Binbir Umut Masalları

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Binbir Umut Masalları
“Beni neden öldürmek istiyorsun?”
“Sen daha iyi bilirsin!.. Kapı çelik, değil mi?”
“Çelik. Korkma, kolay kolay kıramazlar.”
“Korksaydım gelmezdim işyerine kadar.”
“İyi ki, kötü bir silah seçmişin. Hayatımı buna borçluyum. Tetiği gerçekten çektin değil mi?”
“Tabii çektim!”
“Senin açından her şey yolunda gitseydi, şu an yaşamıyordum… O çakar almaz, seni de katil olmaktan kurtardı.”
“Beni de sen kurtaracaksın.”
“Nasıl? Dışarısı polis kaynıyor.”
“Rehinim değil misin? Birlikte çıkacağız buradan.”
“O elindekiyle mi?”
“Sadece sen ve ben biliyoruz bunun işe yaramadığını. Yoksa satacak mısın beni?”
“Satmak mı?.. Bunu sen mi söylüyorsun? Şu anda boylu boyunca yatıyor olabilirdim ayaklarının dibinde. Nasıl çıkacaktın buradan?”
“Genelde korkarlar, çil yavrusu gibi dağılırlar. Çoğu, silah sesini duyunca çözülür.”
“Silah sesine aşinasın galiba?”
“Yayladaki talimlerden bilirim. Ödlekleri gözünden tanırım.”
“Ben?..”
“Sen de ödleksin. Hâlâ korkuyorsun. Ama belli etmiyorsun.”
“Daha önce hiç adam öldürdün mü?”
“I-ıh. Birkaç bombalama. Kansız.”
“İlk defa ha? Benimle milli olacaktın...”
“Buradan bir çıkış varsa bile söylemezsin bana?”
“Olsa, ben çıkardım.”
“Bir araba isteyelim! Verdikleri süre doluyor.”
“Öyle elini kolunu sallayarak çıkamazsın buradan. Var mı bir planın?”
“Vardı. Ama şimdi?...”
“Fazla umutlanma. Senin için sağlam bir kalkan sayılmam ben de. Nereye gideceksin?”
“Birlikte gideceğiz.”
“İyi de, nereye?”
“Nereye olursa… Uzağa, beni bulamayacakları bir yere.”
“Dışarıda arkadaşların yok mu?”
“Hayır. Gelmezler. Kulübeden telefon ederim. ‘İş tamam' derim.”
“Seninkiler de gölgede kalmayı seviyor...”

“Ne mevkide oynuyordun?”
“Ne?”
“Takımda. Topçuyum dedin ya?”
“Şimdi sırası mı!”

“Sol bek.”
“Müdafaa ha… Nankör mevki! En küçük hatan, gol olur. Ben de senin yaşındayken liberoydum. Beş numara.”
“Sen gerçek bir takımda oynadın mı ki?”
“Birinci Amatör Küme.”
“Ben de! Yalan söylemiyorsun değil mi?”
“Bak o ekranın üstündeki resme.”
“Bu sen misin?”
“Ne zannettin… Kaptan pazıbentimi görüyor musun?”

“Adımı bile doğru dürüst söyleyemiyorsun. Neden beni öldürmek zorundasın?...”
“Bize hakaret ettin.”
“Siz kimsiniz?”
“Bu vatanın gerçek bekçileri.”
“Sizden başka bekleyen yok mu bu vatanı?”
“Alay etme!”
“Çok mu seviyorsun bu toprağı?”
“Görmüyor musun? Kellemi feda edecek kadar.”
“Ben de! Ben de canım kadar seviyorum bu toprakları.”
“Senin değil burası!”
“Öyle mi?.. Babam burada doğdu. Babamın babası da, dedem… Onun kardeşleri… Kaç göbek geriye gitmek gerekiyor buralı olmak için?”
“Senin memleketin burası değil!”
“Benim memleketim burası! Doğduğum topraklar… O senin söylediğin, halkımın şu an yaşadığı yer.”
“İyi ya işte; gitsene oraya!”
“Beni orda da sevmezler.”
“Neden?”
“Doğru söyleyeni her yerden kovarlar.”
“Hakaret ettiğini kabul ediyorsun?..”
“Sadece doğruları söyledim. Kimseyi aşağılamadım. Bugüne kadar kimseye zarar vermedim. Ne bir yumruk yedim, ne bir yumruk attım. Bu toprağın çocuğuyum. Ama başka bir halktanım. Bu, sen kötüsün demek değil ki… Benim burada olmam senin için bir tehdit değil! Sen benim yerimde olsaydın, dinini, kültürünü değiştirir miydin? Vatandaşlık uğruna aslını inkâr eder miydin?..”
“Kafamı karıştırma! Aynı şey değil.”
“Telefon! Kızım arıyor?...”
“Birazdan çıkacağız de. Sakın tabancadaki çaparizden bahsetme!”
“Yoksa?...”
“Hadi, bak şu …koduğumun telefonuna!”
“Kızım?.. İyiyim; merak etmeyin. Annen nasıl?.. Ağlama, birazdan bitecek her şey… Merak etme…”
“Bana bir oyun hazırlamıyorsun , değil mi?”
“Kızım, dur! Sesini duymak istiyor. Senin olduğundan emin olmak için…”

“Ne dedi sana?”
“Babam iyi insandır; benim için bırak onu, diyor.”
“Eh, kızım tabii. Sen ne düşünüyorsun?”
“Neden çıkıp gitmiyorsun?.. Nasıl olsa elimdeki bir işe yaramıyor. Görünüşüne bakılırsa güçlü kuvvetli adamsın.”
“Merakımdan…”
“Neyi?”
“Seni hiç kimse öldürmek istedi mi?.. Hiç tanımadığın… Hayatında daha önce hiç görmediğin biri. Değişik, umut kırıcı bir duygu bu…”
“Bu işi yapıyorsan bunu göze alacaksın.”
“Böyle düşünüyorsan demek istedin herhalde… Hangi neden haklı olabilir ki bir cinayet için?.. Tanrı'nın işine ne karışıyorsun?”
“Sorguya mı çekiyorsun beni?”
“Gerçekten merak ediyorum bunu. Seni anlamaya çabalıyorum. İnsan hayatı bu kadar değersiz olabilir mi?.. Üstelik, kurbanının ne dediğini, ne düşündüğünü bilmeden…”
“Hakaret…”
“Yine başlama! Kendini, köklerini ifade edememek… Farklılığının her fırsatta yüzüne vurulması. Düşüncelerinden haksız hükümler giymek… Ne bilirsin sen! İki seçeneğin vardır. Ya kimliğini değiştirirsin. Öteki kalmamak için başkası olursun, kalabalığa karışırsın. Veya kapanırsın fareler gibi. Korkak ve sinsi. Gizli gizli yaparsın ibadetini. Yamalı bir bohça, yasaklı bir kitap gibi, taşırsın zulanda Atalarına ait ne varsa… Ben, ne başkası olmayı istedim, ne de kendi evimde saklanmayı… Sen hiç başkasının ceketiyle okula gittin mi? Gelen yardımları bizim aramızda dağıtırlardı. Hiçbiri tam tamına uymazdı. Ne ceket, ne ayakkabı. Her köşeden sahibi çıkacak, ‘bu benim ceketim!' diyecek sanırdım. Ya çok bol gelirdi; ya da dar… Hiç kendi ceketim olmadı. Bazen ölesiye sıkardı; göğsümdeki düğmeler patlayacak kadar… Çıkarmama izin vermezlerdi. Ceketsiz dolaşamazdık dışarıda. İşte, kimliğine sahip olmamak böyle bir şey. Başkasının ceketiyle dolaşmak çarşıda… Ancak yıllar sonra, yazarak… kendime ceket alabildim. Kendi emeğimle… Üstüne atsalar da bir dünya yumurta; ne yapayım, yıkar, üteler giyerim. Bedenime uyan yegâne ceket bu, bu benim!..”

“Kızın bu mu?”
“Hı-hım.”
“Öğrenci mi?”
“Evet, felsefe okuyor.”
“Ne işe yarar ki felsefe! Doktor falan olsaydı.”
“Aklınla düşünmeyi öğretir… Sana şunu yap, bunu yap diyenleri sorgulamayı… Hazır cevaplar yerine sorularla uğraşmayı… Sen ne okursun?”
“Ben okudum. Ortaokula kadar. Sekiz sene!”
“Yetti mi öğrendiklerin?”
“Bildiklerim yeter. Aslolan inançlardır. İnsan inancı uğruna ölür.”
“Her şeye, her söylenene inanır mısın?”
“Bilgi değişir. Kandırır. Yalan olabilir. İyisi vardır, kötüsü vardır. Ama inançlarımız öyle mi?”
“Ya inançlarının kökeninde yanlış bilgi varsa… İnancın, beni yok etmeyi mi söylüyor sana?”
“Benim inançlarıma küfür ettin sen!”
“Hiç yazdığım bir kitabı okudun mu?”
“Hayır.”
“Ya gazetede yazdıklarımı?”
“Hayır.”
“Bir yerde dinlendin mi benim konuşmamı? Televizyonda?…”

“O zaman hakkımda sana söylenenlerin doğru olduğunu nereden biliyorsun?”
“Biz de asla yalan söylenmez. Doğruluk, dürüstlük töremizdir.”
“Sana söyleyeni de kandırmışlar. Yanlış adamı öldürdün. Çanak çömlek patladı!...”
“Bak, hâlâ karşımda konuşuyorsun ama?”
“Biraz öldüm bugün. Biraz başardın.”
“Bana yardım edecek misin?”
“Evet. Bir neden de bu. Bunun için kaldım. Ölmemen için…”
“Kaçmama yardım et. Bir araba isteyelim…”
“Nereye kaçabilirsin ki?.. Hem henüz bir suç işlemedin?”
“Seni öldürmeye kalktım. Rehin aldım?”
“Sen mi?.. Şu halinle?”
“Dur bir dakika; haddini bil!”
“Yanlış anlama. Sen de çok donanımsız gelmişin.”
“Sence ne yapmalıyım?”
“Teslim ol. Zaten sürenin dolmasına yirmi dakika kaldı.”
“Hayır! Ölürüm daha iyi. Beni serbest bıraksalar dahi, onların yüzüne bakamam. Kaçmalıyım.”
“Onlar kim?.. Önce doğru dürüst bir silah bulsalardı sana! Hiç bir şey yapmadı derim; sadece korkutmak istemiş, oturduk konuştuk…”
“Yapar mısın?”
“Tabii. Bunun dışında ne yaptın ki zaten. Sadece tetiği çeken o parmaktan bahsetmeyeceğim. Küçük bir ayrıntı. Özel seçtiğin şanslı bir kurbandan bu kadar ayrıcalığın olsun artık.”
“Olmaz, yapamam!”
“Neden?...”
“Kimliğim ortaya çıkar! Anam çok üzülür. Başkaları da yanar.”
“Kaçsan da yakalarlar seni. Tabii, daha önce vurulmazsan. Dışarıdakilerin silahları seninkine benzemez. Attıklarını vururlar. O zaman annen daha çok üzülür. Buradan tanınmadan kaçamazsın artık. Hem bürodaki pek çok kişi de görmüş olmalı seni. Teslim olursan basit bir eylem olarak kalır. Cezan azalır. Amacına ulaşmış sayılırsın. Yeteri kadar kahramanlık yaptın. Bundan ötesi aptallık olur. Beni de fazlasıyla korkuttun.”
“Yine yazacak mısın eskisi gibi?”
“Yazacağım. Bu topraklarda yaşayacaksam başka seçeneğim yok. Yazdıklarım seni aşağılamak için değil. Kendimi anlatmaya çabalıyorum sadece.”
“Yeteri kadar korkmamışın.”
“Yeteri kadar korktum. Baba olunca anlarsın, kızından ayrılmanın ne demek olduğunu…
Kitaplarımı okumaya söz verirsen elimden geleni yapacağım senin için. Silahı, sadece beni korkutmak için kullandın. Öldürmekten hiç bahsetmedin. Bana çok iyi davrandın. Tamam mı?..”
“Neden böyle davranıyorsun? Ben seni öldürmeye geldim… O tetiği çektim ben!”
“Biz aslında aynı takımda, aynı mevkideyiz; unuttun mu?.. Birinci Amatör Küme! Hücumda gözüksek de, hep savunmadayız aslında… Ömür boyu!”
“Seni göremiyorum artık. Nerdesin?.. Sadece sesin…”
“Bu iyi haber işte! Menzilden çıktığımı gösterir. Hedeften düştüğümü…”
“Ya ben?.. Ne yapacağım şimdi? Yapayalnız?..”
“Soru sormak iyidir. Hazır yanıtlardan kork. Asıl salıverdiğin ben değilim; düşüncelerin… Şimdi özgür olan sensin
 
Geri
Üst