çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu

PeLiNiM

Yeni Üye
Üye
çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu
Suçluluk duyguları, güvensizlik hisleri mutlaka ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Bu noktada “inandırıcı olmayan güvenceler” vermek değil, onu ikna etmek önemlidir..Anne babalara çok iş düşüyor elbette..






Ölüm tehdidi, ağır yaralanma, kendisinin ya da bir başkasının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit yaşamak ya da tanık olmak (araba kazası, deprem, fiziksel istismar, intihara tanıklık vs), “travma” olarak adlandırılır.

Bu tip olayların çocuklarda psikolojik etkiler yaratıp yaratmadığı, hangi çocuklarda ve hangi tip travmaların nasıl belirtiler ortaya koyduğu ve neler yapılabileceği bu yazının içeriğini oluşturuyor.

Travmatik olayların psikolojik etkileri ilk olarak savaş ortamlarında yaşanan belirgin endişe ve uyum sorunlarının gözlenmesi ile fark edilmeye başlandı. Çocukların verdiği tepkiler erişkinlerden daha farklı olabildiğinden uzun yıllar çocuklarda da travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gelişebileceği göz ardı edildi. Ancak son DSM’yle (psikiyatrik tanı sistemi) birlikte, çocuklarda da TSSB olabileceği genel bir kabul gördü.

Travmanın niteliği, şiddeti; anne-babanın oaya/duruma verdiği tepki, duygu ve anlamlar, toplumun olayla ilgili temel değer yargıları, çocuğun kişilik yapısı, gelişim düzeyi, içinde bulunduğu ortam, travmanın çocuğun hayatında yarattığı değişiklikler, travmanın tekrarlanma olasılığı, beklentiler, koruyucu etkenler ve çocuğun yaşı gibi faktörler, bir travma sonrası TSSB oluşup oluşmamasını etkiler (Rossman ve ark, 1997).

Küçük çocuklarda regresyon, yani yaşından küçük davranmaya başlama, yeni kazanılmış becerilerin kaybı (ör, tuvalet eğitimi, konuşma becerilerinin azalması) ve fiziksel yakınmalar sık görülür.

Okul çağında travmatik olay yaşayan çocuklarda uyku ve yeme alışkanlıklarında artma ya da azalmalar, aşırı bağımlılık (anneye, öğretmene vs.), fiziksel yakınmalar (karın ağrısı, baş ağrısı, kusmalar), korkular, yaşıtlarıyla ilişkilerinde davranım bozulmaları, dikkat süresinin azalması, içe kapanma gibi değişiklikler gözlenebilir. Olayı tekrar tekrar anlatma, olayı hatırlatan durumlar, nesnelere karşı aşırı korku tepkileri verme, konuşmanın azalması da sık görülebilmektedir.

Ergenlik çağında özellikle bedene gelen bir tehdit ya da açık bir saldırı, “beden” ilgilerinin oldukça önemli olduğu bir dönem olduğundan belirgin bir kaygı oluşturabilir ve özgüven sorunlarını tetikleyebilir. Bazı gençler ise erken olgunlaşma, bağımsızlaşma tepkileri geliştirebilirken, bazı gençlerde bağımlılık ve regresif özellikler belirginleşebilir.

Tüm bu psikolojik/psikiyatrik tepkilerin oluşumunda en belirgin belirleyici anne-baba ve çevrelerinin tepkileridir. En sık olarak anne-babalarına paralel tepkiler gösterdikleri görülmüştür. Ancak bu oluşumda, anne-babalarına benzer biyolojik/genetik özellikler taşımalarının etkilerini de dikkate almak gerekir.

Tehdidin doğrudan kendi yaşamına yönelmiş olması, yaralanma veya ölümle sonuçlanan bir olay olması, yardım taleplerinin karşılanmamış olması gibi travmanın kendisine ait faktörler de TSSB gelişimi açısından en belirgin risk faktörleri arasında belirtilmektedirler. Travma, TSSB belirtilerinin yanı sıra suçluluk, saldırganlık, kaygı ve depresyon gibi sonuçları da tetikleyebilir. TSSB, tanım olarak, 4 temel unsurdan oluşur.

Ölüm, yaralanma, fiziksel zarar riski taşıyan bir durumla doğrudan karşılaşma, ya da tanık olma ve bunun yarattığı korku, çaresizlik duyguları, olayı devamlı yaşama (yaşantılama); yani olay tekrar tekrar oluyormuş gibi hissetme, rüyalarda görme, travmayı çağrıştıran durumlarda fizyolojik tepkiler verme, eşlik eden uyarılardan kaçınma, yani eşlik eden duygulardan, düşüncelerden, hatırlatan ortamlardan, insanlardan uzak durma; duygulanımda kısıtlılık ve gelecekle ilgili karamsarlık gibi tepkiler, aşırı uyarılmışlık hali, örneğin uykuya dalma zorlukları, öfke patlamaları, aşırı irkilmeler gibi.

Psikanalitik olarak açıklamalar (özellikle Sigmund Freud tarafından), travmanın yarattığı en temel duyguları, “korku” ve “çaresizlik” duyguları olarak tanımlar. TSSB belirtilerinin bu duygularla baş etmek için kullanılan savunma mekanizmaları olduğu belirtilir. En sık kullanılan savunmalar “inkar”, “disosiasyon”, “projeksiyon” ve “saldırganla özdeşim kurma” olur. Çaresizlik duyguları, kimi zaman güçlü bir kişinin yanında olma, onun yerinde hissetme ile çözümlenmeye çalışılır. Bu durum yaşanan travmaların kuşaktan kuşağa aktarılması, yani travmatize eden kişinin kendisinin de daha önce travmaya maruz kalmış olması olasılığının yüksek olmasını açıklamaktadır.

Yapılması Gerekenler

En öncelikle dikkat edilmesi gereken, travmaya çocuğun ebeveynlerinin ve çevresinin verdiği tepkilerin değerlendirilmesidir. Ebeveynlerin olumsuz tutumu ya da duyguları, toplumun atıfları bazen travmanın kendisinden daha fazla travmatize edici olabilmektedir.

Suçluluk duyguları, güvensizlik hisleri mutlaka ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Bu noktada “inandırıcı olmayan güvenceler” vermek değil, gerçekçi güven önlemlerinin alınması, olayla ilişkili gerçekçi olmayan algı, inanç ve beklentilerin konuşulabilmesi ve yerine doğru, yapıcı düşünce ve duyguların temin edilmesi amaçlanabilir. Bu yüzden, yeniden travmatize edici olmadan, onarıcı yaklaşımların sunulması çoğu zaman profesyonel desteği gerekli kılmaktadır.

Ebeveynler de çoğu zaman hazırlıksız yakalandıkları bu durumda kendileri de TSSB belirtileri yaşayabilmekte, bu sebeple çocuklarındaki sıkıntıları pekiştirebilmekte, gerekli olan güven ortamının oluşmasını engelleyebilmektedirler. Kimi zaman ebeveynler de birebir destek almak durumunda kalabilirler.

Değerlendirme ve tedavide çocuğun bireysel özellikleri, travma öncesi psikopatolojik durumları, kişilik yapıları, bilişsel gelişim düzeyleri de mutlaka dikkate alınmalı ve gerektiğinde ilaç ve davranış tedavileri ve/veya uzun süreli psikoterapiler uygulanmalıdır.
Kaynak
Dr. Koray Karabekiroğlu
 
Geri
Üst