Susmak..

kaprisli

Yeni Üye
Üye
Susmak..
Adam bilinçsizce uzandı, üzerine eğilmiş, merakla yüzüne bakan karısının sol memesini tuttu, sıkmaya çalıştı. Sıkamadı. Kadın utanç ve panikle adamın elini aldı yatağa bıraktı. Bir taraftan yaptığına üzülerek…
Atlatabilir miydiler yine? Son bu kadar yakın mıydı? Bu kez umutsuz görünüyordu. Doktorlar gelip gidiyor, hemşireler koşturuyor, hiçbir şey iyiye gitmiyordu. Zaman kavramı kaybolmuştu. Öyle hastane odasında, sandalyelerin üstünde uyumaktan, yarı aç yarı tok beklemekten bitkindi. Kardeşi her saat başı arıyor, “Git eve, biraz dinlen. Ben beklerim.” diyordu. Her defasında kabul ediyor, eve gidiyor, bir duş alıp üstünü başını değiştiriyor, uyuyamıyor, evde duramıyor, dönüp geliyordu.
Akşam üzeri hemşire geldi. Serum akışına baktı. Bir iğne yaptı gitti. Kalktı, sıcak sabunlu sularla yıkadığı bezlerle kocasını sildi temizledi. Giysileri de kirlenmişti ama, kardeşi geldiğinde onun yardımı ile değiştirecekti. Oturdu başucunda beklemeye başladı. Bir ara adam yarı doğruldu yerinden, beyin kanamasının peltekleştirdiği diliyle “ Eve gidelim.” dedi. Kendi de inanmadı söylediğine ama, avuttu. “Hele biraz iyileş, şu serum bitsin.”
Sonra kitaplarından birini aldı eline. Ağlamasına engel olsun diye anlamasa da okumaya çalıştı. Sabaha karşı başka bir hemşire tekrar serum akışına baktı. “Hastanız ne zamandır uyuyor?” dedi. Şöyle bir düşündü, beş saat kadar olmuştu. “Bir saate kadar uyanmazsa bize haber verin.” dedi hemşire. “Komaya girmiş olabilir.” Ben doktoru bulmaya çalışacağım.” Doktor geldi, hastanın nabzını saydı. Bir umut arayan, sorgulayan gözlerle doktora baktı, doktor tıbbi terimlerle hemşireye bir şeyler anlattı gitti.
Her dakikasını, hatta saniyesini sayarak bu bir saati bekledi. Kocası uyanmadı. Sonraki birkaç saat ve iki gün de. O öyle, kocasının başucunda sessiz bekledi. Ara, ara kardeşi geldi, birkaç saatliğine eve gidip döndü. Her gidişinde, döndüğünde kocasını ölmüş bulmaktan korkarak, ve belki de uyanmış bulacağına dair yüreğinde minicik bir umut taşıyarak. Her ayak sesinde, bir doktor, bir hemşire gelsin, iyi bir şeyler söylesin diye gözleri kapıda bekledi. Bir ayak ucunda oturdu kocasının, ayak bileklerine sıkıca tutunup kestirdi sandalye üstlerinde. Bir baş ucunda oturup, ellerini tuttu. Sanki öyle elinden, ayağından tutarsa kendisini bırakıp ölmezmiş gibi geliyordu.
Üçüncü günüydü komanın, sabaha karşı inceden bir yağmur başladı. Yağmurun dışında değişen bir şey yoktu. Hasta derin komada uyuyor, o bekliyordu. Bir hemşire geldi, “Biraz dışarı gelebilir misiniz?” dedi. Bir umutla yüreği çarparak hemşireyi izledi. “Hastanızın durumu giderek ağırlaşıyor.” dedi hemşire. “Her şeye hazır olun.” Bir an şaşırdı. “Her şeye hazır olmak mı?” Odaya dönemedi. Koridorun sonundaki pencereye gitti. Işıkla dolan sabaha inat yağmur hızlanıyordu.
Kafasını toparlamaya çalıştı. Her şeye hazır olmanın nasıl bir şey olması gerektiğini düşündü. Acaba akrabalara haber vermeli miydi. “Anne” dedi içinden. “Anne nerelerdesin?” Sakin adımlarla odaya yürüdü. Kocasının başucuna oturdu. Elini eline aldı. Bir damla gözyaşı adamın eline düştü. Ve hayretle adamın da göz pınarından bir damlanın süzüldüğünü gördü. Tam bunun bilinçli bir ağlama olup olmadığını düşünürken, kapı çalındı. Bitişik odada karısı tedavi gören adam geldi. “Hastaya Kuran okumak istiyorum, izin verir misiniz?” diye sordu.
Artık hiç kuşkusu kalmamıştı, kocası ölüyordu. Adamın bir bildiği vardı. Sessizce başını salladı. Kalktı yerini O’na bıraktı. Arada içeri bakarak okumanın bitmesini bekledi. Adam, yüzü ışık içinde mırıl, mırıl okudu. Çıkarken “Sabırlı ol.” Dedi. “Sağ olun.” derken içinden tekrarlıyordu: “Her şeye hazırlıklı olmalıyım, sabırlı olmalıyım.”
Kahvaltı servisi ve oda temizliğini önce hemşirelerin, ardından doktorların olağan ziyaretleri izledi. Değişen bir şey yoktu. Ayak ucuna oturdu kocasının. Ayak bileğinden tuttu. Öyle yarım saat kadar boşluğa bakıp, düşünemeyen bir kafayla bekledi. Bir hırıltı çıktı kocasının boğazından, hapşırır gibi bir ses çıkardı adam. Bir umutla aydınlandı yüreği. “Hah kendine geliyor işte!” dedi. Koridora koştu, “Bakabilir misiniz biraz?” diye hemşireye seslendi. Hemşire geldi. Hastaya bir göz atıp zile bastı.
Koridorda telaşlı ayak seslerinin ardından tekerlekli bir sehpa üzerinde monitör geldi. Ne olduğunu anlamadan doktor da telaşla içeriye girdi. Elektrotların bağlantısı tamamlandığında yüreğin hala attığını gördü ekranda . Bir an umutla gülümsedi. Ama dikey çizgilerin hızla boyları kısalıp, araları açıldı. Filmlerde defalarca gördüğü gibi düz bir çizgiye dönüştü. Kendine geliyor sandığı kocası kendinden gitmişti. Sordu: “Öldü mü yani şimdi?” Doktor, “Başınız sağ olsun.” Dedi gitti. Tam bir çığlık kopuyorken boğazından, hemşire “Dışarıda bekleyin isterseniz.” dedi. Çığlığını bırakmadı. “Tamam sustum, burada kalmak istiyorum.” dedi.
Sonradan kendisinin de inanamadığı bir dinginlik içinde, bir damla gözyaşı dökmeden, sessizce serum bağlantısının, sondanın çıkarılmasını izledi. “Bir saat kadar yerinde beklemesi gerekiyor, siz perişansınız, bir yakınınıza haber verin, gelsin beklesin.” diyenlere “Ben beklerim.” Dedi.
Şimdi ayrı yönlere giden trenlerin birbirini izleyen yolcuları gibiydiler. Bir daha birbirlerini asla görmeyeceklerdi. “Bundan sonrası çok zor olacak.” diye düşündü. Ağlayamadığını fark etti. Hemşireye, “Tamam sustum.” dediği anda tıkanmıştı.
Cep telefonunu açıp yakınlarına haber verdi. Kardeşi geldiğinde bekleme süresi bitmişti. Sessizce resmi işlemleri tamamladı. Eve gittiğinde de, aynı sessizlikle evi toparladı. Artık gelen giden çok olurdu. Bütün o koşturmalar, baş sağlığı ziyaretleri, okumalar sırasında da ağlayamadı.
Ta ki, üç ay sonra televizyon da kocasının çok sevdiği ve çok söylediği bir şarkıyı duyana kadar.
“Vücut ikliminin sultanı sensin,
Efendim, derdimin dermanı sensin.”

Sonra, gözyaşlarını kimsenin görmemesine özen göstererek yaşadığı sürece ağlayacaktı.


alıntı
 
Cevap: Susmak..

Meleğim çok güzel bir yazıydı okurken inan ağladımmmm.
Emeğine ve yüreğine sağlık canım.
 
Cevap: Susmak..

ya canim cok kötü oldum yaaa =(


insan gözyaslarini tutuamiyor...

Allah bu durumda olanlara sabir versin.... =(
 
Geri
Üst