Coğrafi keşifler

M

Misafir

Forum Okuru
Coğrafi keşifler
coğrafi keşifler, sonuçları, nedenleri ve sonuçları, osmanlı devletine etkileri, nedir, haritası, sebepleri hakkında merak ettiğiniz tüm bilgiler burda arkadaşlar.

84dc4f35c6635e.jpg


Merhaba Melek'ler...

BU yazımız da coğrafi keşifler hakkında merak ettiğiniz tüm bilgileri sizlerle paylaşıyoruz...

Coğrafi Keşifler, 15. yüzyıl ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının bulunması amacıyla başlattıkları ve yeni okyanusların ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşifleri ifade eder. Bilimsel bir merak ve yeni ufukların keşfedilmesi duygusu söz konusu olmakla birlikte temelde bu keşifler özellikle 15. yüzyıldan itibaren açık bir şekilde ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır. İlk keşif denemeleri, Atlantik Okyanusu ve Afrika kıyılarına doğru, 14. yüzyılın başlarında Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından yapılmıştır. Kanarya Adaları ve Azor Adaları keşfedilmesi, bu girişimlerin sonucudur.

Keşiflerin belli başlı nedenleri

Avrupa'da coğrafya bilgilerinin artması ve gemicilik deneyiminin çoğalması, pusulanın öğrenilmesi.
Avrupa’nın kendinde olmayan ama Doğu uygarlıklarında olduğunu bildikleri zenginliklere (baharat, ipek ve diğer maddi kaynaklara) ulaşmak için yeni, kısa ve ucuz yol arayışı.
Özellikle İspanyol ve Portekiz krallıklarınca, değerli madenlere ulaşılması için gemicilerin desteklenmesi.
Hıristiyanlık dininin ve Avrupa kültürünün yaymak istenilmesi.
Artan bilgilerin de etkisiyle dünyanın tanınmak istenilmesi.

Keşifler
Kristof Kolomb (1451–1506), 1492'de Amerika Kıtası'na ulaştığında, gerçekte Asya'ya ulaşma arayışı içindeydi. Hem daha ucuz hem daha kısa yoldan Asya'ya ulaşma arayışı içindeydi. Çünkü buradan baharat ve benzeri maddeleri ucuz ve hızlı taşımak gibi bir sorun söz konusuydu. Dünyanın Pek çok yerinin keşfedilmesinde buna benzer ekonomik sebepler belirleyici olmuştur çoğu kez. Portekizli gemici Bartelmi Diyaz'ın Ümit Burnu'nu bulmasından sonra Vasko dö Gama, buradan dolaşarak Hint Okyanusu ve Hindistan'a ulaştı. Portekizli Macellan ve Del Kano, dünyayı dolaşarak geçtiler ve bunun sonucunda dünyanın yuvarlaklığına dair kesinleştirici sonuclara ulaşmışlardır. Venedikli gezgin Marko Polo (1254–1324) Asya gezilerinin anlatımlarıyla Avrupa'nın Dogu uygarlıklarını tanımasını sağlamıştır.

Keşiflerin sonuçları
Coğrafi keşifler, Reform ve Rönesans hareketlerinin etkileriyle gelişmiş oldukları gibi kendileri de bu hareketlerin gelişimini etkilemişlerdir. Bu keşifler sonucunda Avrupa yeni kıtalara yayılma ve onların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir. Avrupa düşüncesi ve kültürü, evrensel bir değer olarak bu süreçten itibaren yayılmaya ve egemen kılınmaya başlanmıştır. Bunu yaparken Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini şekillendirmiştir. Hem doğal hem de kültürel farklılıkları yok eden bir süreç olmuştur bu. Klasik Sömürgecilik olarak bilinen sömürgecilik süreci bu dönemle başlamıştır.
Bunun yanı sıra, coğrafi keşiflerin sonucunda, söz konusu dönemdeki öteki bilimsel devrimlerle de birleşerek tüm bir dünyayı/evreni kavrayış tarzı değişime uğramıştır. Bu kavrayış değişikliği sonucunda ve bu süreçte dünyanın düz değil yuvarlak olduğu, kendi etrafında ve güneşin etrafında döndüğü, evrenin merkezi olmadığı ortaya çıkmış, bunların sonucunda tüm bir evren kavrayışı değişime uğramıştır. Kopernik devrimi denilen zihniyet değişikliğinin kaynaklarından birisinin de coğrafi keşifler olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Keşiflerin Osmanlı Devleti açısından önemi
Bu keşiflerle Osmanlının elinde bulunan İpek ve Baharat yolu önemini kaybetmiş. Yeni ticaret yolları bulunmuş. Buda Osmanlı Devletinin vergi gelirlerinin azalmasına yol açmıştır. Tüm bunlar Osmanlı devletini maddi açıdan kötü etkilemişti.
Daha doğrusu Osmanlı Devleti ve diğer Müslüman devletler zarara uğrayıp, ellerindeki malların değerleri gitmiştir.
Coğrafi Keşiflerin Türk Dünyası Üzerindeki Etkileri Coğrafi Keşifler, bütün insanlığı etkilemiştir. Bu yönüyle evrensel bir özelliğe sahiptir. Akdeniz Limanları, Coğrafya Keşifler sonucunda önemini kaybetti. Ancak 1869'da Süveyş Kanalı'nın Fransızlar tarafından açılmasıyla bu limanlar yeniden önem kazanmıştır.
Coğrafi Keşifler, Müslüman ülkeler açısından büyük zararlara neden olmuştur. İslam ülkeleri yoksullaşmış, Türkistan Hanlıkları giderek zayıflamış ve Ruslar karşısında gerilemiştir. Osmanlı İmparatorluğu, İpek ve Baharat Yollarına hâkim olmasına rağmen yolların değişmesinden dolayı umduklarına ulaşamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, ticaret faaliyetlerini yeniden geliştirebilmek için Avrupalı devletlere kapitülasyonlar vermek zorunda kaldı.
Ayrıca Osmanlı topraklarında kervan yolları boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar işsiz kaldı. Bu durum, Osmanlı Devleti'nde ekonomik sıkıntılara ve Celali İsyanları'na zemin hazırlamıştır.
Osmanlı Devleti, Hint ticaret yolunun hâkimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz hâkimiyeti için de İspanyollarla mücadele etti. Endonezya'da savunma ve koruma savaşları yapan Osmanlı Devleti, Hıristiyan Avrupa karşısında Doğu Kalkanı haline gelmiştir.
 
Avrupalıların çeşitli sebeplerle 15.yüzyılın sonunda bilinmeyen ülkeleri bulmak için yaptıkları gezilere COĞRAFİ KEŞİFLER denir.
Çağlar boyunca yeni ve değişik yerler bulmak amacıyla heyecanlı ve tehlikeli yolculuklara çıkan insanlar bu maceralara türlü nedenlerle atılmışlardır.Zengin olmak,ticaret yapmak,ün kazanmak,serüven tutkusu,belirli dinsel inançları yaymak ya da ülkelerine yeni topraklar kazandırmak istemişlerdir.Hangi nedenle olursa olsun,dünyanın bilinmedik yerleri bize,kaşif adı verilen bu gezginlerce kazandırılmıştır.

KEŞİFLERİN NEDENLERİ
13.yüzyılda Moğollar Orta Asya’nın otlaklarında büyük bir imparatorluk kurdular ve ordularıyla Doğu ve Orta Avrupa’ya akınlar düzenlemeye başladılar.Papa,Moğol yöneticilere elçiler yolladı.Bunların bazıları Uzak doğuya kadar gitti.Tüccarlar doğu ile alışveriş yapmaya başladılar.
Bu gezgin tüccarların en ünlüsü Marko Polo’dur.Venedikli gezgin Marko Polo’nun,Uzak Doğu ülkelerinin zenginliğinden söz ederek Avrupa’da büyük merak uyandırması keşiflerin 1.nedeni olmuştur.
O dönemde insanlar bilmedikleri yörelerde korkunç köpek başlı ya da başsız insanların,yüzlerini güneşten saklayan,tek gözlü ve tek ayaklı garip yaratıkların olduğuna inanıyorlardı.O dönemde gemiciler kıyıdan uzaklaşmayı ve uzun yolculuklara çıkmayı kolay kolay göze alamıyorlardı. Dünya’nın düz olduğu inancı ve gemilerin ufuk çizgisini geçince boşluğa düşeceği inancı yaygındı.Denizcilerin karadan uzaklaştığında yönlerini bulamama korkusu (Magnetik) Pusula sayesinde çözüldü.
Avrupalı denizciler,daha uzun yolculuklara çıkmaya ve gerçeğe yakın haritalar yapmaya başladılar.

MARKO POLO (1254-1324)
Venedikli gezgin Marko Polo,Çin’e ve Asya’nın çeşitli yerlerine yaptığı gezilerde gördüğü yerleri ve edindiği izlenimleri anlatarak,Avrupa’nın Uzakdoğu uygarlıklarını tanımasını sağlamıştır.
Marko Polo tüccar bir ailenin çocuğuydu.Babası ve amcası Asya’ya ticaret amacıyla yaptıkları yolculuklarda Çin’e kadar gitmiş ve Pekin’de Hint-Türk imparatoru Kubilay Han’ın konuğu olmuşlardı.İtalya’ya dönüşlerinde papaya Kubilay Han’dan bir mektup getirerek,Han’ın Hristıyanlık konusunda bilgi edinmek isteğini ilettiler.İki yıl sonra 1271’de doğuya gitmek için yeniden yola çıkarken 17 yaşındaki Marko Polo’yu da yanlarına aldılar.
Denizyoluyla İskenderun körfezindeki Ayas’a gelen Pololar,Doğu Anadolu ve İran’dan geçerek Basra körfezinde Hürmüz Boğazına vardılar.Deniz yolculuğunu tehlikeli bularak daha güvenli olan İpek Yolu’nu izlemeye karar verdiler.İran ve Afganistan’ı geçip Pamir dağlarını aştılar. Kaşgar, Yarkent, Hotan,Gabi Çölü ve Kuzey Tibet’ten geçerek Çin’e ulaştılar. Onlardan sonra 600 yıl boyunca hiçbir Avrupalı bu yoldan geçemedi.
Marko Polo 3,5 yıl süren bu Asya yolculuğu sırasında gördüklerini sonradan öylesine ayrıntıyla anlatmıştır ki,geçtikleri yerleri neredeyse adım adım izlemek olanaklıdır.Polo’nun yazdıkları kuşaklar boyunca gerçek dışı,çekici öyküler olarak algılandı.Çok sonra Sir Henry Yule ve Sven Hedin gibi gezginler yazılanların doğru olduğunu ortaya koydu.

BAHARAT YOLU
Buhur yolu da denir.Kervanların geçtiği en eski yollardan birisidir.Bu yol Hadramut şehrinin Baharat ormanlarında başlar,Sibve nehrini geçer,Katban’dan Moarab ve Main’e vararak oradan Kızıldeniz’e paralel Neptilerin başşehri olan Petra’ya ve aynı zamanda Mekke’ye varırdı.Burada üç kola ayrılırdı:1.Filistin ve Finike limanlarına Sayda ve Şam şehirlerine; 2.Beyn-ül Nehreyn’den,Ninova’ya;3.’de Sina yarımadasından Mısır’a ulaşırdı.Görünüşte bu yolun can damarı Hadramut ve Yemen’di.Buralarda Moin ve Saba hükümdarları ve onların soyundan gelen Hamir padişahları baharat alışverişini tamamıyla kontrolleri altına almışlardı.Bu yolun çeşitli yerlerinde vergi almak için kaleler kurulmuştu.Çin Hindi’nden ve Afrika’dan ilaçlar,günlük ve baharat bu yoldan Arap yarımadasına gelirdi.Bu yolun adı bundan dolayı Baharat yolu olmuştu.Gemiciliğin Kızıldeniz’de gelişmesiyle Baharat yolu önemini yavaş yavaş kaybetti.

İPEK YOLU
Akdeniz kıyılarından Çin’e dek Asya’yı baştan başa katleden kervan yolu.Hristiyanlık tan önce kullanılan bu ticaret yolu adını,Çin’den gelen ve taşınan başlıca mal olan ipekten alır.Antakya ve Tir’ den başlayan İpek yolu,İran ve Afganistan’ın kuzeyini geçtikten sonra Pamir bölgesine ulaşıyor ve burada,’’Taş kule’’denen bir yerde Doğu ve Batıdan gelen kervanlar arasında alışveriş yapılıyordu.Bakra’da ayrılan bir kol Hindistan’a varıyor,bir başkası da bugünkü Rus Türkistan’ının güneyinden geçiyordu.Çin Türkistan’ında iki yol izleniyordu; Takla Makan çölü,kuzey ve güneyden geçiliyor,daha sonra da iki kol birleşerek Luoyang bölgesine ulaşıyordu.Batıyı Uzakdoğu’ ya,Hindistan’ ı da Çin’e bağlayan İpek yolu,felsefe akımlarıyla dinlerin (buddhacılık) yanı sıra sanat alanında da gelenek ve örneklerin (hallenistik sanat) iletilmesi ve değiş tokuşunda başrolü oynadı.

AMERİKA’NIN KEŞFİ
KRİSTOF KOLOMB (1492) ve AMERİGO VESPUCCİ (1507)
Yeni bir dünya keşfetme onuru kuşkusuz,gelmiş geçmiş en büyük denizcilerden biri olan Kristof Kolomb’a aittir.Ama burada da bir sorunla karşılaşır.Kolomb genellikle dendiği gibi,sadece efsanevi zenginliklerle dolu Hindistan’a giden bir yol mu arıyordu?Yoksa,Ortaçağ ütopyasından esinlenerek,belki de ‘’cennetin girişi’’ olduğunu düşündüğü yeni bir dünyanın bilinçli bir’’yaratıcısı’’ mıydı? Michel Lequenne,Kolomb’un başvurduğu kitapların sayfa kenarlarına düştüğü notları inceleyerek,bu ikinci varsayımı benimser.Kristof Kolomb son yolculuğunda(1502-1504)Amerika kıstağının bir bölümünün kıyılarını saptadı,ama daha önceden başka denizciler harekete geçmişti:Bristol’lü İngilizlerin hizmetinde çalışan Jean Cabot’un,daha 1497’de ‘’Vinland’’yolunu yeniden bulduğu sanılmaktadır. Cebral’ın güneye yaptığı yolculuğunsa kuşku götürür yanı yoktur: yolculuk,1500 yılında,gelecekteki Brezilya’nın bir bölümü olan ‘’Gerçek Haç Toprağı’’na,Portekiz kralı Manuel adına el konmasıyla sonuçlandı.Ayrıca,Lizbon sarayının,daha önce gönderilen,ama açıklanmamış olan bazı geziler sayesinde,söz konusu topraklarla ilgili bilgiler edinmiş olduğu düşünülebilir.
Nitekim,Tordesillas antlaşmasıyla(1494),Amerika’nın Eski dünyaya en yakın noktası olduğu sonradan anlaşılan bu kesimde keşfedilecek topraklar Portekiz’e verildi.Güney Amerika kıyılarının Patagonya’ya kadar eksiksiz keşfini,gene Portekizliler hesabına çalışan Amerigo Vespucci gerçekleştirdi.Saint Dieli bir coğrafyacı da,1507’de yayımladığı bir çalışmasında,Yeni Dünyaya pek de haklı olmayarak Amerigo’nun adını verdi. 1513’te Balboa’nın Amerika kıstağını aşarak Büyük okyanus kıyısına İspanya adına el koyması,keşif tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır.

KRİSTOF KOLOMB
(Yaklaşık 1451-1506)Ünlü kaşif Kristof Kolomb,Amerika kıtasının bulunmasına ve Avrupa’ya açılmasına öncülük etti.Bununla birlikte yeni kıta adını Kolomb’la aynı dönemde yaşamış ve1497 ya da1499’da Güney Amerika’ya ulaşmış olan Amerigo Vespucci adında bir İtalyan’dan aldı.Daha 11 yüzyılda Norveçli Leif Eriksson Kuzey Amerika kıyılarını dolaşmıştı,ama tarihte Amerika’nın keşfedilmesinin onuru Kolomb’a aittir.Ne var ki,Kolomb yepyeni bir kıta keşfetmiş olduğunun farkına varamamıştı.Onun amacı doğudaki baharat ve ipek gibi değerli malların batıya getirilebileceği güvenli bir ticaret yolu bulmaktı.12 Ekim1492’de Bahama adalarından birine çıktığında da bu düşüncesini gerçekleştirmiş olduğunu sandı.(Amerika kıtasını bulan Kristof Kolomb,yepyeni bir kıta keşfettiğinin farkına varamamıştı.)
Kristof Kolomb İtalya’nın Cenova limanında yaşayan yoksul bir dokumacının oğlu olarak dünyaya geldi.Avrupa’nın en işlek limanlarından biri olan Cenova’da tüccarlar çeşitli ülkelerle ticaret yapıyor,karayoluyla Hindistan’dan ve Uzakdoğu’dan gelen pamuk,kumaş ve baharattan başka İngiltere açıklarında avlanan balıkları da kurutulmuş ve tuzlanmış olarak satın alıyorlardı.Kristof Kolomb büyük bir olasılıkla Marko Polo’nun Çin gezisi anılarını okumuş, Leif Eriksson’un yüzyıllar önce yaptığı gizemli deniz yolculuğunun öyküsünü dinlemişti.
Gençliğinde Akdeniz’in doğusuna bir deniz yolculuğuna çıkan Kolomb,baharat ve ipek ticaretinin nasıl yapıldığını öğrenme olanağı bulmuştu.Daha sonra 1476’da kuzeyde İngiltere’ye ve İzlanda’ya kadar gittiği sanılmaktadır.Bu yolculuktan dönüşünde Portekiz’in başkenti Lizbon’a taşındı.O çağda bile hala Dünya’nın dümdüz olduğuna inanan birçok insan vardı.Kolomb ise Dünya’nın küre biçiminde olduğu düşüncesindeydi.Kolomb çeşitli Dünya haritalarının çizimine yardımcı oldu.Bu harita ve çizimlerde Dünya gerçekte olduğundan çok daha küçük,Asya ise çok daha büyük gösteriliyordu.Kolomb Asya’nın doğuya doğru çok fazla uzandığını,bu yüzden de İspanya’dan yola çıkıp batıya doğru yol alarak oldukça kısa bir zamanda Hindistan’a varabileceğini düşündü.’’Hindistan’ın uzaklığını da hesapladı;Hindistan’ın bulunduğu r sandığı yer aşağı yukarı Amerika’nın bulunduğu yere denk geliyordu.
Böyle bir yolculuğu tasarlayan ilk insan Kolomb değildi,ne var ki,o zamanki gemilerin küçüklüğü ve yeterli donanıma sahip olmayışı yüzünden böylesine uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıkmayı kimse göze alamıyordu.1480’de artık deneyimli ve kendine güvenli bir denizci olan Kolomb ise Hindistan’a kısa sürede ulaşabileceğini kanıtlayacak bir keşif gezisine önderlik edebileceğine inanıyordu.
Bu yolculuk için gerekli gemileri ve parayı ancak İspanya ve Portekiz hükümdarları sağlayabilirdi.Kolomb ilk önce Portekiz Kralı 2 Joao’ya başvurduysa da önerisi reddedildi.İspanya’nın önemli bir bölümü Magripliler’in altındayken tahta çıkan Fernando ve Isabella ise Kolomb’u içtenlikle kabul ettilerse de,ülkenin içinde bulunduğu kargaşa yüzünden ona yardımcı olamadılar.
Kolomb haritacılık yapan kardeşi Bartolomeo’yla birlikte İngiltere ve Fransa krallarına başvurdu.Ama bu iki kraldan da yardım alamadı.Sonunda ilk başvurudan yedi yıl sonra İspanya kraliçesi Isabella , Kolomb’a yardım edeceğini bildirerek ona amiral sanı verdi.

AMERİGO VESPUCCİ
(1454-1512),İtalyan denizci.Medici ailesinin hizmetinde değişik işlerde çalıştıktan sonra 1491’de aynı ailenin İspanya’da Sevilla’da bulunan gemicilik şirketinde görevlendirildi.Bu dönemde Kristof Kolomb’la tanıştı.1499’da Alonso de Ojeda komutasındaki bir filoyla ilk keşif gezisine çıktı.Yeni bir sefer düzenleme isteğinin İspanya Krallığı tarafından reddedilmesi üzerine 1500’de Portekiz’in hizmetine girdi.Portekiz Kralı 1. Manuel adına 1501’de ikinci keşif gezisine çıkan Vespucci,Cabo de Santo Agostinho’ya ulaştıktan sonra Rio de Janeiro Körfezi’ni keşfetti.Daha sonra güneye yönelerek,1502’de Lizbon’a döndü.Bu gezi sırasında yeni bulunan toprakların Asya anakarasının parçaları olmadığını anlayan Vespucci,daha sonra mektuplarında bu topraklardan Munus Novus (Yeni Dünya)adıyla söz etti.1505’te yeniden İspanya’nın hizmetine giren Vespucci , Kristof Kolomb’un görevden alınmasından sonra 1508’de baş kılavuzluğa(pilotomayor)atandı.Yeni bulunan bölgelerin haritalarının yapılmasına ve denizcilerin yetişmesine katkıda bulundu.İlk olarak,1507’de Alman kozmograf ve haritacısı Martin Waldseemüller Cosmographiae insuperquatuor Americii Vespucii navigationes adlı eserinde yeni anakaranın keşfedilmesinin onurunun ona ait olduğunu yazmasından sonra bu anakara onun önadıyla anılır oldu.

DÜNYA’NIN DOLAŞILMASI (1519-1522)
MACELLAN ve DEL KANOMacellan Ve Dünya’nın Dolaşılması
İspanya hesabına çalışmış portekizli denizci.(1480-Mactan ,Filipinler 1521).Macellan adının yazılışı kesinlikle bilinmemektedir.Macellan’ın doğum yeri konusuna gelince, çoğunluk Sabrosa üstünde dururken,sayıları hiç de az olmayan başka bilim adamları Oporto’yu ileri sürmektedir.Soylu bir aileden geldiği konusunda herkes birleşmektedir.Macellan önce, Portekiz donanmasına yazıldı;1505’te ilk defa Hindistan’a gitti;1506’da Kananur deniz savaşına katıldı ve yaralandı. 1507’de Lizbon’a döndü;1509’da Malakka’yı fethetmek amacıyla gönderilen Sequeira kumandasındaki donanma ile yeniden Hindistan yolunu tuttu,ama bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlandı;dönüşte gemisi battıysa da,Macellan yurduna dönmeyi başardı.1511’de kral naibi Albuquerque kumandasındaki donanmada,subay olarak üçüncü defa Hindistan’a doğru yola çıktı.Malakka’ya karşı girişilen bu başarılı sefer sırasında Francisco Serraro ile tanıştı.Serraro,ilk olarak kendisine,doğudan olduğu kadar batıdan da giderek Spezie adalarına varabileceği fikrini verdi.Macellan, 1512’de Lizbon’a döndü,1513’te Fas’ta savaştı ve dizinden yaralandı.(Bu yüzden sol ayağı sakat kaldı);getirilen malların bir kısmını satmakla suçlandı;suçsuzluğuna karar verilmesine rağmen,soylu sınıfın ve kralın gözünden düştü;daha sonraki yıllarda kurduğu hayalleri gerçekleştirmek için,kral Manuel1’in desteğini sağlamaya çalıştı,ama başaramadı.Kral ile görüşmeleri olumsuz sonuçlanınca,çevresiyle ilgisini keserek sessiz bir hayat sürmeye başladı;kendini kozmografya ve denizcilik çalışmalarına verdi;bu çalışmalar sırasında,dostu Serrao’nun ve astronom Ruy Faleiro’nun öğütlerinden,alman kozmografı Martin Behaim’in sezgilerinden yararlandı;bir tüccarın gönderdiği mektuptan Güney yarı kürede bir boğazın bulunduğunu haber aldı.Boğazın varlığına iyice inandıktan sonra,1517 sonbaharında Sevilla’ya gitti ve İspanya’nın hizmetine girdi;Diego Barbosa’nın kızı Beatriz ile evlendi.Diego Barbosa ve Beatriz’in kardeşi tarafından desteklendi.Yönetici Juan De Aranda Macellan’ın tasarısıyla ilgilendi ve onu Valladolid’de sonradan imparator olan Karl5 ile görüştürdü. Burgos piskoposu Fonseca’nın yardımı ile krallık meclisi Macellan’ı desteklemeye karar verdi.Ayrıca C.de Haro adlı zengin bir armatör Macellan’a para yardımı yapmayı kabul etti. 22 Mart 1518’de Karl5,Macellan’a bilinmeyen denizlerde dolaşma imtiyaz ve tekelini,sağlanacak gelirlerin yirmide biri ile keşfedilecek toprakların valiliğini verdi;sefer için,tayfaları ve kumandasıyla birlikte beş gemi hazırlattı.Sefer hazırlığı sırasında çeşitli güçlükler ortaya çıktı.(Macellan gemilerine ancak altmış Portekizli alabilecekti.);bununla birlikte Ruy Faleiro seferden vazgeçtikten sonra kral,denetlemek amacıyla yanlarna birkaç görevli kattı.
Ayrıca gemiler eski ve bakımsızdı.Gemilerin en büyüğü,kralın uzaktan akrabası olan soylu Juan de Cartagena kumandasındaki 120 t’luk San Antonio idi;amiral gemisi Trinidad 110,G. Quesada kumandasındaki Concepcion da 90 tonluktu.85 tonluk Victoria,seferin mali işlerini yöneten kaptan L. de Mendoza’nın,75 tonluk Santiago ise Joao Serrao kumandasındaydı.Tayfaların sayısı 265’ti.Bunlardan İtalyan Antonio Pigafetta seferin günlüğünü tuttu ve Macellan’ın sekreterliğini yaptı.Sefere katılanlar arasında Macellan’ın güvendiği başlıca kişiler şunlardı:kayınbiraderi Duarte Barbosa, Alvaro de Mesquita, J.Serrao, Gomez de Espinosa ve Hindistan seferinden beri yanından ayrılmayan sumatralı esir Enrique.10 Ağustos 1519’da beş gemi Sevilla’ dan kalkarak Sanlucar ’a gitti;olağanüstü yolculuk,20 Eylül’de Sanlucar’ dan başladı.Daha başlangıçtan itibaren kendilerine Juan de Cartagena’yı baş seçen İspanyollarla Macellan arasında seferi yürütme konusunda anlaşmazlık çıktı;ayrıca Don Juan kendini Macellan ile eşit görüyordu;oysa içine kapalı bir insan olan Macellan hiç kimseye açıklama yapmak istemiyor,tersine herkesin tartışmasız kendine boyun eğmesini istiyordu.Bu gergin ve düşmanca hava içinde,durumu tenkide kalkışan Juan de Cartagena,Macellan tarafından zincire vuruldu ve San Antonio’ nun yönetimi A. De Coca’ ya verildi.29 Kasım 1519’da Brezilya’ya,13 Aralık’ta da Rio Körfezi’ne ulaşıldı ve Güney Amerika kıyıları boyunca yola devam edildi.Ama Rio della Plata ağzındaki gezi büyük hayal kırıklığına yol açtı.Bununla birlikte Macellan, Trinidad adlı gemisiyle yolculuğa devam etti. 24 Şubat’ta San Mateo Körfezi’ne,Nisan 1520’de Patagonya’daki San Julian limanına ulaştı ve Güney yarı küresinde kış başladığı için,mevsimi burada geçirmeye karar verdi.
28 Kasım 1520’de Büyük Okyanus ’a çıktı.Macellan yanında kalanlara,verdikleri sözü hatırlatarak,kösele yemek zorunda kalsalar bile mutlaka yola devam etmek zorunda olduklarını hatırlattı.Büyük Okyanus ‘a çıktıktan sonra süren üç aylık yirmi günlük yolculuk,büyük yokluk ve güçlükler içinde geçti.Talih eseri olarak deniz çok sakindi.Onun için Macellan bu denize Pasifik Okyanus’ u adını verdi.Pasifik’teki yolculuk sırasında üzerinde hayvan veya insan yaşamayan adalardan başka bir şeye rastlamadılar.İskorbüt hastalığından yirmi kadar adamı öldükten sonra Macellan 6 Mart 1521’de bir adaya vardı.Kısa bir süre sonra,Filipin adalarını buldu ve bu adalara San Lazaro adını verdi.Bu adalardan birinde kölesi Enrigue yerlilerin konuştuğu dilden birkaç kelime anlayınca,Macellan Molük adalarına vardıklarını sandı.7Nisan da üç gemi Cebu ya ulaştı,burada Macellan,kral Humabon ile görüşerek dost oldu;kral Humabon Katolikliği ve İspanyol hakimiyetini kabul etti;daha sonra Cebu’ nun karşısındaki Mactan adasının kralıyla yapılacak bir savaşta,krala yardım edeceğine söz verdi;yanına altmış adam alarak kumsalda ilerlemeye başladı.Ok yağmuruna tutulunca İspanyollar şalupalara doğru çekilmek zorunda kaldılar ve diz boyu su içinde savaştılar;ağır zırhlar giymiş olan Macellan adamlarının geri çekilmesini sağlamak için öne atıldı,yaralanarak suya yıkıldı ve öldürüldü.Cesedi alınamadı.Macellan’ın ölümünden sonra,kumandayı Duarte Barbosa ve Serrao aldılar;ama Cebu kralı,onları tuzağa düşürerek birçok adamları ile birlikte öldürttü.Başsız kalan tayfalar demir aldılar;bu arada El Cano’nun yönetimine verilen Concepcion,düşman eline geçmesin diye tayfalar tarafından batırıldı;Gomez de Espinosa,Trinidad’ın El Cano ise Victoria’nın kaptanlığına getirildi.Trinidad Büyük Okyanusu yeniden aşmayı denedi ve bütün tayfaları ile battı;buna karşılık El Cano kumandasındaki Victoria,Hint Okyanusuna ulaştı;Güney Afrika burnunu tekrar döndükten sonra,6 Eylül 1522’de gemi yalnız on sekiz tayfayla San Lucar’a geldi.Karl5,Valladolid’ de parlak bir törenle denizcileri kabul etti;oysa San Antonio’dan kaçan tayfalar daha önce İspanya’ya ulaşmışlar ve olayları değiştirerek anlatmışlardı.Yolculuğun başarısı İspanyol El Cano’ya mal edilmiş olmasına rağmen,Pigafetta,kısa süre içinde bütün Avrupa’da tanınan ünlü bir seyahatname yazdı ve Macellan’ın gerçek yeteneklerini ortaya koydu.Macellan bugün insanlık tarihinin en ünlü denizcilerinden sayılmaktadır.Kristof Kolomb insanlığa yeni bir dünya armağan etmişti.Macellan ise,insan iradesinin imkansız gibi görünen teşebbüslerin üstesinden gelebileceğini ispatlamıştı.

MACELLAN BOĞAZI
Güney Amerika kıtasını,güneyindeki Tierra del Fuego Adası’ndan soğuk ve fırtınalı Macellan boğazı ayırır.Büyük Okyanus ile Atlas Okyanusu’nu birleştiren bu suyolu,Arjantin sınırları içinde kalan doğudaki en uç bölümü dışında,hemen hemen tümüyle Şili toprakları içinde yer alır.Genişliği üç ile otuz iki km arasında değişen,beş yüz altmış km uzunluğundaki sonradan kendi adını taşıyacak olan bu boğazı Portekizli kaşif Ferdinan Macellan,Ekim bin beş yüz yirmide bulmuştur.
Macellan boğazı iki bölüme ayrılabilir.Atlas Okyanusu’ndan güneybatıya doğru uzanan birinci bölüm alçak,turbalık bir alandan geçer.Büyük koyun sürülerinin yetiştirildiği bu bölgede İngiliz şirketlerinin işlettiği ve İskoç çobanlarının çalıştığı çok sayıda koyun çiftliği vardır.Üretilen çok büyük miktarlardaki koyun eti ve yün bölgedeki tek büyük kent olan Punta Arenas’a gelir ve oradan dışarı gönderilir.Macellan boğazı Punta Arenas’ı geçtikten hemen sonra sağa doğru keskin bir dönüş yapar ve kuzey batıya doğru uzanarak Büyük Okyanusa ulaşır.Oldukça düz olan bu ikinci bölüm,yer yer çok daralarak yüksek ve dik kayalıklı,çıplak adaların arasından geçer.Sert akıntılar ve aniden çıkan şiddetli rüzgarlar nedeniyle boğazın bu dar bölümü yelkenli gemiler için tehlikelidir.Bu nedenle on dokuzuncu y.y.’da yelkenli gemiler,yolu üç yüz yirmi km kısaltan Macellan Boğazı’ndan geçmek yerine,genellikle Horn Burnu’ndan dolanıp giderlerdi.

DEL CANO
(Juan Sebastian) İspanyol gemicisi. (Guetaria 1476 doğ.?-öl.1526) Macellan seferine katılan gemilerden Concepcion’a kumanda etti.Sefere katılan son gemiyi Avrupa’ya ulaştırdı. (1522).Dünya turunu yapan ilk Avrupalı gemicidir.Karl 5 tarafından, Valladolid’de büyük saygı gösterisiyle karşılandı; üzerinde bir Dünya resmi ve Primus Circumdedisti me yazısı bulunan armalar,imparator tarafından kendisine verildi. Hükümdarın dostluğunu kazanarak 1525’te Malaka adalarına doğru ikinci bir keşif yolculuğuna çıkmakla görevlendirildi; 26 Mayıs 1526’da Macellan boğazını geçti;ama Büyük Okyanusu ikinci kez geçerken öldü.
 
COĞRAFİ KEŞİFLER LİSTESİ

Tarih / Keşfedilen yer / Denizci veya gezginler

860'a doğru İzlanda Naddod
875'e doğru Beyaz Deniz Ottar
982'ye doğru Grönland Kızıl Erik
1246 Tataristan Giovanni, Dal Piano Dei Carpini
1253 Moğolistan Rubroek
1271-1275 Çin Marco Polo
1431 Asor adaları Gonçalvo Velho Cabral
1441 Beyaz Burun Nuno Tristao
1445 Senegal Lançarote Peçanha
1471 Gine Körfezi Joao de Santarem
1482 Kongo Diego Cam
1487 Ümit Burnu Bartolomeu Dias
1492 Amerika (San Salvador) Kristof Kolomb
1492 Haiti Kristof Kolomb
1497 Newfoundland G. Caboto, S. Caboto
1497-1499 Afrika ve Hindistan kıyıları Vasco de Gama
1498 Labrador Giovanni Caboto
1499 Venezuela Ojeda, Vespucci
1500 Amazon Pinzon
1500 Brezilya Pedro Alvares Cabal
1502 Orta Amerika Kristof Kolomb
1505 Seylan Almeida
1508 Malakka Siqueira
1511 Sunda Adaları A. d'Abreu
1513 Florida Juan Ponce de León
1513 Panama Nunez de Balboa
1515'e doğru Bermuda Adaları Juan Bermudez
1516 Rio de la Plata Diaz de Solis
1518 Meksika Fernanadez de Cordoba
1519 Tenochtitlan (Mexico) Cortes
1520 Ateş Ülkesi Ferdinand Magellan
1521 Filipin Adaları Ferdinand Magellan
1524 Nouvelle France Versazano
1532-1534 Peru'nun fethi F. Pizarro
1534 Kanada Jacques Cartier
1535 Kaliforniya Cortes
1535 Şili D. de Almagro
1540 Colorado F. Alarcon
1542 Japonya Mendes Pinto
1568 Salomon Adaları Mendana
1576 Baffin Adası Frobisher
1577 Virginia W. Raleigh
1581-1584 Sibirya Yermak
1585 Davis Boğazı J. Davis
1594 Novaya Zemlya Barents
1595 Marquises Adaları Mendana
1605 Yeni Hollanda (Avustralya) Willem Janszoon
1606 Yeni Hebrides Adaları Queiros
1610 Hudson Körfezi Henry Hudson
1615'e doğru Horn Burnu J. Lemaire
1642 Tasmanya A. Tasman
1642 Yeni Zelanda A. Tasman
1697 Kamçatka Atlasov
1700 New Britain Dampier
1722 Samoa Adaları Roggeveen
1739 Bering Boğazı Bering
1741 Aleut Adaları Bering ve Delisle
1767 Tahiti Wallis
1768 Lousiade Takımadaları Bougainville
1772 Kerguelen Adaları Kerguelen
1774 Yeni Kaledonya Cook
1778 Yeni Kaledonya Cook
1788 Mackenzie Irmağı Mackenzie
1791 Vancouver Adası Vancouver
1840 Adélie toprağı Dumont d'Urville
1839-1842 Victoria toprağı J. C. Rose
1878-1879 Kuzeydoğu Geçidi E. Nordenskjöld
1903-1906 Kuzeybatı geçidi R. Amundsen
1908-1909 Magnetik Güney Kutbu E. Schackleton
1909 Kuzey Kutbu Peary
1911 Güney Kutbu R. Amundsen
1926 Güney Kutbu R. Amundsen ve Nobile

ÇOĞRAFİ KEŞİFLER
Orta Çağ’ın sonuna kadar Avrupalılara, dünyanın pek az yerini tanıyorlardı. Coğrafya bilgisinin artması ve gemicilikteki gelişmeler sonucu açık denizlere çıkan Avrupalılar, yeni kıtalar ve ülkeler keşfetmeye başladılar. İşte Avrupalıların 15.yüzyılın sonunda başlatıp 16.yüzyıl boyunca da devam ettirdikleri yeni yerler bulma girişimlerine Coğrafi Keşifler denir.

Keşiflerin Nedenleri
Keşiflerin nedenleri arasında, doğu ülkeleriyle doğrudan ticaret yapmak için yeni yolların aranması başta gelir. Orta Çağ'da Doğudan gelen ipek, baharat, altın, elmas, inci gibi değerli mallar, Avrupa’ya iki önemli yoldan ulaşıyordu. Bu yollardan birincisi, Çin’den başlayıp Karadeniz kıyılarına ulaşan İpek Yolu'ydu. Bu yol Türklerin elindeydi. İkinci yol olan Baharat Yolu ise Hindistan'dan başlıyor, bir kolu Basra Körfezi'ne ulaşıyor, diğer kolu ise Mısır ve Suriye limanlarında sona eriyordu. Türk ve Müslüman tüccarların bu yolları izleyerek Hindistan ve Çin'den getirdiği mallar, Venedik ve Cenevizliler tarafından Avrupa'ya ulaştırıyorlardı. Bu ticaret sayesinde doğu ülkeleri oldukça zenginleşmişti. Ancak bu mallar birkaç el değiştirdiği için Avrupa'da çok pahalıya satılıyordu.
Avrupalılar, doğu ülkelerinin içinde bulunduğu zenginlik ve bolluk hakkında abartılı bilgiler edinmiştir. Özellikle, Venedikli gezgin Marko Polo'nun eserinde okudukları hikâyeler, Avrupalılarda doğu ülkelerine karşı büyük ilgi ve merak uyandırmıştır.
Orta Çağ’da Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri çok azdı. Avrupalılar, Haçlı seferleri sırasında Müslümanların coğrafya bilgisinden yararlandılar ve dünya'nın yuvarlak olduğunu öğrendiler. Bunu sonucunda var olan haritaları geliştirip daha doğru haritalar yaptılar. Pusula kullanımının yaygınlaşması, gemicilerin deniz ve okyanuslara güvenle açılmalarını sağladı. Gemicilik tekniğinin ilerlemesi ile 15. yüzyıldan itibaren açık denizlere dayanıklı ve büyük gemiler yapıldı. Bu da keşiflerin başlamasında önemli bir etken oldu.

Keşiflerin Sonuçları
Coğrafi keşiflerin dünya tarihinde çok önemi, sosyal, siyasi ve ekonomik sonuçları oldu.
Bulunan yeni ticaret yolları nedeniyle Akdeniz limanları, İpek ve Baharat yolları eski önemini kaybetti. Atlas Okyanusu kıyısındaki bazı limanlar hızla gelişti ve büyük birer ticaret merkezi haline geldi.
Coğrafi keşifler sonucu, Amerika'da birçok eski uygarlığın olduğu öğrenildi. Keşfedilen yerlerden bol miktarda altın ve gümüş gibi değerli madenler ile çeşitli ham maddeler Avrupa ya taşındı. Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşti ve güç kazandı. Burjuvalar, soyluların topraklarını satın almaya başladılar. Böylece, soylular eski güçlerini ve ayrıcalıklarını kaybettiler.
Avrupalı devletler keşfettikleri yerleri egemenliklerine alarak sömürge imparatorluklarını kurdular. Keşif seferleri düzenlenen ülkelerin kaynaklarından yararlanan Avrupa’nın denizci ülkeleri kısa sürede zenginleşti. Zenginleşen ailelerin, kültür ve sanat hareketlerini desteklemeleri Rönesans’ın başlamasında etkili oldu.
Yenidünyaya özgü bazı ürünler (tütün, patates, domates, şeker kamışı, vanilya, kakao vb.) Avrupa’ya ve oradan da dünyanın diğer bölgelerine yayıldı. Keşfedilen ülkelerde Hıristiyanlık dini yayıldı. Ancak Avrupa’da da kiliseye ve din adamlarına olan güven azaldı. Çünkü kilise ve din adamları, dünyanın düz olduğu vb. birçok yanlış bilgiyi savunmuşlardı.
Başta Amerika’ya olmak üzere, keşfedilen yerlere Avrupa’dan yoğun göçler oldu. Bu göçler sonucunda Avrupa kültür ve uygarlığı daha geniş bir alana yayıldı.

COĞRAFYANIN TARİHÇESİ VE GELİŞMESİ

İLK COĞRAFYACILAR
Coğrafya en eski bilim dallarından biri sayılır. İlk coğrafyacılar eski Yunanistan’da ortaya çıkmışlar, o çağda coğrafyaya ''doğa tarihi" ya da "doğa felsefesi" denilmiştir. Gerçektende, Miletoslu Thales ve Heredotus gibi eski Yunan coğrafyacılarının çoğu, aslında birer tarihçi ve felsefecidir. Coğrafyayla ilgili yapıtları da daha çok çevrelerine ilişkin bilgileri içerir. Coğrafya sözcüğü, yunanca "yerin betimlenmesi" anlamına gelen sözcüklerden türetilmiştir.
Eski Yunanlılar, o dönemde bilime batı dünyasına, özelliklede Akdeniz’in doğu kesimine egemen olup, ticaret yapmak, yeni Ticaret merkezleri kurmak için denizlere açılmış, denizlere açılan Yunanlı denizciler havanın açık olması önemli olduğundan hızlı ve güvenli yolculuklar yapa bilmek için rüzgârları da incelemişlerdir. Coğrafyanın bir bilim dalı haline gelmesine en önemli etkenlerden biri, eski Yunanlıların gözlemlerini ve düşüncelerini yeni kuşaklara aktarmak için kâğıda dökmüş olmalarıdır. Bu konuda Mısırdaki Nil ırmağını, taşkınlarını, deltasındaki değişmelerini anlatan incelemeler önemlidir. İ.Ö. V. yy 'da Heredotos, ilk çağlayanına kadar bir yolculuk yaptığı Nil ırmağını Kitabında anlatmış ve Nil’in kaynağı konusundaki varsayımını ortaya koymuştur. Eski Yunanlılar genel olarak yer ile ilgili çalışmalarda yapmışlardır. Dünyanın yuvarlak olduğunu ilk anlayan kişilerden Aristoteles (İ.Ö.IV. yy.) bu yargıya felsefi akıl yürütme ve astronomi gözlemleri yoluyla ulaşmıştır. Dünyanın yuvarlaklığı düşüncesini İskenderiye kütüphane yöneticisi Eratosthenes de desteklemiş dünyanın ölçülmesi üstüne adlı yapıtında boylam yayını ölçerek elde ettiği dünyanın çevresinin uzunluğunu vermiştir. Rodoslu astronom Hipparkhos (İ.Ö. II. yy.) dünyadaki yerlerin konumunu belirlemek için, günümüzde kullanılan enlem ve boylamların öncüsü olan çizgiler sistemi değiştirmiştir.
Strabon (İ.Ö. 63 - İ.S. 21), Coğrafya adlı 17 ciltlik yapıtında, Galya ve İngiltere'den İran’a, Karadeniz’den, Etopya’ya kadar yolculuklarını anlatmıştır. Dolaştığı bölgeler ve bu bölgelerde yaşıyan insanlarda ilgili betimlemelerinde atlamalara, yanlışlıklara rastlanırsa da, betimlemelerini kalıcı olmayan, yapay olarak çizilmiş siyasal sınırlar içinde değil, doğal sınırlar (sıra dağlar, akarsular gibi) içinde ele aldığı için bölgesel coğrafyanın kurucusu sayılmaktadır.
İskenderiyeli Ptolemaios (İ.S. 100–170) eski coğrafyacıların en ünlüsüdür. Bölgeleri boyutlarına göre sınıflandıran, ayrıntılı alan incelemeleri yaparak fiziksel coğrafyayı sistemleştirmiştir. Eldeki bilgileri değerlendirerek çizdiği ve dünyanın o dönemde bilinen bölümünü içeren haritası gerçeğe çok yakındır. 8 ciltlik Coğrafya Rehberi adlı yapında bilinen bütün yerlerin listesi, kendi bulduğu yönteme göre belirlediği enlem ve boylamlarıyla belirtmiştir.

KEŞİFLER ÇAĞI
Haçlı seferleri sırasında Avrupalılar, Avrupa dışındaki "dünya"yla ilgilenmeye başladılarsa da, dünyanın bilinmeyen yerlerinin tanınmasına, Coğrafi betimlemeler yapılmasına , haritalar çizmesine ilgi , özellikle Rönesans’ta , "keşifler çağı" diye adlandırılan dönemde Bartolomu Diaz , Vasco De Gama ve Kristof Kolomb’un XV. yy. sonundaki gezileri sayesinde canlandı.
Daha 1507'de Alman haritacı Martin Waldseemüler (1470 d. 1521'e d. ) Kuzey ve Güney Amerika’yı içeren bir dünya haritası çizdi. Yen, dünya için "Amerika" terimi ilk kez bu harita üstünde kullanıldı. 15 yıl sonra Ferdinand Magellanın yol arkadaşları, dünyanın çevresini dolaşıp yuvarlaklığını kanıtladılar. Bu bilgi bazı ölçüm ve gözlemlerin daha doğru yapılmasını sağladı; Hollandalı Gerardus Mercator gibi yeni kuşak haritacıların yetişmesine yol açtı. Mercator, daha önce yapılanlara oranla çok daha doğru olan bir dizi harita yayınladı. Bunların arasında özellikle, meridyen ve paralelleri birbirini dik kesen harita izdüşümü sistemini (sonradan adı verildi) kullanarak çizdiği ünlü deniz yolları haritası (1569) da vardı. Ama coğrafyayı bir bilim dalı olarak canlandıran, Bernhardus Varenius (1622–50) oldu. Geographia Generalis (Genel Coğrafya, 1650) adlı yapıtında bölgesel coğrafya kavramını ortaya attı. Yeryüzünü etkileyen rüzgâr, deniz, vb. etmenleri ele alıp, nedenlerini ve etkilerini açıklamaya çalıştı. Yapıtı 150 yıl süreyle temel coğrafya kitabı olarak kullanıldı. Kant, Goethe ve Montesquieu gibi XVIII. yy. filozof ve yazarların, insan ile çevrenin karşılıklı etkileşmesini konu alan beşeri coğrafyayla ilgilendilerse de, coğrafyanın gelişmesi XIX. yy. a kadar durdu ve coğrafya, bir ölçüde, yer bilimi özdeşleştirildi.

TÜRK-İSLAM TARİHİNDE KEŞİFLER
İslamiyeti kabullerinde önce Orta Asya’da Türklerin coğrafya bilimine katkıları ve coğrafya bilgi düzeyleri yeterince bilinmiyor. Bununla birlikte, dünyanın en eski uygarlık bölgelerinden birinde yaşayan ve çevrelerindeki öteki kültür alanlarıyla sıkı ilişkilerde bulunan eski Türk boylarının da, özellikle hareketleri ve yayıldıkların alanın genişliği nedeniyle oldukça zengin bir coğrafi bilgi dağarcığına sahip oldukları varsayılabilir. İslamiyet’ten sonra Antikçağ’ın yunanca klasik coğrafya yanıtlarının Arapça çevirileriyle de tanışan bazı Türk bilginleri gerek genel coğrafya gerekse ülkeler coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuşlar, hatta yerbilimleri ancak XIX. yy. sonlarında ortaya konan ve benimsenen bazı temel ilkelerini daha o zamanlarda biraz değişik tarzda olmakla beraber, ifade etmişlerdir. Bunların arasında özellikle Biruni ve çağdaş İbn-i Sina’yı saymak gerekir. Hive doğumlu bir Türk olduğu halde, o dönemde bilim dili sayılması nedeniyle Arapça yazan çok yönlü bir bilgin olan Biruni, dünyanın ekseni çevresinde döndüğünü belirtmiş, birçok yer için sağlıklı enlem ve boylam ölçmeleri yapmış ve bu arada İndus vadisinin eskiden denizle kaplı bir havza olduğu gibi, zamanın çok ilerisinde görüşler ifade etmiştir.
Anadolu’ya yerleşen Türkler, bu ülkelerin Antikçağ’da bilimsel coğrafyayı kuran ve yapıtlar verenlerin yurdu olmasına karşın, genelde bu eski kaynaklardan ancak dolaylı ve çok sınırlı ölçüde yararlanmışlardır. Osmanlılar döneminde ise, asıl anlamlarıyla coğrafya özellikle hükümdarların tutumuna bağlı olarak ancak zaman zaman parlak dönemler yaşamıştır. Bunlardan biri, coğrafyaya ve haritalara da ilgi duyan Fatih Sultan Mehmet dönemidir. Bu dönemde Ptolemaios’un Coğrafya’sı Bizans’ta saklanmış yunanca bir kopyadan Türkçeye çevrilmiş bu yapıtın İtalyanca manzum çevirisi de, çevirmen tarafından Fatih’e ithaf edilmiştir. Fatih ayrıca İstanbul’un bir haritasını da hazırlatmıştır.
XVI. yy.da Deniz coğrafyacıları ile parlak bir dönem yaşanmıştır. İmparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştığı bu dönemde Piri Reis (1465-1554) Atlas Okyanusu’nun iki kıyısındaki ülkeleri gösteren ve tasvir eden ünlü haritasını, 1513’te Selim I’e, 1521’de yazdığı ve 1525’te genişlettiği Kitab-ı bahriye’sini de Kanuni Sultan Süleyman’a sunmuştur. Genel coğrafya bilgileri ile başlayıp ülke tasvirleri ile devam eden ve haritalarda içeren bu yapıt, günümüzde güvenilir eski bir kaynak olarak değer taşır. Katip Çelebi’nin coğrafya bakımından önemli bir başka yapıtı, Ortelius’tan alınma haritalar da içeren Atlas minör çevresidir. XVII. yy. Türk coğrafyasının çok daha farklı olmakla birlikte ikinci büyük adı Evliya Çelebi’dir. Pek çok ülke dolaşan Evliya Çelebi gördüklerini ve duyduklarını bazen biraz abartarak ünlü Seyahatname’sinde yazmıştır. XVII. yy. son yarısında Türk coğrafyasına katkıları olan bir bilim adamı da Coğrafya kebir ya da Tercüme-i Atlas major adıyla bilinen Atlas majör’un bazı eklerle çevirisini gerçekleştiren Ebu Bahir bin Behram-üd Cihannüma’dir. Bu dönemde Cihannüma coğrafyaya meraklı olan ve hatta bu nedenle kendine “İbrahim-ül coğrafi” diyen İbrahim Müteferrika tarafından özenle ve bazı haritalar da eklenerek yeniden basılmıştır. Aynı dönemin bazı coğrafi konulara da değinen tanınmış bir başka yapıtı da, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sidir. Gene aynı Dönemde Varenuis’un ünlü Geografia generalis’i (1650’de)çok geç de olsa Türkçeye çevirmiştir. O tarihlerde yabancıların yurt içindeki bilimsel araştırmaları bile Türkçeye çevrilerek değerlendirilmemiştir. Bu durum, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde bir coğrafya bölümünün ve araştırmaya yönelik Coğrafya Darülmesai Müdürlüğü’ne Alman coğrafyacı E. Obst’un atanması ve bölüm kadrosunda dış ülkelerde çoğrafya eğitimi görmüş kişilerin görev almasıyla, Türkiye’de çağdaş coğrafyanın temelleri atılmıştır. Cumhuriyet döneminde Türk coğrafyasında, 1924 yılında İbrahim Hakkı’nın (Akyol), Fransa’dan çağrılan Lefebvre’in, onun ardından Chaput’un nihayet 1933 üniversite reformundan sonra, yurt dışında eğitim görmüş genç elemanların coğrafya bölümünde öğretime katılmalarıyla hızla gelişmeler başlamıştır. Bu gelişme, 1935’te Ankara’da Dil ve Tarih–Coğrafya Fakültesi’nde alman coğrafyacı H. Louis’in başkanlığında ikinci bir coğrafya bölümü açılması, 1941'‘de Türk Coğrafya Kurumu’nun kurulması, araştıma çalışmalarını duyuran Türkçe ve yabancı dilde coğrafya dergilerinin yayımlamaya başlaması, ayrıca Atatürk, İzmir ve Fırat üniversitelerinde coğrafya bölümünün açılması, İstanbul’da Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü’nün kurulması, çok sayıda temel ders kitabı ve araştırmanın yayımlanması ile giderek daha da hızlanmış ve böylece Türk coğrafyası günümüz düzeyine ulaşmıştır.
 
Keşiflerin Sebepleri
Bilinmeyen şeylere ve yerlere merak duyulması, en eski çağlardan beri insanlığın tabii bir duygusu idi. İlk çağlarda, dünyanın çok küçük bir bölümü tanınıyordu. Uzak bölgelere gezi yapanları anlatıp yazdıkları daima heycan uyandırmaktaydı. Orta çağda, Avrupa’dan Uzak doğu’ya giderek , çin’de kubilay kağa’nın yanında kalan Marko polo’nun verdiği bilgilere çok kimse inanmamıştı. Ibn Batuta, ibn Fablan gibi islam gezginleri de, “bilinmeyen” ülkelere geziler yaparak, gördüklerini kaleme almışlardı. Bunların doğruluğu anlaşıldıkça, “yeni” ülkelere duyulan merak daha arttı. Keşiflerin birinci sebebi budur.
Avrupa’nın islam ülkelerine karşı giriştiği Haçlı seferleri, görünüşte dini bir nitelik taşıyordu. Hedef, kutsal kudüs şehrini, Müslümanların elinden kurtarmaktı. Fakat, aslında Doğu’nun zenginlikleri, o çağda yoksul sayılacak Avrupa’nın gözlerini kamaştırıyordu. İki yüz yıla yakın süren haçlı seferleri, İslam dünyasındaki bolluğu ve refahı, Avrupa’nın daha yakından tanımasına sağladı. Bu varlıklı hayata duyulan özen, Avrupa’da yeni gelir kaynaklarının araştırılması çığrını açtı. Bunu yolu ticaretten geçiyordu. Özellikle hindistan’dan Avrupa arasındaki ticaret yolları, başta Türkler olma üzere, Müslümanların elindeydi. Bu yüzden avrupalı tacirler, her uğrak yerinde yüksek vergiler ödemek zorunda kalıyorlardı. Bu yüzden, birçok malın Avrupa’ya maliyet çok artıyordu. Şu halde, yeni yollar aranması ve bulunması gerekli hale gelmiştir. İkinci sebep de budur.
Hemen tamamıyla Hıristiyan olan Avrupa, kilisesinin ağır baskı altındaydı. Papalığın rızası alınmadıkça, yeni topraklara açılmak zordu. Bu bakımdan, erişilecek yerlerde Hıristiyanlığın yayılması da göz önünde bulunduruluyordu. Bu da, dini bir sebep oluşturuyordu.
Barutun ve topun kullanılmasıyla ortaya çıkan güçlü krallıklar, ticari alanda birbirleriyle rekabete başlamışlardı. Uzak doğu’ya yeni yollarla ulaşmak, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin zengin mallarını kendileri taşımak için yeni yollara ihtiyaç duyuyorlardı. Bu ise, ancak yeni keşiflerle sağlanabilirdi.
Coğrafya keşiflerinin yapılabilmesi için, elverişli bir bilim ortamına da girilmişti. Dünyanın düz değil, yuvarlak olduğu gerçeği Müslümanlardan öğrenilmişti. Dünya yuvarlaksa, doğu’ya doğru değil, batıya doğru da gidilerek aynı yere (Hindistan’a) ulaşılabilirdi.
Bunu yapabilmek için teknik imkanlar da elde edilmişti. Pusula, rüzgar gülü gibi aletler bunlar arasındaydı. Ayrıca, açık denizlerin fırtınalarına dayanıklı büyük ve sağlam gemilerde yapılabiliyordu.

Başlıca Keşifler
Daha XV. Yüzyıl ortalarında Portekizliler Afrika’ya keşif heyetleri gönderiyorlardı. Bu heyetlerden biri, Bartelemo Diyaz yönetiminde, Afrika’nın güneyinde dolaştı (1487). Buraya “Ümit Burnu” adı verilirdi. Böylece, Hindistan’a deniz yolu ile ulaşma imkanı elde ediyorlardı. XV. yüzyılın sonunda Vasko dö Gama, bu yoldan Hindistan’a vardı (1498). Bundan sonra Portekizliler Hint okyanusu’na donanama gönderdiler ve Uzak Doğu’ya kadar olan bölgelerde ticareti elerine geçirerek sömürgeler kurdular.
Amerika’nın Keşfi: Kristof Kolomb adında Cenevizli bir gemici, hep batıya gitmek suretiyle doğuya varılabileceğini ileri sürüyordu. Düşüncesini gerçekleştirmek için, denizci devletlere başvurdu. Uzun uğraşmalardan sonra, projesi İspanya kralı tarafından kabul edildi ve desteklendi. İstediği gemileri ve denizcileri alan Kolomb, Atlas Okyanusu’na açıldı. Zorlu bir yolculuktan sonra, Orta Amerika’da Bahama’ya vardı (1492). Ancak, yeni bir kıta keşfettiğini bilmiyor, Hindistan’a ulaştığını sanıyordu.
Kısa bir süre sonra Amerigo Vespuçi adlı bir İtalyan denizcisi, Güney Amerika’da Brezilya Kıyılarına çıktı. Buranın yeni bir kıta olduğunu anladı. Bu sebeple, Amerika’ya Kristof Kolomb’un değil, onun adı verildi.
Balboa ise, bugünkü Panama Kanalı’nın bulunduğu yerden geçerek ilk defa Büyük Okyanus’a çıktı (1513).
Macellen, Hindistan’a ulaşmak için, Güney Amerika’yı dolaşarak Büyük Okyanusa geçti. Uzak Doğuya vardı. Ancak buradaki bir çarpışmada öldürüldü. Yanındaki denizciler, yollarına devam ederek İspanya’ya döndüler. Böylece, dünyanın çevresi ilk defa dolaşılmış oldu (1521).
 
Coğrafi Keşiflerin Nedenleri:

1. Pusulanın sapma açısının bulunması,
2. Dayanıklı gemilerin yapılması,
3. Coğrafya bilgisi ve haritacılıkta gelişme,
4. Doğu ülkelerinin zenginliklerine sahip olma isteği,
5. İpek ve Baharat yolunun denetiminin Osmanlıların eline geçmesi,
6. Hıristiyanlığı yeni alanlara yayma isteği,
7. Korkusuz ve becerikli gemicilerin yetişmesi,
8. İspanya ve Portekizlilerin deniz rekabetinin artması

Coğrafi Keşiflerin Sonuçları:

1. Ticaret gelişti.
2. Dünyanın yuvarlaklığı kanıtlandı.
3. Amerika kıtasından bol altın ve gümüş Avrupa'ya getirildi.
4. Ticaretle güçlenen burjuva sınıfı oldu.
5. İpek ve Baharat yolu önemini kaybetti
6. Protestanlığı kabul eden ülkeler*de kilisenin mallarına el konuldu.
7. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı.
8. Katolik kilisesi kendini düzeltmeye çalıştı.
9. Avrupa'nın mezhep birliği bozuldu.
10. Laik düzene geçildi. Reform, Avrupa'da dinde ve eğitimde Laikliğe geçişin ilk adımını attı.
 
Geri
Üst