*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Gerçek Atatürk Milliyetçiliği
Atatürk'ün Türkçülüğü
Ulu Başbuğ Atatürk ve onun kutlu ülkülemi (ideolojisi) olan Atatürkçülük, bugüne kadar budunumuza yanlış tanıtılıp, yanlış öğretilmiştir. Komünist kafalar, yıllar boyu, Ata'yı solcuymuş gibi göstererek, hem siyasal getiri elde edebilmek amacıyla istismar ettiler hem de Türkiye'yi kurtaracak tek ülkülem olan Atatürkçülüğün içini boşaltarak, genç kuşakların gerek Atalarını, gerekse bu kutsal ülkülemi doğru olarak tanımalarının ve anlayabilmelerinin önünde engel oluşturdular. Bu zihniyetin temsilcilerinin Atatürkçülük anlayışları; Atatürk'ün ilkelerinden, salt "laiklik ilkesi"ni benimsemekten ibarettir. Başbuğ Atatürk'ün diğer ilkelerini de yarım yamalak uygula¤¤¤¤¤, Atamız'ın adıyla siyasal getiri elde etmeye çalışmaktadırlar. Bu eski komünist, şimdinin ise "Sosyal Demokrat" liboş takımı, sağlam temeli olan bir ülkülemleri ve Türkiye'yi esenliğe çıkaracak nitelikte bir siyasal programları olmadığı için yıllardır Atatürk istismarcılığı yapıp, Atatürk'ün milliyetçi yönünü, Türklüğe verdiği önemi görmezden gelmekle kalmayıp; bugüne kadar, kendi ülkülemlerine uygun tarzdaki -teslimiyetçi, edilgin- milliyetçilik anlayışlarının adını, "Atatürk Milliyetçiliği" ko¤¤¤¤¤; hem Ulu Başbuğ Atatürk'e hem de onun kutlu ülkülemine ihanet edegelmişlerdir. Bu bozuk, sözde Atatürkçülük anlayışlarını da doğruymuş gibi tanıtıp, uygula¤¤¤¤¤; Türk insanının, dış düşmanlara karşı olduğu gibi, "içimizdeki" düşmanlara karşı da milli reflekslerini törpüleyip, köreltmişlerdir. Oysa Başbuğ Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, bu güruhun göstermeye çalıştığı gibi ne teslimiyetçi, ne de dar kalıplar içerisine hapsedilmiş sığ bir milliyetçilik anlayışı idi. Başbuğ Atatürk, milletinin ve ülkesinin bekasını ilgilendiren konularda; çok duyarlı, ciddi ve tavizsiz bir siyaset izlemiştir.
― "Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, fikrimin babası Ziya Gökalp'tir." diyen bir "Türkçü"nün ülküleminin "Sol" olduğunu iddia etmek; attığını vuran keskin bir nişancının, âmâ/kör olduğunu iddia etmek kadar mantıksızdır.
― "Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.
"Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi"ni kurdurmuştur. Türk Irkı'nın fiziksel özellikleri, ilk kez bu şekilde incelenmeye başlanmıştır. 1937 yılına gelindiğinde ise, Ulu Başbuğ'un isteği üzerine yurt genelinde Türk Irkı'nı karakterize eden tüm fiziksel özellikleri incelenirken, kafatası ölçümleri de yapılmıştır. Acaba hangi solcu bunları düşünür, ister ya da uygular? Atatürk'ün milliyetçiliği, gösterilmeye çalışıldığı gibi değil, işte böyle milliyetçiliktir!
Ulu insan Atatürk, Türklüğü ilgilendiren ne varsa onunla ilgilenmiştir. "Mu Kıtası Teorisi" bunun en uç örneklerinden biridir. Meksika'lara kadar bilim adamı gönderip, acaba Türkler'in atalarıyla ilgili bir belge bulunabilir mi diye düşünüp; bu konuda, her türlü ipucunu önemseyerek, araştırmalar yaptırmıştır. Acaba biz ırkçı değiliz,Türkçü değiliz, Atatürk milliyetçisiyiz(!) diyenleri bu gibi belgeler heyecanlandırıyor mu veya onları hiç ilgilendiriyor mu?
Türkler'in tarihsel sembolü olan "Bozkurt"tan, bu söz konusu Atatürk milliyetçileri(!) acaba neden bu kadar rahatsızlık duyuyorlar veya "Bozkurt" kelimesi onlarda niçin alerji yapıyor? Bu kafalar, acaba gerçekten çok mu cahil yoksa çok mu art niyetliler? Oysa, tüm Türkçüler için olduğu gibi, Başbuğ Atatürk için de bozkurt ve bozkurt sembolü çok önemliydi. Atatürk, Adliye Eski Vekili Mahmut Esat'a "Bozkurt" soyadını verirken; 1935 yılında üretilmeye başlanan sigaraya "Bozkurt" adını koyarken ve bu sigaranın kapağındaki ongunun/amblemin "Bozkurt" resimli olmasını isterken; 1927'de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık kâğıt paralar üzerine bozkurt resmi koydururken; Türk bayrağını, Türk tarihinin, Osmanlı'dan ibaret olmadığına vurgu yaparcasına, "Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt başı" şeklinde olan Göktürk Bayrağı olarak değiştirmeyi düşünürken; "Türk İzci Ocağı" bünyesindeki çocuklara "Yavru Kurt" adını verirken, "Bozkurt"a ve Türk tarihine olan özel ilgisini göstermiştir. Bunlara ilaveten, Fuat Köprülü'nün Atatürk'e Türkiyat Enstitüsünün ambleminin nasıl olması gerektiğini sorduğunda Atatürk: "Karlı Tanrı Dağları'nın önünde elinde meşale tutan bir "Bozkurt" olsun, Bu meşale, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon'dan çıkmamızda kılavuz olan Bozkurt, Türklüğün Anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin." şeklinde cevap vermiştir.
Eski Türkler'de, "Başkomutan" anlamına gelen "Başbuğ" kelimesi bu eski "kızıl kafalı", yeni Atatürk milliyetçisi(!) olan güruhun en çok rahatsız oldukları konulardan bir diğeridir. Atatürk gerçek anlamda bir "Başbuğ"dur. Bu yüzden, tüm Türkçüler de Atalarına "Başbuğ" derler. Bu da, sözde Atatürkçülere çok dokunur. Atatürk, "Başbuğ" değildir, sadece bir "Önderdir" diyenler; acaba Atatürk'ün kendisinin kurduğu "Türk İzci Ocağı"nın kendisine yaptığı "Başbuğ"luk teklifinden, ulu Ata'nın bu teklifi kabul ettiğinden ve bunu da bir telgrafla şu şekilde bildirdiğinden haberleri var mıdır?
― "Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetişmesini temenni eylediğim İstanbul Türk İzci Ocağı’nın, Başbuğ’luk teklifini büyük bir hissi iftiharla kabul ediyorum. Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamımın tebliğini rica ederim."
O tarihlerde yayınlanan "Cumhuriyet Gazetesi" de manşetini "Başbuğ" olarak atmıştı.
Ulu Başbuğ Atatürk'ün Türkçülüğünü ispat eden aşağıdaki sözlerini bilmeyen veya bilmezden gelenlere inat, biz Türkçüler, Türk insanına, Atası'nın özdeyiş ve sözlerinin sadece "Ne Mutlu Türk'üm diyene" ve "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" - sözlerinden ibaret olmadığını öğreteceğiz. "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünün sadece Atatürk'ün 10'uncu yıl nutkunun son cümlesi olduğunu -başka yerlerde geçtiği söylense de ası yoktur- ve o metinin içeriğini göz ardı ederek, esas ifade edilmek istenenin beden ve ruh itibarıyla "Türk" olmak olduğunu görmezden gelenler ve bunu böyle göstermeye çalışanlar, bugün Atatürk milliyetçisi(!) geçinmektedirler.
Atatürk'ün görmezden gelinen ve Türk insanına öğretilmek istenmeyen bazı özdeyişleri ve sözleri şunlardır:
― "Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek."
Başbuğ Atatürk'e göre Türk'ün tanımı:
Başbuğ Atatürk'ün manevi kızı olan Afet İnan Hanım, üniversitedeki doktora tezinin konusunun, hocasının: "Milletini anlat, Türkler'i anlat" demesiyle birlikte belli olmasının ardından, tezini hazırlamaya başlamış, tezini hazırladıktan sonra da göstermek için Atatürk'e götürmüştür, Atatürk de onlarca sayfalık tezi görünce, Türk'ü bir kaç cümleyle kısa ve öz olarak şöyle anlatmıştır:
― "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."
Damarlarında Türk kanı dolaşıp da, böyle bir anlatım karşısında tüyleri diken diken olmayan birinin olması mümkün müdür? Atatürk demekten rahatsızlık duyup, kasıtlı olarak Mustafa Kemal diyerek Türklükleri ile Atatürk'e olan sevgi ve bağlılıklarının düzeyini belli eden sahte Atatürkçülerden, Atatürk'ün bu veya buna benzer anlatım ve özdeyişlerini neden hiç duyamayız? Bu sahte Atatürkçülerin acaba mayalarında mı bir bozukluk var yoksa Türklüğün bünyesine aykırı olan zararlı ithal ideolojileri benimsemelerinin bir sonucu olarak, buduncu bilinç açısından vicdanlarında ve ruhlarında bir tahribat mı oluşmuş?
― "Tanrı nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım ! Başbuğ Atatürk ( "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözünü saptıranlara ithaf olunur)
― "Türkiye Türklerindir." Başbuğ Atatürk
― "Dünya yüzünde, Türk’ten daha büyük,ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir." Başbuğ Atatürk
― "Türk'lerin yasadıkları her yer misak-ı milli hudutları içindedir." Başbuğ Atatürk
― "Hayattaki yegane üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.
― "Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." Başbuğ Atatürk
Atatürk'ün Türkçülüğü
Ulu Başbuğ Atatürk ve onun kutlu ülkülemi (ideolojisi) olan Atatürkçülük, bugüne kadar budunumuza yanlış tanıtılıp, yanlış öğretilmiştir. Komünist kafalar, yıllar boyu, Ata'yı solcuymuş gibi göstererek, hem siyasal getiri elde edebilmek amacıyla istismar ettiler hem de Türkiye'yi kurtaracak tek ülkülem olan Atatürkçülüğün içini boşaltarak, genç kuşakların gerek Atalarını, gerekse bu kutsal ülkülemi doğru olarak tanımalarının ve anlayabilmelerinin önünde engel oluşturdular. Bu zihniyetin temsilcilerinin Atatürkçülük anlayışları; Atatürk'ün ilkelerinden, salt "laiklik ilkesi"ni benimsemekten ibarettir. Başbuğ Atatürk'ün diğer ilkelerini de yarım yamalak uygula¤¤¤¤¤, Atamız'ın adıyla siyasal getiri elde etmeye çalışmaktadırlar. Bu eski komünist, şimdinin ise "Sosyal Demokrat" liboş takımı, sağlam temeli olan bir ülkülemleri ve Türkiye'yi esenliğe çıkaracak nitelikte bir siyasal programları olmadığı için yıllardır Atatürk istismarcılığı yapıp, Atatürk'ün milliyetçi yönünü, Türklüğe verdiği önemi görmezden gelmekle kalmayıp; bugüne kadar, kendi ülkülemlerine uygun tarzdaki -teslimiyetçi, edilgin- milliyetçilik anlayışlarının adını, "Atatürk Milliyetçiliği" ko¤¤¤¤¤; hem Ulu Başbuğ Atatürk'e hem de onun kutlu ülkülemine ihanet edegelmişlerdir. Bu bozuk, sözde Atatürkçülük anlayışlarını da doğruymuş gibi tanıtıp, uygula¤¤¤¤¤; Türk insanının, dış düşmanlara karşı olduğu gibi, "içimizdeki" düşmanlara karşı da milli reflekslerini törpüleyip, köreltmişlerdir. Oysa Başbuğ Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, bu güruhun göstermeye çalıştığı gibi ne teslimiyetçi, ne de dar kalıplar içerisine hapsedilmiş sığ bir milliyetçilik anlayışı idi. Başbuğ Atatürk, milletinin ve ülkesinin bekasını ilgilendiren konularda; çok duyarlı, ciddi ve tavizsiz bir siyaset izlemiştir.
― "Etimin ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, fikrimin babası Ziya Gökalp'tir." diyen bir "Türkçü"nün ülküleminin "Sol" olduğunu iddia etmek; attığını vuran keskin bir nişancının, âmâ/kör olduğunu iddia etmek kadar mantıksızdır.
― "Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.
"Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi"ni kurdurmuştur. Türk Irkı'nın fiziksel özellikleri, ilk kez bu şekilde incelenmeye başlanmıştır. 1937 yılına gelindiğinde ise, Ulu Başbuğ'un isteği üzerine yurt genelinde Türk Irkı'nı karakterize eden tüm fiziksel özellikleri incelenirken, kafatası ölçümleri de yapılmıştır. Acaba hangi solcu bunları düşünür, ister ya da uygular? Atatürk'ün milliyetçiliği, gösterilmeye çalışıldığı gibi değil, işte böyle milliyetçiliktir!
Ulu insan Atatürk, Türklüğü ilgilendiren ne varsa onunla ilgilenmiştir. "Mu Kıtası Teorisi" bunun en uç örneklerinden biridir. Meksika'lara kadar bilim adamı gönderip, acaba Türkler'in atalarıyla ilgili bir belge bulunabilir mi diye düşünüp; bu konuda, her türlü ipucunu önemseyerek, araştırmalar yaptırmıştır. Acaba biz ırkçı değiliz,Türkçü değiliz, Atatürk milliyetçisiyiz(!) diyenleri bu gibi belgeler heyecanlandırıyor mu veya onları hiç ilgilendiriyor mu?
Türkler'in tarihsel sembolü olan "Bozkurt"tan, bu söz konusu Atatürk milliyetçileri(!) acaba neden bu kadar rahatsızlık duyuyorlar veya "Bozkurt" kelimesi onlarda niçin alerji yapıyor? Bu kafalar, acaba gerçekten çok mu cahil yoksa çok mu art niyetliler? Oysa, tüm Türkçüler için olduğu gibi, Başbuğ Atatürk için de bozkurt ve bozkurt sembolü çok önemliydi. Atatürk, Adliye Eski Vekili Mahmut Esat'a "Bozkurt" soyadını verirken; 1935 yılında üretilmeye başlanan sigaraya "Bozkurt" adını koyarken ve bu sigaranın kapağındaki ongunun/amblemin "Bozkurt" resimli olmasını isterken; 1927'de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık kâğıt paralar üzerine bozkurt resmi koydururken; Türk bayrağını, Türk tarihinin, Osmanlı'dan ibaret olmadığına vurgu yaparcasına, "Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt başı" şeklinde olan Göktürk Bayrağı olarak değiştirmeyi düşünürken; "Türk İzci Ocağı" bünyesindeki çocuklara "Yavru Kurt" adını verirken, "Bozkurt"a ve Türk tarihine olan özel ilgisini göstermiştir. Bunlara ilaveten, Fuat Köprülü'nün Atatürk'e Türkiyat Enstitüsünün ambleminin nasıl olması gerektiğini sorduğunda Atatürk: "Karlı Tanrı Dağları'nın önünde elinde meşale tutan bir "Bozkurt" olsun, Bu meşale, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon'dan çıkmamızda kılavuz olan Bozkurt, Türklüğün Anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin." şeklinde cevap vermiştir.
Eski Türkler'de, "Başkomutan" anlamına gelen "Başbuğ" kelimesi bu eski "kızıl kafalı", yeni Atatürk milliyetçisi(!) olan güruhun en çok rahatsız oldukları konulardan bir diğeridir. Atatürk gerçek anlamda bir "Başbuğ"dur. Bu yüzden, tüm Türkçüler de Atalarına "Başbuğ" derler. Bu da, sözde Atatürkçülere çok dokunur. Atatürk, "Başbuğ" değildir, sadece bir "Önderdir" diyenler; acaba Atatürk'ün kendisinin kurduğu "Türk İzci Ocağı"nın kendisine yaptığı "Başbuğ"luk teklifinden, ulu Ata'nın bu teklifi kabul ettiğinden ve bunu da bir telgrafla şu şekilde bildirdiğinden haberleri var mıdır?
― "Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetişmesini temenni eylediğim İstanbul Türk İzci Ocağı’nın, Başbuğ’luk teklifini büyük bir hissi iftiharla kabul ediyorum. Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamımın tebliğini rica ederim."
O tarihlerde yayınlanan "Cumhuriyet Gazetesi" de manşetini "Başbuğ" olarak atmıştı.
Ulu Başbuğ Atatürk'ün Türkçülüğünü ispat eden aşağıdaki sözlerini bilmeyen veya bilmezden gelenlere inat, biz Türkçüler, Türk insanına, Atası'nın özdeyiş ve sözlerinin sadece "Ne Mutlu Türk'üm diyene" ve "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" - sözlerinden ibaret olmadığını öğreteceğiz. "Ne Mutlu Türk'üm diyene" sözünün sadece Atatürk'ün 10'uncu yıl nutkunun son cümlesi olduğunu -başka yerlerde geçtiği söylense de ası yoktur- ve o metinin içeriğini göz ardı ederek, esas ifade edilmek istenenin beden ve ruh itibarıyla "Türk" olmak olduğunu görmezden gelenler ve bunu böyle göstermeye çalışanlar, bugün Atatürk milliyetçisi(!) geçinmektedirler.
Atatürk'ün görmezden gelinen ve Türk insanına öğretilmek istenmeyen bazı özdeyişleri ve sözleri şunlardır:
― "Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek."
Başbuğ Atatürk'e göre Türk'ün tanımı:
Başbuğ Atatürk'ün manevi kızı olan Afet İnan Hanım, üniversitedeki doktora tezinin konusunun, hocasının: "Milletini anlat, Türkler'i anlat" demesiyle birlikte belli olmasının ardından, tezini hazırlamaya başlamış, tezini hazırladıktan sonra da göstermek için Atatürk'e götürmüştür, Atatürk de onlarca sayfalık tezi görünce, Türk'ü bir kaç cümleyle kısa ve öz olarak şöyle anlatmıştır:
― "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."
Damarlarında Türk kanı dolaşıp da, böyle bir anlatım karşısında tüyleri diken diken olmayan birinin olması mümkün müdür? Atatürk demekten rahatsızlık duyup, kasıtlı olarak Mustafa Kemal diyerek Türklükleri ile Atatürk'e olan sevgi ve bağlılıklarının düzeyini belli eden sahte Atatürkçülerden, Atatürk'ün bu veya buna benzer anlatım ve özdeyişlerini neden hiç duyamayız? Bu sahte Atatürkçülerin acaba mayalarında mı bir bozukluk var yoksa Türklüğün bünyesine aykırı olan zararlı ithal ideolojileri benimsemelerinin bir sonucu olarak, buduncu bilinç açısından vicdanlarında ve ruhlarında bir tahribat mı oluşmuş?
― "Tanrı nasip eder, ömrüm vefa ederse; Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya'yı Türkiye hudutları içine katacağım ! Başbuğ Atatürk ( "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" sözünü saptıranlara ithaf olunur)
― "Türkiye Türklerindir." Başbuğ Atatürk
― "Dünya yüzünde, Türk’ten daha büyük,ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlık tarihinde görülmemiştir." Başbuğ Atatürk
― "Türk'lerin yasadıkları her yer misak-ı milli hudutları içindedir." Başbuğ Atatürk
― "Hayattaki yegane üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.
― "Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur." Başbuğ Atatürk