Allaha ve peygambere küfür etmenin hükmü nedir?

Uzman SühaN

Administrator
Allaha ve peygambere küfür etmenin hükmü nedir?
Küfrü gerektirecek şeye inanan kişi kafir olur. Ancak ağzından küfrü gerektirecek bir söz çıkan kişiye kafir olur denilmez. Çünkü bazen söz küfür olsa da söyleyeni kafir yapmaz. O sözü söylemesi küfründen değil cehaletinden kaynaklanabilir.

Küfür ve iman kalbe ait şeylerdir. Elfaz-ı küfürden bir söz kullanan kimse kalben imanı terk etmemişse, sırf bu sözü kullanmaktan dolayı imanı gitmiş olmaz.Allah ve Rasûlüne Söven Kimsenin Hükmü
Allah ve Rasûlüne söven bir kimse küfür sözü söylediği için sırf bu sövmesi sebebiyle kâfir olur. Sövmenin haram olduğuna inanması veya sövmeyi helal kabul etmesi sonucu değiştirmez. Böyle birisinin sırf bu sözü sebebiyle kâfir olacağı ve niyetine bakılmayacağı hususunda Ehl-i Sünnet arasında hiçbir ihtilaf yoktur. Kur’an ve Sünnette yer alan deliller; Sahabe, Tabiîn ve Mezheb imamlarının kavilleri bunun böyle olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuda, iman ve küfür meselelerinde “Mürciî” veya “Cehmî” olandan başka kimse farklı görüş beyan etmemiştir. Böyle birisi mürted olarak öldürülür ve istitabe de uygulanmaz (tevbeye davet edilmez). Bunun delillerine gelince:
Kur’an’da Yer Alan Deliller:
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler.” (Tevbe, 12)
Yüce Allah bu ayette kendi dinine dil uzatan, İslam hususunda ileri geri konuşmak suretiyle dini tenkit eden kimselerin “küfrün önder ve liderleri” olduğunu beyan ediyor. Dine dil uzatmak (ta'n etmek) ise, dine yakışık olmayan şeyleri nispet etmek yahut da dinden olan herhangi bir şeyi hafife alarak itiraz etmek demektir. “Küfürde önder olma vasfı” mücerret küfrün üzerine eklenmiş bir niteliktir. Yani onlar dine dil uzatmaları sebebiyle üzerinde bulunmuş oldukları küfre, küfür katmışlar ve küfürde katmerleşmişlerdir. İmam Kurtubî şöyle der:





7.jpg




“Allah Teâlâ’nın; “Küfrün elebaşlarını hemen öldürün” buyruğundaki “elebaşları” anlamına gelen; “eimme” kelimesi, “imam” kelimesinin çoğuludur. Bununla kastedilen bazı ilim ehlinin görüşüne göre Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Umeyye b. Halef gibi Kureyş'in ileri gelenleridir; ancak bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü bu âyet-i kerime Tevbe Sûresi'ndedir. Ve bu âyet-i kerime nazil olup da insanlara karşı okunduğunda Allah, Kureyş'in güç kaynaklarının kökünü kurutmuştu. Geriye onlardan kalanlar ya Müslümandı, ya barış yapmış kimselerdi. Dolayısıyla “Küfrün elebaşlarını hemen öldürün” buyruğunun ahdi bozan ve dine dil uzatmaya kalkışan her bir kimsenin, küfürde bir esas ve bir lider olması manasına gelmesi muhtemeldir.”[1]
İbn-i Teymiyye der ki: “Allah Teâlâ bu kimseleri sırf dine dil uzattıkları için “küfrün elebaşları” diye isimlendirdi. Bununla, dine dil uzatan her kimsenin küfrün önderi olduğu kesinlik kazanmıştır.”[2]
“Andolsun, onlara (Tebük gazvesine giderken söyledikleri o alaylı sözleri) soracak olsan, elbette şöyle diyeceklerdir: “Biz sadece eğlenip şakalaşıyorduk.” De ki: “Allah ile O’nun ayetleri ile ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz? Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten de kâfir oldunuz…” (Tevbe, 65, 66)
Bu ayetin nuzül sebebi şu olaydır:
“Tebük gazvesinde bir adam: “Bizim şu Kur’an okuyanlarımız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma esnasında korkak kimseleri görmedim” dedi. O mecliste bulunan bir adam: “Yalan söylüyorsun. Sen bir münafıksın. Seni Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber vereceğim” dedi. Bu Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaştı ve bunun üzerine bu ayetler indi.”[3]
Abdu’l Mun’im Mustafa bu ayet ve ona ilişkin sebebi nuzulu zikrettikten sonra şöyle der:
“Bu nakiller, Allah ile ayetleri ile ve Rasûlü ile alay eden bir kimsenin, bunu oyun, eğlence ve şaka maksadıyla yapsa dahi kâfir olacağı noktasında açık nasslardır. Ümmet arasında küfür olan bir söz veya amel ile eğlenilmesinin küfür olduğu konusunda hiçbir ihtilaf yoktur…” [4]
Zikri geçen ayet ve hadiste, Tebük gazvesine giderken aralarında konuşan ve konuşmaları esnasında Rasûlullâh ve ashabı hakkında -içeriğini itikat ederek değil, sadece oyun ve eğlence amacıyla- ileri geri laflar eden bir takım insanların bu sözleri nedeniyle dinden çıktıkları belirtilmektedir. Ayetin ifadesinden onların bu olaydan önce “mü’min” oldukları, fakat telaffuz ettikleri bir takım alaycı ifadelerden dolayı küfre düştükleri anlaşılmaktadır. İmam Kurtubî, Kadı Ebu Bekir İbnu’l Arabî’nin şöyle dediğini nakleder:
“Küfür (lafızlarıyla) şaka yapmak küfürdür. Bu konuda ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.” [5]
İmam Cessas “Ahkamu’l Kur’an” adlı eserinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:
“Bu ayette, ikrah olmaksızın küfür kelimesini söyleyen kimselerin şakacı veya gerçekçi olmasının eşit olduğuna bir işaret vardır… Bu ayet, küfür kelimesini izhar etme hususunda şaka yapanla ciddi olanın aynı hükme tabi olduğunu ifade etmektedir.”[6]
İbnu’l Cevzi der ki: “Bu (nakiller) küfür kelimesini izhar etme hususunda şaka yapanla ciddi olanın bir olduğuna işaret etmektedir.”[7]
İman Âlusi şöyle der: “Bazı âlimler bu ayet ile küfür kelimesini söyleme hususunda şaka yapmanın ve ciddi olmanın eşit olduğuna delil getirmişlerdir ki, bu hususta (zaten) ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.”[8]
İbn-i Nuceym der ki: “Kim gerek şaka yere gerekse ciddi olarak küfür kelimesini söylerse tüm âlimlere göre kâfir olur. Bu konuda niyetinin hiçbir geçerliliği yoktur.”[9]
İbn-i Hümam şöyle der: “Kısacası, bazı fiiller vardır -kâfirlere has olan alametler gibi- bunlar inkâr makamına kâimdir. Küfrün bizzat kendisinden uzak durmak nasıl gerekli ise bu tür fiillerden de uzak durmak gerekir. Allah Teâlâ “Biz dalmış eğleniyorduk” diyen kimselere, “Özür dilemeyin, siz iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz” buyurdu. Onlara: “Siz yalan söylediniz” demedi. Aksine küfrün en belirgin özelliklerinden olan “boş işlere dalmak” ve “eğlenmek” ile boyunlarından İslam bağını çıkardıklarını ve İslam’ın korumasından çıkıp küfre girdiklerini haber verdi. Bu da göstermektedir ki, bu tür fiiller bir şahısta bulunduğu zaman o şahsın küfrüne hükmedilir; kalbindeki tasdike de bakılmaz.”[10]
Sünnette Yer Alan Deliller
* İbn-i Abbas radıyallâhu anh’den şöyle rivayet edilmiştir: “Gözleri görmeyen âmâ birisinin ümmü veledi[11] vardı. Bu kadın Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e küfreder, onun hakkında yakışıksız şeyler söylerdi. Âmâ adam onu bundan nehyeder, fakat kadın vazgeçmez, âmâ yine onu meneder ama dinlemezdi. Kadın bir gece Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem hakkında yakışıksız şeyler söylemeye, ona küfretmeye başladı. Bunun üzerine âmâ hançeri aldı kadının karnına sapladı ve üzerine yüklenip onu öldürdü. Ayakları arasına bir çocuk düştü. Kadın orasını (yatağı) kana buladı. Sabah olunca olay Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e anlatıldı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem halkı toplayıp şöyle dedi:
- “Bu işi yapan şahsı Allah'a havale ediyorum (Allah adına yemin vererek arıyorum). Şüphesiz onun üzerinde benim hakkım var, (bana itaat etmesi vacip) ama ayağa kalkarsa müstesna.”
Bunun üzerine âmâ kişi kalktı, safları yararak ve sallanarak (gelip) Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in önüne oturdu ve:
  • “Ya Rasûlullah! Ben o kadının sahibiyim. Sana küfreder ve hakkında çirkin sözler söylerdi. Onu nehyederdim dinlemez, menederdim vazgeçmezdi. Benim ondan inci tanesi gibi iki oğlum var. O bana karşı da yumuşaktı. Dün gece yine sana sövmeye ve hakkında çirkin sözler söylemeye başladı. Ben de hançeri alıp karnına sapladım, üzerine yüklenip onu öldürdüm!” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem:
  • “Dikkat edin ve şahit olun ki, o kadının kanı hederdir (kısas gerekmez)” buyurdu.[12]
İbn-i Teymiyye bu hadisi şerh ederken der ki:
“Bu hadis, sırf peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e sövdüğü için o kadının öldürülmesinin caiz olduğu hususunda bir nassdır. Keza, (Rasûlullâh’a sövdüğünde) zımmî birisinin öldürülmesine de delildir. Müslüman bir erkek ve Müslüman bir kadının -Rasûlullâh’a sövdükleri zaman- öldürülmeleri evleviyetledir.”[13]
* İbn-i Abbas radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Hutame ehlinden “Asma binti Mervan” isminde bir kadın Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i hicveder/hakkında ileri geri konuşurdu. Onun bu tutumundan dolayı Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem:
- “Kim benim için o kadının hakkından gelir?” diye (ashabına) sordu.
Hemen o kadının kabilesinden adı “Umeyr b. Adiyy” olan bir zat ayağa kalkarak:
- “Ben ey Allah’ın Rasûlü” dedi ve gidip kadını öldürdü.
Sonra durumu Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber verdi. Bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem:
- Bu meselenin hükmünün böyle olduğu hususunda hiç kimse ihtilaf etmez” buyurdu.
Sonra Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem etrafındakiler baktı ve:
- Allah ve Rasûlüne yardım eden bir kimseye bakmaktan hoşlanıyorsanız, Umeyr b. Adiyy’e bakın” buyurdu.[14]
* K’ab b. Eşref hadisesi de bu olaya delil olacak niteliktedir. K’ab b. Eşref, Allah Rasûlü hakkında ileri geri konuşan, O’na hakaretler eden, Rasûlullâh’a karşı açılan savaşa destek veren ve İslam’a düşmanlığı ile bilinen Yahudi bir şairdi. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem onun bu küstahça tavırlarından rahatsız olduğu için bir gün ashabına: “Kim K’ab b. Eşref’in hakkından gelebilir? Hiç şüphe yok ki o, Allah ve Rasûlüne eziyet vermiştir” buyurdu. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme: “Ey Allah’ın Rasûlü! Onu öldürmemi ister misin?” diye sordu. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: “Evet” diye yanıt verdi.[15]
Sahabenin Uygulaması
* Hz. Ebu Beki radıyallâhu anh, Rasûlullâh’ı kötüleyici nitelikte şarkılar söyleyen bir kadın hakkında İbn-i Ebi Rebia’ya bir mektup yazdı ve şöyle dedi:
“Eğer sen o kadını öldürme hususunda benden önce davranmış olmasaydın ben hemen onu öldürmeni sana emrederdim. Çünkü peygamberler hakkında ki had cezaları diğer insanlarınkine benzemez. Müslümanlardan her kim böyle bir suç işlerse o artık mürted olmuş olur. Eğer İslam devleti ile anlaşmalı kimselerden birisi böyle yapacak olsa o artık anlaşmayı bozmuş bir muharip sayılır.”[16]
* Bir gün Hz. Ömer’radıyallâhu anh’ın huzuruna Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e söven bir adam getirildi. Hz. Ömer radıyallâhu anh hemen adamı öldürdü ve şöyle dedi:
“Kim Allah’a veya peygamberlerden birisine söverse onu derhal öldürün!”[17]
* Bir kadın Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e sövmüştü. Durumu öğrenen Halid b. Velid hemen kadını öldürdü.[18]
İlim Ehlinin Kavilleri
İshak b. Rahaveyh der ki: “Müslüman âlimler, Allah’a veya peygambere söven ya da Allah’ın peygamberlerinden bir peygamberi öldüren bir kimsenin -Allah’ın indirdiği şeylerin tamamını kabul etse bile- sırf bu yaptığı şey sebebiyle kâfir olacağı hususunda icma’ etmişlerdir.”[19]
İmam Hattâbî der ki: “Böyle bir kimsenin katli hususunda Müslüman âlimlerden hiçbirisinin ihtilaf ettiğini bilmiyorum.”[20]
İbn-i Teymiyye der ki: “Mesele hakkında sözün özü şudur: Söven kimse eğer Müslüman ise (bu yaptığı ile) küfre girer ve ihtilafsız bir şekilde öldürülür. Bu görüş dört imamın ve diğer âlimlerin mezhebidir.”[21]
“Allah’a ve Rasûlüne sövmek hem zahiren hem de batınen küfürdür. Söven kimsenin bunun haramlığını kabul etmesi, bunu helal sayması veya bundan gafil olması hükmü değiştirmez. Bu, “iman söz ve ameldir” diyen sünnet ehli âlim ve fakihlerin mezhebidir.”[22]
“Eğer söven kimse Müslüman ise icmaen/tüm ulemaya göre katledilmesi vaciptir. O kişi sırf bu sövme sebebiyle kâfir ve mürted olmuş ve kâfirlerden daha kötü bir hale gelmiştir, çünkü kâfir Allah’ı yüceltir ve üzerinde olduğu inancın Allah ile istihza etme ve O’na sövme anlamına gelmediğini itikat eder.”[23]
Keşmîrî şöyle der: “Ehl-i ilim, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e söven bir kimsenin öldürüleceği hususunda icma’ etmiştir.”[24]
Muhammed İbn-i Sahnûn der ki: “Ulema Hz. Peygambere söven ve O’na noksanlık izafe eden kimsenin kâfir olacağı hususunda icma’ etmiştir. Kim böyle birisinin kâfir olduğundan veya azaba uğrayacağından şüphe ederse o da kâfir olur.”[25]
Kadı İyaz şöyle der: “Müslüman olup ta Allah’a söven bir kimsenin kâfir olduğu ve kanının helalleştiği hususunda hiçbir ihtilaf yoktur.[26]
“Keza, kim, tebliğ ettiği ve haber verdiği hususlarda peygamberimize kasıtlı olarak yalan izafe eder, doğruluğunda şüphe eder, O’na söver veya “O tebliğ etmedi!” der, Onunla ya da diğer peygamberlerden biri ile alay eder, onları hor görür, onlara eziyet verir, onlardan birisini öldürür ya da savaşırsa icmaen kâfir olur.”[27]
Abdu’l Mun’im Mustafa şöyle der: “Dine söven birisi küfrün ve dalaletin önderi konumundadır. Böyle birisi -her ne kadar Müslüman olduğunu iddia etse bile- zahiren ve batınen kâfir olmuş ve dinden çıkmıştır. Onun küfrü sırf sövmesinden ve din ile alay etmesinden kaynaklanır. Bunu yaparken ister kalbi ile inkâr etsin, yalanlasın isterse bundan uzak olsun fark etmez.[28]
Ayet, hadis ve ulemanın kavilleri çerçevesinde meseleye baktığımızda Allah’a peygambere veya dinin mukaddes addettiği bir şeye söven veya bunlarla alay eden bir kimse sırf bu alayı nedeniyle kâfir olur. Onun niyetine, kastına, niçin sövdüğüne ya da buna benzer bir takım gerekçelerine bakılmaz. Böylesi bir şahıs dinin kutsal kabul ettiği bir şeyi küçümsemek suretiyle dinden çıkmıştır. Bu hususta niyet geçerli değildir. Niyete ancak sarih olmayan ve içeriğinde kapalılık olan meselelerde başvurulur.[29] Bu gibi lafızların sarahatinde ise şüphe yoktur. Bu nedenle dinin mukaddesatına söven kimseler sırf bu sövgülerinden ötürü dinden çıkmış ve mürted olmuşlardır. Haklarında riddet babının ahkâmı uygulanır ve gereken cezaya çarptırılırlar.
Âlimlerin konuya ilişkin görüşlerini naklederken dikkatimizi çeken bir husus var. Bu husus; onların neredeyse tamamının Allah’a, Rasûlüne ve dinin mukaddesatına söven bir kimsenin kâfir olacağı hususunda icma’ nakletmeleri. Bu gün kendilerini Ehl-i Sünnet’e nispet edip de küfrü yalnızca kalbe indirgeyen kimselerin bu icma’ nakillerine dikkat etmeleri gerekir. Maalesef kendisini ilme nispet eden nice insanlar bile –bilerek veya bilmeyerek- bu inancın etkisi altında kalmaktadırlar. Allah celle celâluhu Ehl-i Sünnet’in berrak yolunu girmeyi hepimize nasip etsin.
 
Geri
Üst