Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar
efsane yaratıklar efsanevi yaratıklar eski uygarlıkların isimleri efsanevi yaratık isimleri tarih öncesi
Kamos,

Harput yörelerinde görülen bir kötücül yaratıktır. Yalnız başına uyuyan insanların üzerine bütün ağırlığı ile çöker, onların çarpılmalarına bazen de ölmelerine sebep olabilirmiş. Geceleri dolaşan bu yaratık anlatımlara göre bazen iriyarı, bazen de cüce görünüşlüdür. Başında daima bir börk taşır. Bir insan bu börkü kapmayı başarırsa elinde börk büyüklüğünde altın kalacağına inanılır. Zaman zaman kara kedi şeklinde de görülebilen kamosun bastığı kişi, kanının çekilip damarlarının kuruduğunu sanır. Kamos sözcüğünün kabus kelimesinin anlamı ile benzeşmesi dikkat çekicidir.


Abası

Yakut mitolojisinde, kötülükleri simgelediklerine inanılan ve korunmak için kendilerine kurbanlar sunulan, kötü ruhlara verilen ad. Abası; Orta ve Batı Türklerinde Albastı, Alkarısı; Osmanlı metinlerinde Albız; Uranha-Tuba Türklerinde Albis; Altay Türklerinde Almış ismini alan karakteristik bir Türk motifi olan karşımıza çıkar.



Abra,

Altay şamanlığında, yeraltındaki büyük denizde (Tengiz hizmetlisi, timsah biçimli efsane yaratığı. Abura diye bir söylenişi de vardır. Yeşil bir kumaştan yapılmış ve örgülerle süslenmiş Abra'nın tasviri, ) yaşadığına inanılan, Erlikşamanın giysisine asılır. Abra'nın başı puhu tüyleri (ülberk) ile süslenir. Gözü, parlak bakır düğmelerden, ayakları da genellikle kırmızı kumaşlardan seçilmiş yamalardan yapılır. Bunlara, örülmüş dokuz püskül eklenir.


Aldacı

Yeraltı tanrısı Erlik'in insanların canını alması için yeryüzüne gönderdiği ve onun elçisi olduğuna inanılan kötü ruh. Ölüm meleği. Bu inanç Türklerin başka dinlerin etkisinde kalmalarıyla oluşmuştur.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Alkarısı veya Albastı olarak da adlandırılan özellikle lohusa dönemini yaşayan annelerin korkulu rüyası olan, çeşitli varyantları bütün Asya'ya ve bu arada Türk kültürünün çeşitli boylarına yayılmış bir inanış.
Türk boylarında, alkarısı, albastı, al albıs, albıs, almış gibi isimlerle anılır. Efsanenin temeli Türklerin İslamiyet'ten önceki inanç sistemleri olan Şamanizm'e dayandırılabilir. Yakutlar'da, Kırgızlar'da, Kazaklar'da, Özbekler'de, Kazan Tatarları'nda, Gökoğuzlar'da ve Anadolu Türkleri'nde lohusayı alkarısından korumak için değişik çarelere baş vurulur.
adamlar albastıyı yakaladıkları zaman, "Ey albastı, zalim! Koy ciğerini yerine! Zavallının canını iade et! Sözümü tutmazsan, bana hürmet etmezsen, gözlerini çıkarırım" şeklindeki Kırgız-Kazak inanışına göre iki türlü albastı vardır. Bunlardan Kara Albastı ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur. Sarı Albastı ise doğum yapan kadının ve çocuğunun ciğerini söküp suya atar. Hoca'nın veya Baksı'nın (Şaman'ın) okumasıyla giderler. Dış görünümü sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi veya tilki suretlerine de girer. Baksı veya Ocaklıefsunu söylerler.

Alkarısı lohusalara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Dış görünümü genelde albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darmadağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişleri at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ahırlarda samanlıklarda(mereklerde)ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.
Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Kars ve Sivasta; özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ'da lohusanın başucuna su, süpürge ve Kuran konur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler.
Elazığ'ın bazı bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kuran konur. Andolu'nun birçok bölgesinde lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, alkarısının kırmızı rengi hiç savmediğine inanılır. Manisa'nın Karacaoğlanlı köyünde, kapının ağzına kazma kürek konulmaktadır. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır. Çukurova bölgesinde de benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak, ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı, bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür.

Bu tedbirler alınmadığı takdirde, alkarısının lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız edeceğine inanılır. Bu durum bölgelere göre, hibilik (Malatya), kekoz (Elazığ), pispatik, karakura, kuşboğması vs. gibi isimlerle anılır. Alkarısı lohusanın yanına değişik suretlerle gelebilmektedir. Bazen yakın bir akrabanın kılığında, bazen çirkin bir kadın görünümünde, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür. Alkarısı daha kapıdan içeriye girer girmez lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta o anda aniden kalkıp dua okursa alkarısı kaçar. Ama, hiçbir şey yapmazsa, bağırmak istediği halde bağıramaz, ve alkarısına yenik düşerse de, ya ölür ya da büyük bir hastalığa maruz kalır.

Lohusalara musallat olan alkarılarının yanısıra, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova'daki inançlara göre, kim şalvar ını veya siyah renkteki herhangi bir kıyafetini yastığının altına koyup yatarsa onu albasar. Çünkü alkarısı siyahı sever. Genç kızlara musallat olan alkarısına "albıs" adı verilir. Albıs evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Kıskançlığı sebebiyle, genç kızların yanına giderek onların hastalanmasına sebep olur. Alkarısı aynı zamanda ahıra giderek, atı yorar ve yelelerini örerek kaybolur. Hayvanın asabileşmesine sebep olur. Bekar erkeklere dadanan alkarısı ise, sarışın ve güzel bir kadın simasındadır. Erkekleri kendine cezbettikten sonra, ciğerlerini sökerek öldürür ve ciğerlerini derede yıkayıp yer.

Halk inancına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet eder. İnsan şeklini alan alkarısı, göğsündeki iğnenin çıkarılması için sürekli yalvarır. Çünkü bu iğneyi kendisi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de kendi taifesinin yanına dönemez. Kendini evin hizmetine adayan iğneli alkarısı çok güzel ve hızlı ev işi yapar.

Evin bereketi gün geçtikçe artar. Bu anlatıya göre, hizmet ettiği eve ekmek yapmaya başlayan bir alkarısı su getirmek için kuyu başına gitmiştir. Orada oynayan çocuklardan birini göğsündeki iğneyi çıkarması için kandırır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet ettiği eve doğru, "Evinizde hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve eviniz yaz kış odunsuz ekmeksiz olmasın" der. Çocuklara da suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler. Alkarısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. Kendi taifesi alkarısını öldürmüştür. O günden sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını bir türlü öğrenemezler ve yaz kış odunları hiç eksik olmaz.

Elazığ'da anlatılan bir efsanede İsmail Ağa adında bir kişi uzaktan gördüğü ateşe doğru ilerler. Oraya varıdığında, bir alkarısının ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocukları doymadıklarını belirtince, alkarısı, "Yarın da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak size getiririm" der. Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar. İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, gelini yemek yerken, üçüncü lokmayı gelinin elinden alıp, yanında getirdiği ayran tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca bunun göğsüne iğne saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar. Alkarısı 12 yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini yapar.

Sonra onların sülalesine dokunmayacağına söz vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat periler taifesi bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler daha sonra bu alkarısının kanlı cesedini gölde bulurlar.

Alkarısı bazen de bir kuş şekline girerek lohusanın yanına gelir. Buna "kuşboğması" adı verilir. Kuşa da "alkuşu" denir. Alkuşu lohusanın yanındaki bebeğe basarak onu öldürür. Bu eve girerken ağzı açık bir su kabı arar, varsa bunun içerisine bir boncuk atar ve o sırada etrafa bir ışık saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve oradakiler tarafından yakalanır
Çukurova'da anlatılan bir efsanede lohusanın bulunduğu odaya alkuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır. Boncuk alınınca alkuşu bir kadın şeklinde göze görünür ve boncuğu geri almak için yalvarmaya başlar. Adam bir daha ailesine ve sülalesine dokunmaması şartıyla boncuğu geri verir. Yine bazı bölgelerde, sebep belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık bir su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağı söylenir.

Albasması erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok, gece uyurken bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen bu ses, bunları çok uzaklara, tehlikeli yerlere götürerek orada bırakır. Bazen de kedi, köpek, sırtlan, eşek gibi hayvan şekillerine girerler. Elazığ'da bu yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, "Harparik", Malatya'da "Kibilik veya Hıbilik", Diyarbakır'da ise "Kepoz" adları verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum "Kırkbasması" adı ile bilinmektedir ve genelde erkekler yastıklarının altına şalvar koydukları vakit olur. Adam gece üzerinde büyük bir ağırlık hisseder, gözlerini açtığında yanında kısa kısa boyları olan kırk adam görür. Bunlar onu götürmek için uğraşır. Kimi kolundan çeker, kimi bacağımdan, kimisi üzerine çıkıp, onu boğmaya çalışır. Adam yardım istemek için seslenmeye kalkışsa kimse duymaz. Dua okursa biraz kendine gelir, ama gözlerimi kapadığında yine aynı kırk adamla yine karşılaşır. Yatağını değiştirip başka bir odaya giderse, kırk adam da arkasından gelir. Şalvarını yastığının altına koyduğu için kırk basmış denir.

Genç kızları da albastığını belirtmiştik. Bu durum özellikle sevmediği bir kişiyle nişanlanan genç kızların başına gelir. Albastı geceleri sevmediği nişanlısının suretinde genç kızın yanında görünür. Genç kıza bir ağırlık çöker, bağırmak ister ama hiç sesi çıkmaz, elleriyle hiçbiryeri kavrayamaz. Adam olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı 25-30 cm. boyundadır. Adam kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat albasması hemen sona ermez. Albastı kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder.

Halk inancına göre, periler de bazen insanlara aşık olur. Böyle durumlarda, aşık oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu yanlarına almak isterler.

Çukurova Üniversitesi - Türkoloji Bölümü
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Arçuri

Çuvaşların inançlarına göre orman ruhu denilen şeytani bir varlık. Uzun saçlı, kara görünümlü ve bütün vücudu tüylerle kaplıdır. İkisi önde, ikisi arkada olmak üzere dört gözü, üç eli ve üç ayağı vardır.

Paasonen Sözlüğünde uzun boyu, yere değecek kadar uzun saçları şeklinde tanımlanır. İri, uzun ve sallanan göğüslerini omuzları üzerinden geriye doğru atar. Ancak erkek görünümünde de tasavvur edilir. İnançlara göre bu ruh insanı öldürmez, bedenine zarar verir.

Arçuri, Çuvaş inançlarında Hıritiyanlığın kabulünden sonra kötü bir ruh olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Avın uğurlu geçip geçmemesi onun elindeydi. Ormanda onu rahatsız edici bir sesle birbirlerini çağıranları aklında tutar, sonra yakalayıp gıdıklayarak öldürürdü. Kurban isteyen bu varlığı rahatsız etmek tehlikeli olurdu. At sırtında dolaşmaktan hoşlanan bu varlığa bazen su kenarlarında da rastlanılırdı. Değişkenlik becerisiyle istediğinde ak sakallı adam, istediğinde balina olabilen bu varlık göz açıp kapayıcıyıncaya kadar birçok nesneye dönüşebilirdi. En çok hoşlandığı ise tokat sesine benzeyen sesiyle ürpertici bir kahkaha atarak insanları çağırmak. Eğer birisi dönüp bakarsa bu sese, bakanı yer. Zamansız ölenlerin veya eceliyle ölmeyenlerin ruhlarının öldükten sonra Arçuri'ye dönüştüğüne inanılır.


Azıktı

Azdıran anlamında. Kırgızların ve Özbeklerin İslamiyet öncesi inançlarında yer alan şeytani bir varlık. Her türlü kılığa girebilen bir varlıktır. İnsanlara kendilerine en yakın olan kişi şeklinde görülebilir. Bu şekilde kılığa giren Azıktı insanı azdırıp, uçuruma, dağa veya bir akarsuya götürerek öldürebilir.

wikipedia.org
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Azmıç

'Azmıç'ın adı, 'az' köküyle bağlantılı olup, Yol Azdıran şeklinde anlamlanır. Karaçay - Balkarların inançlarına göre Şeytani bir ruh. Belli bir görüntüsü yoktur. İnsanlara düşmandır, kurbanları tek başına yola çıkan insanlardır. Azmıç bu insanları onu tanıyan birisinin sesiyle çağırır. İnsan dönüp cevap verirse Azmıç'ın buyruğu altına girer. Azmıç da bu insanı kayalıklardan aşağı atar.

Bahamut

(Arapça: بهموت Bahamūt) Arap mitolojisinde orijinalde su ile ilgili bir figür. Fakat modernizasyon işlemi sırasında bu figür büyük oranda değiştirilmiştir. Bahamut engin bir denizde yaşayan dev bir balıktır. Kujata isimli dört bin göz, kulak, burun, ağız, dil ve ayağa sahip dev bir boğayı destekler.



Bukrek

Altay şamanlığında, "Sangal" isimli kötü ejderle uzun yıllar savaş yapmış, kertenkele görüntülü olan bir ejderdir. Denizleri (Tengiz) birbirine bağlayan ve üst denizlerde yaşadığına inanılan efsane yaratıktır. "Bukra" biçiminde söylenişi de vardır.
Uçamayan çok az ejderden birisidir. Uzun bir boynu vardir; fakat çok sağlam ve güçlü pençeleri vardir. Sesi çok güzeldir ve çok uzaktan duyulabilir. Sesini duyan kötü ejderler ondan kaçarlar.

Sangal ile olan 9 yıl boyunca süren savaşı kazandıktan sonra kuyruğunun ucunda taşıdığı yelpazeyi Anadolu'da bir yere saklayIp hâlen yaşadığı üst denizlere gitmiştir. Efsaneye göre her bin yılda bir kez Anadolu'da gezinip duruma gözkulak olurmuş.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Çarşamba Karısı

Türkçe'de 'saçı başı karmakarışık, üstü başı özensiz kadın' anlamında kullanılır, zaman zaman Alkarısı'na tekabül eder.

Çarşamba gecesi işe başlanırsa, kızan ve o eve kötülük yapan kötücül çirkin bir kadın olarak tanımlanan Çarşamba Karısı, gelip -genelde- evin çocuğunu kaçırır. Yine anadolu inançlarında haftanın belirli bir günü, yarım kalan işlerin olduğu evlere gelerek işleri karıştıran, insanlara kötülük yapan dişi varlık olarak tanımlanır.

türünde bir Mitolojik bir yaratıktan ziyade hortlak, hayalet, -genel anlamda- cin, peri, öcü, dungangamemorat unsurudur.


Çay Ninesi

Su merasimi ile bağlantısı olan olan mitolojik bir varlık.


Yaşlı kadın kılığında, çayda (ırmakta) yaşadığına inanılır. 'Çay Ninesi', köprüden geçerken suya çok bakılırsa kızar ve insanın başını döndürür. Başı dönen insanın gözleri kararır ve çaya düşer.



Demirkıynak;

Bigadiç dağlarında yaşayan, her kılığa girebilen, korkunç sesler çıkararak insanların delirmelerine sebep olan, çok pis kokulu kötücül bir yaratıktır. Sudan çok korkar. O göründüğü anda akarsu veya göle giren insanlara bir zarar veremeyeceğine inanılır.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Ejderha

Efsanevi bir yaratık olan ejderha (Türkçesi Evren) çoğunlukla büyüsel veya ruhani güçlere, özelliklere sahip, kuvvetli ve büyük bir yılan veya başka bir sürüngen olarak tasvir edilmiş, tanımlanmıştır. Batı tasvirleri genellikle kanatlıyken, Doğu'daki tasvirlerde genellikle kanat bulunmaz. Ejderhalarınkine benzer özellikler içeren efsanevi yaratıklar neredeyse her kültürde mevcuttur. Hatta ejderha Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerinin simgesidir. Ve çoğu zaman iki yüzlü düşmanları belirtmek için 2 başlı ejderha deyimi kullanılır.Bu ejderhaların filmleride yazılmıştır örneğin 'Ateş Krallığı' adında bir film vardır.Bu filmde ejderha kanatlı olduğu için batı tasviri oluyor. Efsanelere göre ejderhanın ağzından, kükrediği zaman alev çıkar.

Ejderhalarla ilgili yüzlerce belirsiz hikaye, efsane belirtilmiş, film ve masallara konu olmuştur. Oğuz Kağan Destanı'nda bile ejderha geçmektedir. Ancak asıl bilinen gerçek, ejderhanın hâlâ yaşadığdır. Amazon ve Afrika ormanlarında deniz kıyılarında yaşayan Komodo Ejderi vardır mesala. Belki gerçekten ejderhalar, tıpki dinazorlar gibi var olup nesli tükenmiş, Komodo Ejderi de onun torunlarındandır. Bilinen tek gerçek, Komodo Ejderinin alev çıkarmadığıdır.


Dev

Dev, birçok farklı kültürün efsane, folklor ve mitolojisinde yer alan bir doğaüstü yaratık. Genellikle insan görünümünde fakat anormal büyüklükte ve çok kuvvetli tasvir edilmiştir. Kadın veya erkek olabilir. Farklı bölgelerin mitolojilerinde kökenlerine dair farklı inanışlar vardır. Örneğin Hint-Avrupa mitolojilerinin çoğunda, kaos ile ilişkilendirilmiş lanetli bir ırktır ve yabani bir doğası vardır. Çoğunlukla tanrılarla arasında husumet vardır (örneğin, Yunan mitolojisindeki titanlar). Bazı hikâye ve efsanelerde insan yiyen canavarlar olarak da tasvir edilirler.

Devlere, Semavi dinler olarak inanılan dinler ve diğer eski inançlarda da göndermeler yapılmıştır. Genellikle tasvir aynıdır; ilk insanın yaradılışından evvel yaşamış "Tanrı Oğulları" olarak bilinen ve tanrının insan oğullarıyla ilişkiye giren yedi meleğinden türemişlerdir. Hanok kitabına göre Nuh da doğduğunda bahsi geçen devlerle aynı özelliklere sahipti.


Elf

Elf, aslen İskandinavya ve İngiltere mitolojisinde yer aldığı varsayılan peri halkına verilen ad.

Amerika, Kanada ve İngiltere'de Noel Babayla çalışan elflerin olduğuna inanılır. Ailelerin çocuklarına anlattığı hikayeler şöyledir; Elfler Noel Baba'nın gizli yardımclarıdır, Kuzey Kutbu'nda ona oyuncak yapmasında yardım ederler. Günümüzde bilgisayar oyunları, DVD'ler, video oyunları gibi yüksek teknolojiyle yapılan oyuncaklar dağıtım için daha kolay, fakat el işi kadar iyi değildir.


Amerikan Keebler kurabiye firması, ağaç oyuklarında bulunan elflerin kurabiyeleri yaptığı şeklindeki reklamlarını uzun zaman yapmışlardır. Keebler'in yeni sahibi olan Kellogg's firması da elfleri çeşitli ürünlerinin maskotu olarak kullanmışlardır.
Ayrıca "Elf" diye bir film çekilmiş, haklarında bir çok kitap yazılmıştır.


Elfler, farklı kültürlerde değişik maddelerle birlikte de anılmaktadırlar. Bunlar; halüsinasyona yol açan sihirli mantarlar ya da yeşil görünümlerini veren "yeşil cin" gibi içkilerdir. "Makine elfleri" diye bilinen terim ilk kez araştırmacı ve yazar Terrence McKenna tarafından DMT ya da psilocybin gibi maddeleri kullananlara verilmiştir.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Emegen

Emegenler; Kafkas efsanelerinde anlatılan çirkin, insanüstü, zaman zaman birden fazla başı olan dev varlıklardır. Yine Nart efsanelerinde emegenlerin sayıları pek çoktur ve her üç ayda bir doğum yapmaktadırlar. Her doğum sırasında ise yüzden fazla çocuk doğurmaktadırlar. Nart kahramanları sürekli emegenlerle savaş halindedirler. Nart kahramanları bilek güçleriyle ve üstün zekalarıyla emegenleri her zaman yenmeyi başarsalar, sürekli galip gelseler de, emegenlerden çok çekinmektedirler. Çünkü emegenler, yakaladıkları zaman Nartları yemektedirler.

Nart destanların göre dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı emegenlerdir. Eğer emegenler olmasaydı dünyada hiçbir kötülük olmayacaktı. Tanrılar, yeryüzünü emegenlerin kötülüğünden korumak için Nartları yaratmıştır. Bu yüzden Nartlar sürekli emegenlerle savaşıp durmaktadırlar. Emegenlerin anlatılmadığı hiçbir Nart destanı yoktur.


Enkebit;

İç Anadoluda görüldüğü iddia edilen doğaüstü bir varlıktır. Anlatılara göre başında altın bir fesi vardır. Sağ elinin ortası deliktir. Enkebit; uyuyan insanların boğazlarını sıkarak onları boğmaya çalışır. Başından fesini kapan kişiye dokunmayacağına inanlılır.


Fantom (Hayalet)

Fantom (phantom), halk deyişiyle “hayalet” olarak bilinen bazı fenomenlere metapsişik alanda verilen addır.
ne de ruhun Ruhçu görüşe göre, fantomlar ruhsal bir faaliyet sonucunda oluşmakla birlikte, ne ruhturperisprisidir. Fantom fenomenleri Spiritüalizm’de esas olarak 3 grupta ele alınır:
  • Fiziksel medyumluk deneylerinde oluşan ektoplazmik fantomlar: Neo-spiritüalist görüşe göre, bunlar, materyalizasyon ve demateryalizasyon tekniklerini kullanan medyumun, ektoplazmasını kendi perisprisiyle biçimlendirerek oluşturduğu fantomlardır. Bunların oluşumu için bedensiz bir varlık ile irtibata geçilmiş olması şart değildir. Bedensiz bir varlığın mevcudiyetinin sözkonusu olduğu durumlarda da medyum, bedensiz varlıktan aldığı tesir ve imajları peripri-akışkanlar yoluyla ektoplazmasına yansıtarak fantomu yine kendisi oluşturur.
  • Perisprinin etkisi altında, süptil maddelerin yoğunlaşmasıyla oluşan, duble ve seyyal ikiz adıyla bilinen fantomlar.
  • Tekinsizyer fantomu: Cinayette olduğu gibi, bazı normal-dışı ölüm koşullarında can çekişen kişinin bıraktığı imaj yüklü vibrasyonların o mekana gelen hassas kişilerce paranormal olarak algılanması sonucunda hassas kişinin fantom algılaması.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Faun (Satir)

Eski Yunan mitolojisinde yer alan yarı keçi yarı insan kır ve orman iyesi. Roma mitolojisindeki karşılığı faundur.

Çoğunlukla gövdelerinin belden üstü insan, belden aşağısı ise teke biçiminde, kuyruklu ve sivri kulaklıdırlar. Satirler genellikle ardından koştukları nemfler ve mainadlar ile birlikte tasvir edilir. Şarap tanrısı Dionysos ile birlikte şarap içerler, kırlarda dans ederler. Yaşlanan satirlere silenos denir. Özel olarak Dionysos'u yetiştiren yaratığın adı da Silenos'tur.

Yunan heykel ustası Praksiteles, satirleri bedenlerindeki hayvan özelliklerini en aza indirerek yakışıklı ve genç bir erkek olarak göstererek yeni bir satir tipi yaratmıştır.

Aynı zamanda çoğu filme konu olmuşlardır. Örneğin Narnia Günlükleri Aslan Cadı Ve Dolap adlı filmde Satir adlı yaratığa yer verilmiştir.


Garuda

Altay mitolojisinde, gövdesi, kol ve bacakları insan biçimli, kartal başlı, kartal gagalı ve kartal pençeli karakuş.

Garuda, evren ağacının dalları arasında bir yuvada bulunan yumurtadan çıkar. Annesi Vinata, babası Kasyapa'dır. Er Töştük Destanı'nda Karakuş adıyla yer alır; avlanmaya gittiği sırada bir ejderha (Yelbegen) gelip yavrularını yer ve bunu alışkanlık durumuna getirir. Bu kez Er Töştük, ejderhayı öldürür ve yavrularını kurtarır.

Bu iyiliğin altında kalmak istemeyen Karakuş, onu yeryüzüne indirmek üzere sırtına bindirir. Yolda yiyecek bitince Er Töştük kendi etinden parçalar kopararak Karakuş'a verir. Yere inince bu fedakarlığı gören Karakuş, onun yaralarının iyileşmesini sağlar.


Germakoçi

Laz halk inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile insan arası bir orman yaratığının adıdır. [Megrelya]'da Oçhokoçi adıyla bilinen efsanevi yaratık pek çok masal ve efsanenin temel kahramanı olup, bazı varyantlarda bir cadı karısının kocasıdır ve yamyamdır.

folklorundaki Yamyam olmayan hatta safça davranışlarından dolayı kolaylıkla kandırılabilen TrabzonKarakoncolos (yaban adamı) ile benzerlikler götermesine karşın kendine özgü farklılıkları da vardır.

Bazı halk bilimciler benzerleri tüm kültürlerde bulunan Amerikan Yerlilerince Sasquash, Nepal'de Yeti olarak isimlendirilen yarı insan dev yaratıkların öykülerinin Homo Sapiens'in hafızasına kazınmış MÖ 100,000 -35.000 yılları arasında yaşamış Neanderthal insanların mirası olduğunu ileri sürmüşlerdir.


Golem

Efsanelerde ruhu olmayan bir canlı. Talmud'da Âdem'in ruh üflenmeden önce bir golem olduğu yazılıdır.


Herkesi öldürür.


Musevi folklorunda golemler genellikle insan şekli verilmiş çamurdan yapılırlar. Ruhları yoktur, zekaları düşük seviyededir, ki Golem seviyesi İbranicede "aptal" kelimesinden türetilmiştir.(גולם, goilem) Temel amacı yaratıcısını korumaktır. 17. yüzyıl Prag Musevileri arasında antisemitiklere karşı adaleti sağlayan doğaüstü "Prag Golemi" inancı yaygındı.
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Griffon

Griffon; Fransızca sözcük. Geç Latince gryphus, yunanca gryps ya da gryops sözcüllerinden geldiği sanılıyor.
Yakındoğu ve Akdeniz mitolojinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık.

Bir kaç çeşit betimlemesi daha olan mitolojik yaratık.

En çok bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir. Bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak anlatılır. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler.

Aynı şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir. Hatta köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir. İsveçli tarihçi Olaus Magnus'a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir. Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya çıkan yaratıklara hipogrif denir. İngilizce gryphon diye de yazılır.

Çin efsanelerinde de gecen bir griffon türü ise geyik gibi boynuzları olan, pullarla örtülü başa ve bedene sahip ve aynı zamanda kartal pençeli ve kanatlı bir ejder olarak tasvir edilir. Bu kutsal hayvanın görülmesi, zafer ve barışın müjdecisi olarak yorumlanır.



Gulyabani

Gulyabani , Gul-i beyabani [ˈguː li be jɑː bɑː ni(ː)] (Far. غول بيابان [ˈʁuː le ba jɒː bɒː niː]) orijinal varyantiyle de karşımıza çıkan bu muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavardır. Daha sonraları Anadolu kültüründe ahubabayla beraber anılmaya başlamış ve insan yediği düşünülen kocaman, uzun sakallı ve asalı bir dev olarak tasavvur olunmuştur.

Bazı türk halklarının geleneksel demonolojik görüşlerine göre, her zaman kadın kılığında olduğuna inanılan mitlojik bir varlık. "Guleybanı" ve "Aleybanı" şeklinde de rastlanır. Adı hurafelerle ilgili olarak "Gulyabani", korkunç bir varlık olup, karanlık zamanlarda çölde ve mezarlıklarda koşan birinin gözüne canlı gibi görünür. Vücudu tüyle kaplı, kocaman, pis kokulu bu acayip varlığın ayakları tersinedir. Gündüzleri mezara girer. Geceleri ise hortlayıp çıkar. At binmeyi ve at kuyruğu örmeyi ve çocukları çok sever. Bir oyundan çıkarak, onları güldürmeye çalışır. O ayni anda çöllerin ve harabelerin iyesiydi. O, yolcuları yollarından döndürüp mahvederdi.

Etnik-kültürel gelenekte ise bazen onun "Al ruhu", "Al anası" ve "Al kadını" olduğu düşünülür. Bu görüş, aralarındaki benzerlik veya tam yakınlıktan ileri gelir.

Pamir Kırgızlarının mitolojik metin ve efsanelerinde bu şeytanî varlığın adına "Gul" ya da "Gul-i Biyaban" şeklinde de rastlanır.Araştırmacılar bu varlığı en eski Arap rivayetlerine bağlıyorlar. "ıssız yerin ruhu" gibi anlamlandırılan bu şeytanî varlık, "Kar Adam" efsanelerinin yayılmasıyla yeni bir hayat kazanmıştır.
Bütün vücudu sarı-kırmızı tüylerle kaplı bu insanımsı çirkin varlık, dağ yamaçlarında ve kimsenin olmadığı çöllerde akşam üstü ortaya çıkar.

Avcılara yaklaşıp onlarla insan gibi konuşur. Bir şeyler ister sonra onlara güreş yapmayı önerir. Avcı kazanırsa "Gulyabani" sessizce çekip gider. Ama eğer o kazanırsa avcı, uzun zaman hasta yatacak demektir. Ya da çöllük ve harabe bir yerde yalnız başına yatan birinin ayağının altını yalaya yalaya kan çıkacak kadar inceltir. Sonra ölünceye kadar kanını içer.


Harkıt,



damlarda dolaşan ve bacadan torba sarkıtması ile bilinen çocukları korkutmak için ismi kullanılan yaratık.
Masallarda kullanılan tekerleme: "Harkıt, bacadan torbanı sarkıt. Çocukları al, git"
 
Ce: Efsanevi Yaratıklar - Eski Uygarlıklar

Hıbılık

Türkiye'nin bazı yörelerinde yaşayan insanlara göre, görünüş olarak Alkarısı şeklinde olan kötücül bir varlık. Ona gıbılık da denilmiştir. Ancah "hıbılık"ın ondan farkı vardır. Alkarısı sadece yeni doğum yapmış kadınları rahatsız eder.

Oysa hıbılık kadın-erkek hiç kimseye rahat vermez. Hıbılık genellikle yalnız kadın görünüşündedir ancak erkek görünüşlüsü de vardır. O, yanına gittiği kişinin göğsüne çöker ve nefesi kesilip ölene kadar boğazını sıkar.

İnanışa göre, hıbılık, onu yakalayan birine bol bol altın verir. Bazı yörelerdeki görüşlere göre, hıbılık uykudayken insanların üzerine çöken kötü ruhtur. Hıbılık kimi basarsa, o insan yerinden kıpırdayamaz, dili tutulur ve ter basar.



Hınkır munkur;

halk hikayelerinde yer alan doğaüstü kötücül bir yaratık. Yakaladığı insanları önce boğarak öldüren sonra da yiyen bir canavar olarak tanımlanır. İnsana benzer, fakat göbeğinde bulunan bulunan bir torbanın içinde yavrusunu taşır. En korktuğu şey üzerine idrar yapılmasıdır. Böyle tehdit edilirse ortadan kaybolacağına inanılır.


Hırtık;

üst kısmının insan, alt kısmının hayvan şeklinde olduğuna inanılan, bedeni tüylerle kaplı, ayakları ters kötücül cin, yaratık. Akarsularda (Elazığ yöresinde özellikle Fırat Nehri'nde) yaşadığı kabul edilir. Bu yörelerde adına Çay hırtığı da denilmektedir. Hırtık insan kılığına girip, kılığına girdiği kişinin yakın arkadaşlarına veya akrabalarına gidip, onlarla konuşarak orman ya da akarsu kıyısına götürüp boğmakta, öldürmektedir.

Özellikle karanlıkta ortaya çıkan hırtıktan korunmanın tek yolu ateş yakmaktır. Konuştukları kişinin hırtık olduğundan şüphelenen kişiler, vücutlarının çevresinden veya ayaklarının altından ateş geçirirler. Bu davranışı tekrarlayan hırtık, tüylerinin yanmasıyla kaçıp kendini suların içine bırakır ve gözden kaybolur.
Yine hırtığın zaman zaman çeşitli kişilerin kılığında, ata binip gezdiğine ve atları yorduğuna inanılmaktadır.

Atlarını sabah yorgun ve terli bir şekilde bulan kişiler hayvanlarını hırtıkın götürüp götürmediğini anlamak için atların semerlerine veya sırtına yapıştırıcı maddeler sürmektedir. Bu sayede hırtıkın, bu hayvana binince tüylerinin yapışacağına ve tekrar binmeyeceğine inanılmaktadır.



Hortlak

Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi. Ölüp tekrar dirilen. Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing. Undead). Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da olabilir.

Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına "hortlaklık", bunu yapana ise "hortlak" denir. İnanışa göre yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu ve dedikoducu, geçimsiz insanların ölünce hortlayacağına inanılır. Hortlak çoğunlukla yaşlı kimselerden olur. Gömüldüğü gece mezarından kalkar.

Eski Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmak'a alınmayacağına inanılmıştır. Gene inanışlara göre hortlak gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü'dür. Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, hızlı koşarlar, ata binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler.

İnanışa göre hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua okumak gerekir. Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu, sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler.

Anadolu halk inançlarına göre bir kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır. Hortlayan kişinin ahiretten kovulduğuna inanılır. Hortlaklar dişi de olur, erkek de. Kimi hortlaklar "hayvan" kılığında gezer, çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda bulunurlar.
 
Geri
Üst