Buğzedilen sekiz sınıf insan ....

PeLiNiM

Yeni Üye
Üye
Buğzedilen sekiz sınıf insan ....
Resulullah efendimiz(s.a.v.)buyurdular ki:
“Sekiz sınıf, ALLAHın, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir:
1- Yalancılar.

2- Kibirliler

3- Din kardeşlerine içlerinden buğzedip, yüzlerine karşı güler yüz gösterenler. 4- ALLAH'ü Teala ve Resulün emrini yapmakta yavaş, şeytanın emrine uymakta çok hızlı davrananlar.

5- Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da, yeminle, ne pahasına olsa hak etmeye çalışanlar. Hiçbir şekilde hakları olmadığı halde, en ufak bir dünyalık dahi gözlerine çarpar çarpmaz yeminle ona sahiplenenler.

6- Söz taşıyanlar.

7- Dostların arasını açmaya çalışanlar.

8- Suçsuz kimsenin ayağını kaydırmak isteyenler. İşte ALLAHü teâlâ bunları çok çirkin bulur.”

Kişinin doğruyu söylemesinde zarar görmesi söz konusu olduğunda tavsiye edilen, karşı tarafın farklı manada algıladığı bazı örnek davranış şekilleri vardır:

Resûlullah efendimiz ile Hazreti Ebû Bekr hicret ederlerken, Hz. Ebû Bekir, Resûlullah efendimizin arkalarından yürüyordu. Bir grup kimse ile karşılaştılar. O kimseler, Peygamber efendimizi tanımıyorlar, Hz. Ebû Bekr’i tanıyorlardı. Hz. Ebû Bekr’e; “O kim?” diye sordular. O da onun Resûlullah olduğunu söylemedi. Anlarlarsa zarar vermelerinden, O’nun mübârek kalbini incitmelerinden endişe ederek; “Bu, bana yol gösteriyor” buyurdu.

O kimseler bu sözü, normal yol göstericisi olarak anlamışlardı ve Hz. Ebû Bekr’in sözü bu manâda yalan idi. Fakat o, bu sözü söylerken; “Bize, hidâyet, kurtuluş yolunu gösteren zât” manâsını kasdetmiş olduğundan, hakîkatte yalan söylememiş idi.

Abbasî halîfelerinden Me’mûn, bir ara Kur’ân-ı kerîmin mahlûk olduğunu söyleyip, herkesi de böyle söylemeye teşvik etmiş, hattâ zorlamıştı. Böyle söylemeyenlere zarar veriyordu.

Âlimlerden birini de bu şekilde zorlamıştı. O zât; “Tevrat bir, Zebur iki, İncîl üç ve Kur’ân-ı kerîm dört” dedi. Bunları söylerken de parmakları ile bir, iki, üç diye işâret ediyordu. Böylece, elinin dört parmağını göstererek; “Bunların hepsi mahlûktur” dedi. Böylece zararından kurtulmuş oldu.

Aslında o zât, Kur’ân-ı kerîm için değil, göstermiş olduğu parmakları için mahlûktur demişti. Bunun için hakîkatte yalan söylemedi. Fakat onlar yanlış anladılar. Me’mûn, daha sonra bu yanlış düşüncesinden tövbe edip, Kur’ân-ı kerîmin mahlûk değil, kadîm olduğunu söylemiştir. Mecbur kalındığında böyle sözlere müsaade verilmiştir.
 
allah bizi böyle insanlardan uzak tutsun.....bizi böylelerinden eylemesn.....
 
Geri
Üst