Hadi rekor kıralım

benikoyupgitme2jotx9.jpg
 
MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ

. Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
- Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"
Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş:
- Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.
Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:
- Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın...
Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
Kuş:
- Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
Avcı utanmış başını yere eğmişti.
- Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.
Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttunmu ki üçüncüsünü istiyorsun?.(Hz. MevLana)
 
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,
"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
"......Evet!"
"Ne öğrendin peki?"
Oğlu cevap verdi,
"Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi, "Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"
 
Kimdi giden, kimdi kalan,
Giden mi suçludur her zaman,
Ne zaman başlar ayrılıklar,
Dostluklar biter ne zaman,
Her geçen gün bir parça daha,
Aldı götürdü bizden,
Aynı kalmıyordu hiçbir şey,
Değişiyordu herşey kendiliğinden,
Artık çözülmüştü ellerimiz,
Artık bölünmüştü yüreğimiz,
Birimiz söylemeliydi bunu,
Ötekini incitmeden,
Kimdi ......giden kimdi kalan,
Aslında giden değil,
Kalandır terkeden,
Giden de,
Bu yüzden gitmiştir zaten...
 
Ben adam olmam!
Çünkü:

1:İnsanları kendim gibi zannediyorum hala!
2:İnsanları kendim gibi zannedip,kendim gibi ilgileniyorum hala!
3:Sevdiklerimi kendi yarattığım yalancı bir dünyada yalancı bir yere koyuyorum hala!
4:Sevdiklerim beni üzüyor hala!
5:Beni üzenleri çok seviyorum hala!
6:Beni en çok üzeni çok ÖZLÜYORUM hala!
7:Aptalım hala!
8:Kendimden memnunum hala!
9:Kalleş aşkıma gülümsüyorum hala!
10:Arkamdan iş çevirenlere ortak oluyorum hala!
11: Dostluklar yalanmış öğrenemedim hala!
12:Sevdiğimden sevdiğim için kaçıyorum hala!
13:Canım canımdan alınıyor ben sessizce izliyorum hala!
14:yaşam formlarına rağmen ve inadına insanım hala!
15:Üzgünüm Annecim,Üzgünüm Babacım HAYATI ÖĞRENEMEDİM hala!
 
Aceleye Gerek Yok ki...Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iy...i gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük.Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok, internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları,söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.Aceleye ne gerek var?Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...

Can Dündar


ne güzel anlatmış
 
Geri
Üst