Giden yolcunun ardından...

Moss

Üye
Üye
Giden yolcunun ardından...
Giden birinin ardından hep hüzün vardır; lakin yalnızlık ve zaman en iyi dosttur bana kalırsa..


Ben böyle şeyleri kimse ile konuşmadım, konuşmam da diyordu bir eli ile masanın üzerinde duran sigara paketini bir o yana bir bu yana çevirirken ve o söyleyeceği cümleye bir türlü varamayan dilini bin bir çeşit cümle içinden geçirirken.


Arkasından da ekliyordu; yine de söylemem. Söyleyecekti de biraz cesarete ihtiyacı belki biraz zamana ihtiyacı vardı, bir nefes aralığı, kararlılık ya da o anda hissettiği her ne ise bizlerin hissettiklerin başka.

Sıcaktan mı, efkârdan mı yoksa yükselmiş olabilecek tansiyonundan mı ya da işte dedim ya, bizim hissettiklerimizden farklı başka türlü bir şey hissettiğinden mi bilinmez, alnından başlayarak yanaklarının üzerine kadar sanki işaret gibi yüzüne çizilmiş bir pembelik vardı teninde. Kaşları hep çatık ve gözleri hep kapalı gibiydi konuşurken ve de konuşmazken.
Onu ilk fark ettiğimde, kalabalıktan ayrı bir köşede, tek başına yere çömelmiş öylece bakıyordu onun gidişine. Bir zamanlar en yakınındayken, şimdi belki de bir yabancı gibi öylece uzaktan sessiz ve kimsesiz gibi bakmak zoruna gidiyor muydu yoksa görev için mi oradaydı?

Küçücük bir kız çocuğu hepimizin yanından sıyrılarak ona doğru yürümekle yerle yeksan olmak arası bir halde yakınına doğru giderken ve belki de hepimizin hafızasına kazınan, o küçücük yüzü her gördüğümüzde, her aklımıza getirdiğimizde kulaklarımızdan geçecek olan o cümleyi tekrarlıyordu. Ben şimdi ne yapacağım?

Eliyle bir o yana bir bu yana çevirdiği sigara paketini gözlerimle takip ederken, aklımdan gündüz şahit olduğum bu sahneler geçiyor, kulağımsa onun cümlesini bekliyordu. Ben böyle şeyleri kimse ile konuşmadım diye başlayan ama tamamlanmayan o cümleyi…
Derin bir nefes alıp, başını gökyüzüne doğru kaldırıp gözlerini kapattığında, ‘ bu yaşıma kadar, ben hiçbir kadını onun gibi sevmedim. On yıldır yaşamımda kimse olmadı, kimse diyeceğim kimse olmadı. Kendimin farkındayım. Görünümümün, tavrımın tarzımın farkındayım ama gönlüm kimsede durmadı işte, ben kimseyi onu sevdiğim gibi sevmedim…

Onun istediği her şeyi yaptım, üzerine gitmedim. İstemediğim çok şeyi o istiyor diye yaptığımda, neden istemediğimi tecrübe ederek öğrendi. Ne ben onun isteklerini yerine getirmekten vazgeçtim, ne de şikâyet ettim. O istedi yolları ayırmayı. Yolları ayırdık da, gördüğünüz bildiğiniz gibi yaşamları hiç ayırmadık… Birkaç gün telefon etmesem, hemen arar; Yüko, nerdesin? Neden aramıyorsun derdi.

Benim gibi sigara kutusunun hareketlerine takılmış ve bir yandan onu dinleyen bir kadın, neden tekrar bir araya gelmediniz madem dediğinde, onun üzerine hiç gitmedim dedi… Bu sözler tek taraftan değiyordu kulağımıza ve ispatı, kanıtı asla olmayacak türden bir yolculuğa çıkmıştı muhatabı.

Sessiz bir iç çekiş vardı masanın etrafında oturan herkeste ve o iç çekiş sessizliği bozuyordu. O gitmişti işte. Geride küçücük bir kız çocuğu ve kimseyi onun kadar sevmedim diyen bir adamı bırakarak gitmişti. O kız çocuğunun kimseyi onun gibi sevemeyeceğini zaten biliyordu da, Yüko’nun bu söylediğini biliyor muydu?

Büyük aşk, sevda masalı, bitmeyecek kadar güçlü duygular diye adlandırılan ve sadece ikameti iki kalbe düşen bu hikâyede de yine bir giden ve bir kalan vardı. Hatta bu hikâyenin geride kalan bir yüreği vardı ki, Yüko’nun gözlerine yansıyan acısından öte bir şeydi onun yangını. Herkes ona sarıldığında, hemen başını ona kucak açan kişinin göğsüne yaslıyor ve ben şimdi ne yapacağım diyordu. Kimse ne yapacağını bilmiyordu ki, yanıtlasın. Sanki öncesinde herkes anlaşmış gibi o küçücük başı okşuyor, öpüyordu.
Kim kime katlanamamıştı, kim kimi daha az seviyordu, kim haklıydı kim haksızdı hiç birinin önemi kalmıyordu şimdi, elindeki sigara paketinin içine doğru bakıp ta bir dal sigaraya daha uzanırken. Keşke diyor muydu bilmiyorum, keşke söyleseydim yeniden bir araya gelmeyi diyor muydu bilmiyorum.

On yıl sonra ortalığa dökülen bu cümlenin ardından, herkes keşke dedi demesine de, o hiç bir şey söylemedi bir daha.

O yoldan, o yolculuktan öte bir hal olmadığının en net resmiydi o masanın etrafında olup bitenler. Ve yaşam denilen karmaşa içinde, birlikte dümenin başında olurken, birden ben diye tek başına dümende kalmayı istemek belki de şimdi Yükonun göğsünde derin bir sızıydı. Onun isteğine razı olmak, bir defa daha onun istediğini yapmak ve onun mücadelesinde tek başına kalmasını izlemek bir suçluluktu yüreğinde. Her an yanındaydım herkes biliyordu bunu, bu ev bana açıktı, hiç bırakmadım onu diyordu. Evet, öyleydi de, bir şeyler eksikti galiba. Ve bugünden sonra o eksik asla yeri doldurulmayacak hale gelmişti.

Hani derler ya; aşk sözle anlatılmaz, yürekle hissedilir diye. Ben görüyordum oradaydı, aşkın bir ucu benim yanımda oturuyordu, diğer ucu toprağın altında yatıyordu. İnat, karar, hırs, inançsızlık, sabırsızlık belki de başka bir şeydi yolları yıllar öncesinde ayıran. Yollar ayrılmıştı belki de her ikisi de yaşamları ayırmak istememişti. O nedenle hep bir arada, birbirlerinin yaşamının içindeydi ve biri giderken diğeri o yaşama ait olmakla olamamak arasında sıkışmış şimdi ise, o yaşama bir daha değemeyecek kadar uzakta öylece büyük aşkı için ağlıyordu… Değerli üstadın en güzel şiirindeki en güzel mısralar geçiyordu o anda aklımdan;

Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamdan,
Kapanmışsa o sayfa,
İçinizde bir ezik, garipsi türkü,
Şimdi artık yoksa!
Daralan gecede,
Boş yere aramak sevinci,
Beraberken acı yan
Ayrılınca neden böyle çekici?

Nurlar yağsın üzerine...





[FONT=verdana,geneva]FEYHAN ARAS
[/FONT]
 
Son düzenleme:
Kopmuşsanız yıllar yılı sürmüş bir yaşamdan,
Kapanmışsa o sayfa,
İçinizde bir ezik, garipsi türkü,
Şimdi artık yoksa!
Daralan gecede,
Boş yere aramak sevinci,
Beraberken acı yan
Ayrılınca neden böyle çekici?
çok anlamlı benim için teşekkür edrimm
 
Geri
Üst