Allah’a Niçin inanmamız gerekir?

İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Allah’a Niçin inanmamız gerekir?
İslam bilgi dinidir. Bu dinde bilgiye zıt düşebilecek veya çelişecek bir şey yoktur. Şayet çelişir gibi görünen bazı şeyler varsa bu, henüz bilgimizin onu ihtiva edecek seviyeye gelmemiş olmasındandır. Yahut da onu bizim yanlış anlayıp değerlendirmemizdendir.




9C83AB5F-9F73-4868-9ACA-E33322AC0C1E.jpeg




Ananeye göre bir bilgin bir mutasavvıfın yanına gelir ki hadise bir mistiğe atfedilir ve Allah’a varlığı hakkında bin tane delil bulduğunu söyler. Bunu duyan tasavvuf ehli zat, senin Allah hakkında bin tane şüphen var öyleyse der.

Geleneksel anlayışa göre Allah’ın varlığı İlimle değil, sezgi ile kavranır ve ancak yaşanarak bilinir. Ayrıca bu idrak bütün tavsiflerin üstündedir. Ancak bu anane ile, kuranı Kerim’in işaretleri arasında büyük bir çelişki olduğu kanaatindeyiz.

Nitekim Kuran’da bu konu İbrahim peygamberin dilinden şöyle ifade edilir: İbrahim, Rabbim ölüleri nasıl diriltiğini bana göster demişti de, inanmıyor musun? Deyince hayır öyle değil, ama kalbim iyice mutmain olsun demişti.

Demek meseleyi inanıp inanmamak açısından değilde İnanılan gerçekleri, mutmain olmak açısından ele almak gerekir. İşte bunun için biz Allah’ın varlığını ispat eden delilleri inanmak bakımından değil, itminan olmak bakımından değerlendirmek kanaatindeyiz.

Müslümanlardan bir çoğu Allah’ın varlığı için delil aramaya ne hacet nereye bakılsa O’nun varlığının delilleri ile dolu değil mi? Diyebilir. Biz ise bunları kabul ediyor ve onların yanısıra bilgimizin bir yakîn ve itminan haline gelebilmesi için dinî, akli ve ilmi delilleri değerlendirmenin gerektiğine inanıyoruz. Ancak böyle inandığımız değerlerin sarsıntı ile yıkılması önlenebilir. Ve ancak bu sayede ilim iman için engel değil, bir alet durumuna gelebilir.

Yakın çağda İslam dünyası, inanç değerlerini saldırgan emellere karşı gereği gibi koruyamamıştır. Batı medeniyetinin kendi ülkesinde yaptığı zorunlu yıkıntının doğuda da tekrarlanmasını önleyici hiçbir çaba harcamamıştır. Özellikle 20. Yüzyılda ki gelişmeler karşısında kendini ustaca savunmasını becerememiştir. Bunun neticesinde İslam dünyasında manevi yıkım diyebileceğimiz büyük sarsıntılar olmuş ve özellikle aydın kesimde dini eserleri reddetme bir medeni iyilik ve ilericilik gereği sayılmıştır.

Bunda ne münevver kitleye hitap etmesini bilemeyen yetersiz din adamlarının rolü olduğu kadar, böyle bir şeyin gereğine inanmayan vurdum duymaz dindarlıkların da etkisi olmuştur. Bu safdillik ise, sadece ve sadece manevi değerleri yıkmak isteyen hainlerin ekmeğine yağ sürmüştür. Manevi inançların elbetteki temeli sezgiye ve ruhî hayata dayanır. Ama bunların bilgiyle desteklenmesi ve ilmin verileriyle beslenmesi gerekir. Aksine Kuran da, ve sünnette bütün inançların temelinin saf bilgiye dayandığı belirtilmiştir.


Allah’a iman bedihi gerçeklerin başında gelen bir gerçektir. Aslında inananlar değil, inanmayanlar delir getirmelidir. Fakat İbrahim peygamberin yukarda belirttiğimiz ifadesinde olduğu gibi, imanın bir itminan haline kavuşabilmesi için ilimle desteklenmesi gerekiyor.
 
Müminler için en başta İnsanın kendi benliğini olmak üzere Kainat’taki her şey, Allah’ın varlığına ve birliğine birer delil teşkil eder. Her varlık Allah’ın mevcudiyetini haykırır.

Hal böyle olmakla beraber bu gerçeği görebilenlerin yanında, göremeyen ve Allah’ı inkar eden insanlarda vardır. Bu insanların gözlerindeki perdelerin kalkması, inananların da imanlarının daha mütekamil hale gelmesi için Allahu Teala Mümin kullarına görev vermiştir. Onlar Allah’ın varlığına, birliğini ve azametini delilleriyle ortaya koymakla yükümlüdürler.

İşte bu konuda büyük alim ve filozoflar Yüzyıllar boyu mücadele vermişlerdir.
 
Kuranıkerim Allah’ın varlığını çeşitli alanlardan getirdiği delillerle ortaya kor ve bu deliller karşısında onun varlığına inanmamanın imkansız olduğu ifade eder.
Araf süresi Ayet 4’de : Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa hükmeden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah’tır. Bilin ki, yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.

Fatır Süresi Ayet 3’te : Bulutları yürüten, rüzgârları gönderen Allah’tır. Biz bulutları ölü bir yere sürüp, Onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları diriltmekte böyledir.
Yine Fatır Süresi Ayet 9’da : Allah sizi topraktan, sonra nutfeden yaratmış, Sonrada sizi çiftler halinde var etmiştir. Dişinin gebe kalması ve Doğurması ancak O’nun bilgisine göredir. Ömürlülerin yaşaması ve ömürlerinin azalması şübhesiz kitaptadır. Doğrusu bu, Allah’a kolaydır.

Ve yine Fatır süresi ayet 11’de: İki deniz bir değildir, birinin suyu tatlı serinletici ve içilmesi kolay, diğeri tuzlu ve acıdır. Her birinden taze balık yersiniz. Takındığınız süsleri çıkarırsınız. Allah’ın lütfuyla rızık aramanız için Gemilerin onu yararak gittiği görülür. Belki artık şükür edersiniz.

Yine Fatır 13’te: Allah, geceyi gündüze kadar. Gündüzü geceye kadar. Belirli bir süre içinde hareket eden güneş ve ayı buyruk altına almıştır. İşte bu, Rabbiniz olan Allah’tır. Hükümdarlık O’nundur. O’nun Bırakıp taptıklarınız bir Çekirdek kabuğunu sahip değillerdir.
 
Fatır süresinde ki diğer ayetler de yine aynı şekilde Allahü Teala’nın varlığının en büyük delilidir.

Orada, Rabbimiz! Bizi çıkar. Yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz; Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz. (Fatır 37)

Allah şüphesiz göklerin ve yerin gaybını bilir. Doğrusu O kalplerde olanı bilendir. (Fatır. 38)

Doğrusu, zeval bulmasın diye gökleri ve yeri tutan Allah’tır. Eğer onlar zamana uğrarsa ondan başka and olsun ki kimse tutamaz. O şüphesiz Halîm’dir. Bağışlayandır. (Fatır 38)
 
Allaha inanmak için o kadar çok sebep varki . İnanlar için Allahın varlığını görmek mümkün. Kuranı kerim , Doğa , dünya , insan , rüya ... Her bir madde Allahın varlığını gösteriyor. Çok güzel bilgiler vermişsiniz hocam Allah razı olsun.
 
Amin. Allah’ü Teala’ya inanmak imanın şartıdır. İçinde en ufak bir şüphesi bulunan kimse de İman zayıflığı vardır. İmanı zayıf olan kimseler ise diğer ibadetleri yapmakta çok tembellik yaparlar ve hatta hiç yapmazlar. Buda kendilerine zarar olarak döner. İmanın kendisi başlı başına dinin kendisidir. İman demek Cenab-ı Hakkın Peygamberler vasıtası ile bizlere tebliğ ettiği şeyleri kalben kabul ve tasdik, dilimiz ile de bu tasdiki ikrar etmektir.
 
Kuranı Kerim’de Allah’ın varlığına delil olarak aldığımız bu bir kaç örneğin dışında yığınlarca ayeti kerime vardır. Biz bunları teker teker aktarmak yerine guruplandırarak üzerinde durmak istiyoruz.
- Kuranı Kerim’de Allah’ın varlığı uzun uzadıya delillerden önce gayet pratik davranır. Doğrudan doğruya insanın kendi iç dünyasına, ruh yapısına ve organik teşekkülüne dikkatleri çekerek bunlarla Allah’ın varlığını ispat eder.

  • Sonra çevredeki canlı varlıklara dikkat çekerek bunların azameti ilahiye ye delil olduğunu ifade eder.
  • Bilahare insanın çevresini saran kainata ve kainattaki akılları durdurucu düzene dikkatleri çekerek Allah’ın varlığını ispat eder.
  • Bütün varlık için önemli olan su ve gıda maddelerine dikkatleri toplayarak bunları Allah’ın yarattığını ve Allah’ın yaratıcılığının eşsizliğini ifade eder.
Yaklaşık olarak bu dört grupta topladığımız yüzlerce ayeti kerime bize Allah’ın varlığını anlatır. Bütün meselelerin ortak karakteri ise Allah’ın varlığının bir sezgi meselesi olmaktan çok bir ilim meselesi olduğunu ortaya koymasıdır.
 
Allahın varlığı apaçık ortada . İnsanoğlu oturup kendini incelediğinde başlı başına bir mucize olduğunu, tesadüfler sonucu olmadığını anlayacaktır. En küçük hücremizden tüm organlarımıza kadar yaratıcının izi var. Kainat deseniz yine öyle.. Bize İnanmayı iman etmeyi nasip eden Yaratıcımıza sonsuz şükürler olsun.
 

Benzer Diğer Konularımız !

Geri
Üst