kolay kadın

LiKarBa

Yeni Üye
Üye
kolay kadın
Onların kocaları Baran veya Selim değildir; çoraplarını hep oraya buraya atan kaba adamlardır :)) Sanki banyodaki kirli sepetini görmezler. Su içtiği bardak ortadadır, hatta bir sürü bardakla doludur etraf, her seferinde yenisini alır bu adam; offf Allah’ım ya sabır :)
Ellerini bir yıkar lavabonun vay haline, yer gök su olur. Hele pazar günü o koltuktan o koltuğa miskin miskin yatması var ya; çek vur alnının ortasından :) Ayy bir de annesi ile bebekmiş gibi konuşması yok mu? Nerede o Selim’in karizması, Baran’ın güçlü, adam gibi adam halleri :)
Oysa evlendiğim zaman başkaydı. İsteyerek, severek, aşık evlendim. Gözlerinde dönüyordu dünya, ben onun, o benim için yaratılmıştı :) Onun için kahvaltı hazırlamak, banyoya girdiğinde bornozunu hazır etmek, arkasından ıslak havluları asmak, yorulmuştur diyerek masaj yapmak, keyfi yok diyerek bira sevmesem de oturup onunla içmek; Allah’ım ne keyifti :)
Ne değişti peki? O değişti o. Evlendiğim romantik adam gitti, yerine bencil, düşüncesiz, maçkolik, sinirli, sürekli iş-ev arası bir adam geldi.
Şimdi yazacaklarıma kızacaksınız hanımlar ama, erkekler o kadar bukalemun gibi renk değişmezler. Anatomileri müsait değil buna. Başta neyse sondada aynıdırlar. Kafaları da çok çalışmaz (bunu saflık anlamında söylemiyorum; kadınlar kadar derin düşünmezler, düşünemezler; neyse o, cin değildir hiç biri ).
Kadınlar kadar duyguları da zengin ve derin değildir. Hiç; birinin giydiği gömleğe “hıımmm nereden almış acaba ? Pazardır Pazar” diye iç geçiren adam gördünüz mü? Veya tepeden tırnağa inceleyip, sırf haz etmediği için “sen kilo mu aldın” diye kinayeli konuşmalar duydunuz mu aralarında.
Duyamazsınız. En fazla “ağabey bira göbeği bu, eee hani erkek adamada yakışıyor dimi” diye gülüşür onlar. Veya “moruk benim işim olmaz çarşı pazarla, hatun alır ben giyerim ağabeyciğim; heee işte bu kadar” der onlar.

Değişen SİZ’siniz...
Ya çocuğunuz olduğu için daha yoğunsunuz ve önceliğiniz artık çocuk olmuştur ki; o zaman eşinizin çorabı savaş nedeni olur, ıslak havlusu yatağın üstünde ise yüzünüze inen tokat gibi gelir; ya da artık uyanıyorsunuzdur.
Çocukluğunuzdan beri gittiğiniz düğünlerdeki mutluluk havasının yerinde artık, prensinde ayaklarının koktuğunu fark edersiniz. Siz bir insanla değil bir hayalle evlendiğiniz için rüya bitmiş, siz de karşınızdaki adamın aslında göğsü kıllı, burnunu sümküren, hatta gaz çıkaran bir erkek olduğunu görürsünüz.
Her şey çocukluğumuzdan kaynaklanıyor, yetiştirilme tarzımızdan. Annelerimizin gördüğü, bizlere öğrettiği şeylerden kaynaklanıyor. He nesil ufaktan düzelmeye başladı, umudum var kızıma dair, ammaaa yeni neslin de öyle dertleri var ki, ikili ilişkiye zaman kalır mı bilmem.
Eğer ailenizde kız çocuk olarak doğdu iseniz; asli görevleriniz çocukluktan kazınır beyninize. Zaten kadınsı hormonlardan anaçsınızdır, sahiplenme, iş bitiricilik doğuştandır kanınızda, üstüne model anneniz evdeki hükümdar, babanız ise konuk sanatçı ise vay halinize.
Erkek çocuk olarak doğdu iseniz; o kadar hürmet ve alaka görür, dünya işlerinden soyutlanırsınız ki; tıntın bir adam olarak büyür, aşık olur, evlenir ve ailenizdeki kadınların yerine karınızı koyar; aynı ilgi ve hürmeti beklersiniz :) Sizin suçunuz değil rahat olun, kadınların suçu bu. Doğduğunuz günden bu güne hayatınıza giren kadınların :)
 
kolay kadın-2

Hal böyle olunca dizideki başrol jön, kadınların rüyası oluverir; siz de onu anlamayan kütük kocalar olarak, kadın kadına sohbetlerde ancak başrolü alırsınız :)
Gene suçlu siz değilsiniz; vallahi kadınlar ben biliyorum.
Ben suçluyum mesela. Hak ettiğim kadar beni merak eden, hak ettiğim kadar düşünen, fırsat verdiğim kadar romantik bir kocam var. Telaşlanmayın; bir yazı önce “yaşlanacağım adam bu” diyen ben delirmedim veya her şeyi bitirmiyorum. Sadece bir tespitimi sizlerle paylaşıyorum.
Şu anki eşim değil miydi; dersi olmadığı halde sabahın köründe beni görmek için işe gittiğim yollarda beni bekleyen, işten çıktığım saatte yağmur çamur elinde çiçeklerle beni bekleyen bu adam değil miydi? “Küstüm” dediğimde dünyası kararan, gözlerime alev alev sevgiyle bakan bu adam değil miydi? Cevabı ‘evet. Bu adamdı :)’ Yakınen tanırım kendisini. :)
Karşınızdakinin düşünmesine, bir şeyler yapmasına fırsat vermezseniz ve hayatı onun için her daim tepside hazır sunarsanız olmuyor efenim. Hani kadın eşine hem anne, hem cilveli, oynak yosma, hani en iyi arkadaş olacak ya; işte bunların baba sınırları olmalı. Kör bile görmeli. Karıştırmamak lazım. Sınırları genişletmemek lazım. Kadın olmayı unutmamak lazım...
“Ben hallederim” diye her halta atlamamak lazım. Adamın karşısında hükümet gibi, veya bir mafya lideri, ya da bir parmağını şıklatan tatlı cadı gibi durmamak lazım. Durmamak lazım ki, o da istedikçe isteyen, bekledikçe bekleyen bir canavara dönüşmesin.
Aslında evlendiğiniz gün Asmalı Konağın Baran’ı, veya Selim’iydi O’da. Sonra kötü karakter olmasının sebebi; sizin kadın olamamanız. Pardon hemen düzeltiyorum kimse üstüne alınmasın; Kadın Olamamam.
Ben hiç çıt kırıldım olmadım, bilmemde. Kapımı açsınlar diye beklemem, bekleyemem açar inerim. Hamal gibi yüklenirim torbaları ne var ki; veya çocuğumun her derdi benim sorumluluğumdur, ben çözerim, ben hallederim, ben süperim, süpermenim...
Bu nasıl insanın kendine ettiği zulümdür ya. Ondan sonra şık, bakımlı kadınları kıskanırız, imreniriz. “Nasıl vakit buluyor?” diye hayıflanırız. Kötü niyetli isek de kadını karalar, yerden yere vururuz. Oysa gene suçlu kendimiz.
Tatilde bir şey dikkatimi çekti. (bu hafta, 1 hafta bodrumdaydım kızım ve ben yine Gölköy’de. Ömrüm oldukçada oradayım ben yazları artık :) hoş bedenen döndüm istanbul’a, ruhum o mavi sularda kaldı :)) Sadece yazları tatilde süslenen kadınlar var. En güzel kıyafetini tatile getiren, sadece yaz akşamları buram buram parfüm sürünen ve kadın gibi dolanan kadınlar var. Kocasında aşk kırıntısı için romantik bir ortam yaratma adına kendini aşan kadınlar var.
Aşk, kırıntı ile idare edemez ki, gönül sevgi dilenmekle olmaz ki, yazık değil mi kalbinizi dilenci yapmak. Gözleriniz aç aç bakarken, karşınızdakinin “amannn ya boşver” deyip yan gelip uzanması veya tatilde bile dünya kupası haberlerini seyretmesi hangi kadına revadır.
Süpermen kadınlara :)
Eyyy güzel yaratıklar, ey dünyanın lütfu kendi kıymetini bilmez güzeller, uyanın. Hak ettiğiniz sevgiyi, ilgiyi söke söke alın, kim hangi cehenneme kaldırdı, sakladı ise. Kadın sevildikçe açar, kadın sevildikçe çoşar, beslenir. Kendinizi tanıyın. Hayatta Baranlar, Selimler yok. Onlar diziden birer hayal ürünü. Senaryoyu yazan kadınların hayallerindeki adamlar. Çünkü onlarda dünyalarında açlar. Hayat bir kere yaşanacaksa, temeli de sevgi ise, aşk ise zaman kaybetmeyin.
Pişmanlıklarla yaşlanmayın. Kızınıza kötü örnek olmayın. Ona; “kadındır her şeyin tek hakimi, kadın her şeyi yapar, erkek de paşadır, kraldır gönlünü hoş tut, kırmamaya özen göster” diye bir miras olmaz, böyle bir kötülüğü hiç bir kadın anne, kızına yapamaz, yapmamalı.
Ve erkek anneleri evladınıza bir iyilik yapın. Onları hayatı paylaşan, sorumluluk alan adam gibi adam yetiştiririn. Çünkü inanın oğlunuzu elinizden alan kör olası gelinler bile mutlu olduklarında, sevildiklerinde oğlunuzda, hatta siz bile payınıza düşeni alırsınız bu havadaki aşk kokusundan.
Hemcinslerim “ben yandım, siz yanmayın” dermişim :) Şaka bir yana; elinizdeki adamı evirin çevirin bir bakın, kendinize bir bakın. Bakın size bir örnek;
Ben bir yere gittiğimde, hep kendim arar haber veririm “ben vardım iyiyim.” Eşimin beni merak etmesine bile fırsat vermem. Çünkü annem öyle öğretti. “Telaşta bırakma, düşünceli ol herkese karşı. Karşındakinin duygularını düşün, değer ver.” İyi güzelde lep demeden leblebiyi anlamak her alanda benim başımı ağrıtıyor ya, başımı hadi bir vermidon ile idare edeyim de; kalbim ağrıyor anne.
Ne olurdu ben nazlı bir kız olaydım, çıt kırıldım olaydım, mızmızlık etmeyi bileydim azıcık. Kurallarım olaydı benimde. Değişmez kurallarım. Bu kadar esneyip , bükmeseydi hayat beni. “Cehalet; mutluluk” dedi dün Elif. Ben düşünen, kafası çalışan kadın olmaktan mutlu değilim anne.
Kolay kadın olmamalı kadın, gizli girdapları sırları, bilinmezleri olmalı. Su gibi berrak dökmemeli kendini ortaya, arada bulandırmalı suları, kafaları. El altındaki vazgeçilmez eşya değil; nadide bir parça olmalı. Dokunmaya kıyılamayan, seyretmeye doyulamayan.
Benden yazması; daha derine, derine girmeyeceğim. Gerçekten yorgunum. Alıp başımı gidesim var, daha yazsam belki birilerinin çekip gidesi gelecek, satırlarımın sorumluluğunu biliyorum ve kimseye sebep olmak istemem. Kendi sebep ve kararlarınızı koyun önünüze, düşünün hayatınızı. Kendi Baran ve Selim’lerinize bakın. Kendinize bir daha bakın sonra.
Bir duvara toslamadan yapın bunları. Kırılıp, dökülmeden testi, hayatınızın kontrolünü elinize alın. Kendine yirmi yıl ‘aşkım’ dedirten kadınları kıskanmayın, merak edilen, özlenilen kadınları kıskanmayın. Bakın bakalım onlarda sizde olmayan ne var :) Örnek alın, tavsiye alın, dinleyin :) Ancak kadın kadına kurtulunur bu kaostan :)

Heee ben mi ne olacağım? Arada böyle yazılar yazacağım ve kaldığım yerden devam. Can çıkar huy çıkmaz diyorlar zira. Veee öyle bir dönülmezdeyim ki, artık benden geçmiş :) Ben çoktan askerlik anıları anlatılan, “tamam ya sorun yok, o halleder ya” denilen, omzunda ağlanılan kadın olmuşum :)
Bu saatten sonra topuklu ayakkabı, full makyaj iğreti durur, yakışmaz bana, sezon açılır, ben gene maçlarda alırım soluğu fauldu, ofsayttı, “Selçukkkk golllll, gollll, gollll” diye bağırırım :)
Siz kaçın kurtarın kadınlık ruhunuzu. Çünkü sizler dünyaya gelmiş en güzel, en güzel varlıklarsınız.
Bu yazıyı çöpe attıracak bir not: Dün TV’de Arzum Onan’ı seyrettim. Kanser tedavisi görmüş, iyileştiğini anlatıyordu. Yemin ederim içim sızladı, çok üzüldüm. Umarım Allah bir daha ona o korkuyu yaşatmaz, evladına bağışlar. Ve aynı karede Arzum hanım konuşurken ona bakan bir adam vardı. Kirli sakalı, buğulu gözleriyle. Gözlerinde demet demet çiçekler sunan adam, kırılacak gibi dokunmaya korkan, seyretmeye doyamayan Mehmet bey. İşte o an anladım ki, İstanbul Masalı’ndaki Selim rol yapmıyormuş. Yaşadığı aşkı yaşıyormuş dizide de karga burunlu Esma’ya bakarken, Arzum’unu görerek. Baktığı her yerde onu gördüğü öyle açık ki.
Hep mutlu olsunlar, hep aşık...
Ben bavulumu toplar giderim arkadaş buralardan. Benim Mehmet’in gözlerinde kendimi yeniden gördüğüm gün dönerim ancak :)
Sevgi ve saygılarımla...

Funda Dicle
 
Geri
Üst