Resimler ve Ressamlarla Empresyonizm
empresyonizm resimleri ressam olmasaydı ne olurdu empresyonizm ile ilgili resimler ile ilgili görseller nasıl yapılır
EMPRESYONİZM (İzlenimcilik)
Doğadaki dış unsurların kişinin kendi içerisinde birtakım izlenim, duygusal iz bırakmasını savunan bu sanat ve edebiyat akımı 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmış ve bütün sanat dallarını etkilemiş bir akımdır. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı, çevreyi olduğu gibi değil, dış unsurların görünüşünü değiştirmeden, kendi izlenimleri yardımı ile tasarladıkları şekilde resme yansıtmışlardır.
Camille Pissarro Avenue de Opera
İntibalar, sanatçıdan sanatçıya değişeceği ve her sanatçı, eserinde kendi intibalarını anlatacağı için, meydana getirilen sanat eseri, onu meydana getirenin tam kişiliğini ortaya koyacaktır. Bu özellikleri dolayısıyla empresyonistler, kendilerini çevreleyen dış dünyaya karşı ilgisizdirler. Onların dile getirmek istedikleri, kendi iç dünyalarıdır. Empresyonizm'de objenin kendisi değil, uyandırdığı intibalar önemlidir. Bu bakımdan realizmin karşıtıdır.
Manet Le Chemin
Bu yeni akımın öncüleri kendilerini Salon’a kabul ettirebilmek için sayısız güçlükle karşılaştılar.1874 de bir araya gelip ,bir fotoğrafçının atölyesinde bir sergi düzenlediler. Bu sergide adı katalogda ‘’impression,soleil levant’’(izlenim,güneşin doğuşu) olan Monet’in bir tablosu vardı. Tablo, bir limanın sabah sisleri arasından görünümüydü. Eleştirmenlerden birisi tablonun adını gülünç buldu ve tüm topluluktan ‘izlenimciler’diye söz etti .Eleştirmenin bu ince alayı ‘gotik’, ‘barok’ nitelendirmelerinin aşağılayıcı anlamı gibi unutuldu ve ‘izlenimci’ diye adlandırılmaya başlandılar...
Monet Sunrise
İzlenimcilerin ilk sergilerinin nasıl karşılandığını zamanın gazetelerinden izlemek ilginçtir...:
Önemli bir haftalık gazete 1876 da şunları yazmıştır: ‘’ La Rue Le Peletier bir yıkımlar sokağıdır.Operanın yanmasından sonra işte size 2. bir kıran daha. DuranRugel’de , resim sergisi olduğu ileri sürülen yeni bir sergi daha açıldı. İçeri giriyorum. Ürkmüş gözlerim korkunç şeylere katlanmak zorunda. Aralarında birde kadın bulunan 5 veya 6 delimsi, yapıtlarını sergilemek için bir araya gelmişler. Bu ürünler karşısından gülmekten katılanlar gördüm. Ama ya ben onları görünce içim kan ağladı. Bu sözde sanatçılar kendilerini devrimci, ’izlenimci’ olarak tanımlıyorlar. Bir tuval parçası alıyorlar, bir de boya ve fırça, tuvale rastgele birkaç renk lekesi atıyorlar, ortaya çıkan şeye de, imza atıyorlar. Tımarhanede delileri, elmas bulduklarını sanarak yoldan taş toplarken gördüğümüz zamanki üzgünlüğü duyuyor insan burada.’
Eleştirmenleri yanlızca resimsel teknik değil,konuların türü de şaşkınlığa uğratıyordu. Geçmişte, ressamdan, birçoklarının kanısına göre ’resim gibi’ olması gereken bir doğa köşesi seçmesi isteniyordu. Böyle bir isteğin saçma olduğunun farkına pek az kimse varıyordu. Eğer ressamlar buna bağlı kalmış olsalar sonsuza kadar kendilerini yineleyip dururlardı.
Bu yeni İzlenimci topluluğun ressamları ,yeni ilkelerini yanlızca manzaraya değil günlük yaşamın her sahnesinde uyguladılar.
Jan Steen,açık hava eğlentisinde değişik eğlendirici tipleri betimlemeyi amaçlamış;
Watteau, aristokrat eğlentileri canlandıran düşsel sahnelerde, sükun dolu bir varoluş havası yakalamak istemişti. Renoir’de her ikisinden de birşeyler buluyoruz. O, kalabalığın neşeli devinimini yakalamayı seviyor, coşkulu güzelliğin büyüsüne kendini bırakabiliyor. Ama onun niyeti asıl başkadır.O, parlak renklerin canlı çeşitliliğini çağrıştırmak ve kalabalığın burgacı üstünde güneşin etkisini incelemek istiyor.Francesco Guardi’nin birkaç renk lekesiyle Venedikli gondol kürekçilerini nasıl canlandırdığını anımsarsak, yüzyıllık bir süreden sonra, bu tabloların neden böylesi alay ve küçümseme fırtınası kopardığını anlamak güçleşiyor. Hemen anlıyoruz ki bu tablolar taslak gibi görünseler de bir savsaklamanın değil tersine derin bir resimsel deneyin ürünüdür.Eğer Renoir her ayrıntıyı çizmiş olsaydı tablo cansız ve sıkıcı birşey olurdu.
Renior Moulin Galette
EMPRESYONİZM (İzlenimcilik)
Doğadaki dış unsurların kişinin kendi içerisinde birtakım izlenim, duygusal iz bırakmasını savunan bu sanat ve edebiyat akımı 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmış ve bütün sanat dallarını etkilemiş bir akımdır. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı, çevreyi olduğu gibi değil, dış unsurların görünüşünü değiştirmeden, kendi izlenimleri yardımı ile tasarladıkları şekilde resme yansıtmışlardır.
Camille Pissarro Avenue de Opera
İntibalar, sanatçıdan sanatçıya değişeceği ve her sanatçı, eserinde kendi intibalarını anlatacağı için, meydana getirilen sanat eseri, onu meydana getirenin tam kişiliğini ortaya koyacaktır. Bu özellikleri dolayısıyla empresyonistler, kendilerini çevreleyen dış dünyaya karşı ilgisizdirler. Onların dile getirmek istedikleri, kendi iç dünyalarıdır. Empresyonizm'de objenin kendisi değil, uyandırdığı intibalar önemlidir. Bu bakımdan realizmin karşıtıdır.
Manet Le Chemin
Bu yeni akımın öncüleri kendilerini Salon’a kabul ettirebilmek için sayısız güçlükle karşılaştılar.1874 de bir araya gelip ,bir fotoğrafçının atölyesinde bir sergi düzenlediler. Bu sergide adı katalogda ‘’impression,soleil levant’’(izlenim,güneşin doğuşu) olan Monet’in bir tablosu vardı. Tablo, bir limanın sabah sisleri arasından görünümüydü. Eleştirmenlerden birisi tablonun adını gülünç buldu ve tüm topluluktan ‘izlenimciler’diye söz etti .Eleştirmenin bu ince alayı ‘gotik’, ‘barok’ nitelendirmelerinin aşağılayıcı anlamı gibi unutuldu ve ‘izlenimci’ diye adlandırılmaya başlandılar...
Monet Sunrise
İzlenimcilerin ilk sergilerinin nasıl karşılandığını zamanın gazetelerinden izlemek ilginçtir...:
Önemli bir haftalık gazete 1876 da şunları yazmıştır: ‘’ La Rue Le Peletier bir yıkımlar sokağıdır.Operanın yanmasından sonra işte size 2. bir kıran daha. DuranRugel’de , resim sergisi olduğu ileri sürülen yeni bir sergi daha açıldı. İçeri giriyorum. Ürkmüş gözlerim korkunç şeylere katlanmak zorunda. Aralarında birde kadın bulunan 5 veya 6 delimsi, yapıtlarını sergilemek için bir araya gelmişler. Bu ürünler karşısından gülmekten katılanlar gördüm. Ama ya ben onları görünce içim kan ağladı. Bu sözde sanatçılar kendilerini devrimci, ’izlenimci’ olarak tanımlıyorlar. Bir tuval parçası alıyorlar, bir de boya ve fırça, tuvale rastgele birkaç renk lekesi atıyorlar, ortaya çıkan şeye de, imza atıyorlar. Tımarhanede delileri, elmas bulduklarını sanarak yoldan taş toplarken gördüğümüz zamanki üzgünlüğü duyuyor insan burada.’
Eleştirmenleri yanlızca resimsel teknik değil,konuların türü de şaşkınlığa uğratıyordu. Geçmişte, ressamdan, birçoklarının kanısına göre ’resim gibi’ olması gereken bir doğa köşesi seçmesi isteniyordu. Böyle bir isteğin saçma olduğunun farkına pek az kimse varıyordu. Eğer ressamlar buna bağlı kalmış olsalar sonsuza kadar kendilerini yineleyip dururlardı.
Bu yeni İzlenimci topluluğun ressamları ,yeni ilkelerini yanlızca manzaraya değil günlük yaşamın her sahnesinde uyguladılar.
Jan Steen,açık hava eğlentisinde değişik eğlendirici tipleri betimlemeyi amaçlamış;
Watteau, aristokrat eğlentileri canlandıran düşsel sahnelerde, sükun dolu bir varoluş havası yakalamak istemişti. Renoir’de her ikisinden de birşeyler buluyoruz. O, kalabalığın neşeli devinimini yakalamayı seviyor, coşkulu güzelliğin büyüsüne kendini bırakabiliyor. Ama onun niyeti asıl başkadır.O, parlak renklerin canlı çeşitliliğini çağrıştırmak ve kalabalığın burgacı üstünde güneşin etkisini incelemek istiyor.Francesco Guardi’nin birkaç renk lekesiyle Venedikli gondol kürekçilerini nasıl canlandırdığını anımsarsak, yüzyıllık bir süreden sonra, bu tabloların neden böylesi alay ve küçümseme fırtınası kopardığını anlamak güçleşiyor. Hemen anlıyoruz ki bu tablolar taslak gibi görünseler de bir savsaklamanın değil tersine derin bir resimsel deneyin ürünüdür.Eğer Renoir her ayrıntıyı çizmiş olsaydı tablo cansız ve sıkıcı birşey olurdu.
Renior Moulin Galette