Lenf Damarları Hastalıkları Hakkında Genel Bilgiler

Uzman SühaN

Administrator
Lenf Damarları Hastalıkları Hakkında Genel Bilgiler
Bu konu;lenf nedir,lenf hastalıkları nelerdir hakkında bilgiler vermektedir




Lenf damarlarının hastalıkları tümörler, travmatik yaralanmalar, doğmalık oluş bozuklukları ve enfeksiyonlar nedeniyle ortaya çıkarlar.Kısaca alışveriş sırasında damar dışına çıkan sıvılar, moleküller, hücreler, artıklar dokular arasından lenf damarları ve toplardamarlar tarafından toplanır. Lenf damarları ve toplardamarların taşıma kapasitesini aşan sıvı, dokular arasında kalır. Lenf sisteminde bozukluk olmadan, taşıma kapasitesini aşmasıyla dokular arasındaki sıvı göllenmesiyle ödem oluşur.Lenfoma hastalığı ve tedavisi hakkındaki tüm detaylerı konumuzda bulabilirsiniz

lenf-3ca.jpg



Tümörler
İyi ve kötü huylu tümörler diye ikiye ayrılırlar. İyi huylu tümörler kistik higroma, kavernöz lenfangiyoma, doğmalık ve travmatik lenf kistleridir. Kötü huylu tümör lenfajioyosarkomadır. Kistik higroma, içi endotelle örtülü geniş bir boşluk, yer yer kan ve lenf damarları, sinir ve düz kas dokularından meydana gelir. Kavernöz lenfangiyoma ise bağ dokuları içinde çok sayıda içi endotelle örtülü boşluklardan oluşur. Bu boşluklarda berra bir sıvı bulunur. Lenf kistleri mezanter ve periton boşluklarında görülür. Travmatik lenf kitsleri ise cerrahi girişim ya da travmalardan sonra meydana gelirler. Bunlar vücudun herhangi bir yerinde bulunabilirler. Sıklıkla boyun lenf düğümlerinin çıkarılmasından ve böbrek nakillerinden sonra görülürler. Lenf damarlarının köt huylu tümörü olan lenfangiyosarkomanın, lenfödemlerin bir komplikasyonu olarak ortaya çıktığı kabul edilir. Daha çok meme kanserli hastalarda yapılan radikal mastektomiden sonra gelişen lerfödemli bölgedelerde görülür. İlk olarak deri altında çürüğü andıran mavi ya da kırmızıya çalan nodül biçiminde saptanır. Bir süre sonra primer tümörü etrafında satellitler oıtaya çıkar. Metastaz erken ve özellikle akciğerde görülür.
Şilotoraks, Şiloperikardiyum, Şillöz asit, Şilurla ve Şilö Diyare
Lenf damarlarının yaralanması ya da doğmalık oluş bozukluğuna bağlı olarak fistiiller, lenfin damar dişına kaçtığı, anatomik ve organ boşluklarına dolduğu görülür. Torasik kanalın travma, cerrahi girişim ya da spontan olarak yırtılması sonucu lenfin plevra ya da perikard boşluklarına toplandığı görülür. Buna şilotoraks (chylotorax), şiloperikordiyum (chylopericordium) denir. Bu durumlarda anatomik boşluklardaki lenf boşaltılır ve gerektiğinde torasik kanal yırtılma yerinin altında da üstüne bağlanır. Habis tümörler, enfeksiyonlar, doğmalık bozukluklar ya da travma nedeniyle lenf damarları ile periton ve bazı organ boşlukları arasında fistüller gelişir. Periton boşluğuna lenfin sızması ile şilöz asit, üriner sisteme sızmasıyla şilürla ve barsak içine sızmasıyla şilöz diyare ortaya çıkar. Bütün bu durumlarda patoloji saptanır ve tedavi ona göre yapılır.
Lenfanjitler
Akut ve kronik seyir gösteren lenf damarları enfeksiyonlarıdır. Etken çoğu kez betahemolitik streptokoklardır. Bu enfeksiyonlar, lenfödemlerin bir komplikasyonu olarak ya da ekstremitelerdeki küçük yaralardan sonra ortaya çıkarlar. Yüksek ateş, ileri olgularda halsizlik, bulantı ve kusma; lokal olarak da kızarma, ağrı ve şişlik bulguları saptanır. Akut olgularda ekstremitenin uzun süre yükseltilerek istirahate alınması, antibiyotik verilmesi gerekir. Bununla beraber bir kısım olgularda aylar, yıllar sonra lenfanjit tekrar edebilir.
Lenfödemler
Lenf damarlarının en önemli hastalığı lenfödemdir. Değişik nedenlerle lenf akımında meydana gelen bozukluğa bağlı olarak proteinden zengin lenf sıvısının doku aralıklarında birikmesine lenfödem denir. Klinikte lenfödem, çoğu kez üst alt ekstremitelerde ve genital organlarda görülür. Giderek kronikleşir, organları ileri derecede büyüterek fil hastalığına (elephantiasis) neden olur. Alt ekstremitelerde lenf kanalları, yüzeyel ve derin lenfatik sistemlerden meydana gelir Yüzeyel lenfatikler biri dermişin yüzeyel, diğer dermişin derin katlarında olmak üzere iki pleksus halinde yayılırlar. Dermişin yüzeyel peleksusu valvsiz, derin pleksusu ve bacağın derin pleksusu valvilidir. Bu nedenle dermişin yüzeyel pleksusları hariç bütün lenf sisteminde lenf akımı tek yönlüdür. Yüzeyel lenfatiklerle derin lenfatikler arasında anastomoz yoktur. Kandaki proteinler, elektrolitler ve su, kapiller duvarındaki porlardan kolayca doku aralıklarına geçerler. Bu porlardan proteinlerin geçişi daha zor olur ve büyük bir bölümü bu yolla bir daha kapiller yatağa dönemez. Vaskliler yatağı terk eden proteinlerin bu bölümü 24 saate total proteinin yarısına ulaşır ve bunlar lenfatik yolla vasküler yatağa dönerler. Lenf kanallarında bir tıkanma olduğu zaman, doku aralıklarındaki büyük moleküllü filtratın vasküler yatağa taşınması yavaşlar ya da durur. Bu ise doku aralıklarında onkotik basıncı artırarak daha fazla suyun burada birikmesine neden olur. Böylece doku aralıklarında proteinden zengin bir lenf sıvısı oluşur. İşte bu lenfödemdir. Lenfödemler primer ve sekonder olarak ikiye aynlır.
Primer lenfödemler
Bütün lenfödemlerin %10'unu oluştururlar. Lenfatik sistemin malformasyonuna bağlıdırlar. Bunlar doğmalık (kongenital) ve erken (precox) lenfödemler diye ikiye ayrılırlar. Primer lenfödemlerin lenfanjiyografilerinde aplazik, hipoplazik ve variköz malformasyonlar saptanır. Primer lenfödemlerin yaklaşık %15'inde lenfödemle birlikte vasküler sistem anomalileri görülür. Hemangiyomlar en sık görülenlerdir.
Sekonder lenfödemler
Neoplazma, cerrahi eksizyon, radyoterapi, paraziter bulaşma, mikrobik enfeksiyonlar ve motor sinir paralizisi gibi nedenlerle meydana gelirler. Lenfajivografide lenf damarlarında tıkanma görülebilir. Lenf sistemini ilgilendiren bir tümör ya ela, metastazı, tekrarlıyan lenf sistemi enfeksiyonları, filariasis, lenf düğümlerinin cerrahi olarak çıkarılması (radikal mastektomi, kasık lenf düğümü kürajı) ya da radyoterapi sonucu lenfatiklerde meydana gelen yıkıma bağlı olarak sekonder lenödemler oluşur.
Klinik
Ekstremite şişliklerinin %70'inde spontan bir başlangıç vardır. Kadınlarda şişliğin başlangıcı gebelik, menstrüasyon, küçük bir yaralanma ya da bir böcek ısırması ile ilgili olabilir. Ayak sırtında ya da bilekte başlayan yumuşak, gode bırakan ödem yavaş yavaş ekstremitenin yukarlanna doğru ilerler. Böyle gelişen bir şişlik nadiren geriler; gerilese bile tekrarlar. Hastalar çoğu kez ekstremitenin ağırlığının artması, fizik aktivitenin azalması ve yorgunluktan şikayet ederler. Bu yorgunluk, özellikle akşama doğru şişliğin en yüksek düzeye ulaşmasıyla belirgin bir durum alır. Ağrı, nadiren ortaya çıkar. İleri derecede şişliği olan olgularda gerilmeden dolayı ağrı olabilir. Eski olguların hemen hemen yarısında diğer ekstremitede de şişlik bulunabilir. Fakat bu hiçbir zaman öbürü kadar olmaz. Orta derecede şişliği olan olgularda, kıl foliküllerinin proteinden zengin bir ortamda bulunmaları nedeniyle kılların büyümesi artar. Uzun süren ve tekrar eden lenfanjit, selülit ve lenfödem hecmeleri, lenf kanallarının kalınlaşmasına ve bağ dokusunun artmasına neden olur. Bu ise, lenfatik dönüşü daha fazla engeller ve lenfödemin gelişmesinde kısır bir döngü oluşturur. Deri altı yağ dokusu yaygın bir şekilde fibröz dokuya dönüşür. Deri keratotit, kılsız ve kalın bir şekle gelir. Hastalık ileri bir döneme girer. İlerlemiş lenfödemlerde, dokulardaki protein yoğunluğunun yüksek oluşu ve lenf akımının durmuş olması nedeniyle enfeksiyonlara eğilim ileri derecede artar. Tekrar eden her enfeksiyon ise primer olayı artırır. Lenfödemlerin hafif şekillerinde ve ileri olgularda patoloji, deri, derialtı dokuları ve fasyaları ilglendirir. Derin dokular normal bulunur. Ödemli ekstremitenin tanısında, kadınlarda alt ekstremitedeki lipodistrofi dikkate alınmalıdır. Bacakların üst kısmında simetrik olarak gelişir. Çoğ ağrılı, göde bırakmıyan bir yapı gösteren bu şişlikler hiçbir zaman ayakları tutmaz. Sert ve lastik gibi gode bırakmıyan, tek taraflı ödemleri ile kalp, böbrek, yetersizliği, hipotiroidizm ya da aldosteronizm gibi nedenlerle meydana gelen iki taraflı, yumuşak ve gode bırakan ödemleri birbirinden ayırmak kolaydır. Bir kısım derin kavernöz hemangiyomlar lenfödemle karışabilirler. Fakat deri pigmentasyonları, hemangiyomlar lenfödemle karışabilirler. Fakat deri pgimentasyonları, hemangiyomun sünger gibi yapısı ve ekstremitenin yükseltilmesiyle derhal küçülmesi çoğu kez kesin tanıyı kolaylaştırır. Kronik venöz yetersizliğe bağlı ödemlerde siyanoz ve telanjilektazik bulgular satanın Bunlarda ülserasyonlar sıktır. Lenfödemlerde ise ülserasyon ile ve geç dönemlerde ortaya çıkabilir. Akut tromboflebit ve
venöz yetersizlik lenfödemle birlikte bulunabilir. Streptokok enfeksiyonları, sık sık tekrarlıyan yüksek ateş, ağrı ve kızarıklık gibi bulgularla ortaya çıkar. Bunlara
"terkrarlayan flebit" denir ise de gerçekte lenfödeme bağlı selülit ve lenfajitlerdir, Venöz yetersizlik şüphe edilen olgularda flebografi yapılmalıdır. Flaria Bancrofti, kanda ve lenf kanallarında bulunan bir parazittir. Lenf düğümleri bu parazit tarafından tıkanır. Genellikle bacakta, skrotumda ya da vulvada çok büyük hacme varan lenfödemlere neden olurlar. Buna fil hastalığı (elefantiasis) denir. Cerrahi girişim sonrası gelişen lenfödemler çok kez radikal mastektomi yapılan hastalarda görülür. Radikal mastektomi yapılan hastaların yaklaşık yarısında lenfödem gelişir.
Tedavi
Lenfödemlerin tedavisi konservatif ya da cerrahi yöntelerle yapılır. Konservatif tedavide enfeksiyonların önlenmesi ve ödemlerin azaltılması amacıyla antibiyotik verilir ve ekstremite yükseltilerek lenfatiklerde hidrostatik basınç düşürülür ve böylece lenf akımı hızlandırılır. Bu nedenle hastanın her fırsatta ekstremitesini yükesk tutması öğütlenir. Dıştan yapılan masajlar lenf drenajını arttırırlar. Yükseltme ve masajla ödemi en az düzeye indirilen ekstremite elastik sargı ya da çorapla basınç altında tutularak ödemin yeniden artmasına engel olunur. Bu tür önlemlerin hiçbiri ekstremiteyi normal hacmine indiremez. Ancak ödemlerin artmasını bir ölçüde durdurur ya da yavaşlatır. Lenfödemli olgularda enfeksiyonların tekrarı çok büyük önem taşır. Ödemin kontrolü, hijyenik bakımı ve travmalardan koruma gibi önlemler enfekisyonların tekrarını önleyebilir. Fakat profilaktik olarak antibiyotik özellikle oral penisilin verilmesi gerekir. Cerrahi tedavi ise, konservatif tedaviye karşın ekstremitenin gittikçe büyümesi, enfeksiyonların tekrarı ve zorlukla kontrol altına, alınması hiperkeratoz, kronik dermatit ve ülserasyonların gelişmesi, ekstremitenin ileri derecede büyümesiyle hastanın hareketlerinin zorlaşması gibi durumlarda başvurulacak yoldur.
Lenfödemlerde uygulanan cerrahi tedavi yöntemleri iki ana gruputa toplanabilir.
1- Drenaj girişimleri (lenfanjiyoplastiler).
2- Lenfödemli dokular çıkarılarak ekstremitenin küçülmesini sağlıyan girişimler (lenfanjiektomiler).
Lenödemin erken döneminde uygulanan drenaj girişimlerinin bir çoğu tedavide etkisizdir. Etkili olanlar ise kozmetik açıdan iyi sonuç verirler. Bunlar;
a) İpek, polietilen ve naylon gibi yabancı maddelerle deri altında yeni lenf kanalları oluşturmaya çalışmak
b) Sağlam bölge ile ödemli bölge arasında (Z) plastisi ve deri flepleri uygulamak
c) Yaygın lenf sistemi olan karın organlarının ödemli bölgeye taşımak
d) Yüzeyel lenfatiklerle derin lenfatikler arasında anastomozlar sağlamak
e) Lenfatikovenöz anastomozlar yapmak (Taylor, Niebulowicz) gibi girişimlerdir. Bunlardan en etkilisi Thomson girişimidir. Bu girişimde ekstremitenin iç ve dış yan yüzünde bütün ekstremite boyunca uzanan deri flepleri hazırlanır ve bunlar derin kas dokuları arasına çevrilir. Altı ay ara ile uygulanan bu girişimin dahi seçilmiş bir kısım olgularda başarılı olabileceği anlaşılmıştır
 
Geri
Üst