Atatürk'ün Polis Sevgisi

fırtına

Yeni Üye
Üye
Atatürk'ün Polis Sevgisi
atatürk polis atatürk ve polis sözleri atatürkün sözleri sevgisi
Atatürk'ün Polis Sevgisi


Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN Polis Sevgisi ve Kahraman Polis Memuru Cemil Efendi

Türkiye Cumhuriyet Hükümetinin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey bîr akşam üstü, Ankara park otelinde kalan Gazeteci Hikmet Feridun Es'i Bakanlıktaki odasına çağırttı. Selamlaşma ve hal-hatırdan sonra sabırsız davranışlar içinde heyecanlı bir sesle:


"Müjde efendim! Cemil efendi geliyor" dedi. Hikmet bey şaşırdı. Odayı, dondurucu bir sessizlik kapladı.


Hikmet Feridun Es, bu sözler karşısında düşünmeye başladı. Dışişleri Bakanını böylesine heyecanlandıran Cemil efendi kimdi? Nereden geliyordu? Nereye gidiyordu? Dışişleri Bakanı olarak soğukkanlılığı ile tanınan Tevfik Rüştü bey bu gelişe hangi sebeplerden dolayı böylesine sevinmiş ve aynı şekilde heyecanlanmıştı?



Cemil efendi, Türk Polisinin önde gelen kahramanlarından birisiydi. Kendisine yüklenen görevi en mükemmel şekilde yapmasını hazmedemeyen düşmanlar tarafından Fransızların Şeytan Adası adıyla şöhret bulan adasında ömür boyu kürek cezasına mahkum edilmişti,



Gülhane parkının Önünde beylik tabancası ile üç Senegallı askeri öldürdükten sonra yakalanmış, yapılan göstermelik bir yargılama sonucunda müebbet kürek mahkumiyeti cezasına çarptırılarak, Fransızların her türlü insanlık ayıbıyla dolu, insanca yaşama koşullarından uzak, Guyana hapishanesine gönderilmişti. Güney Amerika'nın ünlü Şeytan Adalarına. Hapishanecilik tarihinin en korkunç zindanlarına... Kaçılması imkansız dünya cehennemine.



Oysa üç Senegallıyı öldüren Cemil efendi görevinin dışında bir şey yapmamıştı. Her Türk Polisinin yapacağı eylemi yapmıştı. Halkın can, mal ırz ve namusunu korumak onun en önemli görevlerindendi. Halkının namusuna uzanan ellerin, daha sonra canına da kast etmesi üzerine haklı olarak, nefsi müdafaa hakkını kullandı. Haklı olmasına karşın Guyana zindanlarında çürüyüp, gidiyordu.



Mustafa Kemal Atatürk İstiklal Mücadelesini kazanıp, Türkiye Cumhuriyetini tüm kurumlarıyla tesis ettikten sonra, Dış işleri Bakanlığı görevlilerini talimatlandırarak, Kahraman Polisin Türkiye'ye iadesi için harekete geçirdi.



Oysa ki Fransız Adliyesine, aynı Şeytan Adalarında cezasını çeken ünlü Dreyfus hakkında Emile Zola'nın yazdıkları bile vız geliyordu. Ama, Cemil efendi olayına Emile Zola değil, dünyanın yetiştirebildiği en büyük siyasi dehalardan birisi olan Mustafa Kemal ATATÜRK el koymuştu....



Olayın arkasını bir an olsun bırakmadı. Sık, sık Tevfik Rüştü Aras'ı köşke çağırıp, bilgi alıyor, aynı maksatla Fransız Büyükelçisini de Cumhurbaşkanlığı köşküne çağırıp siyaseten sıkıştırıyordu. Atatürk bu olayla ilgili olarak adeta küçük çaplı bir Hatay kampanyası başlatmış gibiydi. Resmi makamların girişimlerine karşılık, Aksam Gazetesi de kamuoyundaki kampanyayı yürütüyordu. İki koldan yürütülen kampanyanın dozu gün geçtikçe ar tünüyordu.



O zamana kadar kimsenin Guyana cehenneminden cezasını çekmeden kurtulmasına izin verilmemişti. Aynı zamanda iade edilmesi dahi söz konusu olmamıştı. Uzun yazışmalardan, notalardan ve kampanyalardan sonra gelen diplomatik basarı, Atatürk'ün büyük dehası ve devlet adamlığıyla özdeşleşen ve Atatürk dehası kokan bir başarıydı, iste Devlet, iste devlet adamlığı!



1919 yılının Ağustos ayının 31. günü nokta nöbetini devir almak üzere Gülhane Parkı'nın önüne gitmekte olan Polis Memuru Cemil efendi, tramvay yolu yakınlarına geldiğinde akıllara durgunluk verecek bir manzara ile karşılaştı. Emperyalist işgal kuvvetlerine mensup Senegallı üç asker, üç çarşaflı Türk kadınını yere yatırmış, örtülerini ve diğer giysilerini parçalamaya çalışıyorlardı. Kadınların "İmdat! Polis Yok mu?" feryatları Cemil efendinin kulaklarını çınlatıyordu.



Bu çağrıyı alan Türk Polisinin durması, hele hele kaçması mümkün değildi. Cemil Efendi koştu, evvela saldırganları durdurmak istedi. Ama o gözü dönmüş yaratıklar silahlarına sarılıp, Polis Memuru Cemil efendiye ateş etmek istediler. İşte o anda olanlar oldu. Hem Türk'ün namusuna tecavüze yeltenen, hem de o namusu korumakla yükümlü kahraman Türk Polisine silah çekme bedbahtlığında bulunan üç gözü dönmüş Senegallı işgal askeri yerde cansız yatıyorlardı.



Cemil Efendi kaçmadı. Olaydan sonra teslim oldu. Onu, Beyoğlu'nda bulunan "Kroker" işgal kuvvetleri mahkemesine çıkardılar. En ağır derecedeki suçlamayla yargıladılar. Ömür boyu kürek mahkumiyeti (çalışma kamplarında çalıştırılma) cezası ile cezalandırılmasına ve cezasını Fransızlara ait Şeytan Adaları namındaki adalardan birisi olan Guyana adasındaki kamplarda çekmesine karar verdiler.



Bir kaç kez kaçmaya teşebbüs etti... Bataklıklardaki timsahlar denizdeki köpek balıkları arasından... Bu kaçış operasyonunu bir defasında başardı. Yerli kabileler arasına karışmaya muvaffak oldu. Aynı "Kelebek" yazarı gibi. Fakat ondan çok daha önce başardı. Sonra tekrar yanlışlıkla girdiği Guyana'da yakalanıp prangaya vuruldu. Prangayı çözen kuvvet, Türk ve İslam aleminin kurtuluşunun mim an olan Mustafa Kemal ATATÜRK oldu.



l Nisan 1929 yılında rıhtıma yanaşan gemide kahraman polisi Cemil efendi vardı. Galata Rıhtımında bayram havası vardı. Cemil efendi milli kahraman gibi karşılandı. Unutulmaz bir karşılanıştı. Cemil efendi kendisini karşılayanlarla Fransızca konuştu. Anlaşılmadığını hissedince uzun zaman Türkçe konuşamamasından dolayı şaşırdığını söyleyip, özür diledi.



Ama ne yazık ki o kahraman ve onun kahramanca serüveni unutuldu. Bu gün, Cemil Efendiyi, yaptıklarını, çektiklerini ve yaşadıklarını kimse hatırlamıyor. Filmlere konu olacak zenginlikteki maceraların tümü unutulup, gitmiş.



Böylesine gerçeklerin aksine Fransız adi suçlusunun Guyana hapishanelerinden kaçışını anlatan ve dünyada en çok satan romanlardan birisi olduğu söylenen "Kelebek"ten uyarlanan film televizyonlarda gösterildi, sinemalarda oynatıldı ve büyük beğeni kazandı.



Güya o, Guyana cehenneminden kaçan ilk mahkummuş! Uğurlar ola. Bu şeref, kahramanımız Cemil Efendiye aittir. Asıl Kelebek, Polis Memuru Cemil efendidir.



Ne gariptir ki TRT ekranları vasıtasıyla Fransız Kelebeğini biliyoruz ama, Türk Kelebeğini, hatta Türk Dreyfus'unu bilmiyoruz/tanıyamıyoruz.



Emniyet Teşkilatı bu güne kadar kahramanını hatırlattıracak bir çaba içinde olamadı/olmadı.



Ne büyük bir eksiklik, ne büyük bir talihsizlik!


kaynak:devtürkler
 
Geri
Üst