Sevgiliye Mektuplar...

kördügüm

Tatlı ve Çalışkan Melek
Üye
Sevgiliye Mektuplar...
Sevgiliye MektuP​


Aramızda aşılmaz dağlar var. Hasret kokusu sinmiş dört duvar arasında, senin yanında olan ruhumu, seni, aşılmazlığı aşmış olduğumu düşünerek, nasırlı ellerimle sana sesleniyorum. Senin hiç bir zaman dayanamayacağın feryatlarım, sigaramın dumanıyla hasret kokan havaya karışırken bu cansız bedenlerde de bir sır olarak bütünleşiyor. İmkansız oldukça tutkulaşıyorsun yüreğimde, sana bir ömür boyu imkansızım olmanı söylerken, seni yazan nasırlı ellerimi uzattığımda, sen ellerimi ellerimden esirgemiş ve imkansız olmayı reddetmiştin!.. Şiirlere hayranlığını sevmiştim; şiirliğini ve sonradan mısralarında yerini sessizce alacağını bilmeden... Herkes güzelliğine hayrandı bense senin çocukluğunun maskesinde gizlenen olgunluğuna aşıktım... Hayat denen bu sahnede sana verilen rolü ne kadar iyi oynuyordun... Dilin "yüreğe" değer verdiğimi söylüyordu, ruhun ise kalıplaşmış zarfların ve kısır duyguların arasında geziniyordu. Yalanların arasında doğruları arıyordun. Seni çok farklı yapan neydi biliyor musun benim yanımda?.. Hayır, güzelliğin değil canım; çocukluğundu... Ben asla bir bedende güzelliğe değer vermedim, zarfın ikinci planda geliyordu. Benim için her insanda olduğu gibi o zarfın içindeki mektup önemliydi. Seninde o mektubu yüreğinle ruhunu birleştirip okumanı çok isterdim. Arayışıma son verme kararını verdiğim anda, bir güz akşamında karşıma sen çıktın. Yüreğimde yaşadığım aşkı artık bedenleştirmek istediğimde, buna layık olarak seni gördüm. Ama yine aşkı yüreğimde yasamama sebep oldun ve imkansızlaşmayı reddederken aslında imkansızlaştığın farkında bile değildin... Marmara'ya anlattım seni... Seni sadece onunla paylaştım... Göz yaşlarım Marmara’nın teninde hayat bulurken, Marmara feryat ediyordu kendisi kadar gerçek olan aşkların yitirilişine... Kaç aksam seni bekledim... Seni paylaştığım Marmara’nın sevgisine dalgalarıyla köpük köpük anlattığı sahilde, kaç yakamozlu geceyi seninle izlemek istedim ama sen yoktun... Gökyüzünde bir yıldız gibiydin benim için... Elimi uzatsam tutacağım kadar yakın geliyordun oysa ki sen benim sevgimden yedi kat uzaktaydın. Gözlerin yasama sevinci veriyordu bana, ama artık gözlerine bakmayı yasak etmiştim sırf aşkım yüzünden. Bu zulüm değildi, ölümün ta kendisiydi... Yine yalnızım iste... Yalnızlığımın soğuğunda hayalinin sıcaklığına sarılıyorum... Seni yaşıyorum ve senli rüyalara hayalinle dalıyorum... Sana her şeyden üstün olan aşkımı sundum, ama sen zamanın değer verdiği yalancı aşkın zehrini, gözleri kamaştıran altın kadehlerden içiyorsun. Biliyor musun bitanem seni ilk günden daha fazla aşkla seviyorum. Bir çığ gibi yüreğimde büyüyorsun...
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Ben Sana Kalbimi Verdim Sabah erken terminale indim. Çantamı yere bırakıp öylece beklemeye başladım. Bilinçsizce gözlerim etrafı tarıyordu, biliyorum beklemiyordun ama yinede gözlerim seni arıyordu eskiden kalma bir alışkanlıkla... Sen uzun bir zaman önce gitmiştin bu kent de biliyorum ama inatla gözlerim seni arıyordu yine de, arada geçen bunca zamana rağmen... Soğuktu, Ankara’ya kar yağıyordu, üşüyordum... Benim de düşlerim yağdı Ankara’ya... Ellerimi cebime soktum bir süre öylece bekledim... Sanki biraz sonra bir köşeden çıkıp gelecektin, sadece birazcık geç kalmıştın; koşarak çıkıp merdivenleri gelip sarılacaktın hasretle... Biliyorum uzaklardasın şimdi .. Kimlerlesin kimbilir, yalnızsın belki de benim gibi şu an..? Oralar da soğuktur belki, üşüyor musun..? hala canını sıkıyor mu, bir ömür tükettiğin bu hayat kavgası..? Beni sorma! Suyu tükenmiş limanların denizlerine yürüyüp duruyorum hala... Hayatımın sesi kısılmış, yaşlanmış dudaklarımdaki kelimeler, kimse aramıyor, anlamıyor beni... Unutulmuşum anlayacağın... Beklerken gözlerin geldi gözlerimin önüne, dudakların, duruşun, gülüşün, sevgiyle bakışın... Sonra aklım ayrılığın bir burgu gibi işlediği yüzüne bakmaya, elini tutmaya korktuğum günlere gitti. Burgu ağır ağır işliyordu içime, ağır döndüğü içinde daha çok acıtıyordu... Yıllardır bu terminale her gelişimde aynı acıyı duyarım, aynı özlemi hissederim, aynı hüznü yaşarım... Oysa aradan uzun yıllar geçmişti ama her şey daha dünmüş gibi gözlerimin önünde canlanıyordu... Ne zaman bu terminale insem içim burkulur, gözlerim durup durup dolar. Her esen yelde, yağan yağmurda, çağlayan ırmakta, uğuldayan ormanda senin kokunu duyarım... Her esintide soluğunu hissedip içime ferahlık dolar ve her yokluğunu yokladığımda ruhum sızlar. Çekip gitmiştin kalbinin bütün kapılarını kapatarak ardında.. Durmadan büyüdü içimde yokluğun. Günler aylar, yıllar geçip gitti ardına bakmadan ama sen yoktun gelmiyordun... Gelmiyeceğini biliyorum beklemem nafile ama yine de köşe başlarına bakıyorum belki bir köşeden çıkar gelirsin diye.. Uzaktasın oysa ki bir ömür kadar... Özlem tek yönlü bir yol işte gidip de dönmeyen...Ve sen bir yel gibi esip gittin hayatımda ardına bakmadan, ben yelkenleri kırık tekneler gibi bakakalmıştım yorgun denizler üzerinde... Seni ne zaman ansısam bir hüzün şarkısı kırılır kalbimde; hiç unutamadım ki seni zaten, yıllar oldu buraları terkedip gideli, yıllar oldu ayrıyız, dudaklarımız biribirinden uzak, bedenlerimiz, ellerimiz, gözlerimiz uzak. Oysa aşk karşılıklı sevmektir, dokunmaktır, gerçek aşk paylaşmaktır hayatı. Hala kulağım sesinde, gözlerim etrafta seni arıyorum, çok uzaklarda olduğunu ve gelmeyeceğini bile bile... Kırık bir tebessümdür anımsadığım, bir sevda türküsüydü adın... Herkese bir şeyler verilir belki ama ben sana kalbimi verdim... Kalbimi de alıp gittin beraber... Çekip gittin hayatımdan düşlerimi ve anılarımı sarsarak.. hayatımda artık mutluluk olmayacak, teselli olmayacak. Hep bir boşluk, hep acılar, hüzünler olacak... Şimdi güz sonu, kışa giriyoruz ben dört mevsim baharı yaşadım seninle. Dört mevsim çiçek açtın kalbimde, taze bir yaprak gibi yeşildin, sevgi çiçeğiydin, üzerine çiğ taneleri düşmüş kırmızı güldün, maviydin, beyazdın bütün renklerde sevmiştim seni... Seni severken hayatı da sevmiştim ben, dünyayı da,insanları da... Uçup gitti şimdi sevgi kuşları hayatımda. Günlerin, gecelerin tadı yok. Leylası kaybolmuş bir mecnunum, Hiçbir çöl kabul etmiyor beni artık Soğuk karanlık gecelerde kayıp çocuk resimleridir hüznün bir başka adı. Gittiğinden beri kayıp içimdeki çocuk...
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Dalıp gittim yine senli düşüncelere nerdesin ve ne yapmaktasın diye Uzak kaldık öyle uzakki birbirimize Yollarda karşılaşma ümidimiz bile yok.... Kış vurdu mu acaba o deniz memleketine Üşüyor mu burnun,ağzın,yanakların ama düşünüyorumda al al olmak ne de güzel yakışırdı yüzüne iyi giyin dikkat et sağlığına bir zarar gelecek olursa sana dayanamam,parçalanır yüreğim ..sevgimi verdim,almadın başka kollardı aradığın yine de kızıp,küsmem sana aynı yerde ,aynı büyük sevgiyle kalbimle ben bekleriz seni,umudumuz hiç tükenmemekte ....Bu ölmüş duvarlarla çevrili odada yalnızlığımla oturmuş işte böyle düşünürüm seni merak etme yolunda herşey buralarda bir sana,bir sessizliğine dayanmak zor gelir.. Ve sevdiğim, Unut demiştin,kulaklarımda çınlıyor hala sesin Ama unutamam seni ben hiçbir zaman bilmeni isterim
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP

"Dünyanın en yüce pırlantasına," "Senden ayrıldıktan sonra, hep yazmak için uğraştım. Daha ilk sözcükte 'Bu da olmadı' diyerek pek çok sayfayı buruşturup attım. Sana duygularımı yansıtayacak bir mektup yazmak öyle zor ki. Mektubu yazamadığım hergün, benim de sabırsızlığım arttı. Sanki duygularım sana ulaşmayınca, yüreğindeki sevgi susuz kalacak, beslenemiyecek gibi geldi bana." "Sana duyduğum özlem her geçen gün artıyor. Denizin köpüren dalgaları kıyıya vurdukça çıkan seste, sabahları ağacın dalında öten, günün doğuşunu müjdeleyen kuş cıvıltılarında, esen rüzgarın ağaçlar arasından süzülürken çıkarttığı ıslık sesinde, güneşin parlaklığında, bulutlardan aşağıya şakırdayarak akan yağmurda hep seni düşünüyorum. Çevremdeki doğal güzellikler senin doğal ve saf birer parçanmış gibi görünüyor. Ah! bir birleşseler hepsi burada yanıbaşımda biraraya gelseler, canlanıverse diyorum. Seni çok özledim..." "Seni düşünürken, yüreğimi kaplayan bir sıcaklık, duygularımın sıcaklığı ile öyle hafifliyorum ki kanatlanıp uçmak, bir an önce sana ulaşmak istiyorum. Belkide bunun için mektubumu Pegasos'un kanatları arasında yazmaya başladım. Kalbimden kalemime, oradan yazdığım sözcüklere akan sevgim, mektubun satırları arasında sana ulaşsın, onu okuduğunda yüreğinde yeşeren sevgiyi sulasın, onu büyütsün..." "Yeni yıla girerken seninle beraber olmak, o son saniyede elini tutarken, yüreğimdeki çırpıntıyı senin de duyduğunu bilerek mutluluğu yaşamak çok güzel olurdu. Hep bu özlemle yaşadığımı bilmeni isterim." "Gözlerimi kapayınca, düşüncelerime giren görüntün, önümde gülümseyerek belirince, seni tutup kucaklamak, yüreğimde alev alev yanan aşkıma sarmak isterim. Senin sıcaklığın onu beslesin, onu büyütsün..." "Gözlemini kapatınca, önümde ışıl ışıl parlayan görüntün, o göz kamaştırıcı görüntün, benim için bir pırlantadan daha değerlidir. O kadar değerli ve o kadar güzel ki, senin sevginle işlenmiş, çevreye saçılan parlaklıktan gözlerim kamaşır. Bu parlaklık beni kör eder. Yüreğimdeki sevgi gözlerini yitirir. Işığınla körelen sevgim, yalnız seni görür, yalnız seni duyar..." "Bakışlarındaki sıcaklığı düşünüyorum. O soğuk, lapa lapa kar yağan günlerde içimi ısıtırdı, beni üşümekten, donmaktan kurtarırdı. Gerçi buralarda soğuk karlı günler, senin gibi benden uzaklardalar ama yağmur yağarken, şimşek çakıp hava bozduğunda, çevreyi bir korku ve dehşet sararken, beni, senin bakışlarının sıcaklığı korur. O sıcacık sevgi dolu bakışların, beni sarıp fırtınalarda parçalanmaktan kurtarır, ısıtır..." "Sevgi özlemi ile yanıp tutuşurken, sana ulaşağım günleri iple çekiyorum. Günler yaklaştıkça duygularım gelişiyor, sevgim yüreğimde kat kat kabarıyor, oralara sığmıyor taşıyor, taşıyor... Seni kucaklamak, sıcaklığını benliğimde duymak, sevgi pınarından kana kana içip susuzluğumu gidermek için sabırsızlanıyorum. Kanatlarımı çırpıp bir an önce uçmak, sana doğru uçmak, sana kavuşmak istiyorum." "Yüreğinden kopup, dudaklarında biçimlenen gülümsemeni öyle özledim ki... Onu yakalamak, avcumun içinde sıkıca tutmak, yumruğumu sıkmadan onu öpmek, öpmek istiyorum. Avcumu açmak istemiyorum, kaçmasın, uçup gitmesin diye.." "Bu son satırları kalemimle değil de yüreğimde beslediğim duygularımla yazmaya çalışırken, senin yeni yılını kutlar, yeni yılda sevgimizin bütünleşmesini dilerim..." "Dünyanın en yüce sevgilisine, en içten sevgilerle..."
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP

Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir... Beynimi uyuşturuyor özlemin... Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum. Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor. Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken... Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, geceler boyu nöbet tuttuk başında... O şen kahkahalarına yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek... "Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde... Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, "O gitmeli... Ve kendine yeni bir hayat çizmeli..." Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana... Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek... Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek... "Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa" demek sana ne zor... Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, sesin, kokun hala beynimdeyken... Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor... Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek... Yokluğunu beklemek, ne zor... Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp, terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden... Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe dönüşmesinden hicran duyuyorum. Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak, yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek ve "Dön bebeğim" demek istiyorum: "Geri dön... Kulüben seni bekliyor..."
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Sen ağlama yine güzel gözlüm kıyamam sana yine yüzüne güneş vursun hep asla gölge düşmesin sacının birteline bütün bunlar sıradan şeyler sende özel sende güzel yoksa neye yanar bu yürek kor kor.. her ne kadar bir yanım çocuk kalmışsa seni düşünüp ağlayaçak kadar diğer bir yanımda bir o kadar büğüdü acılarla yoğrula yoğrula senin uğruna olsa bile koruyabilmekte beni... yoksa ben nasıl var olurum sende biliyorsunki sabah güneş herkes için doğar ve yine herkes için batar ama ona ançak bilenler başka bakar... doğarkende batarkende ve herkes için birde üztündeki şebnem için konmuştur çiy ama ona sadece aşık olanlar bakarken ağlar
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Zamanı geldiginde cekilmeli Daima kalabilmek icin zamanı geldiginde cekilmek gerekir Unuttum inan; unuttum bütün benligimı serüvenlerim, hikayelerim nem toplamıs bir bulut gibi döküldü gözlerimden. Gök yüzünün bu siyaha çalan ucsuz yüzüne bakarak hep agıt yaktım kaybettiklerime.Güzellerim nasılda kaydınız parmaklarımın arasından nasılda caresızce izledim yok olmalarınızı.Bir kibrit yoktu cebimde karnlıgınıza yakacak ucusan ısıgınızda tutunup kalabilecegim yoktu iste yok. Zarif gumus kadehlerede sunulmus zehir, itiraz etmeden yudumlamısım ve tepkisiz izlemisim ıssızlıgın kanıma islemesini.Isyanları ise hep bu saate gizlemisim, yani kımsenin duymadıgı zamana. Akmıs bır ömürlük serüven donuk bakıslarımda.Duygusuz sönük inkarlarda.Balkonlar aynı,sahıl aynı dert yine aynı.Bu sonuçsuz yalvarıslarımmıs elimde kalan ve kalacak olan, birde bu donuk sessizlik.Hani kelimeler kifayetsiz. Sözcükler anlamsız bu derde düsmeden önce iste aynen öyle.Ögreniyoruz ıste düse kalka ögreniyoruz zulmu,hiçligi. Bazen bir sabah kalktıgımda yoklugun ısıgına dair hafiften bır ezgi kalıyor aksamki kasırgadan aklımda.Gün dogmus ya gerisi zaten önemsiz. Siyah bir halının süpürdükçe kirlenen beyaz beyaz pullanan ön yüzü gibi seni düsündükçe dahada bir batıyorum bu cıkmazlıgın dibine. Zaman kanatıyor derin derin yaralar acıyor benim tedavi diye sana gönderdigim merhabalarda. Gün çeliskili dedikodu kabuslarında yarım yarım kararıyor, uzaklaradan ucan bir güvercinin kanatlarındaki guneşsin, ben elimde havlu pesin sıra kosturuyorum.Sitem yok inan sadece caresizce aranıyorum kah klavyede kah kalemle kagıtlarda yuzunu kelimelerle boyuyorum.Birtek dudakların acıkta, onlarada cesaret edemiyorum…
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Yasa büründü tüm geceler. Gök kubbe, yıldızlı ihtişamıyla çöktü aşkımın üstüne, aşkın içinde biçare ruhum enkazında kaldı. Senin varlığınla kurduğum ne kadar toz pembe hayal varsa, üzerine siyah boya kutusu ters gelmişçesine siyaha boyandı. Bir an kaçmayı denedim buralardan, sensizlik alıştığım bir durumdu, sensizliğimde hayalin bir avuntu. Şimdi annesinin en sevdiği vazoyu kırmış bir çocuk gibi suçlu hissediyorum kendimi; seni sevdiğimi söylemekte keşkelerim olmasaydı derken kendi kendime, içim buruluyor. Düşünmeden yapamıyorum; bütün servetlerini ayaklarının altına dökerek sana sahip olmayı düşünen insanlar, sırf kendi egolarını tatmin etmek uğruna her şeyi yapmayı göze alanlar, sana mutluluğu da satın alabilirler mi? Gözlerin cezbedici zenginliğin rengarenk görüntüsüyle boyanır, sen ideallerinden vazgeçip, aşkını üç kuruşa satabilir misin ya da sattırırlar mı? Nasıl canım yanıyor bilemezsin, çakıl taşlarıyla dolu bir alanda top oynarken düşen bir çocuğun derisi yüzülen diz kapağından akan kan gibi yüreğim kanıyor. Yakamozlu gecelerde bir başka hayal ederdim seni, yakamozlu geceler bile şaşkın halime, hayallerim siyahı kadife gibi emdi, korkularım aydınlığa kavuştu, bu gece yarısı sabah olmak bilmez. Olsa ne değişir ki sevgili, sensiz olan her sabah sensizliğin üstüne doğan her güneş, ay benim için. Başlamadan son bulacak sanırım bu aşk hikayesi... Tamamlanamamış bir beste, yarım kalmış bir şiir gibi olmasından iyidir sevgili, başlamadan bitmesi belki her ikimiz içinde en hayırlısıdır. Bunları ben söylüyorum. Savaşmadan yenilgiyi kabul etmeyen bir adamdım halbuki, maneviyatın maddiyata yenilmesine izin vermezdim ben, bana ne oldu böyle bilemiyorum. Bu belirsizlik her geçen gün, yüreğimde daha da şiddetlenen fırtınanın benden bir şeyleri koparıp götürmesine sebep oluyor. Senden, varlığından, gerçekliğinden ve beni hayata bağlayıp, hayallerde seni yaşamamı sağlayan bakışlarından birazcık cesaret alsam belirsizliğe sebep olan bulutları, karanlık dünyanın üstüne güneş gibi doğan o gülüşünle dağıtsan, canımı bile ortaya koyarak savaşacağım ama yoksun işte ve yaşananlardan bihabersin. Şu an yorgun bedeninle masum bir çocuk gibi, melekler gibi uykudasındır, rüya görüyorsun belki de, merak ediyorum sevgili, sende rüyalarında yer veriyor musun naçiz siluetime, sende sevmelerinin en yücesini, aşkların en temizini yaşıyor musun? Seninle yalnız kaldığım o an söyleyebilseydim seni sevdiğimi, sonunun yıkım olacağını bile bile söyleseydim, şimdi böylesine seni kaybetmekten korkuyor olmazdım sevgili. Düşlerime giriyor kaç zamandır; ellerinde paradan oraklarıyla yüreğimde aşkının can suyuyla yeşeren sarı saçlı başaklarındaki her tanesinde aşkımızı gösteren ekinlerimizi yoluyorlar, ikimizi karşılıklı bağlayıp; sıcaklığını bile bilmediğim o pamuk ellerine tütünden bulaşan kolaları alıp gözlerime sürüyorlar, resmen seni bir daha görmemen için gözlerimi dağlıyorlar sevgili. Ben seni olduğun gibi seviyorum, bu insanlarsa bedenini, ruhunu bir eşya misali satın almak için çaba sarfediyor, bunları gördükçe canım acıyor, tüm bu yaşananlardan habersiz olduğunu düşündükçe, boğazıma düğümlenen ne kadar asi kelime varsa haykırmak istiyorum. Senin ağırlığınca altın verebilirler. Ya ben? Kalbimi, yüreğimin sınırlarına sığmayıp beni biçare eden aşkımı, sana hasret sevgimi verebilirim şu an ki sefaletimle...Seni koluna takıp bir süs eşyası gibi taşımayı düşünen bu zenginler gibi paraya boğamam belki ama sevgiye doymanı, aşkla sarhoş olmanı, aşk ateşiyle yanmanı sağlayabileceğim gibi o ateşte seninle yanmayı göze alırım sevgili. Yoruldum, biliyor musun? Zemheri ayazında kalmışçasına üşüyorum sensizliğimde... Bir tarafım para değer vermeyeceğini söylüyor, bir tarafımda fırtınalar koparıyor isimsiz korkularım ve sen hiç birini bilmiyorsun. Dayanması en güç acı bu; evladını yitirmiş bir anne gibi feryat edesim geliyor içimden, acısını yüreğine gömen bir baba gibi sessizce ağlıyorum, damla damla sen düşüyorsun gözlerimden, incinirsin diye korkuyorum. Meydan okurum tek başıma, Kuşatılsa, aşkımı barındıran yüreğim, Kafa tutarım tüm dünyaya, Ölüm gelse keskin kılıcıyla üzerime, Güler geçerim, sen yanımda oldukça, Kalemimden kan damlıyor sanki sensizliğimde seni ölümsüzleştirdiğim şiirlerdeki kelimeler ok olup yüreğime saplanıyor yokluğunda ve ben seni öylesine çok özledim ki, ne zaman özlemimi yazmaya kalksam kelimeler kifayetsizleşiyor. Tıpkı sensiz hayatın kifayetsizleştiği gibi. Hayallere bakarsan sevgili; zaman vuslata beş varı gösteriyor, gerçeklere bakarsan vuslatımız imkânsızlaşıp, aşkımız efsaneleşiyor ve şu an ben sensizliğimde; hayalinle, yalnızlığımla, aşkımla gece yarılarının zifiriliğini yaşıyorum. Bir hücrede mahkum nasıl hasretse güneşe, bende gerçekliğine öyle hasretim sevgili. Ne olur gittiğin o uzun yollardan geri dön ve seni göreyim gün yüzüyle, daha fazla sensizliğe dayanamayacak bu yürek... Dayanamıyorum, yüreğime gömmek istemiyorum seni, gerçekliğinin başka birine ait olduğunu ve kendini onlara sunduğunu düşünmek istemiyorum. Eğer ki maddiyatı seçerse o yüreğin, işte yıkım o an olur benim için, o an aşkın enkazının altından cesedim çıkar, yatalak olur biçare ruhum, sensizliğimde değil ama bir eşya değerinde başka birine aidiyetinde ben, sen var oldukça yok olurum sevgili. Sessiz feryatlarımı duy gece yarısı, ikimizde uyanığız bak, rüzgar kokunu getiriyor bana, çığlıklarımı da sana getirsin ve yağmur yağsın yarın sevgili, belki o yağmurla bana gelirsin. Seni seviyorum.
 
Ce: Sevgiliye Mektuplar...

Sevgiliye MektuP​


Sen Keşke seni farklı bir zamanda, Bambaşka bir ortamda Tanısaydım ve sevseydim yine delice, Bu sefer çıkıp ta karşına sadece Seni sevdiğimi bilmeni istemezdim Vefasızlığına böyle sükut etmezdim. Ancak her şey istediğim gibi de olmuyor Sevdamın zararı yalnız benle son bulmuyor Ve ne yazık ki ellerim kolllarım da bağlı Seni düşünür dururum gözlerim yaşlı. Hayatta bir tek seni ummuştum neler buldum. Sayende yalnız bile kalamaz oldum. Çünkü ne zaman kalsam Hayalinle saatlerim gidiyor Ne zaman seni hayal etsem Sonu hep hüzünle bitiyor. Sonu hep sensiz bitiyor.
 
Geri
Üst