Ayaklanmalar

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Ayaklanmalar
Marmara havzasında Boğazları çevreleyen bölgede başgösteren ayaklanmalar büyük ölçüde İngiliz politikasından kaynaklanmıştı. İngiltere Boğazları uzun vadede denetiminde tutmak istediğinden bu bölgede tampon bölgeler oluşturmayı amaçlıyordu. Bunun için İstanbul Boğazı'nı doğuya doğru kapayacak Adapazarı, Hendek ve Düzce yöresindeki Kuva-yı Milliye'yi buralardan atmak ve İstanbul Hükümeti'ni bu bölgelere egemen kılmak istiyordu. Bu nedenle İstanbul Hükümeti vasıtasıyla bu bölgelerdeki Kuva-yı Milliye'ye karşı kuvvetler oluşturmuş, ayaklanmalar çıkarmıştı. Nitekim kendisine böyle bir görev verilen jandarma binbaşılığından emekli Ahmet Anzavur'un Biga-Gönen-Manyas yöresindeki ayaklanması 1 Ekim-25 Kasım 1919 günleri arasında cereyan etti. Ayaklanma Yarbay Rahmi Bey ve Çerkes Ethem kuvvetleri tarafından bastırıldı.

Anzavur'un aynı yöredeki ikinci ayaklanması iki ay devam etti (16 Şubat-16 Nisan). Bu ayaklanma sırasında Akbaş cephaneliğini basan Köprülülü Hamdi Bey şehit edildi. Anzavur'un bu ayaklanma sırasında aralarında Şehzade Cemaleddin Efendi'nin de yeraldığı bir nasihat heyeti kendisiyle Gönen civarındaki Çalıoba köyünde görüştü. Anzavur kendisine yapılan nasihatlara şu sözlerle cevap verdi: "Benim burada abdest almadığım dere, dibinde namaz kılmadığım ağaç kalmadı. Başınızdaki şehzade de dahil olduğu halde zabitler hepiniz gâvursunuz. Kuvva-i bagiyesiniz. Benim cemiyetim Kuvva-i Muhammediyedir. Koynumda Mushaftır"
Bu ayaklanma da Çerkes Ethem kuvvetlerince bastırıldı. Anzavur, Karabiga üzerinden deniz yoluyla İstanbul'a kaçtı. Ayaklanmada sarayın parmağının olduğu açıktı. Padişah kendisine 11 Nisanda paşalık rütbesi verdi.
Diğer taraftan aynı günlerde İstanbul Boğazı'nın doğusundaki bölgede I. Düzce ayaklanması (13 Nisan-31 Mayıs 1920) başgöstermişti. Zira İzmir'den nakledilen 56. Tümen'in Bursa'da, 24. Tümen'in Geyve'de üslenmelerinden sonra Ankara'ya İstanbul'dan gelecek İngiliz Halife ve propagandası için Adapazarı-Hendek-Bolu güzergâhından başka bir sokulma yolu kalmamıştı. Padişah VI. Mehmet Vahdettin Adapazarı ve Düzce yöresinin bazı ileri gelenlerini saraya davet etmiş, yapılan gizli toplantıda kendilerinden sadakat yemini almıştı. Bu bölgeye iskân edilen Kafkasya göçmenleri saraya çok sayıda kız verdiklerinden bundan maddî ve manevî çıkar sağlıyorlardı. Bu nedenle öteden beri saltanatı hedef alan hareketlere tepki gösteriyorlardı. Ayrıca Şeyhülislam fetvası da dinlerine çok bağlı olan bu insanlar üzerinde fazlasıyla etkili olmuştu. İngilizler bu bölgedeki particilik çekişmelerini istismar etmişler, daha Şubat 1919'da Düzce ve Bolu'ya Hürriyet ve İtilafçılarla temas etmek üzere beş subaylarını göndermişlerdi. Ayaklanma sırasında isyancılara destek ve moral vermek amacıyla bazı savaş gemilerine bölgeye yakın Karadeniz kıyılarında gösteri yaptırmışlardı.
Ayaklanmayı bastırmak amacıyla harekete geçen XXIV. Tümen Komutanı Yarbay Mahmut Bey ve kurmay başkanı 22 Nisanda şehit düşmüş, komuta ettikleri birlikler de dağılmıştı. İsyancılar bundan sonra Hendek ve Adapazarı'nı ele geçirmişlerdi. Ayaklanma Mudurnu ve Nallıhan üzerinden Beypazarı'na kadar yayılmış, Ankara üzerinde tehdit oluşturmuştu. I. Düzce Ayaklanması Batı'dan Sapanca ve Adapazarı üzerinden harekete geçen Refet Bey (Bele) komutalarındaki kuvvetlerce bastırıldı. Çerkes Ethem kuvvetlerinin Adapazarı, Hendek ve Düzce'de ele geçirdiği elebaşılar idam edildi.
Aynı bölgede 8 Ağustos-23 Eylül 1920 günleri arasında süren ikinci bir ayaklanma (II. Düzce Ayaklanması) Kuva-yı Milliye'nin çabaları ve Ali Fuat Paşa'nın gönderdiği arabulucuların yardımıyla önlendi.
I. Düzce Ayaklanması'nın başlangıçta başarılı bir gelişme göstermesi İngilizleri ve İstanbul Hükümeti'ni daha ileri adımlar atmaya sevketmişti. İsyancıların bölgeye kısmen egemen olmalarından sonra sıra Geyve Boğazı'ndaki ve Adapazarı'nın kuzeyindeki Kuva-yı Milliye'yi yok etmeye gelmişti. Bu konudaki hazırlıklar daha I. Düzce Ayaklanması'nın ilk günlerinde başlatılmış, İstanbul Hükümeti 18 Nisan 1920 tarihli bir kararnameyle Kuva-yı İnzibatiye'nin kurulmasını kararlaştırmıştı.
Ayrıca Anzavur gibi şöhret budalası bir sergerde de hazır bekliyordu. Daha önce İzmit Mutasarrıflığı yaptığından bölgeyi de iyi tanıyordu. Kendisine para, silah ve cephane desteği sağlanan Anzavur, Adapazarı yöresine giderek propagandaya başlamış, kısa sürede taraflarını çoğaltmıştı. 10 Mayıs 1920'de Adapazarı'na giderek 13 Mayısta Kandıra'yı işgal etmiş ve böylece İstanbul-Ankara karayolunun denetimini ele geçirmişti. Anzavur daha sonra stratejik önemi büyük olan Geyve Boğazı'na yöneldi. Bu önemli geçit aşılabilirse Ankara yolu açılmış olacaktı. 15 Mayısta Geyve Boğazı'nda Ali Fuat Paşa'nın komutasındaki Kuva-yı Milliye'ye saldırdı.
Geyve Boğazı'nı açma şerefini kimseyle paylaşmak istemediğinden Kuva-yı İnzibatiye'nin tamamını beklememiş, Sapanca'ya kadar gelebilmiş olan bir miktar kuvvetin desteğiyle yetinmişti. Çarpışmalar sırasında İstanbul'a zafer haberleri yağdırılmış, Harbiye Nazırlığı görevini de üstlenmiş olan Sadrazam Damat Ferit Paşa İzmit'e kadar gelmişti. Anzavur dört gün süren çarpışmaların sonunda Kuva-yı Milliye'ye yenilmiş ve İstanbul'a kaçmıştı.
Anzavur'un başarısızlığından sonra bu bölgedeki Kuva-yı Milliye'yi yenebilmek için geriye tek şansı olarak Kuva-yı İnzibatiye kalmıştı. Hilafet Ordusu olarak da adlandırılan ve Süleyman Şefik Paşa'nın komutasında oluşturulah bu kuvvetin mensuplarına yüksek maaşlar verilmişti. Kuva-yı Milliye'ye mensup bir yüzbaşının maaşı 40 lira kadarken Kuva-yı İnzibatiye yüzbaşılarına 90, başçavuşlarına 40, erlerine 30 lira maaş verilmesi kararlaştırılmıştı.
Buna rağmen bu kuvvete katılanlar düşük seviyeli kişilerdi. Bazı birliklerine kasaplar ve duvarcı ustaları subay, yankesici ve hırsızlar er olarak alınmışlardı. Açlık ve sefalet yüzünden de katılanlar olmuştu. Kuva-yı İnzibatiye'nin Anzavur'un Geyve Boğazı saldırısına katılan birliklerinden önemli önemli bir bölümü daha sonra teslim olmuşlar ve Kuva-yı Milliye'ye katılmışlardı. İzmit'teki Kuva-yı İnzibatiye birliklerinden de sürekli firarlar olmuş, pek çok subay ve er silah ve cephaneleriyle birlikte Kuva-yı Milliye'ye katılmışlardı.
Süleyman Şefik Paşa'dan sonra İzmit ve Havalisi Komutanlığı'na atanan Suphi Paşa, 7 Haziran 1920'de Ali Fuat Paşa ile temasa geçmiş, üzerlerine yürünüldüğü takdirde karşı koymayacaklarını, silah ve cephane ve donatımlarıyla birlikte kendilerine kmatılacaklarını bildirmişti. Kuva-yı Milliye'nin İzmit yönündeki harekatı sırasında Kuva-yı İnzibatiye mensupları karşısındaki kuvvetin Kuva-yı Milliye olduğunu anladıklarında "Bunlar düşman değildir, ateş etmeyelim, kim ateş emri verdiyse onu öldürelim"diye bağırmışlardı. Nitekim 14 Haziranda 2. Alay'dan Kuva-yı Milliye'ye katılan 170 er Kuva-yı İnzibatiye'ye ateş açmışlardı. Kuva-yı Milliye'ye ateşle karyılık veren Kuva-yı İnzibatiye topçusu İzmit girişine sığınmak zorunda bırakılmıştı. Kuva-yı İnzibatiye'den geriye kalan birlikler gemilerle İstanbul'a taşınmış ve bunların çoğu dağılmışlardı. Böylece İstanbul Hükümeti'nin Kuva-yı Miliye'ye karşı İngiliz desteğiyle oluşturduğu en büyük silahlı güç başarılı olamamış, kendiliğinden eriyip yok olmuştu

TBMM'nin açılışını takip eden günlerde Anadolu'nun muhtelif yörelerinde ayaklanmalar başgöstermişti. Bunların bazıları özellikle Ankara'yı tehdit edebilecek bölgelerde cereyan etmişti. Yozgat ve yöresinde birbiri peşisıra başgösteren iki ayaklanma geniş bir alana yayılmıştı. Bu ayaklanmalarda nüfuzlu ve aynı zamanda Hürriyet ve İtilafçı bir aile olan Çapanoğullarının kışkırtmaları ve Kuva-yı Milliye'ye karşı aldıkları tavır etkili olmuştu. Ayrıca postacı Nazım da bu ayaklanmalarda etkili rol oynadı. 15 Mayıs 1920'de başlayan I. Yozgat Ayaklanması 27 Ağustos 1920'de, 5 Eylül 1920'de başlayan II. Yozgat Ayaklanması 30 Aralık 1920'de Kuva-yı Milliye tarafından bastırıldı.
Afyonkarahisar bölgesinde halkı askere gitmemeye, askeri ordudan kaçırmaya teşvik eden Çopur Musa topladığı kuvvetlerle 21 Kasım 1920'de Çivril'i basmış, üzerine kuvvet gönderilmesi üzerine Yunan Ordusu'na katılmıştı.
Adeta Ankara'yı çevreleyen bir kuşak üzerinde başgösteren bu ayaklanmalardan biri de Konya Ayaklanması'ydı. Konya'da 1920 Mayısı'nda gizli bir cemiyetin ortaya çıkarılıp kurucularının tutuklanmaları üzerine başlayan ilk ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Ekim ayında Delibaş Mehmet'in önayak olduğu geniş çaplı bir ayaklanma başladı. İsyancılar Konya'yı ele geçirdi. 22 Kasım 1920'ye kadar süren ayaklanma Refet Bey (Bele) komutasındaki kuvvetlerce bastırıldı. Delibaş Mehmet Mersin'deki Fransızlara sığındı.
Yine aynı günlerde Güneydoğu'da İngiliz ve Fransız kışkırtmalarından kaynaklanan bölücü amaçlı ayaklanmalar görüldü. Bölgedeki bu türden hareketler daha 1919 yılı ortalarında baş göstermişti. Aşiret reisi olan Ali Batı'nın Savur ve Mardin dolaylarına egemen olabilmek için 11 Mayısta başlattığı ayaklanma 18 Ağustos'ta Ali Batı'nın öldürülmesiyle sona erdi. Garzan ve dolaylarındaki Cemil Çeto olayı 7 Haziran 1920'de son buldu. Millî Aşireti'nin Viranşehir dolayarında aynı nitelikteki ilk ayaklanması 19 Haziran 1920'de, ikinci ayaklanması 7 Eylül 1920'de bastırıldı.
Doğuda başgösteren bozguncu hareketlerin en önemlisi Amasyşa görüşmelerini takip eden günlerde başgösteren Şeyh Eşref Ayaklanması'ydı. Hart Olayı olarak da adlandırılan ve tipik bir irtica hareketi olan ayaklanma 26 Ekim 1919'da başladı. Bayburt'un 20 km. kadar kuzeybatısındaki Hart bucağında oturan Şeyh Eşref daha 1908 yılında kendine özel bir tarikat kurmuş, etkisini Bayburt, Sürmene ve Erzurum dolaylarına kadar yaymıştı. Şeyh Eşref Bayburt, kaymakam ve müftusünün uyarılarına karşı çıkarak üzerine gönderilen askerî kuvvetleri etkisiz hale getirdi. Mehdi olduğunu ve kendisine kurşun işlemediğini iddia eden Şeyh Eşref bu başarısından cesaret alarak müritleriyle birlikte Bayburt üzerine yürümeye başladı. 24 Aralık 1919 günü Har'ı kuyatan askerî birliklere müritleriyle birlikte şiddetle karşı koydu. Ancak bir top mermisinin Şeyh Eşrefle iki kızı, iki oğlu ve yanlarındaki beş müridini yoketmesi üzerine mürteciler teslim oldu.
Bu ayaklanmadan bir yıl kadar sonra (Ekim 1920) Sivas, Erzincan ve Dersim yöresinde Koçkiri aşiretinin ayaklanması başladı. Bölücü unsurların kışkırttığı bu ayaklanma Merkez Ordusu'nun 11 Nisan'dan 17 Haziran 1921 tarihine kadar devam eden harekâtı sonunda bastırıldı.

Düzenli ordunun kurulduğu günlere rastlayan Çerkes Ethem ve Demirci Mehmet Efe ayaklanmaları diğerlerinden farklı bir özellik taşımaktaydı. Çerkes Ethem Balkan Savaşı'na katılmış ve I. Dünya Savaşı'nda Teşkilat-ı Mahsusa'da görev yapmıştı. Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında kanun kaçağı bulunduğu bir sırada Rauf Bey'in (Orbay) tavassutu ile 8 Kasım 1918'de 61 adamıyla teslim olmuştu. Dahiliye Nezareti'nin talimatıyla serbest bırakıldıktan sonra Kuva-yı Milliye'ye katılmıştı. Çerkes Ethem ve Demirci Mehmet Efe Kuva-yı Milliye içerisinde önemli hizmetlerde bulunmuşlardı. Ancak düzenli ordunun kurulmasından sonra başlarına buyruk çalışmakta ısrar etmişler, bu tutumlarını her türlü uyarıya rağmen ayaklanmaya kadar vardırmışlardı. Bu davranışlarında üstlendikleri sorumluluğun gerektirdiği bir eğitim düzeyinden yoksun oluşlardı önemli bir faktör olarak ileri sürülebilir. Çerkes Ethem ve kardeşleri Yunanlılara sığınmışlar, Demirci Mehmet Efe kuvvetlerinin dağıtılması üzerine teslim olmuştu.
Rum azınlığın Karadeniz sahillerinde bir Pontus Rum Devleti kurmak amacıyla Samsun, Amasya ve Tokat dolaylarında başlattığı ayaklanma Yunanistatn ve Rum kilisesinin kışkırtmalarından kaynaklanmıştı. 6 Aralık 1920'de başlayan ayaklanma kışkırtmalarından kaynaklanmıştı. 6 Aralık 1920'de başlayan ayaklanma Yunan ordusunun 1921 yazındaki kara ve deniz harekâtına paralel bir gelişme göstermiş, böylece Türk ordusunun iki taraftan kuşatılması amaçlanmıştı. TBMM kuruluşundan itibaren bu konuyu önemle ele almış, Merkez Ordusu'nu kurmak ve kıyı kesimindeki şüpheli Hristiyan erkekleri iç kısımlara sevketmek suretiyle bu oyunu bozmuştu. Pontus Ayaklanması Yunan Ordusu'nun Batı Cephesi'nde kesin bir yenilgiye uğratılmasıyla ciddi bir tehlike olmaktan çıkmış, ancak Pontus çetelerine karşı başlatılmış olan harekat yine de 6 Şubat 1923 gününe kadar sürdürülmüştü.
Anadolu, İstanbul'un şeyhülislam fetvasına bir fetva ie cevap verdi. 16 Nisan 1920'de Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin (Börekçi) öncülüğünde 153 din adamının onayıyla şeyhülislam fetvasını geçersiz kılan bir fetva yayınladı. TBMM 29 Nisan 1920'de Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nu kabul etti. Damat Ferit Paşa'yı vatan haini ilan ederek Türk uyruğundan çıkarıldı. İstanbul Hükümeti'nin işlemleri geçersiz sayıldı. İstiklal Mahkemeleri kuruldu. TBMM Yunan Ordusu karşısındaki kuvvetlerden önemli bir bölümünü ayaklanmaları bastırabilmek için görevlendirmek zorunda kaldı.
Ayaklanmalar her türlü kırşkırtıcı propagandaya rağmen halk çoğunluğunun desteği ve alınan tedbirlerin sonucunda millî kuvvetlerce bastırıldı. Bu sonuçla uzun süren kardeş kavgası sona erdi. TBMM'nin otoritesi güçlendi. İstanbul'daki yönetimin gerçek içyüzü daha açık bir şekilde görülmüş oldu. Türk milleti bütün gücünü düşman karşısında seferber edebilme imkânına kavuştu.
 
Geri
Üst