Gebeliğin ikinci yarısında meydana gelen kanamalar

'' мάﮒάŁ ''

Yeni Üye
Üye
Gebeliğin ikinci yarısında meydana gelen kanamalar
Hamiş meleklerim hamileliğinizin ikinci yarısında adet görenler var ise doktoruna danışmalı ve panikten kaçınmalısınız.



Gebeliğin hangi haftasında meydana gelirse gelsin vajinal kanama mutlaka doktor değerlendirmesi gerektiren bir durumdur. Kanamanın çok hafif olması ya da bir süre sonra kendiliğinden kesilmesi, doktor kontrolünden vazgeçmek için bir neden teşkil etmemelidir.


Gebeliğin ikinci yarısında meydana gelen kanamalar

20. gebelik haftasından sonra tüm anne adaylarının yaklaşık %4'ünde değişen şiddetlerde vajinal kanama meydana gelir. Bu dönemde meydana gelen kanamalarda en sık görülen nedenler placenta previa (plasenta prevya okunur, "eşin" önde gelmesidir) ve ablatio placenta'dır (ablasyo plasenta okunur-plasentanın erken ayrılmasıdır). Diğer nedenler arasında ise yine servikse ait lezyonlar ve idrar yollarından ya da hemoroide bağlı meydana gelen kanamalar yer alır.

Nadir görülen nedenler arasında ise vasa previa (vaza prevya okunur, kordona ait damarların doğum kanalının girişinde yeralması) ve marjinal sinüs rüptürü (plasentanın en uç noktasından hafifçe ayrılması) yer alır.

"Nişan gelmesi" olarak adlandırılan durum ise hafif kanamayla birlikte sümüksü bir akıntı gelmesi şeklindedir ve doğuma yakın dönemde serviks tıkacının atılmasından ibarettir.

Kanama ile başvuran anne adayında yapılan değerlendirme

Gebelikte kanama her zaman ciddi bir durumdur ve kanama ile başvuran anne adaylarına her zaman muayenede öncelik tanınır.

Gebeliğin ikinci yarısındaki kanamalarda anne adayı hemen her durumda hastanede yatırılarak izlenir.

İlk işlem her gebelik muayenesinde olduğu gibi genel bir muayeneden ibarettir.

Daha sonra kanamanın kaynağını belirlemek için genellikle bir ultrason incelemesi yapılır. Plasenta prevya ultrasonda kolaylıkla saptanabilen bir durumdur. Ultrasonda gebelik haftası, bebeğin anomalisi olup olmadığı ve yaşayıp yaşamadığı belirlenir.

Aynı anda anne adayının ne kadar kan kaybettiğini belirlemeye yönelik olarak bazı kan tetkikleri yapılır, kan grubu belirlenir, genel durum değerlendirilir, tansiyon takibine alınır, gerekirse damar yoluyla sıvı verilmeye başlanır.

İdrar çıkışı vücuttaki kan kaybıyla doğru orantılı olarak azaldığından ciddi kanamalarda verilen sıvı tedavisinin yeterliliğini değerlendirmek amacıyla genellikle idrar sondası takılarak takip yapılır.

Anne adayının durumu kontrol altına alındıktan hemen sonra bebeğin durumu değerlendirilir. 28. gebelik haftasının üzerinde olan gebeliklerde (bebeğin yaşam sınırına ulaştığı kabul edilen gebelik haftasının üzerinde) fetal distres olup olmadığı araştırıldıktan sonra gerekirse acil doğum için hazırlık yapılır.

Çok şiddetli kan kayıplarında genellikle kan transfuzyonu (kan nakli) yapılır. Kan transfuzyonu hayat kurtarıcı bir müdahale olmasına karşın bazı riskleri de beraberinde getirir.

Kan kaybının tehlikeleri

Kan kaybı belli bir dereceye kadar vücudun refleks olarak aldığı çeşitli önlemlerle tolere edilir. Bu yüzden kan bağışı gibi durumlarda verilen 500 mililitre kanın sağlıklı bir insan üzerinde hiç bir olumsuz etkisi yoktur.

Gebelik esnasında kan hacmi yaklaşık %50 artar. Bu nedenle gebelikte meydana gelen kanamalarda nispeten fazla miktarlarda kan kaybı bile hiçbir belirti vermeyebilir.

Kan kaybı belli bir miktarı aştığında vücutta bazı refleks mekanizmalar devreye girer. Bu refleks mekanizmaların amacı yaşamsal organlar olan beyin ve kalbe giden kan miktarı ve oksijeni yeterli sınırlarda tutmaktır. Bu amaçla ilk önce kalp atım hızı artar. Böylece varolan kan daha fazla çalıştırılarak sorun giderilmeye çalışılır. Daha ileri aşamalarda idrarla atılan sıvı azaltılır. Bunun amacı da damariçi sıvı miktarını sabit tutmaktır.

Kan kaybının devam etmesi durumunda belli bir aşamadan sonra vücudun alabileceği önlemler biter. Tansiyon düşmeye başlar. Soğuk terleme, ağız kuruluğu, nabzın ileri derecede hızlanması, tansiyonun düşmeye devam etmesi gibi belirtiler şok gelişmekte olduğuna işaret eder. Preşok (şoköncesi) adı verilen bu dönemde vücut dışarıdan yardım beklemektedir. Sıvı tedavisi ve kan nakli yapılmazsa hasta şoka girer.

Şok, vücudun aldığı önlemlerin yetersizliğinin bir ifadesidir. Kan hacminin yetersiz olması organlara giden oksijeni azalttığından başta böbrekler olmak üzere tüm organlarda yetersizlikler ortaya çıkmaya başlar. Plasentaya giden kan azaldığında fetal distres veya fetal ölüm ortaya çıkabilir. Organ yetersizliği ilerlediğinde tedavi edilmezse hasta ölebilir. Bu yetersizlikler ortaya çıkmaya başladığında tedavi başlatılsa bile organ yetersizlikleri tümüyle engellenemeyebilir. Özellikle böbrekler kansızlığa çok duyarlı organlar olduklarından hayatı kurtarılan hastalarda kalıcı böbrek yetersizlikleri görülebilir.

Tüm bu nedenlerle kanaması olan anne adayları dikkatlice değerlendirilir ve hem bebeğin hem de annenin hayati tehlikesi gözönünde bulundurularak bir an önce tedaviye başlanır. Bir yandan eksilen kan yerine konur öte yandan kanamaya yol açan etken (plasenta prevya gibi) ortadan kaldırılmaya çalışılır


ALINTIDIR.




 
Geri
Üst