İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Nafile ibadetlerin faziletleri nelerdir?
Allah-ü Teala’nın farz kıldığı ibadetler, kulluk vazifelerimizin başında gelir. Hiçbir ibadet, farzlardan üstün olamaz. Bunları eda etmekle Rabbımızın emrini yerine getirmiş oluruz. Farz ve vacib olmayan kulluk vazifelerine, nafile ibadetler adı verilir. Bir mü’min nafile ibadetlere devam ederse hem Peygamber Efendimizin sünnetlerini yerine getirmiş hem de Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmış olur.
Nafile ibadetler, mü’mini Cenab-ı Hakk’ın rızasına yaklaştırır. Bir mü’minin, Mevlasına ubudiyyet ve gurbiyyet kasdıyla yaptığı nafile ibadetler, o kimseyi Allah(cc)’ın rızasına ulaştırır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz nafile ibadetlere çok ehemmiyet verirlerdi. Hele gece ibadetlerine devam ederlerken bazen mübarek ayaklarının şiştiği olurdu. Rasülüllah Efendimiz’in bu durumunu gören Hz. Aişe validemiz: “Ey Allah’ın Resülü, geçmişte ve gelecekte günah (a giden yol) zatınıza kapatılmış iken ne için böyle hareket ediyorsunuz?” dediğinde, Rasül-ü Ekrem Efendimiz: “Ya Aişe, Allah(cc)’a çok şükredici bir kul olmayayım mı?” buyurmuşlardır.
Ayet-i kerimesinde Cenab-ı Hakk: “Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsus fazladan bir ibadet olmak üzere, onunla (yani Kur’an okuyarak) gece namazı kıl” buyurmuştur. Mevlamız bu ayeti kerimeden evvel beş vakit namazı emredip, peşinden gece namazına teşvik eden beyanını getirmiştir. Rasülüllah Efendimiz(sav) de hadis-i şeriflerinde: “Ey insanlar! Selamlaşmayı yayınız, yemek yediriniz, gece halk uyurken (kalkıp) namaz kılınız ki, selametle cennete giresiniz” buyuruyorlar.
Farz namazlarla beraber kılınan ilk ve son sünnetler, duha, evvabin ve teheccüd namazları, tesbih namazı; nafile namazların başlıcalarıdır. Ayrıca mübarek gün ve gecelerde yapılması tavsiye olunan ibadetler, hacet namazları da müminlere az zamanda çok şeyler kazandıran mühim nafilelerdir. Bunlar Peygamber Efendimizin de farzlardan sonra devamlı ifa buyurdukları, üzerinde hassasiyetle durdukları ibadetlerdendir. Fahr-i Kainat Efendimiz bu ibadetlere hem kendileri devam eder hem de aile efradını ve ashabını teşvik ederlerdi. Zaman zaman Hz. Ali Efendimiz ve Fatıma Validemizin evine gelerek: “(Teheccüd) namazlarınızı ne zaman kılacaksınız?” diye seslenirlerdi. Yine Rasülüllah Efendimiz kuşluk vakti duha namazını kılar ve ümmetine de şöyle tavsiye buyururlardı: “Sabah ve duha namazını kıl(maya devam et). Çünkü bu iki namaz evvabların namazıdır” ve “Kim kuşluk namazına devam ederse, günahı denizin köpüğü kadar olsa bile o bağışlanır” Bir diğer hadis-i şerifte de: “Sabah (namazın) ın iki rekat (sünnet) i dünyadan da onda olan şeylerden de hayırlıdır” buyuruluyor.
Yukarıda da bazılarını arz etmeye çalıştığımız ayet-i kerime ve hadis-i şerifler karşısında, nafile ibadetlerin fazilet ve ehemmiyeti ile alakalı başka söze hacet olmasa gerek. Ancak burada üzerinde durulması ve uyanık olunması icap eden mühim iki husus vardır:
Birincisi, bazı sapık fikirli kimselerin -“Kişi sadece farzları yapmakla mükelleftir. Farzdan başkasını yapmaya lüzum ve ihtiyaç yoktur. Nafileler yapılmasa da olur” şeklindeki görüşleridir. Ki burada asıl maksat, sünnet müessesesini tahrif etmek, onu haşa lüzumsuz göstermek ve bu suretle de imanın farz ve vacibden sonra üçüncü koruyucu kal’ası olan sünnet ve nafile kal’asını yok etmektir. Direk olarak farzı yok edemedikleri için kurnazca bu yolu seçmişlerdir.
İkinci husus ise, nafile ibadetlere gösterilen bu ihtimamın, farzların kıymetine asla gölge düşürmediğidir. Farzlar terk edilirse nafilelerin hiçbir kıymeti kalmaz. Farzları ihmal etmemekle beraber, nafileleri eda etmek en doğru yoldur.
Nafile ibadetler, mü’mini Cenab-ı Hakk’ın rızasına yaklaştırır. Bir mü’minin, Mevlasına ubudiyyet ve gurbiyyet kasdıyla yaptığı nafile ibadetler, o kimseyi Allah(cc)’ın rızasına ulaştırır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz nafile ibadetlere çok ehemmiyet verirlerdi. Hele gece ibadetlerine devam ederlerken bazen mübarek ayaklarının şiştiği olurdu. Rasülüllah Efendimiz’in bu durumunu gören Hz. Aişe validemiz: “Ey Allah’ın Resülü, geçmişte ve gelecekte günah (a giden yol) zatınıza kapatılmış iken ne için böyle hareket ediyorsunuz?” dediğinde, Rasül-ü Ekrem Efendimiz: “Ya Aişe, Allah(cc)’a çok şükredici bir kul olmayayım mı?” buyurmuşlardır.
Ayet-i kerimesinde Cenab-ı Hakk: “Gecenin bir kısmında da uyanıp, sırf sana mahsus fazladan bir ibadet olmak üzere, onunla (yani Kur’an okuyarak) gece namazı kıl” buyurmuştur. Mevlamız bu ayeti kerimeden evvel beş vakit namazı emredip, peşinden gece namazına teşvik eden beyanını getirmiştir. Rasülüllah Efendimiz(sav) de hadis-i şeriflerinde: “Ey insanlar! Selamlaşmayı yayınız, yemek yediriniz, gece halk uyurken (kalkıp) namaz kılınız ki, selametle cennete giresiniz” buyuruyorlar.
Farz namazlarla beraber kılınan ilk ve son sünnetler, duha, evvabin ve teheccüd namazları, tesbih namazı; nafile namazların başlıcalarıdır. Ayrıca mübarek gün ve gecelerde yapılması tavsiye olunan ibadetler, hacet namazları da müminlere az zamanda çok şeyler kazandıran mühim nafilelerdir. Bunlar Peygamber Efendimizin de farzlardan sonra devamlı ifa buyurdukları, üzerinde hassasiyetle durdukları ibadetlerdendir. Fahr-i Kainat Efendimiz bu ibadetlere hem kendileri devam eder hem de aile efradını ve ashabını teşvik ederlerdi. Zaman zaman Hz. Ali Efendimiz ve Fatıma Validemizin evine gelerek: “(Teheccüd) namazlarınızı ne zaman kılacaksınız?” diye seslenirlerdi. Yine Rasülüllah Efendimiz kuşluk vakti duha namazını kılar ve ümmetine de şöyle tavsiye buyururlardı: “Sabah ve duha namazını kıl(maya devam et). Çünkü bu iki namaz evvabların namazıdır” ve “Kim kuşluk namazına devam ederse, günahı denizin köpüğü kadar olsa bile o bağışlanır” Bir diğer hadis-i şerifte de: “Sabah (namazın) ın iki rekat (sünnet) i dünyadan da onda olan şeylerden de hayırlıdır” buyuruluyor.
Yukarıda da bazılarını arz etmeye çalıştığımız ayet-i kerime ve hadis-i şerifler karşısında, nafile ibadetlerin fazilet ve ehemmiyeti ile alakalı başka söze hacet olmasa gerek. Ancak burada üzerinde durulması ve uyanık olunması icap eden mühim iki husus vardır:
Birincisi, bazı sapık fikirli kimselerin -“Kişi sadece farzları yapmakla mükelleftir. Farzdan başkasını yapmaya lüzum ve ihtiyaç yoktur. Nafileler yapılmasa da olur” şeklindeki görüşleridir. Ki burada asıl maksat, sünnet müessesesini tahrif etmek, onu haşa lüzumsuz göstermek ve bu suretle de imanın farz ve vacibden sonra üçüncü koruyucu kal’ası olan sünnet ve nafile kal’asını yok etmektir. Direk olarak farzı yok edemedikleri için kurnazca bu yolu seçmişlerdir.
İkinci husus ise, nafile ibadetlere gösterilen bu ihtimamın, farzların kıymetine asla gölge düşürmediğidir. Farzlar terk edilirse nafilelerin hiçbir kıymeti kalmaz. Farzları ihmal etmemekle beraber, nafileleri eda etmek en doğru yoldur.