aile arasi ölümü unutmak uygun mudur?

nisan

Yeni Üye
Üye
aile arasi ölümü unutmak uygun mudur?
Sual: Aile arasında ölümü unutmak uygun mudur?

CEVAP

Her sıkıntı ölümü unutmak, hak ve hukuka riayet etmemekten ileri gelir. Bir zat anlatır:

(Bir gün bana bir arkadaş geldi. Hanımıyla hiç geçinemiyormuş. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma oluyormuş, bıkmış bu tartışmalardan, artık ondan ayrılmaya karar vermiş. İş iyice çığırından çıkıp, hanımı bunun tarafına, bu da hanımının tarafına düşman kesilince, bunların münakaşaları yüzünden iki taraf aileleri de birbirine girmiş. Kanlı bıçaklı deniyor ya, aynen öyle olmuşlar. Yine bir gün perişan bir vaziyette geldi, hiçbir nasihat dinleyecek halde değildi. Ya Rabbi, ben buna ne diyeyim diye düşündüm. Sonra ona, (Ayrılsan da fark eden bir şey olmayacak, bir ay kadar ömrün kaldı, ne istiyorsan git yap) dedim. Bu sözü duyan arkadaş şok oldu, rengi attı, yine perişan bir durumda çıkıp gitti. Sonra arkadaşlardan ve kendisinden dinlediğim için ne yaptığını anlatayım. Kapıdan çıkar çıkmaz bütün arkadaşlarla helalleşmeye başlamış. Rastladığı herkesle helalleşiyormuş. Eve gidince kavgalı hanımına, (Hatun gel demiş, bunca zamandır seni üzdüm, sana iyi kocalık yapamadım, istediğini alamadım, hakkına riayet edemedim, ne olur beni affet, bana hakkını helal et) demiş. Tabii bunu ağlamaklı diyor, gerçekten diyor.

Hanımı bakmış, Allah Allah, bu adama ne oldu da böyle şeyler yapıyor, acımış ona, bey demiş, sen hakkını helal et, ben hep edepsizlik yaptım, seni çok üzdüm demiş. Başlamışlar ağlamaya, sarılıp ağlaşmışlar. Sonra adam, kavgalı olduğu kayınpederlerine gitmiş. Aynı şekilde onlardan ağlamaklı olarak özür dilemiş, size iyi evlatlık yapamadım, hizmet edemedim, ne olur beni affedin, hakkınızı helal edin demiş. Onlar da şaşırmışlar, yavrum demişler, sen hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi hoş göremedik, sizin aranızı çok zaman biz bozduk. Sen bizi affet, hakkını helal et diye ağlaşmışlar. Sonra hanımı da bunun kavgalı olduğu annesine babasına gitmiş. Aynı şekilde o da onlardan özür dilemiş, size iyi gelinlik yapamadım, çok edepsizlik ettim, sizi çok üzdüm demiş, helallik istemiş. Onlar da aynı şekilde mahcup olup, asıl sen bizi affet hakkını helal et, biz büyüklük yapamadık, sizi çok üzdük demişler, sarılıp ağlaşmışlar.

Evde ise, her gün sanki Cennet hayatı yaşıyorlar. Karı koca birbirlerine terlik, su vesaire getiriyor hizmet ediyorlarmış. Bir dedikleri iki olmuyormuş. Ama arkadaş, benim sözümü hiç söylememiş. Bir ayın dolması için günleri sayıyormuş. Günler yaklaştıkça bunun iyiliği artıyormuş, geceleri ibadeti artıyormuş. Bunun iyiliği artınca hanımının da ve ailelerin de iyiliği artıyormuş. Derken bir ay dolmuş. Ha bugün öleceğim derken, nedense ölmemiş. Kesin bir ay denmedi, bir ay kadar dendi, belki birkaç gün daha var diye düşünmüş. Birkaç gün daha beklemiş, yine ölmemiş. Sonra yanıma geldi, odadan içeri girince, (Efendim, ben ölmedim) dedi. Ne ölmesi dedim. Efendim siz bana demiştiniz ki bir ay kadar ömrün kaldı, o bir ay doldu ama ben ölmedim. Kardeşim, ben senin ne zaman öleceğini bilemem ama şunu biliyorum, ölüm var, bir gün elbette öleceksin. Ölecek adam kavga, niza ile hayatını zehir etmez. Şu andaki hayatından memnun musun dedim. Evet, hiç tartışmamız olmuyor dedi. Haydi, böyle devam edin dedim. İki çocukları oldu, gül gibi geçinip gidiyorlar. Bütün mesele ölümü unutmamak! Ölümü unutunca ne oluyor, unutmayınca ne oluyor bu açık bir örnek...)

Alıntı
 
Geri
Üst