İşte böyle sevdim onu ben .Burası benim köşem

Fırtınalı bir hayatın ortasında birleştik. Sen, kendine yakın bulduğun insanların sana yaptığı hatalardan şikayet ediyordun., bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum.

İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzle geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim.

Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. Sen benim aşkım, bense senin dostundum artık. Sana aşık olduğumdan habersizdin. İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu.

Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ben sana. Sense bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştın.

Bende sana bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana "seni seviyorum" demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için bugündü ve ben bugün sana söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın elime geçeceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım.

Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda... Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları sana anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani ayrılışın şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor.

O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben senden benim olmanı değil bana biraz hak vermeni istiyorum. Bana duyduğun nefreti duygularımın üstünden çekmen için yalvarıyorum. Bana ne kadar kızsan ne kadar nefret etsen de ben seni yine de seviyorum. Duydun değil mi? Seni seviyorum...
 
Sevgi üç türlüdür.

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak
bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor:

Eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli
kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.

Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Bir şarta bağlı
sevgi. Karşılık bekleyen sevgi. Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması
karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar.

Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır.

Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.

Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor. Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor.

Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor. Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın, bir de utanmadan Hakone'ye gittin?" diye bağırıyor. Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın diyor. Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor.

Çocuk da intihar ediyor. Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu
olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar. Delikanlı babasının
kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı. İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında. Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi
Toyotome.

İlginç değil mi?

İkinci türe geçiyoruz; "Çünkü" türü sevgi.
Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey
olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka
birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi?

Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki. Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki. Yazar, "Çünkü" türü sevginin "Eğer" türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar
oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.

Ama derin düşünürseniz, bu türün “Eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki bu tür sevgi de, yükler
getirir insana. İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.

Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere
onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler. O zaman bu tür sevgide güven
duygusu bulunabilir mi diye soruyor Toyotome.

“Çünkü” türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor.
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.

Birincisi acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz korkusu.
Tüm insanların iki yani vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki
yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar
ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmezse endişesidir. Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın, yüzü patlayan kazanla parçalanmış.

Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş.

Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş... Japon yazar; toplumlardaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türünde olup bu tür sevgiler, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.

Peki o zaman, gerçek sevginin, güvenilebilecek sevginin özellikleri nedir? Ve işte sevgilerin en gerçeği.

Üçüncü tür sevgi benim "Rağmen" diye adlandırdığım türdür diyor yazar.
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği
için? “Eğer” türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “Çünkü” türü sevgi de değil.

Bu üçüncü tür sevgide, insan bir şey beklediği için değil,
bir şeyler eksik olmasına rağmen sevilir. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına rağmen sever. Asil,yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen aşıktır.

Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insani olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Tabii bu, sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin bir konum elde ederek sevgiyi kazanması gerekmiyor.

Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor.

Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için
yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı yada senden daha
önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olacaksınız?

Hakli olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. “Şu soruma cevap verin,” diyor. Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?

Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz mıydınız? Devam ediyor Toyotome; şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi. O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var.

Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor; Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar, ya da kendilerini iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.

Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor, ”Rağmen” türü sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni “Rağmen” türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza olan inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome.

Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına
verecek fazlası yok? diye açıklıyor. Anlatıyor; Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da ayni şeyi başkasından
beklemektedir. Peki bu dünyada sevgi ne kadar var. Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.

Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve
teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o. Ve asıl çarpıcı cümle en sonda;

DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.

Ben seni herşeye rağmen seviyorum diyeceğim, ama senin rağmenlik hiç kusurun yok

 
AŞKIN RENKLERİ

Renklerin insan psikolojisi ve davranışları üzerinde önemli etkileri olduğuna dikkat çeken uzmanlara göre, sevilen renkler aynı zamanda kişiliği de ele veriyor.Psikiyatrist Nihat Kaya´ya göre, son 10 yıldır geliştirilmeye çalışılan kromoterapinin (renklerle tedavi) geçmişi ilk çağlara kadar uzanıyor. Bu yöntemin işlevini çeşitli içimlerde ve sistemler içinde renkler kullanılarak kişilerin sinir sistemleri dengelemek ve böylelikle bazı hastalıkların önüne geçmek oluşturuyor.

Renkler Aynı Zamanda Önemli Bir Konu Olan Aşk & Sevginin Oluşumuna %95 Katkıda Bulunuyor...

Kromoterapide uygulanan başlıca sistemler, "hastaların giysilerinin rengini değiştirmek, pencerelerinde ayrı renklerde cam kullanmak, lambaların rengini farklılaştırmak, suyla belli renk birleşimi oluşturmak" şeklinde sıralanıyor. Kromoterapide renk dengelerinin yanı sıra meditasyon, iyi beslenme, uygun bir çevre düzeni gibi ayrıntılar da önem taşıyor. Kromoterapide renkler ve anlamları ise şöyle:

Mavi: Genellikle yıldızları, geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı ve derin duyguları, düşünceyi ve dinlenmeyi simgeler. Maviyi sevenler genellikle romantik ve duygusal bir kişiliğe sahiptirler. Yalnız maviyi kesinlikle benimsemeyenlere de dikkat! Bu kişiler de romantiktir, ama duygularını farklı biçimde göstermektedir. Giyside mavi, sosyal bir kişiliğin göstergesidir. Çevreye uyumu hatırlatır. Mavi giyenlerin ´ciddi ve iyi bir insan´ olduğu imajı yaygındır. Yatak odası, banyo ve çalışma odası için ideal renktir. Sinir sistemi bozukluğuna da bire birdir. Bu nedenle sıkıntılı olduğumuz zaman denizi ya da gölü seyrederek yatışmamız, sakinleşmemiz söz konusu olabilir.

Kırmızı: Hareketi ve hızı simgeler. Kırmızı sevenler, duyguları yoğun yaşayan kişilerdir. Ne var ki, aşırı kırmızı sevgisi, kişide aynı zamanda despotik bir yan ve sinirli bir kişilik göstergesi de olabilmektedir. Başkalarının dikkatini çekmek isteyenler kırmızı renkli elbiseler giyerler. Yemek masasının kırmızı bir çiçekle ya da kırmızı peçetelerle süslemekte atmosferi daha sıcak bir hale getirebilir. Ayrıca erotizmin de vazgeçilmez renkleri arasındadır.

Sarı: Güneyin rengi; aynı zamanda umudun, ilginin, iyimserliğin ve evrensel aşkın rengidir. Sarıyı sevenler genellikle herkesle konuşan, geniş bir kültür hazinesine sahip sosyal tiplerdir. Elbiselerinde bu rengi tercih edenler, iyimser ve neşeli kişilerdir.

Kahve: Bu rengi sevenlerin tipik özelliği, heşeyin mükemmel olmasını istemeleridir. İçinde bulunulan ortamı sıcak gösteren bu renk oturma odası ve salon dekorasyonunda sıkça kullanılır.

Yeşil: Dikkatin ve konsantrasyonun rengidir. Bu, yemyeşil bir ormana dalan kişideki ilk refleksi olması ile izah ediliyor. Bu rengi sevenler, sağlam bir iradeye ve başkalarını kontrol etme yeteneğine sahiptirler. Aşırı yeşil, kişinin süper denetimini, hafif yeşil ise boşvermişliği simgeler.

Siyah: Varolma ve gençlik başkaldırısının tipik rengidir. Korku ve umutsuzluğun yanı sıra ölümü de çağrıştıran siyah seromoni ve tören giysisi rengi olduğu gibi cazibenin de rengi haline dönüşebiliyor. Ölçülü kullanılıdğı takdirde, dekorasyonda belli bir zerafetin işaretidir.

Beyaz: Bütün toplumların kutsal rengidir. bazılarında ´ölümü´ simgeleyen beyaz, aynı zamanda ´öteki hayatın´ başlangıcı sayılıyor. Bu rengi sevenler, çatışmadan uzak, farklı ve özgür bir dünyanın arayışı içinde olan insanlardır. Beyaz, aynı zamanda saflığın ve aydınlığın simgesidir.

Pembe: Kadınlara huzur veren bir renktir. Kimileri açık, kimileri daha sivri tonların düşkünüdürler. Oysa erkeklerin çoğu pembeyi ´iğrenç, sıradan´ bir renk olarak değerlendirir. Pembe, erkekleri kaçırır ve isteğini söndürür.

Mor: ´Erotizmin sonu´ anlamını taşıyan renktir. Mesleki açıdan da ikili ilişkiler açısından da seçilecek en yaşlı renktir. Sanatçı ruhlu insanların, meraklarını fantezileriyle yaşayanların tutkun oldukları bu renk, işin ehili aşıkların kopamadıkları renkler arasında yer alır.

Gri: Ağırbaşlılığın, sadakatin ve sessizliğin simgesidir. Bu rengi tercih eden insanlar, genellikle işlerine gereğinden fazla önem veren, ciddi ama asla hırslı olmayanlardır. İkili ilişkilerde de gözleri yukarda değildir.
 
AŞKIN DİLİ

Hep "aşkın dili olsa da konuşsa" deriz. İşte birgün aşk konuşmaya başlamış ve demiş ki:
- "Ey insanlık hep peiimden koştunuz, bana ulaşmaya çalıştınız. Aslında bana ulaştınız ama hiç farketmediniz. Benım için ağladınız zaman bile size hep yalan belki de şaka gibi geldim. Bana hep yakıştırmalar yaptınız. Size bir hikaye anlatayım.
Birgün küçük bir kedi kuyruğunu yakalamak için hep kendi etrafında dönüp duruyormuş ve büyük kedi dayanamayıp ne yapmaya çalışıyorsun diye sormuş. Yavru kedi de bana ancak kuyruğumu yakaladığım zaman mutluluğa ulaçacağımı söylediler. Ben de onun için uğraşıyorum diye cevap vermiş.
Büyük kedi gülmüş ve "ben de küçükken senin gibiydim. Hep kendi etrafımda döner, kuyruğumu yakalamaya çalışırdım ama birgün durdum ve düşündüm ve yürümeye karar verdim işte o zaman anladım ki zaten o benim peşimden geliyordu."
İşte şimdi anladınız mı? Aşk bir kedinin kuyruğudur ki ona ulaşmak için peşinden koşmanız gerekmez, o zaten her hareketinizde arkanızdan gelir.

 

AN439.gif
seniseviyorum.gif

ligne.gif
AN439.gif


Sen var ya sen... içtiğim sigara gibisin, dumanı hayalin, külü saçlarn, ateşi dudakların,sigaradan tek farkın, sigarayı ben... beni de Sen yakıyorsun....

Sevsende olur sevmesende,
dönsende olur dönmesende,
görsemde olur artık görmesemde.
Bitmeyecek bu yağmur sevdaları..

Çok günesler gördüm ; gözlerin hariç,
Çok rüzgarlar gördüm ; saçlarin hariç,
Çok atesler tuttum ; ellerin hariç ,
Hiç kimseyi bu kadar özlemedim ; yalnizca sen hariç.....

Bir soluk kadar yakın, yıldızlar kadar uzak derler sevgi için. Uzanırsın yetişemezsin, yetişirsin dokunamazsın, dokunursun vazgeçemezsin, vazgeçersin ama unutamazsın.

Sesini duysamda her an yüzünü görmek gibi değil,özlediğimi bil,hiçbir şey seni sevmek gibi değil. Yalnızlığım yanımda kimse olmadığından değil, yalnizlığım yanımda sen olmadığındandır.

Seni seviyorum kelimesini benden başka, sana kimse söylemesin, yalnız bana sakla dudaklarını, seni benden başka kimse öpmesin.

Gittin ama sanma ki yerin dolacak ve senden basşka biri benim olacak. Ya bana senin gibi bir sevgili, ya sana benim kadar seven bulunacak. Bir deniz düşün, susuz. Bir insan düşün, mutsuz. Bir gece düşün, uykusuz. Bir bahar düşün çiçeksiz. Bir de beni düşün, sensiz.

Kirpiklerindeki bir damla yaş süzülürse yanaklarından dudaklarına ve sen o serinliği biriyle paylaşmak istersen, yüzünü rüzgara çevir, ben o rüzgarda olacağım.

Bazen en yüksek tepelerden ,uçsuz bucaksız denizlere, bırakmak istiyorum bedenimi sonra düşünüyorum, içimde sen varsın , ya sana birşey olursa. İnsanın yaşadığı cok zor günler vardır, bazen mevsim kara kış, bazen mevsim bahardır, sevecen yüreklerde yaşatılan anılar, sessizce söylenen şarkılardır.

Kal benimle sonuna kadar yaşa bu düşleri, düşler biterse yaratırız. Kal benimle, ufuklarıma sarıl, güneşlerime, ışığın biterse paylaşırız..
 
sudemim bitanem bu eşref yedirtcek sana kafayı bak demedi deme .. kız şiir sitesine gir bak bukadar şiir orda bilem yok .. ama hepsi mükemmell.. gerçekten çok güzel..

bu mekan başka mekanlara benzemez.. bu şiirler başka şiirlere benzemez.. bu melekler hiç bir sitede görülmez...
 
sudemim bitanem bu eşref yedirtcek sana kafayı bak demedi deme .. kız şiir sitesine gir bak bukadar şiir orda bilem yok .. ama hepsi mükemmell.. gerçekten çok güzel..

bu mekan başka mekanlara benzemez.. bu şiirler başka şiirlere benzemez.. bu melekler hiç bir sitede görülmez...
haklısın elifimm yakında yerim kafayı hahaha çook sağol canımm beğendiğine sevindimm onunn aşkından şairr oldum walla :deli: yaz yaz bitmiyo... evet canımm ne bu mekan nede bu mekandakiler başka hiçbiryerde bulunmaz kurucuların ellerine sağlık...
 
Ufakta olsa bitanede benden sudem.. hayatım canım benim... Eşonla sana ..

Günlüğümü Karıştırdım Dün Gece;
Bir Sayfaya Kocaman Bir KALP çizmişim
Ortasınada Bir Ok we İki İsim .
Bir Ucunda Ben .. Diğer Ucunda SENSİN..
Altınada Bir Not Düşmüşüm..
Bu AŞK Hiç Bitmesin..
 
Geri
Üst