Alopesi nedir?

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Alopesi nedir?
Alopesi areatalı bir hastaya baktığımız zaman saçlı derisinde küçüklü büyüklü saçsız alanlar görürüz. Bu saçsız alanlar genellikle bir veya bir kaç tane olup büyüklükleri de değişkendir. Sıklıkla bir madeni para büyüklüğünde açılmalar olduğundan halk arasında "para para dökülme" olarak tarif edilir. Bazı alanlarda büyüklükleri el ayası kadar olabilir.

Bu saçsız alanlar üzerinde hiç bir şey bulunmaz, adeta soyulmuş yumurta kadar temiz ve pürüzsüz oldukları görülür. Yine halk arasında verilmek istenen "Saçkıran" deyiminin neden yanlış olduğunu burada aramak lazımdır. Aslında bir mantar hastalığı olan saçkıranda her ne kadar benzer saç dökülmeleri olsa da, bu bölgeler kırık saçlar tarafından işgal edilmiş ve aynı zamanda zeminleri tavuk derisi gibi pürüzlüdür. Ayrıca mantar ilaçları ile çok çabuk iyileşme özellikleri vardır.

Şimdi tekrar alopesi areataya dönersek; burada bazen açılan saçsız plak sayısı çok fazla olabilir. Hatta tüm saçlı derideki saçlar dökülmüş olabilir. Bu durumda hastalık "Alopesi Areata Totalis" adını alır. Artık bundan fazlası olmaz diyeceksiniz. Maalesef daha ileri durumlarda olaya kaş, kirpik, sakal, bıyık ve vücudun diğer kılları da katılabilir. O zaman da hastalığa "Alopesi Areata Üniversalis" denir.


Peki bu hastalığa nasıl bir Türkçe karşılık bulacağız? Ne yazık ki, şu anda tüm klinik şekilleri betimleyecek tıbbi bir terim bulunmamaktadır. O nedenle bu isimlendirmelere alışmamız gerekecektir. Bu konuda geniş açıklamaları "Neden alopesi.com" isimli yazımızda bulabilirsiniz. Bu arada 1990 lara kadar rağbet görmüş olan Francızca "Pelade" kelimesi de yerini Latince kökenli alopesi areataya terketmiştir. Hala kullanan hekimlerimiz de vardır.

Şimdi en çok merak edilen iki konuya geliyoruz; bu hastalığın sebebi nedir ve tedavisi nasıldır?

Sebep konusunda ki düşünceler tarih boyunca değişiklikler göstermiştir. 1970 lere kadar süren bir görüşe göre vücuttaki iltahap odakları, özellikle de "Diş çürükleri" çok önemseniyordu. O kadar ki, birçok doktor saç tedavisine girmeden önce hastayı dişçiye gönderiyordu. Bu durum Almanya ve İsviçre'de hala böyledir.

Diş kadar ilgi çeken sorumlu tutulan diğer bir organ da "Tiroid" dir. Tiroidin az çalışmasından (Hipotiroidi) çok, tiroidin çok çalıştığı (Hipertiroidi) durumları ilgi çekiyordu. Bu organın bilhassa nöro vejetatif sinir sistemini denetim altında tuttuğu görüşü hakimdi. Bu yüzden sinirsellikle bağlantılı tutuluyordu. Günümüzde daha çok tiroidin diğer bir hastalığı olan ve otoimmün karakter taşıyan "Tiroidit" ön plana çıkmıştır.

Sinir sistemi, daha doğrusu "Ruhsal Nedenler" her zaman ön planda tutulmuştur. Nitekim, bir çok hastada ani ve şiddetli bir stresin etkisi daima bulunmaktadır. Ailede bir sorun, maddi bir kayıp, hastalık ve vefat durumları gibi üzüntü veren konular hep konuşulmaktadır. Ayrıca sosyal konular, imtahan ve evlilik öncesi gibi meseleler ile ani korkular (deprem) da her zaman rastladığımız durumlardır. Yanlız burada bir konunun ön plana çıktığını da belirtmeliyim. Benzer sorunlarla karşılaşan herkes aynı tepkiyi vermemektedir. Daha yoğun stresle karşılaşsa dahi bazı kişilerde böyle sorunlar yaşanmamaktadır. Burada temel sorun "Kişilik Yapısı" ndan kaynaklanmaktadır. Kuruntulu, sorgulayan, ince düşünen (aydın tipli) kişilik yapısına sahip olanlar için tehlike daha büyüktür.

Akademik ortamlarda ise yani bilim adamlarının üzerinde çalıştıkları konular şimdilerde "Genetik" ve "Otoimmünite" dir. Özellikle bağışıklık konusunda yapılan çalışmalar yakın gelecekte hastalığın nedenini açıklama yönünde önemli katkılar getirecektir. Tabii bunun tedaviye yansıması da beklenmektedir.

Gerçekten, günümüzde tedavi yöntemlerinin bir çoğu immünülojik temele dayanmakta ve her geçen gün yeni bir tedavi yöntemi geliştirilmektedir. Ancak bunların çoğunun pratikte uygulanmadığını ve deneysel hüviyet taşıdığını da ifade etmek gerekir.

Şimdi tedavi konusuna geldiğimizde; Bunu eski ve yeni tedaviler olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Eski tedaviler doğal olarak sınırlı sayıdaki kimyasal maddelerden oluşan karışımlardan ibaretti. Bu amaçla kullanılan saç losyon, iksir ve toniklerinde genellikle gül suyu, alkol, levanta gibi taşıyıcılara mentol, kafuru, asit salisilik ve resorsin gibi maddeler karıştırılarak hazırlanırdı. Bir de bunlara güzel koksunlar, güzel görünsünler diye parfüm ve boyalar ilave edilirdi. Çok uzun süre hastalar böyle bir "Sihirli formül" arayıp durdular.

Lokal olarak kullanılan kremlerin en çok tercih edileni "Kortizon" lu kremlerdir. Bunlardan korkmamak gerekir, hatta sistemik olarak dahi "Kortizon Hapları" kullanılabilir. Ancak gerekli kararı tedaviyi üstlenen doktorun vermesi gerekir. Ayrıca kortizon hasta bölgeye de doğrudan enjekte edilebilmektedir. Ancak başarısı saman alevi gibidir. Tedaviden bir müddet sonra dökülme yineleyebilir. Kortizon gibi bağışıklık sistemini iyileştirmeyi hedefliyen başka merhemler de giderek tedaviye daha çok katılmaktadır.

Eskiden beri hastaları vitaminler ve sinir sistemini rahatlatıcı ilaçlarla desteklemek adet olmuştur. Vakasına göre yararlı olabilir. Ancak ağızdan verilen ilaçlar çok değildir. Bunlar arasında kortizon hapları ve daha sonrasında bağışıklık düzenleyicileri sayılabilir. Bunların bir kısmı kanser tedavisinde kullanılan ciddi ilaçlar da olabilir. Bu tarz tedaviler her vakaya uygulanmaz, ancak yaygın ve inatçı hastalar için bir alternatif teşkil ederler.

Yine eskiden beri ultraviyole, yüksek frekans, diyatermi gibi fizik tedavi yöntemleri tedavide kullanılmış ve zaman içinde bunlara diğer elektrikli aletler de katılmışsa da henüz "Lazer" in bu hastalıkta kullanımı devreye girmemiştir.
kaynak:herbalist-atalay.com
 
Geri
Üst