Osmanlı İktisâdi Yapısı

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Osmanlı İktisâdi Yapısı
From ansiklopedi.gen.tr

Osmanlı Devleti
smilev.gif
beylik döneminden itibaren sistemli bir malî teşkilâta sahip olmuştu. Kaynakların verdiği bilgiye göre Osmanlılardaki ilk maliye teşkilâtının Murat Hüdavendigâr (I. Murat) zamanında Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Kara Rüştem tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında meseleye bakıldığı zaman Osmanlı maliyesinin daha ilk kuruluş dönemlerinde ortaya çıktığı ve devletin buna büyük bir itina gösterdiği anlaşılmaktadır. Gerçekten Fâtih zamanında tedvin edilmiş olan kanunnâmede "Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur" ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanlı hükümdarlarının
smilev.gif
bir araya getirilip tedvin edilmemiş kanunnâme hükümleri ile âmil oldukları anlaşılmaktadır. Fâtih kanunnâmesinde yer alan "Ve yılda bir kerre rikâb-i Hümâyunuma defterdarlarım irad ve masrafım okuyalar hil'at-i fahire giysinler." ve "Ve hazineme dahil ve hariç olan akça
smilev.gif
defterdarlarım emri ile dahil-hariç olsun" ifadeleri
smilev.gif
Osmanlıların maliye teşkilâtına ne denli önem verdiklerini
smilev.gif
bu anlayışa daha ilk zamanlardan beri nasıl sahip çıktıkları görülmektedir. Aslında bu gerekli idi. Çünkü gelir ve gider hesapları olmayan
smilev.gif
neyin nereden ve ne zaman geleceği bilinmeyen ve bu konuda matematikî bir bilgiye sahip olmayan bir devlet düşünülemez.
Görüldüğü gibi Osmanlı maliye teşkilâtının basında "Defterdâr" adi verilen bir görevli bulunmaktadır. Bu görevli
smilev.gif
günümüzdeki Maliye Bakanlarının yerine getirmekle yükümlü oldukları görevleri yapıyordu. Önceleri teşkilatın basında bir defterdarla
smilev.gif
onun maiyeti vardı. Bütün malî islerden bu Bas defterdar sorumlu idi. Ancak zamanla Osmanlı ülkesinin genişlemesi üzerine defterdar şayisi ikiye çıkarıldı. Kanunnâmede de belirtildiği gibi defterdar padişah malinin vekili idi.
kuruluş döneminde gelirler
smilev.gif
daha fazla bir yekûn tutuyordu. Buna karşılık masraflar pek o kadar fazla değildi. Zira bu dönemde Osmanlı askerinin büyük bir kısmı tımarlı sipahi idi. Ayrıca devlet erkânından çoğunun has ve tımarlarının geliri kendilerine yetiyordu. Devletin masrafı ise sadece Kapıkulu askerlerine verilen para (maaş) idi. Gelirlerin fazlası ise cami
smilev.gif
medrese
smilev.gif
köprü
smilev.gif
han
smilev.gif
hamam vs. gibi imar islerinde kullanılıyordu.
Osmanlı maliyesi
smilev.gif
"Miri hazine" (veya dış hazine) ile Enderûn (veya iç hazine) hazinesi olmak üzere iki kısımdı. Dış hazinenin görev ve yetkisi
smilev.gif
devletin genel gelirlerini toplamak ve gerekli masrafları yerli yerinde kullanmak seklinde belirlenmişti. İç hazine ise padişaha aitti. Padişahlar
smilev.gif
bu hazineyi istedikleri şekilde kullanıyorlardı. Şayet dış hazinenin parası yetişmez ise iç hazineden borçlanmak suretiyle ödünç para alınırdı. Dış hazine
smilev.gif
vezirde bulunan hükümdar mührü ile açılıp kapanırdı. Bu hazine
smilev.gif
defterdarın sorumluluğu ve vezirin denetimi altında idi.
Bundan bir müddet öncesine kadar ilk Osmanlı sikkesinin Orhan Bey'e ait olduğu biliniyordu. Fakat Osman Bey'e ait sikkenin bulunmasıyla eski bilgi
smilev.gif
geçerliliğini kaybetti. Buna göre ilk Osmanlı parasının Osman Gazi döneminde tedavüle çıktığı anlaşılmaktadır. Gümüşten mamul Osmanlı parasına "akça" deniyordu. Her padişah
smilev.gif
hükümdarlık alameti olarak kendi adına para bastırırdı. Osmanlı hükümdarları Fâtih Sultan Mehmet dönemine kadar gümüş ve bakir para bastırdılar. kuruluş döneminde ve daha sonraki dönemlerde paranın ayarına ve saf gümüş olmasına özen gösteriliyordu.

Vergiler
Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakları vardı. Bunların basında da halktan toplanan vergiler geliyordu. Tarihî bir vakia olan vergi
smilev.gif
amme hizmetlerinin muntazam bir şekilde devamlılığını temin için bas vurulan bir çaredir. Bu yüzden verginin
smilev.gif
devletlerin ekonomik ve sosyal hayatlarında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Siyasî bir çevre içinde ortaya çıkan İslâm
smilev.gif
kendisinden önceki din ve toplumlarda mevcut olup tatbik edilen vergilerle karsılaştı. Vergi
smilev.gif
amme menfaat ve islerinin tanzimi söz konusu olduğu zamanlarda
smilev.gif
fertlere yüklenen bir mükellefiyet olduğuna göre İslâm
smilev.gif
kendisinden müstağni kalamazdı. Bununla beraber İslâm vergi sistemi
smilev.gif
birdenbire ve topyekûn vaz' edilip uygulama sahasına konmamıştır. O
smilev.gif
İslâm'ın yayılışına ve ihtiyaçların ortaya çıkısına göre yirmi senelik tesriî bir tekâmül sonunda müesseseleşmiştir.
Osmanlı devlet rejiminin
smilev.gif
kendinden öncekilerden devr alıp tatbik ve inkişaf ettirdiği vergi sistemi
smilev.gif
amme idaresi ve devletin iktisadî tarihi bakımından önemli bir yer tutar. Bunun için
smilev.gif
iktisadî tarihin önemli bir bölümünü meydana getiren vergi sistemini iyi değerlendirmek gerekir.
Kurulusundan itibaren Müslüman bir toplumu ifade eden Osmanlı Devleti
smilev.gif
inkişâf ettirip kemâl mertebesine ulaştırdığı müesseseleri ile
smilev.gif
tebeasindan tahsil ettiği verginin temeli
smilev.gif
İslâm hukukunun kaynaklarına dayanıyordu.
Siyasî bir birlik olarak tarih sahnesinde görünmesinden itibaren birçok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti'nin bu uygulaması
smilev.gif
yüzlerce vergi ismi gösteren cetvellerle tasvir edildiği kadar karmaşık ve anlaşılmaz değildir. Gerçekten mıntıka ve zamanlara göre farklı isimlerle toplanan bunca vergi kalemi
smilev.gif
sağlam kaidelere dayanan bir sistemin esas hatlarını çizmek suretiyle
smilev.gif
bize lüzumlu bilgiyi verecek şekilde basitleştirilebilir.
Bilindiği gibi Osmanlı devlet sisteminin önemli müesseselerinden biri olan mâliyenin
smilev.gif
temel dayanağını teşkil eden vergi
smilev.gif
genel mânâda iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan biri tamamıyla şeriata dayanan ve esas itibari ile Kitab (Kur'an) ile Sünnet'ten kaynaklanan "Ser'î Vergiler"dir ki buna "Tekâlif-i Ser'iyye" denmektedir. İkincisi de bas gösteren malî sıkıntılar yüzünden devlet tarafından bir zorunluluk sonucunda konan "Örfî Vergiler"dir ki buna da "Tekâlif-i Örfiye" denir.
Müslüman bir cemiyete istinat eden bünyesi ile ser'î hukuku hem nazarî hem de amelî bir şekilde ve her sahada uygulamaya koyan Osmanlı Devleti
smilev.gif
diğer Müslüman devletlerin bu konudaki tatbikatlarını gözden ırak tutmuyordu. Bu bakımdan
smilev.gif
Osmanlı tarih ve teşkilâtlarını baslı basına ve kendinden öncekilerden tamamen ayrı düşünemeyiz. Çünkü Osmanlılar
smilev.gif
kendilerinden önce Anadolu'ya gelip yerleşmiş bulunan Müslüman Türklerin yasayış tarzlarını
smilev.gif
ahlâk
smilev.gif
iktisat
smilev.gif
âdet
smilev.gif
örf ve diğer özelliklerini almaktan çekinmiyorlardı. Bunun içindir ki
smilev.gif
bir şehir veya kasaba Karamanlılardan
smilev.gif
Selçuklulardan
smilev.gif
Germiyandan veya başka bir beylikten Osmanlılara geçmekle fazla bir değişikliğe uğramıyordu. Çünkü Osmanlı Devleti teşkilât ve müesseseleri ile Anadolu beylikleri teşkilât ve müesseseleri arasında pek büyük farklar bulunmuyordu.
Osmanlı vergi sisteminin özelliklerinden biri de tebeadan alınan verginin kendisini (tebea) ne malî
smilev.gif
ne de hukukî yönden rencide etmemiş olmasıdır. Hatta bu
smilev.gif
sadece devletin bizzat kendisinin aldığı vergilerde değil
smilev.gif
onun adına timar sahibinin aldığı vergilerde de geçerli idi. Öyle ki
smilev.gif
dirlik sahibi
smilev.gif
reâyadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım vergiden fazlasını tahsile selahiyetli değildi. Yetkisini asıp onu kötüye kullanandan dirliği
smilev.gif
bir daha geri verilmemek üzere alınırdı.
Ana hatları ile Osmanlı vergi sisteminden bahs ettikten sonra artık vergi çeşitlerini görebiliriz. Daha önce de temas edildiği gibi Osmanlı vergisi iki ana bölümde inceleniyordu. Bunlardan biri Ser'î Vergiler
smilev.gif
diğeri de Örfî vergilerdir.
 
Cevap: Osmanlı İktisâdi Yapısı

1. Ser'i Vergiler (Tekâlifi Ser'iyye)
Osmanlı Devleti'nde "Tekâlif-i Ser'iyye"nin temelini teşkil eden vergilerin tarh
smilev.gif
cibâyet vs. gibi hükümleri
smilev.gif
fıkıh kitaplarında tafsilâtlı bir şekilde anlatıldıkları gibiydi. Bununla beraber farklı din
smilev.gif
dil ve milliyetlere mensup kimseleri sınırları içinde barındırdığı için
smilev.gif
tekâlif-i ser'iyye bölümüne dahil vergilerin isim ve çeşitleri de farklı olagelmişlerdir. Bu bakımdan Zekât
smilev.gif
Öşür
smilev.gif
Cizye ve Haraç gibi temel vergilerden başka bunların kısımları olarak seksen kadar vergi kalemi bulunmaktaydı.
Zekat
Bilindiği gibi zekât
smilev.gif
İslâm'ın üzerine bina kılındığı beş esas rükünden birini teşkil etmektedir. İslâm hukukuna göre zekât
smilev.gif
bir ihsan veya basit bir sadaka değildir. O
smilev.gif
devlet ve toplumun fert üzerindeki hakkidir. Binaenaleyh devlet
smilev.gif
zekât verip vermeme hususunda mükellefi serbest bırakmaz. Onu
smilev.gif
âmilleri vâsıtasıyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadır. Nisaba mâlik bulunan ve belli şartları taşıyan her Müslümanın vermekle mükellef olduğu zekât
smilev.gif
Osmanlı Devleti'nde diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi uygulanıyordu. Bu sebeple biz
smilev.gif
konunun detaylarına girmek istemiyoruz.
Haraç
Osmanlılarda daha ziyade gayr-i Müslim tebeayi ilgilendiren vergilerden biri
smilev.gif
Haraç adini taşımaktadır. İslâm vergi hukukunda olduğu gibi Osmanlılarda da Haraç iki kısma ayrılmaktadır. Bunlar Haraç-i Muvazzaf ve Haraç-i Mukasem adını taşımaktadırlar. Haraç'ın bu iki kısmı da ser'î vergilerden olduğu için gerek ilk tarhı
smilev.gif
gerekse ilk tahsili ile ilgili bir başlangıç tesbit etmek mümkün değildir. Bununla beraber 11 Cemaziyelahir 860 (17 Mayıs 1456) tarihli bir fermanda belirtildiğine göre Fâtih Sultan Mehmet
smilev.gif
babası II. Murat'ın Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haraçtan muaf saydığı
smilev.gif
kendisinin de buna aynen uyduğu görülmektedir. Bu belge
smilev.gif
haraç uygulamasının kuruluş döneminde mevcut olduğunu göstermektedir.
Haraç-i Muvazzaf
smilev.gif
arazi üzerine maktu bir şekilde konmuş bulunan akça olup zaman ve mıntıkalara göre farklı isimler alıyordu. Bunların bir kısmı adeta toprağın ücreti olarak alınmaktaydı. Bu gruba girenlerden bir kısmım söyle isimlendirmek mümkün olacaktır: Resm-i Çift
smilev.gif
Resm-i Zemin
smilev.gif
Resm-i Asiyâb
smilev.gif
Resm-i Tapu
smilev.gif
Bir kismi da bir çesit sahsî vergilere girmekteydi ki bunlar da: Resm-i Arûs
smilev.gif
Resm-i Mücerred
smilev.gif
Ispenç ve Dühan gibi isimler aliyordu. Biraz asagida görülecegi gibi Harac-i Mukasem
smilev.gif
Osmanlılar döneminde "ösür" kelimesi ile ifade ediliyordu. Bu bakımdan biz de ösür bahsinde ona temas edecegiz.
Öşür
Bilindiği gibi İslâm vergi hukukuna göre
smilev.gif
ziraî mahsullerden belli nispetler şartlar dahilinde Müslüman tebeadan alınan vergiye Öşür denir. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi
smilev.gif
mülk olan "arazi-i öşriyye"den sadece öşür alınmaktaydı. Bu dönemde Osmanlılarda arazi biri "Öşriyye" diğeri de "Haraciyye" olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Fakat XIV. asrin son çeyreğinden itibaren bazı sebeplerden dolayı birtakım değişiklikler yapılarak
smilev.gif
arazinin bir kısmı "Emiriyye" olarak kabul edildi. Bu durum
smilev.gif
daha sonraları Hicaz mıntıkası hariç kalmak üzere "Osmanlılarda arazi sultaniyyedir" seklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete getirilmiş oldu. Binaenaleyh
smilev.gif
Osmanlı Devleti'nde öşür denince biri kuruluş dönemindeki mülk arazi mahsulatından alınan vergi ve sonraları sadece Hicaz bölgesinde alınan öşür ile
smilev.gif
diğeri de arazi-i emiriyyeye mahsus olmak üzere alınan ve "amme-i nâs tarafından galat-i fâhis" olarak kendisine öşür denen "haraç-i mukasem" anlaşılmaktadır. Zira Osmanlılarda haracın mukasem kısmına öşür adi verilmekteydi.
Osmanlı Devleti'nde
smilev.gif
öşür kelimesi yerine başka tabirler de kullanılıyordu ki bunlar
smilev.gif
son dönemlerde ortaya çıkmıştı. Dimus
smilev.gif
Ikta ve Sâlariye bu neviden kelimelerdi. Dimus
smilev.gif
Suriye'ye ait defterlerde
smilev.gif
Ikta
smilev.gif
Irak mıntıkasına ait defterlerde Sâlariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde zikr edilmekteydi. Osmanlı Devleti'nde öşür
smilev.gif
su aşağıdaki maddalerden de alınmaktaydı: Bağ
smilev.gif
sıra
smilev.gif
bahçe
smilev.gif
bostan
smilev.gif
fevakih
smilev.gif
kovan
smilev.gif
harir
smilev.gif
pamuk
smilev.gif
giyah
smilev.gif
odun ve ag (balık).
Cizye
İslâm hukukuna göre cizye
smilev.gif
devletin
smilev.gif
Müslüman olmayan vatandaşını (tebeasini) yakından ilgilendiren bir vergidir. Bir mânâda buna
smilev.gif
devletin Müslüman tebeadan aldığı zekât karşılığıdır denebilir. Zira Müslüman olmayan tebeayi cizyeye bağlamakla
smilev.gif
devlette bir denge sağlanmış bulunuyordu. İslâm nazarında Müslümanlarla zimmîler (devletin Müslüman olmayan tebeasi = ehl-i zimmet) devletin vatandaşlarıdır. Ayni haklardan faydalanmakta ve ayni ölçülerde devletin imkanlarından yararlanmaktadırlar. Bu sebeple
smilev.gif
Müslümanların ödediği zekâta karşılık
smilev.gif
ehl-i zimmette cizye vermekteydi. Gerçekten İslâm Devleti
smilev.gif
bu vergiyi koyarken yukarıda belirtilen dengeyi sağlamaktan başka bir şey düşünmüyordu. Nitekim ilk İslâm fetihleri ve bu fetihlerin sonucunda İslâm devletinin idaresine giren Gayr-i Müslimlerin durumundan bahsedilirken "zimmîler bazen eski idarecilerinin topladıkları vergiden daha az bir vergi yükü ile mükellef tutuluyorlardı. Bu hal
smilev.gif
İslâm'ın onları hakkiyle himaye ettiğini göstermesi bakımından İslâm devleti için bir şerefti" denilmektedir.
Osmanlı vergi hukukunun "Tekâlif-i Ser'iyye" bölümüne dahil olan cizye
smilev.gif
maliyenin en önemli gelir kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Müslüman bir devlet olması hasebiyle bu devlete
smilev.gif
cizye uygulamasının ilk kuruluş yıllarından itibaren başladığı söylenebilir.
Devletin
smilev.gif
idaresinde bulunan gayr-i Müslimlerin haklarım korumak
smilev.gif
onlara gelebilecek zararları ortadan kaldırmak ve askerlik hizmeti karşılığında aldığı bu vergi
smilev.gif
önemsiz denebilecek kadar az bir şeydir. O kadar ki bunu
smilev.gif
Müslüman vatandaş ile Müslüman olmayan vatandaş arasında mühim ve farklı bir muamele olarak görmek mümkün değildir. Gerçekten devlet
smilev.gif
tebeasi olan zimmîlerin bütün haklarını koruduğu gibi onlara gelebilecek zararları da ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Hatta
smilev.gif
onlara yapılan bir haksizlik veya onlara karsı islenen bir suç
smilev.gif
anında en ağır bir şekilde cezalandırılırdı. Nitekim 24 Cemaziyelevvel 975 (26 Kasım 1567) tarihli ve Alacahisar Beyi'ne gönderilen bir hükümde
smilev.gif
dağda üç nefer zimmîyi katleden dört sipahinin suçlarının sabit görülmesi üzerine idam edilmeleri gerektiği bildirilmektedir. Bu belge
smilev.gif
suç isleyenlerin din
smilev.gif
irk ve milliyetlerine bakılmaksızın
smilev.gif
suçlarının gerektirdiği cezaların verildiğini göstermektedir. Günümüzde çok normal görünen bu olay
smilev.gif
o asırların dünyasında bu kadar rahatlıkla uygulanamazdı.
Osmanlılarda
smilev.gif
padişahların cizye ile ilgili bütün resmî tahrirleri şeriatın cizyeye ait kararlarına dayanıyordu. Nitekim daha Sultan I. Murat Han zamanında bu verginin İslâm hukukuna uygun olarak iki şekilde cibayet edildiği (toplandığı) görülmektedir. Bu şekillerden biri
smilev.gif
Köstendil Tekfuru Konstantin ile anlaşılarak alınan "Maktu Cizey"
smilev.gif
diğeri de Bosna ve Hersek ile sair tebeadan alınan "Ale'r-Ruûs Cizye"dir.
Osmanlı Devleti'nde bu vergiyi vermekle yükümlü tutulan kimseler
smilev.gif
sadece ergenlik (bulûğ) çağına gelmiş akil ve vücutça sağlam olan erkeklerdir. Binaenaleyh sadaka ile geçinen rahipler
smilev.gif
çalışamayacak derecede bir rahatsızlığı olup fakir düsenler
smilev.gif
14-75 yaslarından küçük veya büyük olanlar ile kadınlar cizyeden muaf idiler. Bundan da anlaşılacağı üzere Osmanlılarda cizye
smilev.gif
tamamen İslâm hukukunun esaslarına göre uygulanıyordu.
Başlangıçta
smilev.gif
devletin bütün bölgelerinde ayni miktarda cizye alınmıyordu. Zira bu dönemde
smilev.gif
tedavülde bulunan paranın kıymet ve değeri de ayni değildi. Bu sebeple cizye miktarı
smilev.gif
verilen fetvalara ve bölgelere göre azalıp çoğalabiliyordu. Bu konuda dikkatimizi çeken en önemli fetva Seyhülislâm Ebû Suûd Efendi (1545-1574)'nin fetvasıdır. Bu fetvaya göre biz
smilev.gif
o dönemin fakirlik ve zenginlik ölçüleri gibi toplumun sosyal yapısı hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. Nitekim o
smilev.gif
"amele kadir olan kâfir ki
smilev.gif
ikiyüz dirhem-i ser'iyeye kadir olmaya
smilev.gif
ol makule ednâdir
smilev.gif
on iki dirhem-i ser'î alınır. İkiyüz dirhem-i ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir
smilev.gif
yirmi dirhem-i ser'î alınır. On bin dirhem-i ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir
smilev.gif
onlarin cizye-i ser'iyeleri kırk dirhem-i ser'idir" demektedir.
Kısmen toplumun sosyoekonomik durumundan kaynaklansa bile büyük ölçüde devlet müsamahasının bir neticesi olarak cizye mükellefinin tabi bulunduğu sınıflamada en az cizye verenler (ednâ sınıfı)
smilev.gif
her zaman öbür sınıflardan daha fazla olmuşlardır. Örnek olması bakımından 1103 (1691) senesinin Brud (Brod) kazası ve tevabiinde cizye verenlerin sınıflarına göre sayısına baktığımız zaman karsımıza aşağıdaki tablo çıkmaktadır:
A'la: 27 Evsat: 147 Ednâ: 166.
Daha önce de belirtildiği gibi
smilev.gif
Müslüman devletlerde cizye mükellefi
smilev.gif
bütün insanî hak ve vecibelerden rahatlıkla istifade edebilmekteydi. C.H. Becker'in İslâm Ansiklopedisi'ndeki "Cizye" maddesinde belirttiği gibi cizye ödeyen mükellefler
smilev.gif
İslâm devleti ile yalnız iman ve âyinlerine müsamaha değil
smilev.gif
hatta himaye isteme hakkini da kendilerine bahseden bir mukavele akd etmiş olurlar ki
smilev.gif
benzer örnekleri Osmanlı Devleti'nde çokça görmek mümkündür. Nitekim Edirne'de meydana gelen bir yangında
smilev.gif
dükkânları yanan Yahudilere
smilev.gif
devlet tarafından verilen atiyye ile yardımın taksim seklini gösteren bir belgeye sahip bulunuyoruz.
Osmanlı Devleti'nde hazine için tahsil edilen cizye
smilev.gif
her senenin Muharrem ayında değişik müesseselerce toplanıyordu. Birliği ortadan kaldıran bu uygulama
smilev.gif
bazen devlet hazinesini büyük sıkıntılara sokuyordu. Bu durumu düzeltmek için 1101 (1689) senesinde Sadrazam Köprülüzâde Fâzil Mustafa Pasa
smilev.gif
devrin ilgilileri ile yaptığı istisareden sonra
smilev.gif
cizyenin toplanmasını belli kaide ve sistemlere bağlayarak toplama isinin tek elden yapılmasını sağladı. Bundan sonra her üç sınıf zimmî için ayrı birer mühür kazdırdı. Bunlara "a'la"
smilev.gif
"evsat" ve "edna fakir" gibi kayıtlar koydurttu. Her sene için tarihleri değişen bu mühürlerin ve dolayısıyla cizye mükelleflerinin
smilev.gif
birbirinden açık ve kesin çizgilerle ayrılabilmesi için bunların gerek şekillerinde ve gerekse yazı karakterlerinde farklı uygulamalara gidildi. Bu uygulama o kadar yaygınlaştı ki
smilev.gif
aşağıda fotokopilerini göreceğiniz mühürler 1269 (1852) senesine aittir. Demek oluyor ki cizyenin kaldırılışına kadar bu uygulama devam etmiştir.
Bu uygulamada cizye mühürleri ile birlikte cizye kağıtlarının renkleri de değişiyordu. Kağıtların üzerinde de cizyenin hangi seneye ait olduğu
smilev.gif
sınıfı
smilev.gif
cizye muhasebesi
smilev.gif
bas hazinedar ve cizye umum mülteziminin isimleri vardı.
Osmanlılarda cizye uygulaması
smilev.gif
1272 (1855) senesinde cizyenin
smilev.gif
"Bedel-i askeriye"ye tebdili zamanına kadar devam etti.

2. Örfi Vergiler (Tek
âlifi Örfiyye)
Osmanlılarda ser'î vergilerin yanında
smilev.gif
temeli ihtiyaçlardan doğan ve örfe dayanan bir verginin daha bulunduğuna temas edilmişti. Bu
smilev.gif
örfî vergiler veya tekâlif-i örfiyye denilen ayrı bir kategoride mütalaa edilir. Osmanlı Devleti
smilev.gif
kendisinden önceki diğer devletlerde olduğu gibi
smilev.gif
örfî vergileri belirleyip koymak zorunda idi. Zira devrin özelliği diyebileceğimiz harpler
smilev.gif
durmaksızın devam ediyor ve ser'î vergiler de bu durumun yüklediği masrafları karşılamaktan uzak bulunuyordu. Külliyetli miktarda askerin beslenmesi
smilev.gif
donatılması ve harbe hazır bir duruma getirilebilmesi ile donanmanın hazır halde bulundurulması gibi mecburiyetler
smilev.gif
devleti böyle bir vergiyi koyma zorunda bırakıyordu. İste bunun için devlet
smilev.gif
II. Bâyezid (1481-1512)'in son senelerine tesadüf eden günlerde "Imdadiye-i seferiye" adi ile bir örfî vergi koymak suretiyle bu sıkıntıyı ortadan kaldırıp gidermeye çalışıyordu.
Görüldüğü gibi
smilev.gif
devlet için ser'î vergilerden ayrı olarak örfî vergi tarh etmek
smilev.gif
bir zaruret halini almıştı. Bu mecburiyet
smilev.gif
devleti
smilev.gif
vaz' ettiği (koyduğu) bu örfî vergileri devam ettirmek ve miktarının azalmaması için gerekli tedbirlere bas vurmak zorunda bırakıyordu. Yine bu zaruretin bir sonucu olarak örfî vergilerin şayi ve kalemleri
smilev.gif
belirten ihtiyaçlara göre çoğaltılıyordu. Böyle bir uygulamaya müsaade edildiğine daha önce de temas edilmişti. Zaten Osmanlı sultanlarının bu hususta ser'î hukuka göre hareket ettikleri
smilev.gif
emir ve fermanları ile
smilev.gif
eski uygulamaları bir araya toplayan kanunnâme mecmualarının basında bulunan "ser'-i serife muvafakati mukarrer olup hâlen muteber kavanîn ve mesâli-i ser'iyyedir" ifadesinden de açıkça anlaşılmaktadır.
Normal olarak geçici olması gereken ve fakat bir biri ardi sira gelen muharebe ve ekonomik sıkıntılar neticesinde devamlılık kazanan örfî vergileri de iki kısma ayırmak mümkündür:
1- Tekâlifiâdiye
2- Tekâlif-i sakka
 
Cevap: Osmanlı İktisâdi Yapısı


1- Tekâlif-i Âdiye: Ser'î hukuka göre malî bir terim olarak "ca'l" adi da verilen bu vergi türü
smilev.gif
aralıksız devam eden harp ve malî krizlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Böyle bir zaruretin
smilev.gif
örfî vergilerin konmasına cevaz ve imkân sağladığı daha önce anlatılmıştı. Binaenaleyh
smilev.gif
İslâm hukukunun müsaade ettiği bu nevi vergilerin Osmanlı Devleti'nde bulunmasında bir sakınca yok demektir. Bu yüzden "tekâlif-i örfiyye" diye zikr edilen vergilere ser'an ruhsatın verildiğini söyleyebiliriz.
2- Tekâlif-i Sakka: Bu
smilev.gif
harp
smilev.gif
malî kriz ve tabii âfet gibi bir zarurete bağlı olmadan tekâlif kaideleri dışına çıkılarak konmuş bulunan vergilerdir. Belli bir kaide ve sistemi olmadığından bu tip vergilerde hak ve adâlete pek riayet edilmeyeceğinden
smilev.gif
böyle vergilere ser'an müsaade edilmemiştir. Nitekim Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) devrinin sadrazamı Lütfi Paşa (H. 942-947) bu konuya temasla söyle der: "Cenk içinde askere hilaf-i kanun vergi vermemek gerektir."
Osmanlılarda
smilev.gif
Tanzimat'a kadar devam eden örfî vergilerin bu ikinci kısmı olan "sakka"nin olmadığını
smilev.gif
tebea üzerine böyle bir verginin tarh edilmediği
smilev.gif
ancak bazı vergilerin buna benzemelerinden dolayı "sakka" zannedildikleri belirtilmektedir. Bununla beraber
smilev.gif
bilhassa XVII. asırdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya çıktığı bilinmektedir. Fakat padişahlar
smilev.gif
bununla mücadele ediyor ve böyle bir yola bas vurulmaması için "adâletnâmeler" gönderiyorlardı.
Örfî vergilerin tahsili
smilev.gif
ser'î vergilerin tahsilinden farklı idi. Ser'î tekâlif
smilev.gif
umumiyetle ziraî mahsul sahibi reâyâya
smilev.gif
daha doğru bir ifade ile köylüye hasr edilmiş görünmektedir. Gerçi zekât ve cizye gibi ser'î vergiler
smilev.gif
bu kaidenin dışında bulunmaktadır. Fakat ziraî mahsûl ile daha çok hasir nesir olan köylü
smilev.gif
öşür ve haraç gibi ziraî vergilerin mükellefi bulunmaktadır. Buna karşılık örfî vergiler
smilev.gif
daha çok şehirliyi bilhassa ticaret erbabını ve pazarlarla alakalı kimseleri kapsamaktaydı. şehirlerde tatbik olunan örfî tekâlif sekli
smilev.gif
bilhassa ticaret ve sanayi faaliyetine dayanmakta olduğundan birçok vergi bu kısma dahil bulunuyordu. Keza büyük bir kısmının devlet adına sipahîler tarafından alındığını bildiğimiz ser'î vergilerin aksine bu
smilev.gif
her sene vali
smilev.gif
mütesellim ve voyvodalar tarafından
smilev.gif
mıntıka ileri gelenleri ve kadı marifetiyle memleketin nüfusu veya evi (hâne) üzerine tarh olunuyordu. "Rûz-i Hizir" ve "Rûz-i Kasım" hesabına göre senede iki taksitle alınmak üzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu. Tanzim edilen bu defterler
smilev.gif
ser'iye mahkemelerinin siciline kaydedilirdi. Bu defterlere bir memleket halkından
smilev.gif
toplanması kararlaştırılmış ne kadar örfî vergi varsa tamamı yazılırdı. Yazılan bu miktar
smilev.gif
eşit şekilde fertlere taksim edilerek alınırdı. Bu defterlerin tasdikli bir sureti
smilev.gif
tahsil için kethüda
smilev.gif
emin veya özel memurlara verilirdi. Vergi mükellefleri de bu defterlerin kapsadığı sekil ve miktarda vergilerini vererek
smilev.gif
kendilerine düsen vatandaşlık görevlerini yerine getirmiş olurlardı.
Zaman ve mıntıkalara göre isimleri ile birlikte çeşitleri de değişen örfî vergiler
smilev.gif
hazinenin vaz geçemiyeceği bir malî yardim halini almıştı. Bu vergilerin basında "îmdadiye" diye isimlendirilen vergi gelmektedir. "îmdadiye-i seferiye" ve "îmdadiye-i hazariye" olmak üzere iki kısma ayrılan bu vergi
smilev.gif
isminden de anlaşılacağı üzere sefer ve harplere bağlı olarak tarh ve cibâyet edilen bir vergi kalemidir. Muharebe masraflarını karşılamak üzere vatandaşlardan alınan bir vergidir. Bu vergi
smilev.gif
Osmanlı Devleti'nin
smilev.gif
durmak bilmeyen harplerle karsılaşması yüzünden hazinenin
smilev.gif
malî külfeti kaldıramaması sebebiyle konulmuştu.
Muharebeler esnasında
smilev.gif
boşalan devlet hazinesinin (beytü'l-mal) ihtiyacı olan parayı tedarik etmek ve askerin donatılmasını sağlamak için konulan imdadiye vergisi
smilev.gif
bazen hazineye gönderilir
smilev.gif
bazen da doğrudan doğruya orduya memur olan serdarlara verilirdi. miktarı
smilev.gif
durum ve ihtiyaca bağlı olarak fermanlarla artıp eksilen bu vergi kalemi
smilev.gif
tevzi defterlerine yazılıp toplanırdı. Bu vergi
smilev.gif
sadece esnaf
smilev.gif
tüccar vs. gibi halk tabakalarından alınmıyordu. Duruma göre devlet adamları da bu vergiye istirak ediyorlardı.
Osmanlı Devleti'nde
smilev.gif
örfî vergiler kısmına giren vergi kalemlerinden biri de "Avânz" adini taşıyan vergidir. Bu vergi
smilev.gif
olağanüstü hallerde
smilev.gif
tebeaya yüklenen bedenî
smilev.gif
malî ve aynî bir vergidir. Avâriz-i divâniye adi ile de anılan bu vergi
smilev.gif
devlet masraflarının memleket nüfusuna tevzi ve taksimi sonucu ortaya çıkmıştır. Çok eski bir vergi olmakla beraber
smilev.gif
ne zaman ihdas olunduğu kesin olarak bilinememektedir. Bununla beraber bu verginin Osmanlılardan önce Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazı vesikalar sayesinde haberdar olmaktayız. Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri nesr eden Uzunçarsili
smilev.gif
benzerinin Osmanlılarda da aynen uygulandığını bildirerek söyle der: "Anadolu beyliklerindeki vergi ve rüsûmdan yani "avâriz-i divaniye" ve "rüsûm-i örfiyye"den muafiyet muameleleri
smilev.gif
birbirlerinin aynidir. Bu hususa dair aşağıda vesikalar kısmında Karamanoğullarına ait kayıtlarla Osmanlı tahrir kayıtlan karsılaştırılacak olursa görüşümüz kesinlik kazanır."
Bu verginin 4-5 yılda bir defa alındığını belirten Lütfi Pasa
smilev.gif
bunun Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde sadece bir defa alındığını kaydeder.
Devlet
smilev.gif
fevkalade bir vaziyetin icab ettirdiği masraflar ile muayyen vasıflan haiz yiyecek maddelerini
smilev.gif
harp levazım ve masraflarını
smilev.gif
belirli vergi kaynaklarından karşılayamayacağını anladığı zaman
smilev.gif
özel bazı tedbirler ile memleketin bütün imkânlarını seferber etmeye karar verirdi. Bu karar gereğince vaziyetin icabina göre
smilev.gif
kendisine lazım olan para
smilev.gif
hizmet
smilev.gif
eşya ve mahsûl miktarı tespit edilerek muhtelif bölge ve mahallere tevzi edilirdi.
Halk arasında "salgun" diye de adlandırılan bu vergi XIX. asirda tamamen paraya çevrildi. Tanzimat fermanı ile de ortadan kaldırıldı.
"Avâriz" vergisi
smilev.gif
değişik isimlerle zikr ediliyordu. Menzil mali
smilev.gif
bedel-i nüzûl
smilev.gif
zahire baha
smilev.gif
han
smilev.gif
resm-i sürsat
smilev.gif
kürekçi bedeli
smilev.gif
kömür ve kereste bedeli
smilev.gif
beldaran
smilev.gif
hâne
smilev.gif
çayır kirası gibi isimler bunlardan birkaçıdır."
diğer bütün vergilerde olduğu gibi
smilev.gif
bazı sınıf ve zümreler avârizdan muaf tutulmuşlardır. Askerî sınıfa mensub olanlarla ilmî ve dinî bazı mansiblarin sahipleri
smilev.gif
derbentçi
smilev.gif
tuzcu
smilev.gif
çeltikçi
smilev.gif
ortakçı
smilev.gif
katrancı ve doğancılar ile bazı vakıfların reâyası ve bazı hizmet erbabını burada zikredebiliriz.
Osmanlı örfî vergilerinden bir kalem de "Harçlar" adi altında zikredilmektedir. Bu vergi
smilev.gif
daha ziyade resmî dairelere isi düşenlerden alınmaktaydı. değişik isimlerle alınan bu harçlar
smilev.gif
mahkemelerde hakim
smilev.gif
kadı ve naillerin verdikleri hüccetlerden
smilev.gif
sicillere geçirilen hükümlerden
smilev.gif
meşihat makamından yazılı olarak çıkan fetvalardan
smilev.gif
ölen bir kimsenin mirasçıları arasında yapılan miras taksiminden
smilev.gif
nikah vs. gibi muamelelerin karşılığı olarak alınmaktaydı
 
Geri
Üst