kekova adası muhteşem bir yer

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
kekova adası muhteşem bir yer
kekova adası simena adası
s17_5.jpg



kekova_2.jpg



007.jpg



Yöreye adını veren ada, Kaleköyünün önünde bulunmakta olup, ulaşım teknelerle gerçekleşir. Kıyıya en yakın yeri 500 metre olan ada, 7,4 km uzunluğunda ince ve dardır. Ada ile kıyı arasındaki derinlik en fazla 104 m.’dir. Maki ve yer yer de kızılçamlarla kaplı adada en çok yabani zeytin yetişir. Ayrıca adada tatlı su kaynağı da bulunur. Demre ve Kaş’dan teknelerle yöreye günlük turlar yapılır. Kent adının Luwi/Etrüsk orijinalinde “Khawakuwa” olduğu ve “Davar/Boğa yurdu” anlamına geldiği bilinmektedir. “Khawa” sözcüğü fonetik çeşitlemelerle İngilizceye “cow” ve Almancaya “Kuh” olarak geçmiş olup bu dillerde de aynı anlamda kullanılmaktadır. Buradan, Kekowa’da “Boğa/duvar/kültü” varlığını ve davar, boğa ve inek gibi kutsal sayılan hayvanların barınma ve kutsal üreme yeri olduğunu anlıyoruz. Nitekim II.yy’da yöreye gelerek adanın karşı kıyısına yerleşen Türkmenler bu töreyi hayvanlarını her yıl adaya bırakmak suretiyle bugüne kadar koruyarak yaşatmışlardır. Ayrıca, Kekova adı, eski Gök=Köktürk yazılımı ile anlamlı bir biçimde okunabilmektedir. Buna göre, Kekova’nın “İngögova / mavigökova” anlamına geldiği görülmektedir. Adanın aynı isimle anılan yerleşim birimi kalıntıları ana karaya bakan kuzey tarafındadır. Antik dönemdeki depremle adanın birkaç metre denize gömülmüş olduğu, adanın kuzey kıyısında görülen deniz içinde gömük durumdaki yapılardan anlaşılmaktadır. Depremden sonra kurtulanlar karşı kıyıdaki kardeş kentler Simena ve Teimiussa’ya yerleşmişlerdir. Tekne ile Kekova adasının ana karaya bakan tarafına yaklaşıldığında su içerisinde Batık Kent’in liman duvarlarını, dükkanlarını, yaya yollarını ve taş merdivenlerini görebiliriz. Ayrıca bazı evlerin bir kısmının denize batık durumda, bir kısmının da denizin üstünde olduğu görülmektedir. Tersane koyunda Ortodoks misyonerlerinin dinlerini Likya’da yaygınlaştırmaları sonucunda M.S. 5.yy’da yapıldığı sanılan, kare planlı ve fresklerle bezenmiş bir Bizans Kilisesinin ayakta kalan apsisi bulunmaktadır. SİMENA / ÜÇAĞIZ KALEKÖY, Simena antik kenti Kekova Adası’nın karşısında yer alan yarımada üzerindedir. Tarihi kalıntılar arasında küçük bir balıkçı köyü Kale bulunmaktadır. Demre-Kaş karayolundan güneye inilerek 20 km sonra karadan da Üçağız köyüne ulaşılabilmektedir. Buraya Demre/Çayağzı ve Kaş’dan tekne turları ile gelinmekte, deniz kenarındaki balıkçı restoranları ile tekne ve yat turistlerine her türlü hizmet verilmektedir. Kallipos, Simena kentinin kurucuları arasında bulunan bir kahramandır. Simena adının Luwi/Etrüsk dilindeki “Ulu Anaülkesi” anlamındaki “Soamawana”nın fonetik bir bozulması olduğu anlaşılmaktadır. Kentin adı Bizanslı tarihçi Stephanos’un bir eserinde Somena olarak geçmektedir. Kent tarihi M.Ö 3000’lere dayanır. M.Ö. 12.yy’daki Truva Savaşında, Truvalı Hektor’un bağlaşıklarından Kallipolililer/Gelibolulular’ın Soamawana’ya yerleştikleri anlaşılmaktadır. Kent sonra, Likya birliğine katılmış ve ilk sikkesini M.Ö. 4.yy’da basmıştır. Bir depremle Kekova kentinin denize gömülmesiyle, bu afetten kurtulanların katılımıyla Simena’nın nüfusu artmış ve kent kale dışına taşmıştır. Bir süre korsanların istilasında kalan Simena, Roma döneminde bağımsız kent özelliği ile Luwi/Etrüsk kültürünü ve dilini korumuştur. 9.yy’daki deprem ve susuzlukla önemini yitirmiştir. Yörede ilk dikkatimizi çeken yer yer oktogonal ve polygonal duvar sistemleriyle çevrilmiş olan Akropol Kaledir. Burçların sivri kemerli olması, Etrüsk/Trak kavmi mimari kültür özelliğidir. Surlar Bizans döneminde ve orta çağda restore edilmiştir. Kalenin ana giriş kapısı dikdörtgen olup, düzgün blok taşlardan yapılmıştır. Kale içinde su sarnıçları vardır. Ayrıca 8 sıra cavealı, 400 kişilik küçük bir tiyatro bulunmaktadır. Toprak bir zemine sahip orchestranın arkasındaki yapı, oyuncuların ahşap bir odacıkta soyunup giyindiğini akla getirir. Likya bölgesinin en küçük tiyatrosunun burada yapılması, balıkçılık ve denizcilikle uğraşan erkek nüfusunun sürekli kentlerinden ayrı kalmasına bağlanabilir. Surların denize bakan dış kısmında Poseidon’un tapınağının stoası bulunmaktadır. Kıyıya inildiğinde dikdörtgen planlı ve polygonal duvar sistemiyle inşa edilmiş hamam kalıntısı görülmektedir. Hamamın, İmparator Titus’a armağan edildiğini anlatan bir yazıt dikkati çekmektedir. Yörede çeşitli noktalarda ev kalıntıları görülür. 20’nin üzerindeki ev tipi kaya mezarları kayalara oyulmuş, pencere ve kapı şeklinde işlenerek, üzerlerine Likya dilinde ölen kişiyle ilgili bilgiler yazılmıştır. Sarkopaglar toş oyma olup, kapakları sivri kemerlidir. Simena’nın hemen batısında Üçağız Köyü içerisinde yer alan TEIMIUSSA antik kentinin kalıntıları arasında birkaç kule ve çeşitli Likya mezarları görülür. Bir Likya mezarının ön yüzünde bulunan yazıtta buraya gömülen kişinin Kluwanimi adında birine ait olduğunun yazılması kökeninde Luwi/Etrüsk yerleşim birimi olduğu ve halkının da Luwi kökenli olduğunu ispat etmektedir. APERLAI/SICAK İSKELESİ, Kaş körfezinin doğusunda yer alan ve orta Likya’da ikinci büyük doğal liman olan Sıcak isimli dar ve uzun körfezin güneye bakan tarafında antik kent Aperlai’nin kalıntıları görülür. Doğal liman tam bir ölüdeniz halinde olup üç tarafı yüksek tepelerle çevrilidir. Kent adının orijinali Luwi/Etrüsk dilinde “Akarsu Boğazı” anlamına gelen “Aprillai” olduğu bilinmektedir. Luwi/Etrüsk dilinde “Apr/Abra” sözcüğü “Akarsu” ve “ela/ila” sözcüğü ise “Boğaz” anlamındadır. Nitekim bugün bile yöre çok ince ve uzun su geçidi şeklinde bir körfezin iç ucunda bulunması sebebiyle “Akar Boğazı” olarak adlandırılmaktadır. Kentin yöredeki diğer Luwi yerleşim birimi Kekova ve Simena gibi kentlerle aynı dönemde varolduğu bilinir. M.Ö. üçbinli yıllarda Anadoluya göç eden nordik kavimler içerisinde bulunan “Aprilla”lılar tarafından daha önce varolan küçük bir Luwi liman biriminin üzerinde kurulan kent, zamanla büyümüş ve M.Ö. 6.yy’da komşu kentler gibi Likya birliğine dahil edilmiştir. Likya birliğinde kardeş Aprilla kentlerini temsil hakkına sahip Aperlai 5.yy’da ilk sikkesini basmıştır. M.Ö. I.yy’da korsanların eline geçen kent, Roma Likya eyalet meclisinde Simena – Apollonia ve İsinda ile bir oya sahip olmuş ve topluca “Aprillalar” olarak anılmışlardır. Gordion döneminde, Likya Kentinin çeşitli yapıları restore edilmiş ve kent dışında kıyıya doğru yeni yapılar inşa edilerek, en geniş haline ulaşmıştır. Bizans döneminde kent surları onarılarak, Ortodoks Bazilikası inşa edilmiş ve piskoposluk idare merkezi içerisinde gösterilmiştir. Kentin kalıntıları denizden 100 m yüksekte rektogonal ve polygonal teknikte inşa edilmiş surlar içindedir. Kare şeklindeki surların iki yanında koruma kaleleri vardır. Ana giriş kapısı üstüne yarım daire şeklindeki bir alınlığın altına 1,5 m genişliğinde ve 3 m uzunluğunda bir taş architrav blok yerleştirilmiştir. Akropol şeklindeki kale içinde kuzey-batı yönündeki köşede Bizans Kilisesi kalıntısı dikkati çeker. Kuzey surları üstünde kare planlı üç savunma kulesi vardır. Kale içinde, küçük bir Bizans şapelinin kalıntıları bulunur. Kale surları zamanla kuzey güney yönünde, kıyıya dik uzatılmış ve en uç noktada hemen deniz kıyısında liman duvarları içinde 15 m.’de bir teknelerin çekilmesi için aralıklar inşa edilmiştir. 50 m. uzunluğunda Liman duvarlarının arkasındaki yapılar depo ve magazin dükkanları olarak kullanılmıştır. Kentin nekropolü kale surlarının doğusundadır ve içinde çiçek ve bitki rölyefli Likya sarkopagları vardır. Bunların bazısında ölenin kimliğine ait bilgiler kazınmıştır. APOLLONIA / KILINÇLI,Orta Likya bölgesinde Aperlai kıyı kentinden 20 km kuzeyde iç karada Kılınçlı köyü yerleşim biriminde Apollonia antik kentinin kalıntıları bulunmaktadır. Apollon adının Luwi/Etrüsk kökenli “Apullwan” olduğu ve fonetik bozulma sonucu bir grek sözcüğü gibi kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim Luwi/Etrüsk dilinde Apa’nın su, ula/ulla’nın koruluk/çalılık anlamına geldiği bilinmektedir. Buna göre kentin adı “Apullwana/su koruluğunda tapınılan tanrı yurdu” anlamındadır. Kentin Likya döneminde Aperlai’den anlaşmazlık sonucu ayrılan aynı etnik kökenli halk tarafından kurulduğu buradaki bir yazıttan anlaşılmaktadır. Bu yazıtta kent halkı kendilerinden “Apollonialı Aprillalar” olarak bahsetmektedir. Likya birliğine dahil edilen Apollonia Roma döneminde ilk sikkesini basmıştır. Kentin gelişmesi Bizanslılar zamanında olmuştur. Bu dönemde şehir surları restore edilmiştir. Kentin tiyatrosu açık hava bazilikası olarak kullanılmıştır. Kent 7.yy’dan sonra Arap akınlarıyla yağmalanmış, sonraları Cenevizli ve Rodoslu korsanların saldırısına uğrayarak, zamanla özelliğini kaybetmiştir. Antik kentin kalıntıları Kılınçlı Köyü’nün kuzey yönünde 90m. yükseklikte bir akropol tepesinde ve yamaçlarında bulunmaktadır. Yörede ilk dikkati çeken, temeli Likya döneminde kyklop/Devasa tipinde şekilsiz taşlarla örülmüş, daha sonra Roma ve Bizans döneminde moloz taşlarla restore edilmiş akropol şehir surlarıdır. Tüm akropol tepesini saran surların batısındaki duvarlar halen ayaktadır. Ana kapının güney yönde olduğu ve her iki yanında yapılmış kuleler ile korunduğu sanılmaktadır. Kayalık yamaç üzerine inşa edilen tiyatronun birkaç sıra caveası görülmekte olup, tamamen yıkılmış durumdadır. Ayrıca yörede ağızları çan kulesi şeklinde yapılmış çok sayıda su sarnıçları dikkati çekmektedir. Akropol tepesinin kuzey yamacındaki nekropolde, Likya tipinde sarkopaglar bulunmaktadır. En ilginç mezar, taş bir kaide üzerinde yükselen, altta dörtgen bir taş podyum ve üzerinde geometrik ve çeşitli bitki motifleriyle işli, ev çatısı şeklinde taş oyma bir kapaklı sarkopagın yer aldığı kare şeklindeki Anıt Mezardır.
 
Geri
Üst