islam denge gibidir

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
islam denge gibidir
İslam denge dinidir. Rahman Sure-i Celilesi'nde Cenab-ı Hak " Güneş ve ay bir hesap ile hareket ederler. Yıldızlar ve bitkiler hep secdededirler. Göğü bu ahenkle O yükseltti ve bu mîzanı koydu ki, siz de ders alıp ölçü dışına taşmayasınız. Öyleyse siz de tartıyı adaletle yapın, sakın teraziyi, dengeyi aksatmayın." (Rahman, 55/5-9) ferman etmektedir. Görüldüğü gibi Allah (cc) kainatta koymuş olduğu o başdöndüren nizam, ahenk ve dengeye dikkatleri çektikten sonra insanların da hak ve adalet çizgisinde hayatlarını sürdürmelerini emir buyurmaktadır.
İşte İslam gökler ötesinden gelen prensipler mecmuasıyla, kainattaki bu müthiş ölçü ve dengenin, ferd ve toplum hayatında eksiksiz ve tam bir adalet, hakkaniyet ve muvazenenin tecellisinden ibarettir. Evet İslam getirmiş olduğu esas ve prensiplerle "altın oran" diye ifade edebileceğimiz mükemmel bir muvazene ile herşeyi yerli yerine oturtmuştur. Bu sebeple, İslam adına yapılan yorum ve değerlendirmelerde ölçü ve dengeye riayet etmemek, aşırılıklara girmek İslam'ın ruhuna zıt, onun doğru anlaşılıp doğru yaşanmasına engel olacak bir tavırdır ve bu aşırılık derecesine göre kimi zaman İslam düşmanları kadar İslam'a zarar verecek bir noktaya gidip dayanabilir.
Maalesef, hoşgörü ve diyalog kavramları etrafında koparılan fırtınalar, ortaya konan saldırgan ve tahripkar üslup, dikkat çekmeye çalıştığımız nokta açısından aşırılığın, sahibini alıp hangi noktalara savurabileceğini gösterme adına acı ve ibret dolu bir manzara halinde karşımıza çıkıverdi.
Elbette ki, aşırılık derken, bu mevzuda insaf ölçülerini elden bırakmadan tenkitte bulunanları, meselenin bütününe değil de bazı tavır ve uygulamalarına karşı çıkıp bunları eleştiri konusu yapanları, mümin kardeşine ikaz ve tavsiyelerde bulunurken edeple, dinin koymuş olduğu ölçü ve prensiplerle söyleyeceği şeyleri söyleyenleri kastetmiyorum. Ancak sanki yılların hıncını, kinini kusma adına bir fırsat kolluyormuş da o fırsatı kendince bulmuş gibi bir müminin başka bir mümin hakkında kesinlikle kullanmayacağı/kullanamayacağı, ne Kitap'ta, ne Sünnet'te, ne Selef-i Salihin'in ictihadlarında yeri olmayan, hiçbir şekilde tecviz edilemeyecek bir üslupla dehşet-engiz isnad ve iftiralarda bulunanlar, zamanla, kibir ve enaniyet saikleriyle bu bühtan ve töhmetlerine daha bir sahip çıktı, bir kere ağızlarından çıkan o akıl almaz iddiaları güya ispat etme adına her bir kalem oynatışlarında, her yorum ve değerlendirmelerinde bir adım daha aşırılığa kaçtı ve böylece din adına din düşmanları kadar dinin ruhuna zarar verecek ölçüde tahribat ve yıkımlara, fitne ve tefrika ateşlerine sebebiyet verdiler.
Mesela, işin başında, belli bir şahıs ve harekete yönelik saygı sınırlarını zorlayan eleştiri ve tenkitler, gittikçe şiddeti artan bir hızla hakarete, daha sonra da hakikaten gayretullaha dokunacak, Arş'ı ihtizaza getirecek, söyleyenini de isnad ettiği şeyle yüzyüze getirecek "tekfir" noktasına gidip dayandı. Tabii bir kere ölçü kaybolduğundan, dengesizliğe girildiğinden artık "tekfir" mekanizması sadece bir şahıs ve onu sevenler için işlemiyordu. Her kim hoşgörü ve diyalog mevzuunda olumlu bir kanaat bildiriyorsa o da hemen küffar, dâllîn ve hainler kategorisine dahil edilmeye başlandı.
Örneğin ülkemizde devletimizin resmi bir kurumu olan Diyanet Teşkilatı var. Bu teşkilat aklı başında herkesin de kabul ettiği üzere, ilim, düşünce ve hayatlarıyla çağımızdaki ehl-i sünnet çizgisinin mümessilleri diyebileceğimiz çok kıymetli alimleri ihtiva etmektedir. Aynı zamanda bu teşkilat, mevcut imkanlarla yurdumuzda dinimize, milletimize hizmet etmeye çalışan on binlerce imam, müezzin… kadrosunu bünyesinde barındırmaktadır. Şimdi, günümüzde Diyanet Teşkilatı'mız da, ilmin, fikrin, kalemin daha bir öne çıktığı çağımız şartları içerisinde, değişik diyalog platformları oluşturmakta, böylece karşısındakinin inancına, konumuna saygı duymak suretiyle, saygın bir konumda dinimize, milletimize ait yüksek ahlak ve değerleri diğer din müntesiplerinin de bulunduğu bir ortamda hal ve lisan diliyle beyan etmektedir. Tabii böyle olunca diyalog eylemini küfür ve dalaletle eş tutan aşırılığa mübtela marjinal bir kesim, koskocaman bir camiayı da hemen aynı isnad ve töhmetlerle yaftalamaktan geri durmadı ve duracağa da benzememektedir.
Elbette ki, usûlsüz, prensipsiz, ölçüsüz hareket eden bu Haricî anlayış bununla da yetinmedi. Ülkemizde nice sıkıntı ve zahmetlere katlanarak bir ömür boyu dinî ilimlerle meşgul olan, hayatını İslam'ın doğru anlaşılıp doğru yaşanması için vakfeden, hocaların hocası, vb. vasıflarla anılan, herkes tarafından sevilip-sayılan ve sahasında otoriter olarak kabul edilen ilahiyat fakültelerindeki çok kıymetli tefsir, hukuk, hadis… profösürü hocalarımız da, sırf diyaloğa karşı çıkmadıkları, hatta diyaloğu dinimizi, milletimizi, ülkemizi gerçek çehresiyle tanıtıp duyurma adına bir zaruret olarak gördükleri için onları da sokak ağzı alaycı üsluplarla dillerine doladı, bundan da öte kendi imanlarını tehlikeye atacak söz ve isnadları onlar hakkında da kullanmaktan çekinmediler.
Görüldüğü gibi, kıskançlıkları akıllarını, mantıklarını dumûra uğratmış, hasedleri imanlarının önünde, kendi mutlak doğruları (!) dışında hiçbir şeyi doğru kabul etmeyen, kendileri gibi düşünmeyenleri hemen tekfire yeltenen bu bağnaz tipler, gözü dönmüş bir halde milyonlarca mümini bir çırpıda tekfir edecek seviyede bir aşırılığa saplandı ve böylece her zamankinden daha fazla vifak ve ittifaka ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde –tahribin kolaycılığını da yedeklerine alarak– yeni bir fitne ve tefrika süreci başlatmış oldular.
Bu noktada herhalde yapılması gereken bir taraftan, onların bulandırmaya çalıştıkları hakikatleri bıkmadan-usanmadan tekrar ber tekrar anlatıp izah etmek, diğer taraftan da bu kuru gürültü ve boş yaygaralara pabuç bırakmadan hem müslümanların kendilerini kendileri olarak anlatmalarına imkan sağlayan, hem de küreselleşen, küçülen dünyamızda cihan sulhu adına hayatî bir yol ve metod olan hoşgörü ve diyalog sürecini kararlı bir şekilde devam ettirmek olsa gerek. Bilinmelidir ki, geçici bir dönem çıkardıkları gürültü-patırtı, yaptıkları aşırılıklarla prim toplayan haricî tayfası, çok geçmeden maşerî vicdandan alması gereken cevabı almış ve sadece ibretlik bir hadise olarak tarih kitaplarında inceleme konusu olmuştur. O sebeple marjinal kesim ve onları kullananlar da iyi bilmesi gerekir ki, üç-beş kendini bilmez nâdân iftira ve tezvirde bulunuyor diye, inanan gönüller, inançlarının gereği ve emri olan bu faaliyetleri elbette ki terkedecek değillerdir...
 
Geri
Üst