnızca Doktorlar, Hemşireler, Diyetisyenler ve Fizyoterapistler değildir. Ailenin de (anne-baba-kardeşler) tedaviye yardımcı olmaları, hatta tamamen tedavi edici takımın içinde yer alması gereklidir. Hastaların da yaşları büyüdükçe tedavi sorumluluklarının üstlenmesine çalışılmalıdır.
Amaç; akciğer enfeksiyonlarının erken ve uygun şekilde tedavi edilmesi, barsaklarda eksik olan, besinlerin emilimini sağlayan enzimlerin ağızdan verilmesidir.

Diğer

Beslenme Büyüme

Hasta bebeklerin beslenmelerinde anne sütü uygun bir gıdadır. Ancak bu bebeklerin büyümesi için normal bebeklerden daha fazla gıdaya (enerjiye) ihtiyaçları olması nedeniyle ek mama verilebilir. Mamalar ve diğer besinlerle beslenirken daha fazla enerji ve uygun mamaların verilmesi için hastaların diyet bölümünce izlenmesi gerekir. Gerektiğinde yemeğe yüksek enerji mamalar eklenir.
Kistik fibrozisli hastaların A, D, E, K vitaminlerini emilimlerinde bozukluk olduğundan bu vitaminlerin doktorun önerdiği şekilde alınması gerekir.
Tuz kayıplarının sıcak ve kuru havalarda fazla olması nedeniyle hastanın susuz ve tuzsuz kalmaması için önerilen miktarda fazla su ve tuz almaları gerekir. Bulundukları ortamın nemlendirilmesi yararlı olur.
Barsaklardan besinlerin emiliminin artırılması için eksik olan enzimlerin ağızdan alınması gerekir. Alınacak enzim miktarı yaşa ve kiloya bağlı olmayıp enzim eksikliğine bağlıdır. Genellikle alınacak enzim miktarı hastadan hastaya değişir ve karın şişliğini, kakanın sıklığını-kötü kokusunu azaltmaya ve kilo alımına göre ayarlanır. Enzimler beslenmeden önce verilir, çiğnemeden yutulur. Ağızda uzun süre kalırsa dişeti ve dili rahatsız eder. Besinlerle karıştırılarak verilebilir. Besinlerle karıştırıldıktan sonra 30 dakikadan fazla bekletilmez.


Akciğerlerle İlgili Rahatsızlıkların Tedavisi

Kistik fibrozisli hastalarda zatürre ve bronşit gibi hastalıklar sık görülür. Hastanın öksürmesi, balgamının artması, erken yorulması, iştahının azalması, kilo alamaması veya kilo kaybetmesi, ateş, huzursuzluk, soluk alıp vermesinin hızlanması, halsiz olması, daha az oyun oynaması akciğer hastalığının belirtisi olabilir. Bu şikayetler olduğunda doktoru aranarak önerilere uyulmalı, muayene sonunda önerilen antibiyotik tedavisine önerilen miktarda, önerilen şekilde ve önerilen sürede devam edilmelidir.
Hastaların balgamlarının söktürülmesi amacıyla fizyoterapistin gösterdiği şekilde çocuğun göğsüne, çocuk değişik pozisyonlarda iken vurulmalıdır. Bu işlem günde en az iki öğün yapılmalıdır. Akciğer rahatsızlığı olduğunda bunun sayısı arttırılır. Balgam çıkarmasını kolaylaştırmak için önerilen balgam söktürücü ilaçlar kullanılır. Gerektiğinde tedaviye nefes açıcı ilaçlar eklenir.
Çocukların bulundukları ortamın %50 oranında nemlendirilmesi uygun olacağından buhar makinesi kullanılır. Tozlu ve sigara içilen ortamlarda bulunmamaları, evde sigara içilmemesi gerekir.
Hasta ve gripli kişilerden uzak durmaları uygun olur.
Kızamık, suçiçeği gibi önemli hastalıkları geçirirken doktorlarının haberi olmalıdır.
Aşı takvimleri normal çocuklarda olduğu gibidir. İlave olarak grrip, H. İnfluenza ve pnömokok aşılarının yapılması uygun olur.
Normal okula devam edebilirler.
Her türlü sporu yapabilirler (dalma hariç), ortamında toz ve duman olmayan, çok ağır iş gücü gerektirmeyen her türlü işte çalışabilirler. Hareketle balgam sökmeleri kolay olacağından istirahate zorlanmamalıdır.
 
Ce: Engel Türleri....

Meniskopati

Nedir?

Meniskopati genellikle menisküs yırtığı anlamına gelir ve ameliyat gerekebilir.

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Meniskopati buz tedavisi, antiinflamatuar ilaç ( tilcotil vb. gibi ) ve diz güçlendirici egzersizlerle tedavi edilebilir. Ancak merdiven inerken ağrı , diz kıvrılırken duyulabilecek sesler dejenerasyonun fazla olduğunu gösterir. Bu durumda MR çekilerek kontrol edilmesi gerekir. Tedavi için diz hastaları uzmanına başvurmanız yararlı olur. Sizi ve MR'ınızı birlikte değerlendirerek daha detaylı açıklama yapabiliriz.
 
Ce: Engel Türleri....

MoyaMoya Sendromu

Nedir?

Serebral anjiyografide, tek veya iki yanlı ICA ve /veya proksimal a. cerebri anterior (ACA) ve a. cerebri media (MCA)da stenoz ve oklüzyonun yanısıra bu bölgede anormal vaskülarizasyonun görülmesine moya-moya sendromu adı verilir. Kafa kaidesinde çok fazla sayıda küçük kollaterallerin oluşturduğu bu görünüme japonca sigara dumanı demek olan moya-moya denmiştir

Belirtileri Nelerdir?

Nörofibrofibromatozis, tuberoz skleroz, tuberküloz menenjiti, vaskülitler, parasellar neoplaziler, kranyal ışınlama gibi nedenler serebral anjiyografide moyamoya görünümüne yol açabilir.

Nasıl Tanı Konur?

Çocuklarda tekrarlayan iskemik olaylar, GIAlar, istemsiz hareketler, yavaş ilerleyen mental yıkım ve epileptik nöbetler görülür. Moyamoya hastalığı genç erişkinlerde iskemik inmeye, daha yaşlılarda ise intraserebral hemorajiye yol açar. Tanı için konvensiyonel anjiyografi gereklidir

Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Moyamoya hastahgmm tedavisinde amaç iskemik belirtileri önlemek, kanama olasılığını en aza indirmektir. Halen bilinen hiçbir tedavi yontemi
hastalığın gidişini durdurmamaktadır.
Tedavi yöntemleri medikal ve cerrahi olmak üuzere iki ana başlıkta toplanabilir. Medikal tedavide bazl farmakolojik ajanlar onerilse de, genellikle kabul görmemektedir(34). Antiagreganlar, steroidler, antiepileptikler, vazodilatorler kullanılmaktadlr(36). Kalsiyum antagonistlerinin başşağrısı şikayetlerinde etkili oldugu bildirilmiştir(38).

Görünme Sıklığı Nedir?

Moyamoya hastalığının nedeni bilinmemektedir. En sık japonlarda görülür. Yıllık insidensi 1/1000.000 dır. En sık 10 yaşın altındaki çocuklarla, üçüncü dekattaki genç erişkinleri etkiler.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Geri
Üst