Türkçenin gücü

UzakMavi

Yeni Üye
Üye
Türkçenin gücü
Doğan AKSAN
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Eski Anadolu Türkçesi Türklerin Anadolu'ya geçerek yerleştikten, XIII. yüzyılın sonunda Osmanlı Devleti'ni kurduktan sonra bu topraklarda yeni bir edebi dil oluşturdukları görülmektedir. Bugün konuştuğumuz Türkiye Türkçesi bu dilin devamıdır. Dede Korkut Hikâyeleri, Yunus Emre'nin, Kadı Burhanettin'in, Âşık Paşa'nın, Ahme-dî'nin, daha sonraları Süleyman Çelebi, Şeyhî gibi şairlerin ortaya koydukları ürünler bu edebi dilin niteliklerini tanımamızı sağlamaktadır. Bu dönem dilinde, başlangıçta daha küçük ölçüde olan, ancak zamanla, özellikle kültürlü zümre edebiyatında günden güne artan Arapça ve Farsça etkisi kendisini belli etmekle birlikte kavramlar dünyasının zenginliği yine dikkati çekmekte, bu Türkçenin de dilin bütün gücünü ortaya koyduğu, türetme yollarını kullanma çabası içinde bulunduğu görülmektedir. Örneğin Türkçenin hemen her kesiminde Farsça kökenli 'çoban' kullanılırken Eski Anadolu Türkçesinde güden ve güdücü sözcüklerine rastlanmaktadır.27 Bunun yanı sıra kimi kaynaklarda davar eri28 ve yunt oğlanı^ tamlamaları geçmektedir. Konuk sözcüğünün türevi olan konukluk 'ziyafet' anlamında geçiyor, konukluk etmek 'misafir olmak'tan başka, 'ziyafet vermek' anlamına geliyordu; konukçuluk 'misafir sahibi olma', konuklamak 'misafir ağırlamak', konuklanmak 'ağırlanmak' demekti. Ayrıca, kon- kökünden gelen konalga 'menzil', konulga ise 'misafire gönderilen yemek' anlamında kullanılmaktaydı.30 İstikbal etmek' kavramını karşılayan karşılayu çıkmak deyimi vardı. Soyut kavramlar açısından ilgi çekici öğeleri bulunan bu dönem dilinde 'imalı, nükteli söz' için ilişikli söz, bir kimsenin 27) Tarama Sözlüğü'nde XV. yüzyıl metinlerinden saptanmıştır. Bu bölümdeki öteki örnekler için de aynı yere bkz. (Tarama Sözlüğü, TS olarak kısaltılmıştır.) 28) XV. - XVI. yüzyıl kaynaklarında geçer, bkz. TS, II. 29) XV. yüzyıl metinlerinden saptanmıştır, bkz. aynı yer, VI. 30) Kon - kökünün türevleri için bkz. TS, IV. 54 ölümünden sonra geride bıraktığı şeyleri anlatmak için de koy-ka kullanılıyordu. Bugün öğür olmak deyiminde yaşayan öğür sözcüğü 'eş, birbirine alışmış olan (canlılar)' anlamında yaygınken ünsiyet' kavramını karşılamak üzere öğürlük, 'munis, çabuk arkadaş edinen' anlamına da öğürsek sözcükleriyle karşılaşılıyordu. Tekebbür etmek yerine büyüktenmek, iltica etmek için duldalanmak, Farsça fürûmâye bileşik sıfatını karşılamak üzere alçak asıllu, aşağa kalmış öğeleri vardı. Farsça kökenli bedbaht yerine karagünlü, Arapça insaniyet, ademiyet yerine adamlık yaygındı.31 insaniyetsiz için adamlıktan uzak sözü geçiyordu. Taksim etmek yerine, bugün de kullanılan üleştirmek sözüne rastlanıyordu. 'Bakir' kavramını karşılamak üzere kızoğlan (kızoğlan kız biçiminde bugün hâlâ yaşamaktadır); 'düşünce, istek, dilek, zan, tasavvur, tahmin' kavramlarını karşılamak üzere de sanu (sanı) sözcüğü sanmalc'tan türetilmişti. Koşmak 'yanına katmak' kökünden gelen koşa 'çift, eş, ikiz' an-lamındaydi; koşun 'saf, dizi' demek oluyordu. Koşundaş 'askerlik arkadaşı, saf arkadaşı', koşuntu 'maiyet memuru' anlamın-daydı. Âb-ı hayat tamlaması karşılığı mengü suyu,32 âb-ı hayat çeşmesi için de mengü binan tamlamalarına rastlanıyordu. 'Öfkelenmek, kızmak' kavramını anlatmak üzere kakımak eylemine başvuruluyor, bunun türevleri olan kakığan, 'öfkeli, hiddetli', kakığan eylemek 'öfkelendirmek', kakımaklu 'gazaplı, hidde-t-li', kakınç 'hiddet, öfke' demekti. Kakınmak, kakırlanmak, ka-kıtmak gibi sözler de vardı. 'Öfkeli' kavramını karşılayan kakı-malc/u'nun yanı sıra, bu dönemde esirik, esrük ve od gözlü öğelerine de rastlanıyordu. 'Mevki, derece, mertebe' anlamına gelen /cur'dan türetilen kurdaş 'akran, emsal' demekti; 'yardımcı, muavin' anlamına ise koldaş kullanılıyordu. 31) Bugün Anadolu ağızlarında adamık 'insaniyet1, adamıklı 'insaniyetli1, adamıksız 'insaniyetsiz' anlamında yaşamaktadır. Başka lehçelerde de adamlık, adamlıh biçimleri vardır. 32) Mengü (bengi), Türkçenin en eski öğelerindendir; VIII. yüzyılda Köktürk yazıtlarında da geçer (Örneğin Kül Tigin, güney, 8). 55 Yukarıdaki kimi örneklerin (alçak asıllu, adamlık, mengü suyu gibi) kuruluşunda görüldüğü gibi, çeviri sözcük biçiminde dile aktarma eğilimi bu dönem dilinde, özellikle dini ve bilimsel konularda kendini göstermektedir. Burada örnek olmak üzere Kur'an çevirilerinde rastlanan öğelerden birkaçını göstermek istiyoruz. XV. yüzyıl başlarında yapılan ve Ahmet Topaloğlu'nun yayımladığı bir çeviride33 basiret karşılığı gönül gözi (II, 258), müfteri için yalan bağlayıcı (II, 625), zahir için görinici (II, 262), tâlib yerine isdeyici (II, 345), tefâhur, kibir için men-menlik (II, 424), muhalif olmak için ayruksı olmak (II, 50), nasihat yerine eyü dilemek (II, 212), zu'1-celâli ve'1-ikrâm tamlaması için de ululuk issi (sahibi) dakı ağırlamak issi karşılığı görülmektedir. Aynı dönem dilinde bunların daha pek çok örneği vardır. Somut kavramlar için de Eski Anadolu Türkçesinde ilgi çekici öğelerle karşılaşıyoruz: pankreas için öksüzce bağır (TS, V) rahim, dölyatağı için oğlan yatağı (TS, V) filiz, sürgün için oğulduruk (TS, V) baston, asâ için el ağacı (TS, III) kehribar için samankapıa, samankapar (TS, V) kerpeten için kısaç (TS, IV) mengene için kısdısma ve kıskı... gibi (aynı yer). 'İlâç' anlamına gelen ot geniş bir kullanım alanına sahip olduğu gibi bunun türevleri olan otacı ve otçu 'hekim, tabip', otacılık 'hekimlik', otlamak 'ilâç yapmak, iyileştirmek' demekti (hepsi için bkz. TS, V). Bugün ortak dilimizde yerleşik bir öğe olan, Arapça kökenli mutfak yerine aynı dönemde aş evi, aş ocağı, aş damı karşılıklarının kullanıldığını görüyoruz (TS, I). Öte yandan Eski Anadolu Türkçesinde herhangi bir duru- 33) Muhammed bin Hamza, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kuran Tercümesi, 2. Cilt, İstanbul, 1976, 1978. 56 mu canlı imgeler, somut anlatımlarla dile getiren, somutlaştırma ürünü deyimlerle de karşılaşıyoruz: 'tevil etmek istemek', 'tevile uğraşmak' için dil çiğnemek (TS, II) 'tenzih etmek' için an sıfatlamak (TS, I) 'tahammülü kıt, çabuk kızan' için kursağı tar (dar) (TS, IV) 'sihir, büyü' için gözbağı (TS, III) 'feragat etmek' için el dartmak (TS, III) 'kızgın, öfkeli' için od gözlü (TS, V) 'hayal kurmak1, 'tasavvur etmek', 'kuşkuya düşmek' gibi kavramlar için de sanu sanmak (TS, V) bunlardan ancak birkaçıdır. Yukarıda değindiğimiz ög 'akıl, idrâk' sözcüğüyle kurulmuş deyimler de pek çoktur (TS, V): ögü başına derilmek 'aklı başına gelmek' öğünü başına dermek 'aklını başına toplamak' ögü dirilmek 'aklı başına gelmek' ögü gitmek 'aklı başından gitmek' öğün azdurmak 'aklını şaşırmak' öğünden geçmek 'aklından geçmek' öğüne düşmek 'aklına, hatırına gelmek' öğünü gidermek 'aklını almak' Bu örneklerin de daha pek çoğu gösterilebilir; burada bu kadarıyla yetiniyoruz.

[/FONT]
 
Geri
Üst