İkna Savaşı

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
İkna Savaşı
İKNA SAVAŞINDA HALKLA İLİŞKİLER
Bağımsız özel tüzel kişilerden birinin ötekine; ötekinin gündeminde bulunmayan duyguları, düşünceleri ve davranışları benimsetme çabası ve bu çabaya karşı öbürünün direnç göstermesi; savaştır. Özel tüzel kişiler; kendi dışlarındaki dış güçlerin benimsetmeye çalıştıkları isteklere karşı, ne olur ne olmaz kaygısıyla; doğal savunma refleksi içindedirler. Benimsetme çabası saldırı’dır; saldırıya karşı direnç, savunmadır. Savaşı ya saldıran, ya da savunan kazanır. Kazanan, yenilene istediğini yaptırır.
Savaşlar kanlı, ya da kansız olur. Kanlı savaşlar, askeri savaşlardır. Kansız olanlar; Propaganda, Reklam ve Halkla İlişkiler alanlarında yapılan, sözel ve/veya davranışsal –miting, gösteri, boykot vb- türde ikna savaşlarıdır. Pazarlamanın Şirret kızı Propaganda’nın alanında; saldıran ve savunan taraflar; aynı söylemleri yüksek sesle yinelerler, karşı tarafa sözel bombardımanlarda bulunurlar. Saldırılan taraf, öz savunma refleksiyle saldırıya karşı çıkar, direnir ve savunmaya geçer.
Cilveli Reklam, Propaganda gibi bıktırıncaya, yıldırıncaya kadar haykırmaz. Alçak sesle ve ısrarla özendirmeye; duyguları ve düşünceleri nalıncı keseri gibi kendine yontarak, karşı tarafa benimsetmeye; -satın aldırarak, onaylatarak- isteklerini eylemleştirmeye çalışır. Tv ortamında reklam saldırısına uğrayanlar, ellerindeki hokus pokus makinesine bir dokunuşla reklamı yok etme eğilimindedirler. Israr karşısında dirençleri kırılabilir, yenik düşebilirler.
Şirret Propaganda, yıldırarak cilveli reklam özendirerek saldırır ve savaşı üstün dış güç konumunda kazanmaya çalışırlarken; soğukkanlı Halkla İlişkiler satranç oyuncusu maharetiyle hamleler yaparak –sorular sorarak- ; savunmadaki tarafı saldırganlaştırıp deşarj eder – boşaltır- ve savunma enerjisini harcattırarak tükettirir, güçsüzleştirir. Karşı tarafın tutarlı olmayan saldırılarının, hedefine varamayan boomerang oku gibi kendisine geri dönmesini sağlar. Sonuçta; karşı tarafın gerçeği; dış etki –dayatma- olmaksızın kendi kendine bulmasına uygun ortam oluşturulur. Böylece, ikna savaşının yeneni yenileni olmaz, her iki taraf ortak paydada birleşerek kazançlı çıkar.
Örneklemek için, 15 Ekim 2006 günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir üniversitemizin “Kamuoyuna Duyuru” ilanını; üniversitenin adını vermeyerek irdeleyelim:
“(…) Üniversitesi Senatosundan Kamuoyuna Duyuru
“(…) Üniversitesi Senatosu olarak, Fransız Parlamentosu’nun, sözde Ermeni soykırımını tartışanlara ceza öngören yasa tasarısını, iki ülke arasındaki çok yönlü ilişkilerde derin bir yara açacağı ve bunun yanında üniversitelerin ve tarihçilerin bilimsel araştırma, düşünce ve ifade özgürlüklerine büyük bir darbe vuracağı endişesiyle şiddetle kınıyoruz.
Bu yasa, yüzyıllardan beri Ermeni vatandaşlarımızla aynı topraklarda huzur içinde yaşayan Türk halkı ve Üniversite mensuplarımız arasında büyük üzüntü yaratmıştır.
(…) Üniversitesi Senatosu olarak, sağduyunun galip geleceği ve bu tasarının Fransız Senatosu’nda onaylanmayacağı yönündeki inancımızı koruduğumuzu, kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Bu propaganda metni’nin, Fransız değil de Türk kamuoyuna duyurulmasının; cephede düşmana kurşun atması gereken askerin, arkadaşlarına dönerek “Bakın, düşmana haddini nasıl bildiriyorum!..”diyerek düşmana değil, havaya ateş açmasından ne farkı var?
Propagandacı ve reklamcı, söylemlerinin hedef kişi/kitle tarafından kabul edilmesini dayattığı için; oluşturduğu etkinin geri tepmesi tepkisiyle, karşı karşıya kalır. Karşı taraf, kalesinde savunmaya çekilerek propagandacıdan gelecek iletilere kapılarını kapatır: Görmez, işitmez… Metnin birinci paragrafı, propagandacının karşı tarafa saldırısını ya da yaptığı savunmayı dayatmasını, içermektedir. Karşı tarafın propagandacıya hak verecek görüşünün olabileceği varsayılmaktadır. Ancak, karşı tarafın bu yönde görüşü olsa bile; belirtmesine fırsat verilmemektedir.
Oysa; karşı tarafa, propagandacıya hak verecek görüşü var mı diye sormak, onun bu konuda düşünmesini, açıklama yapmasını ve katılımını sağlamak; daha doğru olmaz mıydı? “Sözde Ermeni Soykırımı” deyimi, propaganda yapan tarafın söylemidir. Önemli olan, karşı tarafın bu söyleme kendisinin ulaştırılmasıdır.
“şiddetle kınamak” ne demektir? Şiddetsiz kınama var mı? Kınama, kınamadır.
Yukarıdaki Propaganda metni, Halkla İlişkilerci görüşle nasıl yazılabilirdi dersiniz?
“Düşünce ve İfade Özgürlüğünü Savunanlar, Lutfen Yanıtlar mısınız?
Fransız Parlamentosu’nun Ermeni soykırımını tartışanlara ceza öngören aşağıdaki yasa tasarısını; bilimsel araştırma ve ifade özgürlüğüne aykırı buluyor musunuz?”
(Yasa metni eklenir)
Üniversitenin Halkla İlişkiler Bölümü, Fransız Üniversitelerindeki öğretim görevlilerinin e-posta adreslerini derler. Metnin Türkçe’si Fransızcaya çevrilerek bu adreslere gönderilir. Sonuç vermedi mi? Üşenilmez tüm Avrupa ülkelerindeki Üniversitelerin öğretim görevlilerine ingilizce olarak duyurulur. O da mı sonuç vermedi? Aynı metin bu kez, belli başlı dünya üniversitelerinin öğretim görevlilerine iletilir.
Görüldüğü gibi bu metinde propaganda ve reklam yok. Karşı taraf bilgisiz sayılıp ders verilircesine bilgilendirilmiyor. Kendisine değer verilen hedef kişi/kitle olarak, değerlendirme yapması isteniyor, görüşü soruluyor.


EROL ERDOĞMUŞ
 
Geri
Üst