İnsan Hafızası Nasıl Çalışır?

ASİMELEK

Daimi Üye
Üye
İnsan Hafızası Nasıl Çalışır?
algılama, anı, bellek, beyin hücresi, hafıza, hafıza geliştirme, hafıza teknikleri, hatıra, hatırlama, insan beyni, insan hafızası, kısa süreli hafıza, nöronlar, sensör evre, uzun süreli hafıza



392124db7b29ea44d2.jpg



Hafızanız hakkında ne kadar çok şey bilirseniz onu nasıl geliştirmeniz gerektiğini de o kadar iyi bilirsiniz. Bu yüzden de hafızanızın nasıl işlediğini anlatan bu yazıda kendiniz için yeterli bilgi bulabileceğinizi düşünüyoruz.

Bebeğinizin ilk ağlayışı… Büyükannenizin yaptığı kurabiyelerin tadı… Okyanus esintisinin kokusu. Bunlar hayatınızın devam eden tecrübelerini oluşturan hatıralardır. Size kendinizi anlatırlar. Tanıdığınız insanlarlayken ve yerlerdeyken bu anılar geçmişinizle şimdiniz birbirine bağlar, geleceğinizin iskeletini oluşturur. Yani bizi biz yapan şey hatıralarımızdır.
Çoğu insan hatırlar sahip oldukları bir şeymiş gibi konuşur. İyi görmeyen gözleri ya da güzel saçları gibi. Fakat hafıza vücudunuzun bir parçası gibi varlığını sürdürmez.
Dokunabileceğiniz bir şey değildir. Hafıza, hatırlama sürecine işaret eden bir kavramdır.

Geçmişte çoğu uzman hafızayı, içinde bilgilerin saklandığı ayrı hafıza dosyaları gibi anlatmayı severdi. Diğerleriyse hafızayı, insan kafasının altında bulunan nöral süperbilgisayarlara benzetiyordu. Fakat bugün uzmanlar, hafızanın bundan çok daha karmaşık ve anlaşılmaz olduğuna, beynin tek bir noktasında bulunmadığına ve beynin genelinde gerçekleşen bir süreç olduğuna inanıyor.
Bu sabah kahvaltıda ne yediğinizi hatırlıyor musunuz? Aklınıza yalnızca bir tabak içinde peynir zeytin geliyorsa bunu sıra dışı bir nöral yoldan çekip almamışsınız demektir. Bu anı, son derece karmaşık bir yapıcı gücün, her birimizde varolan ve beyne yayılmış ağ biçimli hücrelerden gelen bambaşka izlenimleri bir araya getiren bir gücün sonucudur. ‘Hafızanız’ her biri anıların yaratılması, depolanması ve yeniden hatırlanması konusunda farklı roller oynayan bir sistemler grubundan oluşur. Beyin bilgiyi normal olarak işledikten sonra tüm bu farklı sistemler mükemmel bir biçimde birlikte çalışarak bağlı düşünceleri oluşturur.
Tek bir anı gibi görünen şey, aslında karmaşık bir yapıdır. Eğer bir nesneyi düşünürseniz (örneğin kalem diyelim) beyniniz bu nesnenin adını, biçimini, fonksiyonunu ve sayfaya değdiğinde çıkardığı sesi hatırlayacaktır. Bir kalemin nasıl olduğuna dair anıların her bir parçası, beynin farklı bölgelerinden gelir. Kalemin bütüncül olarak imgesi, beyin tarafından farklı bölgelerden aktif olarak yeniden yapılandırılır. Nörologlar, bu bölümlerin tutarlı bir bütün oluşturmak üzere nasıl bir araya geldiklerini henüz anlamaktadır.

Bisiklete biniyorsanız bisikleti nasıl kullandığınızın hatırası, bir dizi beyin hücresinden gelir. Buradan başka bir adrese nasıl gittiğinizin hafızası başka bir hücreden gelir. Bir araba tehlikeli biçimde size yaklaştığında hissettiğiniz korku hafızası da başka bir hücreden gelir. Fakat farklı farklı gerçekleşen bu zihinsel tecrübeleri siz hiç fark etmezsiniz. Zaten bu anıların beynin başka bölgelerinden geldiğini de bilmezsiniz. Çünkü bir arada çok güzel bir uyum içinde çalışırlar. Aslına bakılırsa uzmanlar nasıl hatırladığınız ve nasıl düşündüğünüz arasında kesin bir farklılık olmadığını bile söylüyor.

Elbette bu bilim adamlarının sistemin nasıl işlediğini tam olarak buldukları anlamına gelmez. Hâlâ hatırlama işini tam olarak nasıl gerçekleştirdiklerini ya da hatırayı çağırma sürecinde neler olduğunu anlayabilmiş değiller. Beynin hatıraları nasıl düzenlediği ve bu hatırların nereden alınıp nerede depolandığına dair araştırmalar, onlarca yıldır beyin araştırmacıları için bitmek bilmeyen bir konu olmuştur. Fakat bilinçli tahminler yürütebilecek kadar bilgi vardır. Hafıza süreçleri kodlamayla başlar, depolamayla sürer ve sonunda da geri getirme gerçekleşir.

Hafıza Kodlama

Hafızanın oluşturulmasında ilk adım kodlamadır. Bu, kökenini duyulardan alan ve algıyla başlayan biyolojik bir fenomendir. Örneğin âşık olduğunuz ilk kişinin hatırasını düşünün. O kişiyle karşılaştığınızda görsel sisteminiz büyük olasılıkla göz ve saç rengi gibi fiziksel özellikleri kaydetmiştir. İşitsel sisteminiz de gülüşlerinin tınısını almış olabilir. Büyük olasılıkla kokuları da aklınızda yer edindi. Dokunuşlarını hissetmiş bile olabilirsiniz. Bu ayrı duyguların her biri beynin bu algıları tek bir tecrübe altında, o kişiye ait tecrübeniz altında toplamasını sağlayan beyin çıkıntısı isimli kısmına gider.
Uzmanlar, frontal korteks adı verilen beynin bir başka kısmıyla beraber beyin çıkıntısının bu çeşitli sensör girdileri analiz etmekle ve hatırlanmaya değer olup olmadığına karar vermekle yükümlü olduğuna inanıyor. Eğer öylelerse uzun dönemli hafızanızın bir parçası olabiliyorlar. Daha önce de belirtildiği üzere bu farklı bilgi parçaları, beynin farklı bölgelerinde depolanıyor. Bu parçaların daha sonra nasıl tanımlanıp geri getirildiği ve tutarlı bir hafıza oluşturduğuysa henüz bilinmiyor.

Hafıza algıyla başlasa da elektrik ve kimya dili kullanılarak kodlanır ve depolanır. Çalışma biçimi de şudur: Sinir hücreleri, sinir kavşağı adı verilen bir noktada diğer hücrelerle bağlanır. Beyindeki tüm faaliyetler, mesajlar taşıyan elektrikli dürtülerin hücreler arasındaki boşluklardan atladığı bu sinir kavşaklarında olur.

Bir nabzın bu boşluktan elektrikle atımı, sinir taşıyıcısı (nörotransmitter) adı verilen kimyasal ileticilerin salınımını tetikler. Bu sinir taşıyıcıları hücreler arasındaki boşluklarda dağılarak kendilerini yakınlardaki hücrelere bağlarlar. Her bir beyin hücresi, buna benzer binlerce bağlantı kurarak tipik bir beyne yaklaşık 100 trilyonluk sinir kavşağı verebilir. Bu elektrikli dürtüleri algılayan beyin hücresi kısımlarına dendrit adı verilir. Dendritler, yakınlardaki beyin hücrelerine ulaşabilen beyin hücresi tüyleridir.

Beyin hücreleri arasındaki bağlantı kesin değildir. Sürekli değişir. Beyin hücreleri, farklı bilgi işleme türlerinde uzmanlaşan gruplar hâlini alarak bir ağ içinde çalışır. Bir beyin hücresi bir diğerine sinyal gönderirken ikisi arasındaki sinir kavşağı kuvvetlenir. Aralarındaki sinyal gönderisi ne kadar artarsa bağ da o kadar artar. Böylece her yeni tecrübeyle beyniniz fiziksel yapısını yavaşça değiştirir. Aslında beyninizi nasıl kullandığınız, beyninizin nasıl organize olacağına karar vermesinde yardımcı olur. Bilim adamlarının yoğrukluk adını verdiği bu esneklik sayesinde beyniniz hiç hasar almamış gibi kendini yeniden programlayabilir.
Dünyayı öğrenip deneyimledikçe ve sinir kavşaklarıyla dendritlerde değişimler yaşandıkça beyninizde daha fazla bağ yaratılır. Beyin tecrübelerinize bir cevap olarak kendini tekrar tekrar düzenler; tecrübe, eğitim ya da çalışmayla ortaya çıkan dış girdilerin etkileriyle tetiklenerek hatırları oluşturur.

Bu değişimler kullanımla güçlenir ve siz yeni bilgiyi öğrenip tekrar ettikçe beyinde karmaşık bilgi ve hafıza devreleri yapılanır. Örneğin bir şarkıyı arka arkaya çalarsanız belli hücrelerin belli bir sırayla canlandırılması, bu canlandırmanın daha sonraları kolayca yapılmasını sağlar. Sonuç: O şarkıyı çalmada daha başarılı olursunuz. Daha hızlı ve daha az hatayla çalarsınız. Yeterince pratik yaparsanız mükemmel denilecek seviyeye ulaşırsınız. Fakat birkaç hafta çalışmaya ara verir, sonra da şarkıyı çalmaya kalkarsanız artık mükemmel olmadığınızı fark edebilirsiniz. Beyniniz, kısa bir süre önce çok iyi bildiğiniz bir şeyi unutmaya başlamıştır bile.

Bir hafızayı hiç silinmeyecek biçimde kodlamak için öncelikle dikkat vermelisiniz. Her zaman her şeye dikkat edemeyeceğinizden günlük karşılaştığınız şeylerin çoğu bir filtreden geçer ve yalnızca birkaç uyarıcı bilincinize geçer. Farkına vardığınız her şeyi hatırlıyor olsaydınız hafızanız daha sabah evden çıkmadan ağzına kadar dolardı. Bilim adamlarının emin olmadığı şey, uyarıcının sensör girdi evresinde mi yoksa beyin onun önemini algıladıktan sonra mı denetlendiği. Bilinen şeyse bilgiye verilen dikkatin hatırlama konusunda en önemli faktörü oluşturuyor olabileceği.

Kısa ve Uzun Süreli Hafıza

Bir hatıra oluşturulduğunda depolanması gerekir (ne kadar kısa olsa da). Çoğu uzman, hatırları üç biçimde sakladığımızı söyler: Önce sensör evrede, sonra kısa süreli hafızada, nihayetinde de (bazı hatıralar için geçerlidir) uzun süreli hafızada. Her şeyi beynimizde depolama ihtiyacı duymadığımızdan insan hafızasının farklı evreleri, bizi günlük olarak karşılaştığımız bilgi selinden koruyacak bir filtre görevi görür.

Hatıraların yaratılışı algıyla başlar. Algı sırasında bilginin işlenmesi, genelde saniyenin çok küçük bir parçası kadar süren kıs asensör evrede gerçekleşir. Görsel biçimler, ses ya da dokunma gibi bir algının uyarıcı geldikten bir süre sonra daha devam etmesine izin veren şey sensör hafızanızdır.
Bu ilk parıltıdan sonra algılanan his kısa süreli hafızada depolanır. Kısa süreli hafızanın oldukça sınırlı bir kapasitesi vardır. Aynı anda yirmi ya da otuz saniyeliğine yediden fazla bilgiyi tutamaz. Çeşitli hafıza stratejileri kullanarak bu kapasiteyi artırabilirsiniz. Örneğin 8005840392 gibi on haneli bir sayı kısa süreli hafızanız için çok uzun olabilir. Fakat telefon numarasıymış gibi bölümlere ayrıldığında 800-584-0392 siz telefon açana kadar kısa süreli hafızanızda kalabilir. Aynı şekilde bu numarayı kendinize tekrar ederek de kısa süreli hafıza saatini yeniden başlatma işlemini durdurabilirsiniz.

Önemli bilgiler yavaş yavaş kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya aktarılır. Bilgi ne kadar sık tekrarlanır ya da kullanılırsa uzun süreli hafızaya geçmesi ya da ‘kalması’ ihtimali o kadar fazla olur (Bu yüzden ders çalışmak insanların sınavlarda daha iyi sonuçlar almasını sağlar). Sınırlı olan, hızla kaybolan sensör ve kısa süreli hafızaların aksine uzun süreli hafıza, sınırsız ölçüde bilgiyi sonsuz bir zaman diliminde saklayabilir.

İnsanlar, önceden bildikleri bir şeylerle ilgili bilgileri daha kolay saklama eğilimindedirler, çünkü bu bilgi onlara daha çok şey ifade eder ve zaten uzun süreli hafızalarında bulunan bir bilgiyle zihinsel bağlantısını kurabilirler. Bu sebeple de ortalama bir hafızası olan biri belli bir konu hakkında daha derin bilgiler anımsayabilir.
Çoğu insan uzun süreli hafızayı genel olarak ‘hafıza’yı düşünürken kullanır. Ancak çoğu uzman, bilginin önce sensör ve kısa süreli hafızalardan geçmesi gerektiğini, sonra uzun süreli hafıza olarak saklanabileceğini söyler.
 
Geri
Üst