ikimiz....-dostuma-
dostuma yazı dostuma yazılar dostumu seviyorum dostumu çok seviyorum
Ben, “seni” seviyorum.
Sizinle değil, seninle konuşmaktan,
Eymir Gölü’nden Or-An’a birlikte tırmanmaktan,
Kızılay’dan metroya binip Batıkent’e gidip gelmekten
– vagondaki bin bir surat ile oyunlar oynayıp, bin bir ifade hakkında yorumlar yapmaktan, ayaküstü öyküler uydurmaktan hoşlanıyorum.
“Sen” aç istiyorum kapını çaldığımda.
Kapım çalındığında, senin soğuktan kızarmış yanaklarını görmeyi,
yere seninle bağdaş kurup, incir çekirdeğini paylaşmayı,
çalan telefona senin yanında küfretmeyi,
çay bardaklarını seninle tokuşturmayı,
senin ağlamanı, seninle ağlamayı,
senin gülmeni, seninle gülmeyi,
olmadık düşlere yelken açmayı özlüyorum.
En az ve en çok iki kişilikken sımsıkı kucaklaşmayı,
ben, “ikimiz” olmayı seviyorum.
İstemiyorum çok sevsen de, “o”nu, “onlar”ı,
çok sevsem de, “üçümüz”, “dördümüz“ olmayı;
okyanus yerine daha sığ sularda kulaç atmayı,
ortak zeminde buluşma uğruna ufkumuzu daraltmayı,
geride kalanı beklemeyi,
önde gidene yetişmek için debelenmeyi.
Korkuyorum; “ya hep beraber – ya da hiç” dayatmasından,
buna kulak asmandan, çaresiz kalmandan,
“hiç” yerine, “hep birlikte”ye razı olmaktan,
bir kaşık suda boğulmaktan.
Ve bekliyorum bir başka sevenden;
bizi özgür bırakmasını,
bir başkasının,
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]kendisini sevmek zorunda olmadığını anlamasını...[/FONT]
...Yalçın Ergir...
Ben, “seni” seviyorum.
Sizinle değil, seninle konuşmaktan,
Eymir Gölü’nden Or-An’a birlikte tırmanmaktan,
Kızılay’dan metroya binip Batıkent’e gidip gelmekten
– vagondaki bin bir surat ile oyunlar oynayıp, bin bir ifade hakkında yorumlar yapmaktan, ayaküstü öyküler uydurmaktan hoşlanıyorum.
“Sen” aç istiyorum kapını çaldığımda.
Kapım çalındığında, senin soğuktan kızarmış yanaklarını görmeyi,
yere seninle bağdaş kurup, incir çekirdeğini paylaşmayı,
çalan telefona senin yanında küfretmeyi,
çay bardaklarını seninle tokuşturmayı,
senin ağlamanı, seninle ağlamayı,
senin gülmeni, seninle gülmeyi,
olmadık düşlere yelken açmayı özlüyorum.
En az ve en çok iki kişilikken sımsıkı kucaklaşmayı,
ben, “ikimiz” olmayı seviyorum.
İstemiyorum çok sevsen de, “o”nu, “onlar”ı,
çok sevsem de, “üçümüz”, “dördümüz“ olmayı;
okyanus yerine daha sığ sularda kulaç atmayı,
ortak zeminde buluşma uğruna ufkumuzu daraltmayı,
geride kalanı beklemeyi,
önde gidene yetişmek için debelenmeyi.
Korkuyorum; “ya hep beraber – ya da hiç” dayatmasından,
buna kulak asmandan, çaresiz kalmandan,
“hiç” yerine, “hep birlikte”ye razı olmaktan,
bir kaşık suda boğulmaktan.
Ve bekliyorum bir başka sevenden;
bizi özgür bırakmasını,
bir başkasının,
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]kendisini sevmek zorunda olmadığını anlamasını...[/FONT]
...Yalçın Ergir...