Gülüyorum O Halde Zayıfım

kaprisli

Yeni Üye
Üye
Gülüyorum O Halde Zayıfım
Bir kahkaha bir kalem pirzolanın yerine geçer mi bilinmez, ama mutlu olan insanların mutsuz olan insanlara göre daha zayıf olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.



Bunun nedeni ise mutsuzluğun neden olduğu yeme isteğine karşı koyamamak

Mutluluk ve yemek yeme davranışları kişiden kişiye farklılık gösterse de, çoğu insanın mutsuz olduğunda alacağı ilk soluk buzdolabının önü ya da bir restoranın masasıdır. Ancak, insanlar mutluyken yemeği çok da akıllarına getirmezler. Özellikle aşık olunduğunda vücutta salgılanan mutluluk hormonları, mutluluk ile yemek ilişkisine açıklık getiriyor.

Aşık ve mutluyken yemekten uzak duran çiftler evlilikle birlikte kilo almaya başlıyor. Evlilik sırasında çiftlerin birlikte kilolanması 'boşvermişlik' duygusuyla birlikte kahkaha ve gülücüklerin azaldığını da gösteriyor. Yemek yeme davranışları ile mutluluk arasındaki bağlantıyla ilgili olarak görüştüğümüz Prof. Dr. Sedat Özkan, "Gülmek, psikolojik ve fizyolojik açıdan bir sağlık ve denge belirtisidir. Kahkaha sırasında yüz, göğüs, karın iç organları ve sindirim sistemindeki kaslar uyarılır. Buna bağlı olarak sindirim hızı ve solunum derinliği artar. Dolaşım uyarılır, kalp hızı ve kan basıncı yükselir. Gülme sırasında kaslar kasılır ve gevşer, ağrıya tolerans artar. Ayrıca gülmenin immün yani bağışıklık sistemini güçlendirdiğini gösteren çalışmalar da var. Gülümseme, otonom sinir sistemini harekete geçirerek stres hormonlarının seviyesini olumlu yönde değiştirir."

'Duygusal yeme' eylemi

Gülme eyleminin sosyal bir olay olduğunu da kaydeden Prof. Özkan şöyle devam ediyor: "Gülmek; birliktelik, yakınlık, samimiyet ve arkadaşlık duygularını ve ilişkileri güçlendirir. Bireyin güvensizlik duygusunu azaltarak, benlik saygısının yükselmesine yardım eder. Sosyal ilişkilerini güçlendirir. Güldürmek, mizahta güçlü iletişim yollarından biridir. Karşı cinse ve diğerlerine verilen güçlü bir özgüven mesajı taşır. Genel olarak bakıldığı zaman mutluluk, diğer duygular gibi, davranışlara, düşüncelere, bakış açısına etki eder."

Cinsel, profesyonel ve sosyal mutluluğun bireyin genel fizyolojik ve psikolojik sağlığı açısından büyük önem taşıdığını da hatırlatan Prof. Özkan, bu alanların herhangi birinde tatminsiz ve mutsuz olan kişinin bu durumla baş edebilmek için çeşitli çarelere başvurduğunu söylüyor. Ve şöyle devam ediyor: "Kişi, tatminsizliğinin ve mutsuzluğunun acısını yemek yiyerek çıkarmaya çalışıyor. Bu tür yemek yeme eylemine ise 'Duygusal yeme' deniyor. Fiziksel olarak aç olmadığımız halde üzüntü, öfke, stres, yalnızlık, can sıkıntısı gibi duygusal durumların tetiklemesiyle atıştırmayan kimse hemen hemen yoktur. Fizyolojik olarak stres, 'stres hormonu' olarak da bilinen kortizol düzeylerinde artışa neden olarak aşırı duygusal yemek yemeye, özellikle tuzlu gıdalara yönelime neden oluyor.
Oysa yaş¤¤¤¤¤ mizahı ve kahkayı alan kişilerin bedenindeki denge korunuyor."

Prof. Sedat Özkan diyor ki:

Yemek hep ödül olarak görülmüş

"Yeme, biyolojik olarak insanların temel faaliyetlerindendir. Ancak yemenin sembolik özelliği biyolojik gerekliliği kadar önemlidir. Yiyecek, sevgi ve arzunun ifade edildiği ve iletildiği bir araçtır. Yemek, yaşamın ilk yıllarından beri sevgi, ilgi ve ödüllendirilme, güven ile özdeşleştirilir. Çoğumuzun yemekle ilgili mutlu ve güven hissettiren anıları vardır. Ebeveynleriniz sizi şeker ya da tatlı ile ödüllendirmiş ya da kutlamıştır; dolayısıyla büyüme sürecinde yemek ile özellikle çeşitli gıdalar ile aramızda duygusal bir bağ gelişir ve anlamlar yüklenir. Ayrıca, geleneksel toplum yapısında yiyecek hazırlama, yemek yeme sosyal ve paylaşım içerisinde gerçekleşen durumlardır. Dolayısıyla, stresin yarattığı hem fizyolojik, metabolik değişimler nedeni ile hem de öğrenilmiş davranış ve baş etme biçimi olarak, duygusal yeme biçimi ortaya çıkar. Yemek ayrıca, öfke, mutsuzluk, yalnızlık hissi gibi olumsuz duygulardan anlık olarak uzaklaştırıcı etkisi ile de önemli bir eylem olarak görülüyor. Üzülen, cinsel, sosyal ve profesyonel alanda mutsuzluk yaşayan bireyler için yemek, bir baş etme yöntemi olarak kullanılıyor.

Ayrıca toplumda yüzde 3-10 arası görülen yeme bozuklukları, duygu durumu ve yemek arasındaki bağlantının klinik görünümünü oluşturuyor. Düşük özgüven, mükemmelliyetçilik, stresle başa çıkamama, kendini ortaya koyamama gibi bazı psikolojik etkenler, yeme bozukluğuna neden olabiliyor. Bununla birlikte, zayıflık ve zayıflamanın son yıllarda medyada artan yeri ve başarılı olmak için sosyal olarak duyulan baskı da kişide yeme bozukluğu gelişmesine katkıda bulunuyor. Yaşamdaki zorlayıcı olaylar karşısında doğru baş etme yöntemleri kullanmak çok önemlidir. Eğer bunu yalnız başaramıyorsanız, profesyonel yardım alabilirsiniz."





alıntı
 
Geri
Üst