Çalışan ve iş hayatında başarılı olan kadınları bekleyen tehlikeler

MEÇHUL

Daimi Üye
Üye
Çalışan ve iş hayatında başarılı olan kadınları bekleyen tehlikeler
Çalışan kadınların gerçekten de tebrik ediyorum:)Hatta evli çocuklu olup çalışan bayanları ise takdir ediyorum:)Büyük cesaret bana göre.Hem çalışmak hem de evde ki sorunlarla baş etmek gereçektende kolay olmasa gerek.
Ama evli olup çalışan ancak bebek için erken diyerek erteleyen iş kadınlarımız da yok değil.Peki ''doğru mu yapıyorlar?''Tabi ki de hayır...Önce kariyer sonra bebek diye düşünerek hayatlarını erteliyorlar.Çocuk için erken diye diye hayata devam ederken bir bakmışsınız ki yaşınız geçmiş nerdeyse emekli oalcaksınız ancak bir çocuğunuz bile yok.Bu durum eşinizle aranız da ciddi sorunlara da yol açabilir.
Hayat ertelenmeye gelmez.Tamam çalışıyorsunuz yaşam koşulları zor ama bu durum bir tek bebek için sorun değil.Daha saymakla bitmez bir çok sebep oluşturuyor.Kariyer bir nevi de tehlike de olduğunuza işaret.Buyrunuz....
is-kadinlari-1413.jpg

Doğurganlıkta tek belirleyici etken yaş değil...
Günümüzde kadınların çocuk planlarını kariyerlerinden sonraya ertelemeleri doğurganlıklarını olumsuz etkileyebiliyor. Ancak doğurganlıkta tek belirleyici etken yaş değil. Kilo dengesinden, çevre koşullarına kadar birçok faktör doğurganlığı etkileyebiliyor.
Bundan 50 yıl önce Türkiye’de, hatta Batı ülkelerinde ekonomi veya çalışma hayatı içerisinde kadınların rolü daha azdı. Ancak günümüzde birçok kadın, kariyerinde ilerledikten sonra çocuk sahibi olmayı tercih edebiliyor. Bu nedenle son yıllarda kadınların doğurganlığında azalma olduğu söylenebilir. Yaşın yanı sıra kilo da doğurganlığı etkileyen faktörlerden biri. Hem testisler hem de yumurtalıklar kilo durumundan olumsuz yönde etkileniyor. Aşırı kilo kadınların düzensiz yumurtlamasına, aşırı zayıflık da hiç yumurtlamamasına neden oluyor. Dolayısıyla en doğrusu ideal vücut ölçülerinde olmak.
Toplumda birçok etkenin doğurganlığı olumlu ya da olumsuz etkilediğine inanılıyor. Bunların bir kısmında doğruluk payı var, bir kısmı ise yanlış. Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Aydın Arıcı, doğurganlık üzerinde etkisi olduğuna inanılan faktörler ve bunların ne derece doğru olduğu hakkında bilgi verdi.
Cinsel ilişki zamanı doğurganlığı etkiliyor
İlişkinin en güzeli spontan bir şekilde gerçekleştirilenidir. O yüzden bir çifte ne sıklıkla ilişkiye gireceğini bir hekim söyleyemez. Bununla birlikte kadın için, 10, 12, 14 ve 16 günlerin hamilelik açısından uygun olduğu söylenebilir. Ancak bu konunun çiftler arasında stres yaratmaması gerekir.

Kadınların bir yılda hamilelik şansı özel gün hesabıyla artırılabilir
Bir yılda hamilelik şansı, 35 yaşından genç kadınlarda ortalama yüzde 80’dir. O nedenle 35 yaşından genç çiftlerde bir yıldan önce hamilelik oluşmamışsa paniğe kapılmamalarını tavsiye ediyoruz. Eğer 28 günde bir adet gören bir kadınsa normal olarak 14. günde yumurtlama olmasını bekleriz. Yumurta maalesef sadece 24 saat yaşayabilir. Bu süre içerisinde spermle buluşursa embriyo haline geçer ve bebek gelişir. Spermle buluşamamışsa kendiliğinden yok olur. Sperm ise kadın vücudunda, iyi sperm parametreleri varsa ilişkiden sonra 48 saat kadar yaşar. Hatta çok iyi sperm parametreleri varsa ve ortam da uygunsa bu süre 72 saate kadar çıkabilir. Yani 14. gün gibi bir yumurtlama bekleniyorsa, bunu biz adetin başladığı günü birinci gün kabul ederek sayıyoruz. Bu da demek oluyor ki, adetin ilk gününden sonra 14. gün en çok beklenen yumurtlama günüdür. Sperm de 48 saat yaşadığına göre. Biz kabaca 10. günden itibaren gün aşırı ilişkiyle hamilelik şansının en yüksek seviyeye ulaşacağını tahmin ediyoruz.


calisan-kadin-5172.jpg

Bazı pozisyonlar gerçekte döllenmeyi kolaylaştırır
Rahmin anatomik yapısına bağlı olarak bazı pozisyonlar döllenmeyi kolaylaştırır. Ancak her kadının anatomisi farklı olabileceği için, herkes için geçerli tek pozisyon yoktur. İlişkiyi takiben en canlı ve hareketli spermler 5-10 dakikanın içinde rahme geçmiş olurlar. Bunun ötesinde daha uzun süre yatarak beklemenin sağlayacağı bir avantaj yoktur.

Modern yaşam üremeyi etkiler
Modern yaşamın en önemli sonuçlarından birisi olan stres doğurganlığı olumsuz etkiliyor. Stres altında yaşamsal organlar öncelik kazanıyor. Üreme organları yaşamsal önem taşımadıkları için ikinci plana atılıyor. Bunu vücut bilinçsiz olarak ayarlar. Üretken olmak için stres olan bir insan üretkenliğini de kısıtlamış oluyor.

Cep telefonu gibi elektronik cihazlar üremeyi etkiler
Tek bir alet zararsız olabilir ama günlük hayatta kullandığımız tüm cihazlar bir araya geldiğinde zararlarının olacağı aşikar. Dolayısıyla bu aletlerin mümkün olduğunca vücuda yakın tutulmaması gerekir. Bununla birlikte şu ana kadar cep telefonlarının üreme fonksiyonlarını etkilediğine dair kanıtlanmış bir bilgi bulunmuyor.

Çocuk sahibi olmayı ertelememek gerekir
Bir kadının gerek vücut yapısı olarak gerek yumurtalık üretimi olarak en sağlıklı olduğu yaşlar 20-35 yaş arasıdır. Ama sosyal ve ailevi nedenlerle hamileliği geciktirdiyse, bu mutlaka bir sorun olacağı anlamına gelmez. Böyle bir durumda belki biraz daha erken testler yaptırıp, bir an önce hamile kalınmaya çalışılır. Bir kadın hamileliğini en geç 40 yaşına kadar ertelemelidir, bu yaştan sonra hamilelik şansı ciddi bir şekilde azalmaktadır.



Hayatınız da ki yaşanacak mutluluklarınızı ertelemeyin.Başarılı olacağım kariyer yapacağım diye sağlığınızdan ve mutluluğunuzdan olmayın.Her anınızı değerlendirin, renklendirin.Herşey sizin elinizde.SİZ BAŞARILI BİR KADINSANIZ HERŞEYİ BAŞARIRSINIZ...:ehi:
 
Terkedil(emeyen) kariyer

Bütün hayatım bitmesi gereken ödevler, projelerle geçerken evlenmek asla aklımdan geçmedi. Çocuk konusunu ise bir kere bile düşünmedim desem yalan olmaz. Ben çocuktan nefret ederdim zaten. Çocuklu hayatın insanlara yük getirdiğine kanaat etmiştim. Nasıl varmışsam o kanıya. Sonrasında ne oldu tam hatırlamıyorum :) Aşık oldum. Annemin evlemem diyenden korkacaksın lafını haklı çıkarıp evlendim ama bu sırada doktoramı yapıyordum ve bitene kadar çocuk lafını duymak bile istemiyordum. Tamam evlenmiş olabilirdim ama çocuk olmazdı. Hayatta yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki eteklerime dolanacak bir çocuğa tahammülüm yoktu. İki kişilik hayat bana yetip artıyordu bile.

Evlendikten bir süre sonra bende bir çocuk sevgisi başladı (Biyolojik saat dedikleri bu olsa gerek). O itici ötesi cüceler, birden gözüme yeryüzüne inmiş melekler gibi görünmeye başladılar. Doktoramın bitmesini beklemeden geliverdi Ahmedim. Doktoranın en kritik zamanında hem de. Onu gördüğüm an tüm kariyer hayallerimi silebilirdim. O kadar yoğundu ki içimdeki duygu. Bir Ahmedim bir ben kalaydık dünyada başka da bir şey istemezdim. Çok düşündüm ne istiyordum hayattan? Oğlumun her bir anına sonuna kadar tanık olmak mı? Yoksa kariyerime devam etmek mi? Ne olacaktı ki sonunda? Nobel alacak bir bilim adamı mı olacaktım? Yaptığım iş çok mu kıymetliydi? Benim yerime onu yapacak kimse yok muydu? Ya emeklerimin karşılığını maddi olarak alabiliyor muydum? Anne dediğin neydi? Doğurup iki üç ay sonra işine dönüp çocuğunu şanslıysa anneanne-babanneye bırakan, şanslı değilse kazandığının yarısını belki fazlasını bakıcıya veren, anne ne olur işe gitme diye arkasından ağlayan çocuğuna ne diyeceğini bilemeyen, haftasonları yarı-zamanlı annelik yapan kadına mı anne denirdi. Hayır benim olmak istediğim anne bu değildi. Yüreğim hep böyle söyledi. Kendi söyledi kendi dinledi.

Aklım kötü polisi oynadı. Yanına yardımcı olarak anne, babamı ve eşimi de katarak. Bugüne kadar harcadığım emeklerim ne olacaktı ya bana harcanan emekler? Ben evde şimdiye kadar ne kadar oturmuştum ki. Ev işinden nefret ederdim. Mutfakta cevherler yaratan bir kadın hiç olamadım. Evde kaldığım sürede evi ne kadar çekip çevirebilecektim? İki gün dışarı çıkamazsa ruhu bunalan ben ne yapacaktım? Ahmed hep bebek kalmayacak, büyüyecekti. Bir kaç yıla kalmaz Ahmed kreşe gidecek yaşa geldiğinde ben ne yapacaktım? Yeni bir bebek mi düşünecektim? Eh o da büyümeyecek miydi? Kadın günlerinden nefret ederdim. Bir süre sonra Ahmed benimle değil de arkadaşlarıyla vakit geçirmeye başladığında ne yapacaktım? Ben çalışmayınca bir tek eşimin akademisyenlikten aldığı parayla İstanbulda o çok istediğimiz 200-300 milyarları bulan evleri alma ihtimalimiz ne olacaktı? Ya Ahmedin eğitimi? Benim için az mı masraf yapmıştı ailem? Dersanesiydi, başka şehirde okumasıydı derken.. Eğitimin diğer adı para olduğu bir ülkede oğluma nasıl bir eğitim verebilecektik? Hadi desek ki geçici bir süre evde kalayım, bilgileri güncelliğini yitirmiş bir akademisyeni kim ne yapsındı beş sene sonra? Her şeyden önemlisi ben böyle bir hayatı istiyor muydum ?

Düşündüm düşündüm çok düşündüm. Aklımı mı yüreğimi mi dinleyeyim bilemedim. Çok şanslı bir anneydim ki tam dokuz ay oğlumla kalabilmiştim. Aklımın dediğini yaptım sonunda. Onu iki saat bırakıp iş halletmeye bile gittiğimde bile onu deliler gibi özlerken ne zor gelecekti tüm gün onu bırakmak ama çalışmayı da özlemiştim. Derken kader bizim için kötü bir süpriz hazırlamıştı. O daha doğmadan başvurmuştum, hem de başka ülkedeki bir işe. Çok düşündük , tarttık ettik. Ahmedimin kısmetiydi bu. Eğer iyi birer akademisyen olmak istiyorsak yurtdışı tecrübemiz olması gerektiğine karar verdik. Ailecek gelecek, bir süre kalacak ve ülkemize geri dönecektik. Olmadı, ben tüm uğraşlarıma rağmen beceremedim oğluma tek başıma bakmayı ve kariyerim için maalesef onu terkettim. Ben annemi babamı affedememişken onlardan ayrı geçirdiğim yıllar için onun beni affetmesini, bunun bedelini çok ağır ödememeyi dileyerek....

Annelik zor meslek (kolay olacağını kimse söylememişti zaten) dünyanın en geniş insanı da olsanız hep kaygı demek annelik. İçinize tutunduğu gün başlıyor o kaygılar ve ömrünüzce de bırakmıyor peşinizi. Şimdi değilse bile yıllar sonrası için kaygılanıyor insan. Her anne çocuğu için en doğru bildiğini yapmaya çalışıyor kaygılarını da yanında taşıyarak. Kimimiz bırakamadı işlerini, kendi ve çocuğunun geleceği için, kimimiz kesti attı, sildi tüm kariyerini kendi ve çocuğu için yine. Hayatta tek bir doğru yok maalesef. Her şartın, o şartın içindeki insanın kendi ayrı bir doğrusu var. Bütün annelerin tek amacı var o da mutlu çocuklar yetiştirebilmek. Herkese saygı duymak gerek mutlaka ama ben hep çocuğu için kendi hayatının yönünü değiştirebilenleri hep gıptayla seyredeceğim.



Hamile Store Blog || Terkedil(emeyen) kariyer
 
Çocuk mu kariyer mi?

Terkedil(emeyen) kariyer

Bütün hayatım bitmesi gereken ödevler, projelerle geçerken evlenmek asla aklımdan geçmedi. Çocuk konusunu ise bir kere bile düşünmedim desem yalan olmaz. Ben çocuktan nefret ederdim zaten. Çocuklu hayatın insanlara yük getirdiğine kanaat etmiştim. Nasıl varmışsam o kanıya. Sonrasında ne oldu tam hatırlamıyorum :) Aşık oldum. Annemin evlemem diyenden korkacaksın lafını haklı çıkarıp evlendim ama bu sırada doktoramı yapıyordum ve bitene kadar çocuk lafını duymak bile istemiyordum. Tamam evlenmiş olabilirdim ama çocuk olmazdı. Hayatta yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki eteklerime dolanacak bir çocuğa tahammülüm yoktu. İki kişilik hayat bana yetip artıyordu bile.

Evlendikten bir süre sonra bende bir çocuk sevgisi başladı (Biyolojik saat dedikleri bu olsa gerek). O itici ötesi cüceler, birden gözüme yeryüzüne inmiş melekler gibi görünmeye başladılar. Doktoramın bitmesini beklemeden geliverdi Ahmedim. Doktoranın en kritik zamanında hem de. Onu gördüğüm an tüm kariyer hayallerimi silebilirdim. O kadar yoğundu ki içimdeki duygu. Bir Ahmedim bir ben kalaydık dünyada başka da bir şey istemezdim. Çok düşündüm ne istiyordum hayattan? Oğlumun her bir anına sonuna kadar tanık olmak mı? Yoksa kariyerime devam etmek mi? Ne olacaktı ki sonunda? Nobel alacak bir bilim adamı mı olacaktım? Yaptığım iş çok mu kıymetliydi? Benim yerime onu yapacak kimse yok muydu? Ya emeklerimin karşılığını maddi olarak alabiliyor muydum? Anne dediğin neydi? Doğurup iki üç ay sonra işine dönüp çocuğunu şanslıysa anneanne-babanneye bırakan, şanslı değilse kazandığının yarısını belki fazlasını bakıcıya veren, anne ne olur işe gitme diye arkasından ağlayan çocuğuna ne diyeceğini bilemeyen, haftasonları yarı-zamanlı annelik yapan kadına mı anne denirdi. Hayır benim olmak istediğim anne bu değildi. Yüreğim hep böyle söyledi. Kendi söyledi kendi dinledi.

Aklım kötü polisi oynadı. Yanına yardımcı olarak anne, babamı ve eşimi de katarak. Bugüne kadar harcadığım emeklerim ne olacaktı ya bana harcanan emekler? Ben evde şimdiye kadar ne kadar oturmuştum ki. Ev işinden nefret ederdim. Mutfakta cevherler yaratan bir kadın hiç olamadım. Evde kaldığım sürede evi ne kadar çekip çevirebilecektim? İki gün dışarı çıkamazsa ruhu bunalan ben ne yapacaktım? Ahmed hep bebek kalmayacak, büyüyecekti. Bir kaç yıla kalmaz Ahmed kreşe gidecek yaşa geldiğinde ben ne yapacaktım? Yeni bir bebek mi düşünecektim? Eh o da büyümeyecek miydi? Kadın günlerinden nefret ederdim. Bir süre sonra Ahmed benimle değil de arkadaşlarıyla vakit geçirmeye başladığında ne yapacaktım? Ben çalışmayınca bir tek eşimin akademisyenlikten aldığı parayla İstanbulda o çok istediğimiz 200-300 milyarları bulan evleri alma ihtimalimiz ne olacaktı? Ya Ahmedin eğitimi? Benim için az mı masraf yapmıştı ailem? Dersanesiydi, başka şehirde okumasıydı derken.. Eğitimin diğer adı para olduğu bir ülkede oğluma nasıl bir eğitim verebilecektik? Hadi desek ki geçici bir süre evde kalayım, bilgileri güncelliğini yitirmiş bir akademisyeni kim ne yapsındı beş sene sonra? Her şeyden önemlisi ben böyle bir hayatı istiyor muydum ?

Düşündüm düşündüm çok düşündüm. Aklımı mı yüreğimi mi dinleyeyim bilemedim. Çok şanslı bir anneydim ki tam dokuz ay oğlumla kalabilmiştim. Aklımın dediğini yaptım sonunda. Onu iki saat bırakıp iş halletmeye bile gittiğimde bile onu deliler gibi özlerken ne zor gelecekti tüm gün onu bırakmak ama çalışmayı da özlemiştim. Derken kader bizim için kötü bir süpriz hazırlamıştı. O daha doğmadan başvurmuştum, hem de başka ülkedeki bir işe. Çok düşündük , tarttık ettik. Ahmedimin kısmetiydi bu. Eğer iyi birer akademisyen olmak istiyorsak yurtdışı tecrübemiz olması gerektiğine karar verdik. Ailecek gelecek, bir süre kalacak ve ülkemize geri dönecektik. Olmadı, ben tüm uğraşlarıma rağmen beceremedim oğluma tek başıma bakmayı ve kariyerim için maalesef onu terkettim. Ben annemi babamı affedememişken onlardan ayrı geçirdiğim yıllar için onun beni affetmesini, bunun bedelini çok ağır ödememeyi dileyerek....

Annelik zor meslek (kolay olacağını kimse söylememişti zaten) dünyanın en geniş insanı da olsanız hep kaygı demek annelik. İçinize tutunduğu gün başlıyor o kaygılar ve ömrünüzce de bırakmıyor peşinizi. Şimdi değilse bile yıllar sonrası için kaygılanıyor insan. Her anne çocuğu için en doğru bildiğini yapmaya çalışıyor kaygılarını da yanında taşıyarak. Kimimiz bırakamadı işlerini, kendi ve çocuğunun geleceği için, kimimiz kesti attı, sildi tüm kariyerini kendi ve çocuğu için yine. Hayatta tek bir doğru yok maalesef. Her şartın, o şartın içindeki insanın kendi ayrı bir doğrusu var. Bütün annelerin tek amacı var o da mutlu çocuklar yetiştirebilmek. Herkese saygı duymak gerek mutlaka ama ben hep çocuğu için kendi hayatının yönünü değiştirebilenleri hep gıptayla seyredeceğim.



Hamile Store Blog || Terkedil(emeyen) kariyer
 
çocuk da yaparım kariyer de felsefesi çok zor gerçekten özellikle kadınlar bu noktada çok mağdur durumdalar yazık ya bize bu modern hayat ne melen bi iletmiş.
 
Geri
Üst