Kurak Yüzler

M

Misafir

Forum Okuru
Kurak Yüzler
Dudakların kuruluğunu anlarım; susuz kalınca dudaklar kurur ve çatlar. Buna kimsenin bir şey diyeceği yok. Terlemeyen alınları da bir parça anlamak mümkün; yorulmaya gelemez böyleleri... Cılızdır bedenleri, güçsüzdür bünyeleri. Belki alınlar kirlenir, ter akıtmaz. Bununla beraber damlaların alıp dışarı attığı lekeler kalır nasiyelerde. Bir parça solgun yüzlere de bir şey diyemem. Bir hastalık falan uğramıştır kişiye ve süzülmüştür benzi... Bunlar hep olağan hâller...
Ama göz yaşıyla ıslanmamış bir yüz çöller kadar kuraktır. Bu yüz yeşilliği olmayan bir gönülden habercidir. İçi kurumuş bir insanın dışa dönmüş öz dünyasıdır bu kuraklık... Bunu içime sindiremem...

Daima hak ve adalet için ağlayan bir adam varsa gidin bir bakın. Her ağlamasının öz ağacının bahar meyvesine durması ve sonra olgunlaşıp kirpikler arasından dökülmesi olduğunu idrak edeceksiniz.

Asla mübalâğa etmiyorum. Kurak yüzlerin sahipleri kadar lâlezarlara ve çemenzarlara yabancı ikinci bir kitle yoktur. Damlasız iç otağları bu kuraklığı bütün dünyaya şamil görmeye kalkar. Bir iki damla göz yaşının dilini bir türlü çözemezler. Zira bu yürek yumuşaklılığının bir göstergesidir. Yumuşaklık ise, yürek varlığının, onun yoğuruluşunun ve erdem ufuklarında şekillenişinin bir işareti. Bunu nasıl anlasın bitkin sine, buna nasıl yakınlaşsın mecalsiz kalp. Kendi hafakanlar içinde, sahralarda ve kızgın kumlar ortasında avare ve sergerdan dolaşsın, başkaları yeşillikler ortasında çağlayanlar kenarında otağ kursun. Bu nasıl iş...?

Başkalarının yüzleri yeşilliğin temsilcisi damlalara yol olsun. Dış dünyaya kadar ulaşsın diriliş nefesleri. O ise bunun bir damlasını bile bulamasın. Buna nasıl dayansın katı kalp, ölü ve sönük ruh...

Sakın ondan bunu anlamasını beklemeyin. O bir damla ışığa hasret bekleyedursun başkaları aydınlığın şehrayininde reftare dolaşsın, üveyikler gibi kanat açsın, sonsuzluğa ulaşsın. O bir kere göğe bakma cesareti gösteremesin, başkaları gök yüzüne çevirsin masum ve mahzun yüzlerini ve yağmur dilesin, ardından sağanaklar boşansın semadan; iksirler, bengisular aksın dursun kalplere, yüreklere. Ama onun bahçesine bir damla düşmesin, bu nasıl bir durum? Bütün bunlara tahammül edemez kurak yürekler ve onun yansıması kurak yüzler, ölü ve ölgün çehreler..

Onun için onlara ağlayan bir çocuk gösterseler ilgilenmezler. Çünkü çöl tasavvuruna göre çocuk çehresinde damlanın silueti bile olamaz. Hele hele bir de ağlayan bir çocuğun içine bahar türküsü iletmek ve öz yağmuruyla gözdeki keder damlalarını dindirmek isteği, onlar için içinden çıkılması zor, girift bir mevzuya dönüşür ki buna dayanamazlar.

Bu kurak yüzleri; ağlamasını unutmuş, yürekleri fersiz, duyguları nefessiz bu ölü sineleri hemen tanırsınız içtimai hayatta. Gözlerindeki kuraklıktan, yüzlerindeki çölleşmeden, sahra yankısı kahkahalarından, kum kuruluğu taşıyan gülüşlerinden, serap misali aldatan hareket ve davranışlarından hemen anlarsınız bir mahkûmiyetin içinde olduklarını.

Aman ha, onlara bir damla göz katresi, bir damla hüzün bestesi, bir damla aşk iksiri göstermeyin. Hemen sizin bir resminizi çizer, bu resmin darlığında sizi hapsederler; sulu göz diye... Onlar, ellerine geçmemiş bir nimetin kıskançlığı içinde kıvranıyorlar. Granite dönmüş, su akıtmayan, yumuşama bilmeyen kayadan katı yüreklerine esef ediyorlar. Siz sakın ola ki onların isyanları sizedir sanmayasınız. Bu acayip hâllerinin gerisinde kaybettikleri ve hakka dönmedikçe hakikata uyanmadıkça asla bulamayacakları hazinenin bir yası ve matemi var. Başka bir şey değil...

Bunu bilin ve onlara kızmayın; sadece ıslah olmaları istikameti bulmaları için dua edin onlara.
 
Geri
Üst